• kitap satıcıları efsanedir;

    + alo, he ben geldim olgunlara hangisi olacaktı bunun?
    - kapat telefonu kapat, dönem iki misin sen?
    + evet abi
    - tamam bak törd edışın seninki, al
    + abi internet kullanımı için bi kod falan diyorlar, yok bunda sorun olur mu ki?
    - ya kardeşim valla gittik orijinal kitap aldık bu kod için, girdik çözdük internetten hepsi çok dandik alıştırmalar hakikaten söylüyorum ya. (!)
    + iyi peki abi, buyur.
    - tamam. bak iyi çalış derslerine bu sene sistem değişti sizin bölümde, yeni kitaplara baktık biz hiçbir şey anlamadık. (?)

    (bkz: işini sevmek)
  • kitap bakarken yanıma yaklaşan bir kızla satıcı arasında;

    -vedat türkali'nin hangi kitapları var?
    -güven var sadece ama onu da ben okuyorum. satmam.
  • satıcılarla aramda geçen diyalog aynen aktarıyorum
    -abi money and banking kitabı var mı yazarı mishkin olacakmış(geriye kalan diyaloğlar diğer iki satıcı arasında geçiyor)
    -yok hocam o kitaplar dönemlik okutulduğundan buralara düşmesi zor oluyor
    -(diğer satıcı) ooo olaya çok felsefik yaklaştın hayatım (?)
    -(diğeri) ee bunun üstüne bi viski açılır o zaman...
    bu diyaloğa şahit olduktan sonra olay mahalini şener şen koşuşuyla terk etttim
  • yeterli cesarete sahip olduğum gün şöyle bir hareketi mutlaka yapacağım sokaktır.
  • -aradığınız bir kitap var mı?
    +evet, bukowski'den kadınlar'ı istiyorum.
    -o yok, ' ölüm pornosu'nu veriyim abicim, deli gibi satıyor şerefsizim.
    türünden bir diyalog yaşadığım sokak. ibretlik.
  • ankara'nın ortasında korsan kitap satan yer.
    nasıl yaptıklarına şaşırıyorum. arada baskın maskın oluyor. yine de oluyor.
    çoğunlukla popüler kitapları bulabileceğiniz, özellikle liseye gidenler için 2. el ve ucuz ders kitaplarının da olduğu sokak.
  • burada bulamadığınız korsan kitabı ankarada başka hiçbir yerde bulamazsınız.
  • ankarada, kizilirmak sinemasina çıkarken, sağlı sollu eski kitap satılan sokak. ayrıca yaşlı bir amca var, cd ihtiyacımızı karşılar. pek severiz.
  • ankara'nın konur sokak'tan sonra en güzel, en zaman geçirilebilir sokağıdır.

    eskiden bulunan döner büfelerinde çalışmış biri olarak buranın en güzel yıllarını bilirim. burası da benim en güzel yıllarımı, çocukluğumu bilir.

    okulların açıldığı dönem iğne atsan yere düşmezdi bu sokakta. kitapçılar kendi tarafında, üniversite ve lise öğrencileri ise karşı taraf kaldırımlarda satardı kitaplarını. gündüzleri hep bi hengame hep bi koşuşturma. korsan kitapları çöplerde saklardı kitapçılar, sanırım hâlâ aynı yöntem. karanfil'le döndüğünüz köşede yabancı dil kitaplar satılır genelde. sonra karşınıza incik boncuk satan biri çıkar. o tezgah da yıllardır orada.

    gündüz sokağa ilk gelen dönerciler, ardından dükkanı olan kitapçılar, sonra kitaplarını kaldırımda satan öğrenciler... öğlene doğru dershaneden çıkan öğrenciler yığılırdı yemek yemek için.

    radyo vizyon bu sokaktaydı, sürekli ingilizce şarkılar çalan havalı abiler... her gün gelip geçerken selam verir ayhan usta'nın "hiiş küpeli, hani la bize yok mu kız" cümlesiyle başlayan kısa bi muhabbet ederlerdi. öğleden sonra kaykaylarla gezen amerikan koleji öğrencileri olurdu, ellerinde bi buçukluk coca cola ile sokağın bi o başına bi bu başına gider, ikindi vakti akbank'ın kıyısına serilirlerdi.

