16547 entry daha
  • richard dawkins'in, alanında uzman kişilerin sunum yaptığı uluslararası konferans platformu olan tedtalks'da, 2002 yılında yaptığı konuşma buna örnek olabilir.

    konuşmadan bazı kesitler;

    - 1987'de bir muhabir, baba george bush'a ateist amerikalıların, vatandaşlıklarını ve yurtseverliklerini tanıyıp tanımadığını sordu. bay bush'un cevabının rezilliği bugün nam salmıştır:
    "hayır, ateistleri yurttaştan sayamayız; ya da vatansever olarak. bu, tanrı hükmünde bir ulustur."
    bush'un bağnaz sözleri bir defalığına, ağzından kaçırıp sonra geri aldığı sözler değildi. daha önemlisi, bunun seçimi kazanması açısından zararlı değil, tersine, faydalı olacağını biliyordu. demokratlar da, cumhuriyetçiler de seçilmek için dindarlıklarıyla caka satarlar. iki parti de "tanrı hükmündeki ulus"a seslenir.

    *

    - eğer dini inancını gözeten biri olsaydım evrimsel bilimin ilham veren ve büyüleyen gücünden korkardım; -genel olarak bilimden korkardım. ama özellikle evrimden- çünkü evrim bilimi tanrıtanımazdır.

    bütün biyolojik tasarım teorilerinin önündeki en önemli sorun, yaşayan varlıkların istatistiksel açıdan neredeyse olanaksız olmalarıdır. yani iyi bir tasarımın istatistiksel olarak olanaksızlığı, başka bir deyişle karışık olması.
    yaratılışçıların standart argümanı, sundukları bütün argümanlar buna indirgenebilir. istatistiksel olanaksızlıktan yola çıkar:

    "canlılar tesadüf sonucu ortaya çıkmış olamayacak kadar karmaşıktırlar; öyleyse birisi tarafından tasarlanmış olmalılar."

    tabii bu argüman kendisini çürütmektedir. karmaşık herhangi bir şey tasarlayabilecek herhangi bir tasarımcının kendisinin daha da karmaşık olması gerekecektir. ve daha ondan beklenen, günahları bağışlaması, evlilikleri kutsaması, duaları dinlemesi, savaşta bizden yana olması gibi diğer şeylerden bahsetmiyoruz bile! (salondan kahkaha sesleri)
    karmaşıklık, bütün biyoloji teorilerinin açıklaması gereken bir sorundur ve bunu, daha da karmaşık bir etmen ortaya atarak çözemezsiniz.

    *

    - zeka ile dindarlık arasında olumlu ya da olumsuz bir bağıntı var mı?
    paul g. bell'in, mensa dergisinde yeni yayınlanan makalesi geleceğe dair fikir veriyor. mensa bildiğiniz gibi yüksek iq'lu insanlara yönelik uluslararası bir organizasyon.

    konuyla ilgili kaynakların analizini yapan bell şu sonuca vardı:

    1927'den beri, dini inançla zeka veya eğitim durumun ilişkisini araştıran 43 çalışmadan -dördü hariç- hepsi ters bir bağıntı kurdu. yani, bir kişi ne kadar zeki veya iyi eğitimliyse dindar olması o kadar düşük olasılıklıdır.

    *

    - şimdi size özel bir grupla ilgili -en iyi bilim insanlarıyla ilgili- yayınlanmış ve incelenmiş verileri sunmak istiyorum.

    1998'de, larson ve witham, national academy of sciences'a seçilerek onurlandırılmış en iyi amerikalı bilim insanlarıyla bir anket yaptı. ve bu seçkin grupta kişisel bir tanrıya inanların oranı %7'ye düştü. yaklaşık %20'sinin bilinemezci (agnostik), diğerlerinin de ateist olduğu rahatlıkla söyleyenebilir. ölümden sonraki yaşama olan inançları hakkında da benzer sonuçlar elde edildi. biyologlar arasında ise, oran daha da düşük: sadece %5.5'i tanrıya inanıyor.

    richard dawkins, bunları 2002 yılında söylemiş, yinelemek istedim. son olarak konuşmanın tamamını istiyorsan, bu yolu takip etmelisin.

