• izlesem mi diye düşündüğüm filmdir efenim kendisi...
  • akıldan çıkmayandır. hele ki:

    --- spoiler ---

    filmin sonunda yeter ki nükleer savaş olmasın diyerekten susma yemini eden alexander'ın anlamsızca sağa sola koşması... bu nasıl bir anlam alegorisidir yaşamaya karşı? ayrıca tarkovsky'nin de son dansı olmuştur, belki alexander'dan farksız bir biçimde.

    --- spoiler ---
  • genel olarak sıkıcı ama parça parça da olsa insanı bir yerlerinden yakalacak olan diyalogları için ve tabi andrei görselliği için izlenmesi gereken tarkovsky filmidir. filmin bir sahnesinde güzelliğini sergileyen susan fleetwood'un yan profiilini izlerken ağzından şu pişmanlık cümlelerini dinleriz:
    --- spoiler ---

    oh, sevgili tanrım...
    neden her şeyin tam tersini yapıyoruz?
    her zaman!

    bir erkeği sevmiştim...
    başkasıyla evlendim.
    neden?

    sanırım, şimdi anlıyorum.
    hiçkimseye bağımlı olmak istemiyoruz.
    iki insan birbirini sevince...
    ..eşit sevmiyorlar.
    biri daha güçlü...
    ..diğeri zayıf oluyor.
    ve zayıf olanı düşünmeden seviyor.
    hesapsızca...

    bir rüyadan uyanmış gibiyim.
    sanki başka bir hayatı...
    ..artık geride bıraktım.
    nedendir bilmem, her zaman direndim.
    bir şeylerle savaştım.
    kendimi savundum.
    sanki içimde başka bir ben vardı.
    bana "kendini bırakma." diyordu.
    kendini hiçbir şeye...
    ..teslim etme.
    yoksa ölürsün.

    yüce allah'ım, ne kadar da aptalız...
    --- spoiler ---

    aslında son günlerini yaşamakta olan andrey'in pişmanlığıdır bu cümleler. asıl kurban yönetmenin ta kendisidir...

    --- spoiler ---

    gerekli olmayan şey günahtır; ve eğer bu doğruysa uygarlığımız baştan aşağıya günah üzerine kurulu.
    --- spoiler ---
  • izlediğim ilk andrei tarkovsky filmi. daha sonra stalker'ı izleyip hayran olmuş biri olarak offret'e daha sonra bir şans daha vermeye karar verdim, zira ilk izlediğimde pek keyif aldığımı söyleyemem.
  • güzel ve etkileyici bir tarkovski filmidir. filmdeki ikili diyaloglar oturup saatlerce düşünülebilecek türdendir.

    --- spoiler ---

    oh, sevgili tanrım!
    neden her şeyin tam tersini yapıyoruz?
    her zaman!
    bir erkeği sevmiştim başkasıyla evlendim.
    sanırım şimdi anlıyorum.
    hiç kimseye bağımlı olmak istemiyoruz.
    iki insan birbirini sevince eşit sevmiyorlar.
    biri daha güçlü diğeri zayıf oluyor.
    ve zayıf olanı düşünmeden seviyor.
    hesapsızca.
    bir rüyadan uyanmış gibiyim.
    sanki başka bir hayatı artık geride bıraktım.
    nedendir bilmem her zaman direndim.
    bir şeylerle savaştım.
    kendimi savundum.
    sanki içimde başka bir ben vardı.
    bana "kendini bırakma" diyordu.
    kendini hiçbir şeye teslim etme.
    yoksa ölürsün.
    yüce tanrım ne kadar da aptalız.
    --- spoiler ---

    devamı için; tık tık
  • filmin başında oğlu küçük adam ile konuşurken alexander'ın modern insana ve onun kurduğu uygarlığa giydirmeleri - önce kültürümüz diyor sonra uygarlık diyor hatta- ve yaşlı keşiş ile talebesinin hikayesi güzel girizgah olmuş. sonrasında postacı otto ile nietzsche'den bahisle açılan konu da güzel.

    otto alexander'a doğum günü sebebi ile dostlarının gönderdiği bir mektup getirir. mektupta prens mışkın der bir yerde dostları ve sonunda budalacılar ile richardcılar diye biter mektup. budala'yı okumadım fakat, bir dostum bana biraz bahsetti hatta mışkin ve çocuklarla, hasta bir kızla -ismini unuttum- ilgili kısımlardan okudu kitaptan. bu filmde de geçtiğini söylemişti, mektup okununca fark ettim. tarkovsky'nin dostoyevski'ye değinmesi budala üzerinden.

    filmin sonrası beni çok sıktı, pek beğenmedim, fazla sembol, metafor ve karışık unsur. girişteki gibi devam edecek zannetmiştim. gerisini pek anlamadım. ülkede işgal falan olacaktı evdekiler kafayı yemiş zaten, daha da uçtular. sonra hepsi rüya mıydı yoksa gerçek miydi anlamadım. alexander evdekilerden epey çekmiş sanırım, özellikle karısından. alexander'ın maria'nın evine gitmesi, otto'nun git onunla beraber ol, o bir büyücü, hepimizi kurtaracak demesi ilginç. yangını çıkarmakta marifetli adam yalnız, kafayı iyice kırdı.

