• bilim insanı george robert stephenson tarafından maymunlar üzerinde yapılan deneyde, kitlelerin bir bakıma öğrenilmiş çaresizlik içerisine nasıl hapsedildiğinin ve vazgeçilmez denilen şeylerden toplumsal baskı ile nasıl vazgeçirildiğinin ispatı niteliğinde olan bir deney.

    stephenson beş maymunun sığabileceği bir kafesin içerisine tavan kısmına tüm maymunları ıslatabilecek, basınçlı su dağıtan sistem kuruyor. yine kafesin tam ortasına zemin kısmına bir merdiven ve merdivenin en üst kısmına da muz koyuyor.

    maymunlardan biri merdiveni çıkıp muzu almak istediğinde basınçlı su sistemi çalışıyor ve tüm maymunlar soğuk suyla ıslatılıyor. soğuk su geldiği an merdivene çıkan maymun hemen aşağı iniyor. tabi maymunlar muzu çok sevdikleri için bu davranışı uzunca bir süre devam ettiriyorlar fakat her seferinde soğuk sudan dolayı bir türlü muzu alamıyorlar. bir süre sonra aralarından biri muza yöneldiğinde diğerleri ona saldırmaya başlıyor. zamanla maymunların hiçbiri muza hamle yapmamaya başlıyor.

    stephenson kafesin içindeki ıslanmış maymunlardan bir tanesini çıkarıyor ve hiç ıslanmamış yeni bir maymun koyuyor. tabi yeni gelen maymun hemen muza hamle yapacak iken diğer dört maymun tarafından durduruluyor. bu şekilde bütün maymunları tek tek değiştiriyor.

    deneyin sonunda, deneye başlayan ve soğuk suya maruz kalan maymunların tümü değişmiş oluyor. içerideki maymunlarınsa hiçbiri soğuk suya maruz kalmıyor. yine de maymunlar muzun bekçiliğini yapıyor ve ona ulaşmaya çalışmıyorlar.

    bu deneyde insanların bir şeylerden ders çıkarması gerektiğini ve aslında toplumun korku ile sindirilmiş arzu ve ideallerinden hiçbir zaman vazgeçmemesi gerektiğini düşünüyorum.
  • türkiye'nin en kuzey ucu, bilinenin aksine sinop değil kırklareli iline bağlı kofçaz ilçesinin ahlat'lı köyü sınırları içindedir.

    google haritalarda sinop'un ve kırklareli'nin en uç noktalarına iyice yakınlaşarak koordinatları incelediğinizde kırklareli'nin burun farkıyla (yaklaşık 800 m) önde olduğunu siz de kendi gözlerinizle görebilirsiniz.
    görsel
  • doktorların instagram adreslerinin dr ile başlamasını duydum duualı ben bende değiilim
  • adını fransız nörolog jules cotard’dan alan “bir insanın kendini ölü zannetmesi ve buna çok ciddi şekilde inanması” olarak tanımlanan bir sendrom mevcut. (bkz: cotard sendromu)
    sendromlu hastalardan kimisi var olmadıklarına kimisi de ölü olduklarını fakat dünyada yarım kalan işlerini halletmeleri gerektiğine inanıyor.
    ayrıca fevkalade bir the kilimanjaro darkjazz ensemble parçasında geçer.
  • karantina uygulaması ve karantinaların tarihsel etkileri hakkında çarpıcı bilgiler
    —————-
    bu yazı itibariyle, dünya nüfusunun üçte birinden fazlası şu anda karantinaya alınıyor ve bir tür kilitlenme veya kısıtlama ile karşı karşıya. bu nedenle, covıd-19 salgınının kalıcı etkilerini görmek şaşırtıcı olmayacaktır.

    geçmişteki karantinaların da, kültürel, bilimsel veya politik olarak önemli etkileri oldu.