    edit: zeki insanların genel olarak dinsiz veya tanrıtanımaz oluşuna dair uluslararası bir anket şirketinin çıkardığı sonucu söyleyen bir bilim adamının yaptığı şeye propaganda demek enteresan bir kafa olsa gerek. velev ki propaganda, "aa demek öyle, o zaman zeki olduğumu kanıtlamak için ben de ateist olmalıyım" diyecek kadar salaksanız, yine ateist olabilirsiniz evet. malum ülkemizde sağcı, solcu, milliyetçi, müslüman, ateist, deist vs farketmeksizin çok sayıda salak var.
  • tv logolari eskiden simdikini teknolojisi olmadan , grafik cizim ve video yazilimlari olmaksizin nasil yapiliyordu? bir kere hersey manuel urun sonucu idi.ama birkac tv ve film studyolari bu isi daha da ilerleterek , ozel dinamik efektleri yaratacak olan somut logolar yarattilar.
    bunlardan en cok taninanin , kuskusuz mgmnin , leo the lion idi.ilk olarak 1916 senesinde denenen bu teknik ,seneler gectikce 7 degisik aslanlarla yapildi.
    bir ilginc ornek olarak daha 60larin basinda , rtfnin logosuydu.bir dizi iplerin komplike bir sekilde siralanmasiyla normalde 2d cizim ile ulasamayacaklarinin pariltili sonuclara sonuclara varmalarini saglamisti.

    birkac ornek daha :
    bbc1 mirror globe recreation & somut logo
    hbo intro - behind the scenes
  • bundan 100 yıl sonrası şuan nefes canlıların %90 nın öleceği gerçeği.
  • cep telefonu kullanımında adabı muaşeret:
    - izin almadan hiç kimsenin cep telefonu numarasını bir başka kişiye vermeyin.
    - görüşmek istediğiniz kişiyi cep telefonundan kendiniz arayın.
    - başka birinden cep telefonunu ne ödünç isteyin ne de verin. teklif edilmedikçe başkasının telefonunu kullanmayın ve çağrısını cevaplamayın.
    - telefonunuzu küçük bir çocuğun yanıtlamasına izin vermeyin. zira size iletilecek mesaj size ulaşmayabilir.
    - telefonda görüşürken ikinci bir çağrı geldiğinde önceliğin ilk arayanın olduğunu unutmayın.
    - otomobilde araç kiti ile görüşme yapıyorsanız, karşı taraf sizi aradığında yanınızda biri var ise arabada yalnız olmadığınızı ve konuşmasını bir başkasının da duyduğunu, ona konuşma başlamadan bildirin.
    - cep telefonunuzu kolay taşıyabileceğiniz bir yerde taşımaya özen gösterin.
    - telefon çaldırırken, ne az ne de çok çaldırın.
    - telefonunuzu açık konumda bırakıp başka yere gitmeyin.
    - restoranlarda cep telefonunuzu masanın üzerine koymamaya ve cevap verirken sessiz olmaya dikkat edin.
    - yemek yerken mümkün mertebe telefon konuşması yapmayın.
    - telefonu yanıtladıktan sonra 'bir saniye' deyip karşı tarafı bekletmeyin. müsait değilseniz, hemen başlangıçta konuşamayacağınızı ve karşı tarafı biraz sonra arayacağınızı belirtin.