    bu arada oğluna niye küçük adam diyorlar, neyi temsil ediyor anlayamadım.
  • çok beğendiğim tarkovsky filmidir.

    filmin içinde bir çok metafor vardır. bütün metaforların neyi temsil ettiğini anlamak açıkcası çok güç. zaten tarkovsky'nin olaylardan ve rüyalarından çok etkilenen biri olduğunu düşünürsek hepsini çözmenin imkansız olduğu görülebilir. ayrıca ben filmde ingmar bergman ın ve özellikle autumn sonata filminin etkisi olduğunu düşünüyorum.
  • --- spoiler ---

    "teknik ilerleme" dediğimiz şeyin bize getirdiği tek şey konfor oldu. bir tür hayat standardı. ve bir de gücü korumak için gereken şiddet araçları. vahşiler gibiyiz! mikroskobu, cop gibi kullanıyoruz. hayır, yanlış. vahşiler maneviyata daha çok önem veriyor! önemli bilimsel bir buluş mu yaptık onu hemen kötülüğe alet ederiz. hayat standardına gelince, bir zamanlar bilge bir kişi gerekli olmayan şey günahtır demişti. ve eğer bu doğruysa uygarlığımız baştan aşağıya günah üzerine kurulmuş demektir. korkunç bir uyumsuzluk edindik. maddi ve manevi gelişmemiz arasında bir dengesizlik söz konusu. kültürümüz bozuk. yani uygarlığımız. temelde bir bozukluk var, oğlum. belki de sen sorunu birlikte irdelememizi ve çözüm bulmamızı önerirsin. geç olmadan bunu yapmalıyız. geç olmadan.

    tanrım, bu laflardan bıktım artık!

    "kelimeler, kelimeler, kelimeler!"

    hamlet'in demek istediğini anladım. gevezelerden bıkmıştı. ben de öyle. iyi de neden konuşup duruyorum? konuşmayı bırakıp bir şey yapmayı göze alacak hiç olmazsa bir kişi çıksaydı ya da deneyecek biri.

    --- spoiler ---
  • tarkovski bu filmi kanser olduğunu öğrendikten sonra çekmeye başlamıştır.

    --- spoiler ---

    filmin sonunda jenerikte görüldüğü gibi filmi oğluna atfetmiştir. film boyunca baş karakter ile oğlu arasındaki ilişki önemli yerdedir.işbu sahnede(son sahne) oğlu için "feda" diyen bir baba vardır. yalnız buradaki oğul salt filmdeki ve tarkovski'nin oğlu değildir zannımca. hıristiyan öğretideki isa'vari cefakar fedacı oğuldur kastedilen. isa çarmıha gerilir insanlığın günahlarını affettirmek için, filmdeki karakter ise oğlu kurtursun diyerek susma yemini edeceğine söz verir tanrıya, "nükleer savaş" durumu bitecekse.

    isa, hıristiyan öğretide tanrının oğludur. tanrı oğlunun kendini feda ederek insanlığın karalığını temizlemesine izin verirken; filmde tarkovski nezdinde baba, hristiyan öğretideki tanrı, oğlu acı çekmesi diyerek kendi dilini bitirir ve susar. susmanın tercih edilmesindeki tavır entelektüelliğin konuşkan tavrıdır. alexander filmdeki kimliği de buradaki entelektüelliğin belirtisidir. nitekim entelektüel susmaz. tanrının vasıflarından biri enteleketüellik olduğu için o da susmamalıdır, tarkovski teodise karşıtı bir eleştiri yapmaktadır burada. yorumuma göre, "benim tahayyülümdeki tanrı" der tarkovski: susmaz, insanlığın kokuşmuşluğuna susmamalı. ardından tahayyülümdeki tarkovski ağlamaya başlar. hıçkırıklara engel olamaz. "neden susuyorsun?"der tanrıya. cevap vermez "o". tarkovski susar ve bundan daha fazlasını son filminde anlatır işte.

    alexander'in yemini, susmaya yönelik yemini tutmuştur. filmden üç yıl sonra, tarkovski'nin ölümünden de, soğuk savaşın getirdiği nükleer savaş korkusu da bitmiştir berlin duvarının yıkılmasıyla ve sovyetlerin çöküşüyle. şimdi, tarkovski'nin yemini tutmuş mudur?
    --- spoiler ---
  • offret'i izledikten sonra dönüp nostalghia'nın sonlarında delinin heykelin üzerinde kendini yaktığı sahneyi yeniden izledim. offret'in sonunda da adamın evi yakması ile bu sahne oldukça benzeşiyor. tarkovsky adeta kötü tanrılar gibi hep bir kurban istiyor.
hesabın var mı? giriş yap