    1- 'karantina' kelimesinin kökeni

    başlangıçta ingilizce “quarantine” kelimesi, hastalık taşıyan potansiyel bir geminin tecrit edildiği bir dönemi tanımlamak için kullanıldı. kelime ilk olarak 17. yüzyılda kullanılmıştır ve “40 gün” anlamına gelen italyanca "quaranta giorni" ifadesinden türetilmiştir.

    avrupa kıtasından kopan kara veba salgını, insanlık tarihinin en önemli ve en çok ölümlü salgınlarından biri olarak sonuçlandı. 1300'lerin ortalarında veba, venedik de dahil olmak üzere birçok avrupa şehrine yayıldı.

    büyük veba salgını döneminde başlatılan tecrit uygulamalarıyla ragusa limanına girecek olan gemilerdeki personel şehre alınmadan önce 30 gün bekletilmekteydi. bu yüzden uygulamaya önceleri otuz günlük periyot anlamına gelen “trentina” denilmiş; xvıı. yüzyılda bekleme süresi 40 güne uzatılınca kırk günlük periyot anlamına gelen uygulama “quarantena” adıyla anılır olmuştur.

    “karantina” kelimesi o zamandan beri daha geniş bir anlam kazanmıştır. şimdi çeşitli tedbirlere atıfta bulunuyor - bulaşıcı kabul edilen insan gruplarının izole edilmesinden gemilere verilen sağlık faturalarına, sıhhi kordonlara ve dezenfeksiyona kadar.

    2- karantina bayrakları görsel

    özellikle veba salgının en yoğun olduğu dönemlerde içinde vebalı bulunabileceği düşünülen gemiler limanlara alınmazlar. zaten herhangi bir limandan demir alan herhangi bir geminin yolcu ve mürettebat sayısını koruyarak başka bir limana ulaşması da mümkün olmamaktadır. açık denizlerde son mürettebatına kadar vebaya yakalanarak ölen ve sahipsiz bir şekilde sürüklenen hayalet gemilere sıklıkla rastlanılır, bu gemilere hiç kimse, hatta korsanlar bile dokunmaya cesaret edemez diye bilinir.

    vebanın yayılmasını durdurmaya yönelik ilk önlemler venedikliler tarafından alınır, salgının ilk senesinde sağlık muhafızları atanır ve bunlar hastalıklı evleri tespit ederler.

    1403 yılında venedik’te ilk adı santa maria di nazareth adası üzerine “lazzaretto” denilen ilk karantina hastanesi kurulur ve adanın ismi “ısola del lazzaretto vecchio” diye anılmaya başlar.

    gemiler karantina sonuna kadar bu adada bekletilmekte ve daha sonra limana alınmaktadır; izolasyon kelimesi italyanca “isola”, yani ada kelimesinden türemiştir. 1467’de cenova aynı yöntemi izler ve 1476’da marsilya’daki cüzam hastanesi veba hastanesine çevrilir.

    gemilerde bulunan kıç ambar ya da kumanyalık olarak bilinen “lazaret” aslında buradan gelmektedir. eskiden seyir esnasında hayatını kaybeden insanlar için oluşturulmuş bir bölümdür fakat günümüzde malzeme, halat ve araç gereçler için kullanılmaktadır.

    limanlarda ve gemilerde veba salgını olduğunu göstermek için önceleri düz sarı veya siyah bayraklar kullanılıyordu. salgının ilk zamanlarında hastaların evleri sarı renkle işaretlendiği için zamanla denizcilikte sarı renk veba ve salgın hastalıkların simgesi haline geldi.

    bu nedenle düz sarı renkli karantina (quebec) bayrağı ise önceleri geminin veba taşıdığını ve karantinada olduğunu belirtirken, günümüzde geminin temiz olduğunu bildirir ve gümrükleme işlemleri bitene kadar ve bazı durumlarda boğaz geçişlerinde de tokada bırakılması eski karantina günlerinden kalma bir denizcilik geleneğidir.

