• tam arada kalma durumu. ölmek filan aklından geçmiyor ama hayatında da bir bok olduğu yok; olacağı da yok. bugün yarın diyerek bir şekilde yaşıyorsun. kimse seni, sen de kimseyi umursamıyorsun.

    işe gidiyorsun iş bok gibi. eve geliyorsun ev bok gibi. geçmişin zaten çöplük gibi. kimin kimsen yok, öyle yaşıyorsun. içinde birikenler, dökülecek yer arıyor ama yok. bunun gibi.
  • adımı da yazsaydın aq.
  • 9 ay önce babamı, 8 ay önce annemi kaybettikten sonra
    içine yoğun olarak girdiğim durum.
    genel bir mutsuzluk var üzerimde çünkü beni mutlu eden pek bir şey yok.

    sabah bok gibi bir gündemle uyanıyorsun.
    mesela hüseyin gülerce diyor ki;
    şu gazeteci fetöcü olabilir, şu siyasetçi de olabilir.
    önce yanlış okudum sanıyorsun, sonra kahkaha atıp gülüyorsun.
    sonra bunun bir şaka olmadığını anlayıp ülken için, insanların için üzülüyorsun.

    üzerinden pek geçmeden şehit haberi alıyorsun.
    van'da 3 şehit.
    bir isveçli'nin kafayı yiyeceği, gündeminde aylarca kalacak bir durumu
    sen 2 dakikada unutuyorsun.
    üzerinde bile durmuyorsun çünkü bu çok kanıksadığın bir durum.

    işe gidiyorsun hep aynı saçmalıklar.
    sürekli tekrarlanan yemek menüsü, dünkü maçın geyiği.

    gönül işlerine bakıyorsun.
    seni isteyenleri sen istemiyorsun, isteyecek oldukların bir türlü karşına çıkmıyor.

    açıyorsun rakıyı.
    yalnız oturduğun salonda,
    sırf belki biraz daha mutlu olurum diye aldığın hayvan ekran curved tv de narcos izliyorsun.
    aşağıdaki parkta neşeyle oynayan geri zekalı çocukların sesini duyuyorsun.
    mutlu bir ülkede yaşadıklarını sanacak kadar,
    bir gün mutlu olacaklarını sanacak kadar salaklar.

    artık rakı zevk için içilmiyor, içinde bulunduğun durumu unutmak için içiyorsun.
    düşünüyorsun sonra bundan sonra beni ne mutlu edebilir?
    yapmak isteyip de yapamadığın ne var?

    hep gitmek istediğin peru, arjantin hala orada duruyor.
    sikeyim peru'yu diyorsun sokayım arjantin'e...
    görmesem de olur.
    işte benim gibi gezmeye aşık bir adam bu sözü söylüyorsa durum gerçekten vahim demektir.

    sonra sen olmazsan üzülecek insanlar geliyor aklına...
    oğlun, yeğenlerin, kardeşlerin, dostların...
    biliyorsun ki sen olmazsan dünya onlar için daha boktan olacak.
    çünkü annesiz ve babasız benim için daha boktan.

    çıkıp yürümeye başlıyorsun.
    5 km, 10 km, 15 km hatta 20 km.
    yürüdükçe biraz daha iyi geliyor sana içinde bulunduğun durum.
  • harika konu, buralar değerlenecek yarın.

    bence insanlığın, özellikle belli bir zeka seviyesi üstündekilerin büyük çoğunluğunun yaşadığı durum.
  • "hepinizden nefret ediyorum, ama tek başıma da canım sıkılıyor."

    -yıldız tilbe
  • yaş 33, ergenliğimden beri bu ruh halindeyim, o yüzden en çok beni dinleyeceksiniz ulan! *

    --------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    öncelikle şunu belirteyim, ölüme methiyeler düzen, ölümün ve sonrasının ilgi çekici olduğunu düşünen biri değilim. düz ateistim, bana göre ölüyorsun ve makine soğuyor, sonra da parçalanıyor. bitti. bir anlam yüklenecekse ölüme değil yaşama yüklenmeli.

    --------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    bu "hayattan zevk almıyorum" durumunu psikiyatra söyleyince bir sürü ilaç veriyor haliyle. üstüne bir de doktorunuzu kendinizi öldürmeyeceğinize ikna etmeniz lazım, yoksa hastaneye yatırabilir. hiç yatmadım ama sanırım doktor kişinin kendine/başkalarına zarar verebileceğini düşünüyorsa yasal olarak yatırma hakkı vardı. çünkü bir defasında ben yine böyle "yaşamak istemiyorum ama intihar etmek de istemiyorum" diye ileri geri sallanırken doktorum "kendine zarar vereceğini düşündüğüm an seni servise yatırabilirim, o yüzden çok şey yapma" gibisinden bir cümle kurmuştu.

    neyse, nerede kalmıştık?

    ben bu ruh halini tam olarak depresyon diye tanımlayamıyorum. depresyon ayrı bir sorun evet, ama ben depresyonda olmadığımda da böyleyim. bazı insanlar hayattan aşırı keyif alırlar. eski bir iş arkadaşım vardı, kadınla beş saat aynı ortamda kalan normal bir insan kendini öldürmek isterdi. bir insan her şeyden orgazmik zevk alır mı ya?

    - ımmmmhh kahve ne kadar güzel kokuyor, insan yaşadığını hissediyor.

    - doğalgaz faturası da 700 tl gelmiş ama olsun, evim sıcacıktı.

    - eşimle kavga ettik, iki gündür konuşmuyoruz. ama daha iyi, birbirimizi özleriz.