    akşam oldu mu karanfil'de, konur'da, sakarya caddesi'nde o dönemin popüler oyuncağını, kokulu talaşını, pratik ev aletini satan gelirdi bu sokağa. önce karnını doyurur ardından birasını alır otururdu sokağın ortasındaki banklara. o banklar da kaldırılmış. ankara'da olanlar bilir köşe başlarında kısa boylu gözleri şaşı bi amca var, mesela o yaz akşamlarını orada geçirirdi. arada kader abla uğrardı kirli lacivert montu ve kıvırcık saçlarıyla... şöyle bi geçerdi kendi kendine konuşa konuşa. çok dinledim ama ne dediğini hiç anlamadım.

    gece 11'den sonra feyman açılırdı. uzun boylu, dekolteli ve mini etekli ablalar madenci heykelinin hizasında taksiden inip aheste aheste yürüyerek girerdi oraya. ayhan usta onların travesti olduklarını söylüyordu, ne olduklarını anlattı ama tam olarak sonradan öğrendim.

    sokağın yokuş kısmını ise fazla bilmem. saçlı sakallı abiler bira içerek devrim yapıyorlardı sanırım. tabi bira ucuzdu o zamanlar.

    şimdi bira pahalı. saçı sakalına karışmış ton ton sahaflar gitmiş yerine korsancı apaçiler gelmiş. radyo vizyon yok, feyman yok, büfeler zaten kaldırıldı. iki yıldızlı, genelde iranlı turistlerin kaldığı otel yıkılmış. simit dünyası, kahve diyarı, poğaça ülkesi gibi dandik isimlere sahip büyük yatırımlar gelmiş sokağa. diyeceğim o ki eski tadı kalmamış sokağın. gerçi ne kalıyor ki eskisi gibi.

    edit: imlâ
  • bu sokağın bulvarla buluştuğu tarafta ''batı han'' vardır. eskiden güzel avrupa filmleri gösteren, zaman zaman da ankara film festivali'ne evsahipliği yapan batı sineması ve birkaç tane de ucuzundan şarap evi mevcuttu bu handa. şimdi hiçbirisi yok.

    yıl 1992. öğlen seansında film seyreder, güpegündüz şarapçıya oturup aç karnına köpek öldüren türünden - biz düzgün çocuklardık ki ölmedik - şarap içer, sonra da iyice acıkan karnımızı olgunlar'ın başındaki şimdi onun da yerinde yeller esen ucuz döner büfesinden tam ekmeğin içinde döner yiyerek bastırıp, sakarya caddesi'ne, üniversiteye hazırlık babında başarı dersanesi'ndeki matematik dersimize yollanırdık. çakırkeyif, karnımız tok, egzantrik tabiatlı hocamız vehbi koçak'ın eğlenceli sınıfına kendimizi bırakırdık. akşam olup da dersler bitince, meşrutiyet'teki pizzeria'ya kapağı atıp önden kokteyl içer, arkasından ellerimizle pizza yerdik. o zamanlar pizzayı elleriyle yiyenler ayıplanırdı, bilinmezdi pek pizza yeme raconu. aldırmazdık.

    bazı şeylere hiç aldırmazdık zaten. mes'ela derslere, üniversiteye girme telaşına, gelecekteki ikbale. çok zekiydik, hem bohemdik. yaşımız 18'di. gece güneş gözlükleriyle bestekar'da gezerdik. mektebe giderdik, lakin bir yandan tiyatro da yapardık, bilardo da oynardık, meclis'in bahçesinde bile şarap içerdik. aklımız serseri aklıydı, ceplerimizde pıçaklar da saklıydı ama onları hiç kimseye çekmezdik. dedim ya, biz düzgün çocuklardık. ankara ne kadar güzeldi. sonra zaman öyle bir geçti ki; ne şehir kaldı, ne güzel arkadaşlıklar, ne serde gençlik..

    artık hatırlarken özlem değil, düpedüz acı duyuyorum.
hesabın var mı? giriş yap