    3- apollo 11 astronotları 'ay mikroplarının' dünyayı işgal etmesini önlemek için karantinaya alındı görsel

    nasa, insanlık için unutulmaz "insan için küçük insanlık için büyük bir adım" apollo 11 görevinden dönen üç astronotu izole etmişti. o zamanlar hiç kimse ay'ın steril olup olmadığından emin değildi. dolayısıyla, potansiyel ay mikroplarının dünya nüfusunu tahrip etmesini önlemeye ihtiyaç vardı.

    apollo 11 kapsülü 24 temmuz 1969'da pasifik okyanusu'na indikten sonra, astronotlar uçak gemisi uss hornet'teki deniz ekibi tarafından karşılandı. deniz mürettebatı, astronotlara biyolojik izolasyon kıyafetleri verdi ve onları üç hafta boyunca izole edildikleri bir lunar receiving laboratuvarı'na taşıdı.

    aslında astronotların bir çeşit patojeni ay'dan dünyaya getirme şansı uzaktı. ama eğer öyleyse, insanların buna karşı bağışık olması pek olası değildi. risk çok yüksekti. apollo 14 görevinden sonra, ay'da yaşam kanıtı olmadığı için bu prosedür bir daha uygulanmadı.

    4- hayatının sonuna kadar karantinaya mahkum olan kadın mary mallon

    mary mallon ya da tifolu mary (23 eylül 1869 – 11 kasım 1938), irlanda'dan abd'ye göç etmiş bir kadındır ve ilk sağlıklı tifo mikrobu konakçısı olarak bilinmektedir.

    amerika'ya göçmen taşıyan gemilerle gelip, konakçısı olduğu tifo hastalığını pek çok kişiye yaymış bir aşçı kadındır. hastalık taşımasına rağmen bu kendisini etkilememekte (subklinik enfeksiyon), ancak etrafındaki insanlara bulaşıp onları öldürmekteydi. hayatı boyunca 53 kişiye hastalık bulaştırdığı tahmin edilmektedir. 3 kişinin ölümüne neden olmuştur.

    ilk olarak 1907 yılında 3 yıllığına, sonra da 1925'ten ölene kadar hastanede karantina altına alınmıştır.

    5- sosyal mesafe sayesinde ortaya çıkan dahi ısaac newton

    hıyarcıklı vebanın 1665'te londra'yı tahrip etmesiyle, “sosyal uzaklaşma” talimatları ingiltere'nin her yanındaki okul kampüslerin boşalmasına neden oldu. o zamanlar çoğu insan için haksızlık olarak görünüyordu, ancak cambridge trinity okulu'ndaki ısaac newton adlı bir öğrenci için değil. üniversite müfredatından ve profesörlerinden arınmış olan newton, keşiflere daldı.

    izole olarak geçirdiği 18 ayda newton kalkülüsün temellerini attı, optikleri araştırdı ve beyaz ışığın görünür spektrumun tüm bileşenlerinden oluştuğunu belirledi. evrensel yerçekimi yasası da woolsthorpe manor'daki evinde doğdu.

    newton büyük veba'dan sonra üniversiteye döndü ve profesör oldu. bununla birlikte, karantinadaki keşifleri, bazı en büyük bilimsel yeniliklerin temeli oldu.

    6- king lear ve dr. frankenstein'ın doğuşu

    sir ısaac newton, evine hapsedilirken inanılmaz şeyler başaran birçok dehadan biriydi. karantinalar sırasında bilimsel atılımlara ek olarak, edebiyat şeklinde sanatsal olanlar da olmuştur. kral lear, 1606 karantinası sırasında william shakespeare tarafından yazılmıştır. ayrıca bu dönemde macbeth'i de yazdı.

    1816'da, avrupa'nın çoğunu etkileyen bir kolera salgını sırasında, 19 yaşındaki mary shelley, karantinadayken ilk bilim kurgu romanı frankenstein'ı yazmak için dahi bir fikir buldu. bu süreçte, korku kurgu kavramının başlatılmasına yardımcı oldu. frankenstein iki yıl sonra yayınlandı.

    7- hükümetleri ve devlet başkanlarını yerinden eden salgınlar

    1793, philadelphia, pennsylvania tarihinin belki de en korkunç yılıydı. yaz sıcak ve nemli kavuruyordu ve sokaklar amerikan vebalarına (sarı humma) yenik düşenlerin cesetleriyle doluydu. doktorlar henüz hastalığın kökenini bilmiyor ve sivrisinekler tarafından bulaştığını anlamıyorlardı.

    hastalık yayılmaya başladığında, başkan washington ve tüm federal hükümet, abd'nin geçici başkenti olan şehri terk etme kararı aldı.

    aynı şekilde, ingiltere kralı ıı. charles, 1665'te büyük veba'dan kaçmak için londra'dan ayrılmaya karar verdi. kral, ailesi ve tüm kraliyet üyeleri ile birlikte, aynı yılın temmuz ayında salisbury' gitmek için şehri terk etti. salisbury'de de bazı veba vakaları keşfedildiğinde 1665 eylül ayında oxford'a yerleştiler.