    - ay bugün hiç enerjim yok, hemen gidip güzel bir müzik açayım, kahve içeyim de enerji depolayayım. daha 367 tane mail atmam lazım. yaşasın, bir sürü mail cevaplamamı gerektiren bir işim var!

    ya sen güneş paneli misin? ne demek enerji depolamak, ne demek hayattan bu kadar zevk almak? öfori de bir yere kadar yani, kendine gel. :/

    ben en iyi halimde bile hayata karşı "eh işte" düzeyinde bir bağlılık sergiliyorum. kahveyi çok seviyorum ama kahve içerken yaşadığımı hissetmiyorum. hiçbir zaman öyle abartılı hayat enerjim olmadı, ama hiçbir zaman intihar girişimim de olmadı. yaşamaktan keyif almıyorum, bazen ölmüş olmayı istiyorum ama bahsettiğim kendimi öldürmek değil. doğal yollarla ölmüş olmak. genel olarak da "ölmeyeyim ama yaşamayayım da" gibi anlamsız bir döngüdeyim. ha gerçekten ölümle burun buruna gelsem eminim ki korkudan altıma yaparım, artistliğin lüzumu yok. ama işte gündelik hayatta hep araftayım.

    depresyonla ilgisi yok bunun bence. yargılarına çok güvendiğim psikiyatrım bana geçen sene "bunun tamamı depresyon veya anksiyete değil, bir kısmı da senin karakter yapın" demişti. çok haklı.

    beni en çok zorlayan, bazı insanların yanında pot kırmamaya çalışmak oluyor. bir aile dostumuz var, kadının bir oğlu 3 yaşındayken kazada, diğeri 23 yaşındayken beyin kanamasından öldü. ama kadın iki kızı için yaşıyor. bu kadının karşısına geçip de "yaşamaktan zevk almıyorum ama ölmek de istemiyorum" edebiyatı yapamıyorsun. eminim o da zevk almıyordur ama yaşıyor işte.

    geçen yıl babam öldü, hala kendime gelemedim. babam akciğer kanseri olduğunu, tedavisinin imkansız olduğunu bile bile öldü. buna rağmen "ölmek istemiyorum, elimden geldiği kadar savaşacağım" dedi hep. hala düşündükçe nefesim daralıyor, kemoterapiden sonra bazen dalıp giderdi. "ne oldu baba" derdim, "hiç" derdi hep. ne zaman, ne şekilde öleceğini düşünüyordu belki de. son dönemde hemen her gece öldüğünü görüyordu rüyasında.

    şu an dayımın 36 yaşındaki eşi yoğun bakımda ve yapılacak hiçbir şey yok. glioblastoma. üç beyin ameliyatı oldu, dördüncüyü yapamadılar çünkü anestezi uzmanı olmaz dedi. dayım iki çocukla ne yapacağını şaşırmış durumda, çocuklara nasıl açıklayacağım diye düşünüyor. çocuklar ilkokulda, şu an için tek dertleri yeni kalemler, boyama kitapları. bazen çok anlamsız geliyor, benim gibi hayattan zevk almayan birinin yaşamasındansa o çocukların annesiz kalmamaları daha doğru sanki.

    demem o ki, bu saçma ruh hali yaşanan olaylardan bağımsız ve şımarıklık falan değil.
    ben de biliyorum böyle mıy mıy söylenmek kolay, insanlar neler yaşıyor, ama gel gör ki hayattan da zorla keyif alınmıyor.
  • özetlemek gerekirse;

    "i don't wanna die
    i sometimes wish i'd never been born at all"

    (bkz: bohemian rhapsody)
  • hayatımın son altı yılının özeti olan durum.

    gelen mesajlar üzerine sonradan gelen edit: bu durumu yaşamanın toplumun foksyonel bir parçası olmamak ile alası yok. herkes hayatı farklı şekilde anlamlandırır. kimse kimsenin zihnini, duygularını tam olarak anlayamacağı için ahkam kesmek ne derece doğru artık orasına siz karar verin.
  • son günlerde resmen saatlerce düşündüğüm, ruh halim.

    sayfalarca şey yazabilirim ama özeti bırakıp kaçayım:

    örneğin, herkesin birbirine saygı duyduğu bir ülke asla olamayacağız, çünkü zaman yetmeyecek. tam olduk diyeceğiz mesela (imkansıza yakın), dünyada su kalmayacak. al işte sana bambaşka bi dert.

    bu üreme hızıyla devam edersek 2030 yılında su sıkıntısı çeken ülkelerden biri olacakmışız. 2030 yılında sapıkların iyi halden serbest bırakılmadığı ya da park yeri kavgasından kimsenin birbirini öldürmediği ya da orospu çocuğu komşunun televizyonunda ne izlediğini tahmin etmediğim bir türkiye olma inancı olan varsa yeşillendirsin de bana azcık umut versin.

    doktora tezimi dünyadaki su sorununa kendi mesleğim çapında ne yapabilirim acaba diyip ona göre planlıyor"dum". okuduğum okul harvard değil anasını satayım. öğrenci yoklama düzenlemesinden fırsat bulabilirsem anca yazabileceğim bir düzenin içinde olup da ahanda buldum su sorununa çözüm diyemeyeceğimden adım gibi eminim, çünkü o ortam yok. yoklamalar var, hoca tribi var, her bir boktan şikayet edip de asla sorumluluk almayan hoca var (buralara çok pis küfürler geliyor)..

    yapsak da zaman kalmadı anacım artık. dünya çöküyor. o yüzden şevk de kalmadı.

    şu an kiralık aşk izliyolar. hiç izlemedim. bana da radyo tiyatrosu gibi oluyor.

    az önce friends izlerken uyuyakaldım. rüyamda koluma kertenkele geliyordu da yerimdem sıçradım uyandım geldim yatağıma. ve şu an bu entiriyi giriyorum. umarım uyuyabilirim.

    teşekkürler.
hesabın var mı? giriş yap