    edit:
    ve ne kadar dikkatli olursanız olun, hızınız ne kadar düşük olursa olsun, araç kullanırken telefonunuzu kurcalamamaya özen gösterin. 3 saniye sonra kendinizi geri dönülemez bir durumun içinde bulabilirsiniz.
  • bugünlerde işim gereği aydın'ın söke ilçesinde bulunuyorum. bir fırsatını bulup biraz gezineyim dedim. yakınlarda doğanbey adında bir köy vardı. hayran kaldım resmen köye.
    tam anlamı ile kendilerini doğaya teslim etmişler buraya yerleşmeyi seçenler. sanki zamanın durduğu bu köy,sessizliği, sakinliği, sadeliği, basitliği yaşamak, ruhlarını dinlendirmek ve yenilemek için bir inziva köşesi. doğada epey yardımcı oluyor buranın sakinlerine: aşağılara kadar uzanan yemyeşil vadi ve ufukta büyük menderes'in döküldüğü delta ve deniz manzarası, tepelerden gelen içilebilir kaynak suyu, doğal kanalizasyon görevi gören falez zemini, bir nefeste içinize dolan ve sizi hemen dinginleştiren sürekli esen rüzgarı, yoldan dağların arasında kaybolan taş mimarisinin sağladığı ıssızlığı, ana yerleşimlere uzak olduğu için gürültü kirliliğinden arınmış sessizliği demiş zeynep atılgan boneval.
    aslında köy bile değil burası. iki yada üç sokaktan oluşuyor. arnavut kaldırımları ile bezenmiş sokaklar. öyle çok kalabalık da değil, biz haricinde 5 yada 10 kişi ya vardı ya yoktu. tam bir kafanızı dinleyebileceğiniz bir yer.
    köyün tarihine gelirsek köylüler tarihini anlatan bir yazı asmışlar tarihi bir ağacın üzerine. buna göre;köyün ilk ismi rumca 'odalar' anlamına gelen domatia. bir avlu içerisindeki kutu kutu odalardan alıyor ismini. bu isim zamanla domatça daha sonra da doğanbey oluyor. eskiden antik thebai kentinin bir uzantısıymış. 19. yüzyıldan sonra ıı. abdülhamit tarafından ege adalarının ihtiyaçlarını temin etmek için ticaret merkezi olarak harabelerin üzerine yeniden kurdurulmuş. padişah fermanı ile samos, kıbrıs, girit, kula ve başka yerlerden ticaret, sanat ve meslek erbabı rumlar yerleştirilmiş. birinci dünya savaşı ve sonrasında bu yurttaşlar ingiliz ve yunanlılar ile işbirliği yaparak samos'tan gelen ovalardaki türk köylerini basıp, yıkıp, asıp, kesen yunan çetelerini burada saklamışlar. kuvay-i milliyeci efelerde bunlara karşılık vermiş ve yörede çok kanlı çatışmalar meydana gelmiş. türk ordusu 1922 yılında izmir'e girince rumlar burayı terk etmiş, sadece birkaç aile kalmış. 1924 yılında selanik, bosna, arnavutluk'tan mübadele ile gelenler buraya yerleştirilmişler. 1925 şeyh sait isyanından sonra da kürtler getirilip buraya yerleştirilmişler. dağlık, engebeli ve rüzgarlı olmasından dolayı çoğu yerleştirilen kısa zamanda burayı terk etmiş.
    oraya kadar gitmişken çok yakınında karina diye bir yer var orada da balık yemenizi tavsiye ederim.
  • cipslerdeki siyah kısımların yanık değil çürük olması.
  • sizi bilmiyorum ama ben günümüzün modern yaşamında görülen sadakatsizliklerin ve yüksek boşanma oranlarının genlerimiz ile ilgili olduğunu okuduğumda ışığı gördüm.

    nasıl mı? avcı toplayıcı olarak yaşayan atalarımızın pek çoğu bugün bize ütopik gelebilecek (ya da gelmeyebilir) bir kültürün içerisinde yaşamışlar. öyle ki bu kültürde mülkiyet, aile ve tek eşlilik kavramlarını bir tarafa koyun babalık kavramının bile olmadığı, bir kadının birden fazla erkek ve kadınla ilişkiye girdiği, kimin baba olduğu bilinmeyen bir toplum. hatta hamile kadınlar özellikle bu süreçlerinde birden fazla figür olabilecek (baba, aşık, savaşçı vb.) erkekle beraber olduklarında doğacak çocuklarının da aynı özelliklerin tamamını taşıyacağını düşündüklerinden bu süreci farklı erkeklerle seks yaparak geçiriyorlarmış. işte bu genetik kodlama yüzünden bugün bu sosyal sorunlar (bazılarına göre sorun olmayabilir) ile yüzleşilmekteymiş. ben demiyorum. (bkz: yuval noah harari) (bkz: sapiens)
  • kuranda sünnet olmakla ilgili bir ayet bulunmaması.
    üstelik kuranda sünnet olmanın yanlış bir şey olabileceğini anımsatan ayetlerin yer alması ufku iki katına çıkarabilir.

    en'am 38 : 'biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık' (kuranda sünnet olmakla ilgili bir ayet yok)

    nisa 119 : "şeytan: "onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar. yine onlara emredeceğim de allah'ın yarattığını değiştirecekler." kim allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse şüphesiz o, apaçık bir hüsrana düşmüştür.
    (şeytana uyup böyle bir şeye başlamış ve bunu gelenek haline getirmiş olabilir miyiz?)

    tin 4: "biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık."
25228 entry daha
hesabın var mı? giriş yap