    8- karantinaların etkinliği hakkındaki tartışmalar

    karantinaların nüfusun yoğun olduğu bölgelerdeki hastalıkların yayılmasını durdurmada etkili olduğu kanıtlanmış olsa da, herkes bu fikirde değil.

    sars koronavirüsü 2003 yılında kanada'da patlak verdiğinde, toronto'nun tamamı yarı karantina altına alındı. ertesi yapılan yıl bir çalışmada, halk sağlığı görevlilerinin zorunlu karantina yerine yalnızca temas izlemeye odaklanması gerektiği önerildi.

    2014 yılında batı afrika'daki ebola salgını sırasında amerika'ya dönen sağlık çalışanları bazı abd eyaletlerinde karantina altına alındı. o sırada cdc (hastalık kontrol ve korunma merkezleri) direktörü dr. thomas frieden, devletleri, batı afrika'daki ebola ile mücadele etmek için giden sağlık çalışanlarına bu yapılanlarla ilgili eleştirdi.

    bazen sivil haklar aktivistleri bir hastalığın yayılmasını önlemek için dekontaminasyon için bile olsa haklarının elinden alınmasını protesto etmektedir.

    9- ölüm adası gruinard

    güzel mavi gezegenimizde sayısız ıssız ada var. bazıları keşfedilmemiş, bazıları vahşi yaşam alanı olarak işlev görmek için kordon altına alınmış ve bazılarının insanları dışarıda ve uzakta tutmak gibi çok daha acımasız bir nedeni var. ürkütücü gruinard island bunlardan biri.

    bu küçük adayı ikinci dünya savaşı sırasında sakinlerinden talep ettikten sonra, ingiliz kuvvetleri gruinard'da şarbon adı verilen ölümcül bir biyolojik silah kullanmanın fizibilitesini test etmeye başladı. yakın bir nazi kimyasal saldırı tehdidinden korktuklarından, müttefik kuvvetler daha önce davranmayı düşündüler.

    çok şiddetli olan "vollum 14578" adlı şarbon türünü test ettiler. deney için patlama bölgesine yerleştirilen 80 koyun da maruz kaldığı günlerde öldü.

    savaş 1945'te sona erdi ve silah hiç kullanılmadı. ilk sahibi daha sonra adasının iade edilmesini istedi. bununla birlikte, yaşanmaz hale gelmişti ve kitle dekontaminasyonu çok maliyetli oldu.

    iskoç adası 48 yıl karantinaya alındı. dekontaminasyon prosedüründen dört yıl sonra 1990'da, gruinard adası'nın güvenli olduğu uyarı işaretlerinin kaldırılmasıyla ilan edildi. güvenli ilan edilene kadar savaş deneyleri alanı olarak biliniyordu.

    kaynak 1
    kaynak 2
  • istanbul'un başkent ünvanını korumasını sağlayan ve bugünkü istanbul'u var eden isyan:

    edirne vakası, nâm-ı diğer feyzullah efendi vakası hakkında;

    devir ikinci mustafa devridir. bu padişahın dönemini ikiye ayırmam gerekir:

    zenta muharebesi öncesi ve sonrası.

    ikinci mustafa, ordunun başında sefere çıkan son osmanlı padişahıdır. esasen bilgili ve cesur bir padişahtır ama gururu yüzünden osmanlı'ya 30.000 civarı kayıp verdiği zenta muharebesi mağlubiyetini yaşatır. barış görüşmesi yapmaya yanaşmayan ikinci mustafa, avusturya'ya son kez hücum eder ve büyük bir kıyım yaşanır. padişah bile zar zor kurtarılır. bundan sonra da 1699'da imzalanan karlofça antlaşması ile osmanlı'nın gerileme dönemi resmen başlar.

    bu olup bitenler devleti etkilediği gibi padişahı da etkilemiştir. ikinci mustafa, artık istanbul'a gelmez ve edirne sarayı'nda yaşamaya başlar. burada sürekli ava çıkar ve devlet işleriyle neredeyse hiç ilgilenmez. çünkü onun yerine bu işlerlere ilgilenecek birisi vardır: şeyhülislam feyzullah efendi!

    feyzullah efendi, ikinci mustafa'nın şehzadeliği döneminde onun hocalığını yapmış ve artık kendisini nasıl sevdirdiyse bu şehzade padişah olur olmaz lalasını erzurum'dan getirtip şeyhülislam tayin etmiştir.

    feyzullah efendi, göreve gelir gelmez o güne dek bırakın osmanlı tarihini, türk - islâm tarihinde dahi görülmemiş bir işe girişmiş ve kendisinden sonraki şeyhülislamın, oğlu " fethullah efendi " olması yönünde padişah fermanı almıştır. yani padişah üzerinde bu denli etkili bir adamdır.

    tabii bununla da yetinmez. ilmiyye teşkilâtının en önemli mevkilerinde oğulları, kayınpederi, kayınbiraderi, yeğenleri vs. çeşitli görevlere getirilir ve neredeyse bütün önemli noktalarda sadece feyzullah efendi'nin akrabaları bulunur. tabii atama bekleyen ulemâdan sesler yükselmeye başlar.

    nitekim bir başka konu da yine şeyhülislam feyzullah efendi'nin de etkisiyle edirne'nin, osmanlı'nın yegane başkenti olmasına yönelik yapılan hazırlıklardır. edirne bostancıbaşılığına bile yeğenini getirmiştir feyzullah efendi.
    istanbul'da yaşayan esnaf, yeniçeriler ve ulemâ bu işten hiç memnun olmadıkları gibi gittikçe de artan şikayetler açıkça dile getirilir. getirilir ama padişah avdan beri gelmemektedir.

    nihayet 17 temmuz 1703'te cebeciler ayaklanır.

    cebeci ocağı, fatih sultan mehmet döneminde kurulmuştur. silah temini, saklanması, tamiri vb. işlerden sorumlu olan kapıkulu bölüğüdür. zaten eski türkçede cebe, silah anlamına gelmektedir.
    işte bu bölük ayaklanır.
    bu ayaklanmaya daha sonra medrese talebeleri de dahil olur. hatta istanbul'daki mahkumlar da serbest bırakılır ve onlar da isyana katılınca işler çığrından çıkar.
    işin ilginci; bu ayaklanmaya yeniçeriler dahil olmazlar. lâkin ayaklanmayı da yatıştırmaya çalışmazlar.

    aslında olaylar büyümeden hemen önce müdahele edilmesi için edirne'den istanbul'a emir gelmiştir ancak istanbul valisi köprülü abdullah paşa ile bacanağı istanbul kadısı mahmud efendi yıllardır birbirleriyle konuşmamaktadırlar ve ikisi de birbirine yardımcı olmayınca olaylar bir anda büyür.

    isyancılar, şeyhülislamın ve sadrazamın görevlerinden alınmaları ve yeni şeyhülislamın imam mehmet efendi; yeni sadrazamın da kavanoz ahmet paşa olmasını istediklerini bildiren bir heyeti edirne'ye gönderirler.
    bu arada çok şişman ama çok kısa boylu olduğu için " kavanoz " lakabı takılmıştır bu paşaya.

    evet, isyancıların gönderdikleri heyet daha edirne şehrine girer girmez feyzullah efendi'nin adamları tarafından tutuklanırlar ve padişahın çok sonra bu durumdan haberi olur. istanbul bostancıbaşısı padişaha bir mektup ile haber verir durumu.
    tabii padişah çok sinirlenir ve sadrazam mehmet paşa'ya nasıl kendisinden habersizce böyle bir şey yapabildiklerini sorar. sadrazam ise padişaha, feyzullah efendi'yi babası gibi gördüğü, sözlerinin padişah fermanı sayılacağı ve o ne derse yapması gerektiği yönündeki söylemlerini hatırlatır.

    ikinci mustafa, hemen şeyhülislam feyzullah efendi ve oğullarını azlederek varna'ya kaçmalarını ister.
    ancak sayıları 70.000 civarında olan isyancılar istanbul'dan edirne'ye doğru çoktan yola çıkmışlardır.

    padişah bunu haber alır almaz hemen çakırcı hasan paşa'yı isyancıların üzerine gönderir ancak paşa, isyancılarla en ufak bir çarpışmaya bile girmeden onların safına katılır.
    daha sonra ise eşine az rastlanır bir durum görülür ve edirne ordusu
    ile istanbul ordusu havsa'da karşı karşıya gelir.
    ikinci mustafa, burada yapılan görüşmelerde karşı tarafın şartlarını kabul ederse tahtta kalacağından emindir ama daha görüşmeler bile başlamadan edirne ordusu yani kendi askerleri de istanbul'dan gelenlere katılır.
    artık yapacak hiçbir şeyi olmayan padişah, tahtı kardeşi üçüncü ahmed'e bırakır.

    bu sırada edirne'den kaçmaya çalışan feyzullah efendi ve oğulları pravadi civarında yakalanmıştır.
    isyancılar, batpazarı denilen meydanda feyzullah efendi'yi çırılçıplak bir hâle getirip eşeğin üzerine bindirdikten sonra şehirde dolaştırırlar. bu sırada hakaretlere ve saldırılara uğrayan feyzullah efendi'nin artık her yeri yara bere içinde iken başını gövdesinden ayırırlar ve kellesini bir mızrağın ucuna takıp edirne sarayı'na doğru şehri gezdire gezdire götürürler.
    başsız kalan bedeni ise bölgedeki hristiyanlara verilir ve gayr-i müslim köylerinde dolaştırıldıktan sonra tunca nehri'ne atılır.
    oğlu fethullah efendi ise istanbul'a getilir ve yine burada işkenceler sonucu o da öldürür.

    ikinci mustafa ve ailesi edirne sarayı'na hapsedilirken yeni padişah üçüncü ahmed de topkapı sarayı'ndaki tahtına doğru yola çıkacak ve bu padişah döneminde de lale devri dediğimiz ve günümüzde sanat tarihçilerinin istanbul mimarisi için dönüm noktası dedikleri 18. yüzyıl batılılaşma süreci başlayacaktır.
    üçüncü ahmed de patrona halil isyanı sonucunda tahttan indirilecek olsa da edirne vakası sayesinde istanbul, payitaht kalabilmiş ve günümüzde de varlığını sürdüren nice saray vb. tarihi yapılar edirne'ye değil de istanbul'a inşa edilmiş, en büyük yatırımlar yine bu şehre yapılmış, meselâ itfaiye ocağı kurulması gibi yenilikler de yine ilk kez bu şehirde görülmüştür başkent olması sebebiyle.
    yine ulaşım ve altyapı çalışmaları da payitahtta yani istanbul'da yoğunluk kazanmıştır.

    bu isyandan sonra günümüz modern istanbul'unun temelleri atıldığı gibi birçok tarihî eser de bu şehirde miras kalmıştır.

    dolmabahçe sarayı, beylerbeyi sarayı, yıldız sarayı, çırağan sarayı, nostaljik tramvay, üçüncü ahmed çeşmesi, nuruosmaniye, galata köprüsü ve daha nice yere bakarken aklımıza gelecek olan olaydır edirne vakası.
  • (bkz: #106588752)
  • w'nun double u yani çift u demek olduğu. senelerce fark etmediğim bir gerçektir. ufkumu ikiye katlayan w falan değildir. bu durumu fark etmeyişimdir. bazen gözünüzün önündeki şeyleri görmezsiniz ya, telafuzundan bile anlanacakken bunu fark etmemiş olmaktır. kim bilir neler vardır daha fark etmediğim diye beni arayışlara sürükleyen bir keşiftir aynı zamanda.
  • neşeli günler filminde herkes ayşen gruda'yı kendi sesiyle oynadı diye bilir. ama o filmde ayşen gruda'yı oya başar seslendirmiştir.
hesabın var mı? giriş yap