• okul çalısanlarından yada hocalarından herhangi birine kızıpta sonuçta burda bizim paramızla çalısıyolar diyerek hakkını arayan cengaverlerden bıktıgım yer.hayır anla(ta)madığım devlet okullarında çalışanların parasını baskasımı oduyo?adı vergi yada harç olunca anlaşılmıyoda okul ücreti oluncamı anlaşılıyo ödenen para?
  • üniversite hocalarının ve asistanların standart iktidar şehvetlerine tepki olarak, parasıyla zor duruma düşürülüp, hayatı işkenceye çevrilenlerin haklı bir şekilde "para veriyorum ulan, bi de böyle bir mallıkla mı uğraşacağım" düşüncesini sunabilecekleri ortam. devlet üniversitesi çalışanı, biraz da gönül insanıdır, orada olmayı sadece para kazanmak için değil, kendini iyi hissetmek için, görece daha az çıkarcı bir akademik ortamın havasını solumak için seçmiştir. keza öğrencisi de bu hisleri paylaşır. ama özel üniversite, adının arkasına üniversite eklendiğine bakmayın, ticari bir ortamdır ve orada ödediğin parayı hatırlatmak, işini yanlış yapana karşı sunulabilecek, gayet haklı bir söylemdir. bu burslu öğrenciler için bile geçerli bir metoddur, zira onların varlığı da aynı iktisadi yapının parçasıdır. müşteridir nasıl olsa özel üniversite öğrencisi, o saygınlık ayakları orada sökmez. ama saygı duyduracak insan, saygı duydurmasını da bilir, hiç şüpheniz olmasın. ama sonuçta kaderiniz elindedir o kişinin, karşısında dikilirken arkanızı sağlama almak faydalıdır, zira akademili olmak, mason olmak kadar ihya edici olabilir.
  • olum sen okuyamadın biyere giremedin allahtan param varda hakkıyla üniversitiye girenlerin önüne geçebilceksin diyen babaların en sevdiği yer
  • geçen yıl öss'de 320 küsür puanıma rağmen açıkta kalma korkusu yaşarken,benden onlarca puan düşük alan kuzenimin özel üniversiteye gidebilecek maddiyata sahip olduklarından sergilediği rahatlık sinirlerimi bozmuştur.
  • öğrencisine müşteri gibi davranabilir. hatta ben müşteri gibi davranmasını isterim. hatta müşteri velinimetimizdir felsefesinde olmasını isterim. devlet üniversitesi denen devlet dairesindeki çoğu hocanın öğrenciye davranışı devletin diğer kurumlarındaki memurun vatandaşa davranışından farklı değildir. ders anlatamayan / araştırma yapamayan hocanın özel üniversite'de barınma şansı yoktur ama devlet üniversiteleri bunlarla doludur. devlet üniversitesinin öğrenci işleri ne haldedir merak edenlerin ise çok uzaklara gitmesine gerek yok: (ara: öğrenci işleri)

    ticarethaneymiş. ne güzel işte sen para veriyorsun, karşılığında bir şeyler alıyorsun. karşılığını alamadığını düşünürsen para vermeyi kesersin. ya devlet üniversitesi? devlet üniversitesine de vergi yoluyla okuyan okumayan katrilyonlarca lira veriyoruz. bu paraların karşılığını alamadığını düşünen öğrenci parasını alıp başka üniversiteye gidebiliyor mu?

    bir de eğitim'in kutsallığı geyiği var. eğitimin kutsallığı kendinden menkul bir kutsallık. şöyle oluyor: kendi istediği makbul vatandaşı üretmek isteyen devlet, eğitimi kutsuyor. kutsallığını da küçükken aklınıza sokuyor. sen de sonra buraya gelip "eğitim'de hiç müşterilik olur mu?" diyorsun. halbuki kafanızı efsundan kurtarsanız, kendinden menkul bir takım değer yargılarından kurtulup gerçek objektif kriterler üzerinden özel ünversite kavramını inceleseniz...

    öyle liberal sikmekle argüman üretilmiş olmuyor. buyrun (bkz: devlet üniversitesi vs. özel üniversite)
    farklılık türkiye'nin özel durumundan filan kaynaklanmıyor. farklılık bizatihi özel üniversitenin özel olmasından, özel üniversitelerin müşteri kapabilmek için öğrenciye iyi davranmasından, özel üniversitelerin müşteri kapabilmek için eğitim standartlarını yükseltmeye çalışmasından, özel üniversitedeki öğretim üyesinin sözleşmesini uzatabilmek için götünü yırtmasından, özel üniversitedeki asistana verilen paranın sonuna kadar kendisinden çıkartılmasından, özel üniversitede daha az yolsuzluk olmasından, özel üniversite yöneticisinin başarılı olup olmama kriterinin siyaset olmamasından kaynaklanıyor.

    "x üniversitesi para karşılığı diploma dağıtıyor"
    gitme arkadaşım oraya o zaman, para senin değil mi kaliteli y üniversitesine git. özel üniversitenin güzelliği burada zaten. herkes istediği beğendiği kendine layık gördüğü eğitimi parayı bastırmak ya da zekasını bastırmak suretiyle satın alabiliyor.

    "param da yok zekam da"
    üniversite senin neyine?

    "devlet üniversiteleri düzgün yönetilse..."
    hiç anlamıyorsun, anlamayacaksın. devlet üniversitesinin düzgün yönetilememesi, verimsiz olması, öğrenci odaklı olmaması zaten devlet üniversitesi olmasından kaynaklanıyor. ıslah edilememesi de devlet üniversitesi olmasından kaynaklanıyor. bunları ıslah etmenin en kestirme yolu hepsini özel üniversiteye çevirmektir. bunlara aktarılan kaynakla da burs verirsin / temel bilimleri desteklersin olur biter. belli bir miktardaki parayı özel teşebbüsün her zaman devletten daha verimli harcayacağını akletmek için friedman okumaya gerek yok. (ya da var, bilemedim.)

    ülkelerinde özel üniversite kurulmasına izin vermeyen yunan üniversite öğrencilerinin ise aklını sikeyim. ulan salak! parası olan parasını eğitime harcayacak, zengin çocukları özel üniversiteye gidecek senin o dandik devlet üniversitende de fakirler için daha çok yer açılacak. belki ileride fakir çocuğun burs filan kazanır hem.
  • bugun itibari ile izmirde bir yenisi daha açılan kurumlar. hayır tek bi bina, bi tabela kapan üniversite açmaya başladı. devlet üniversitelerinden öğretim üyelerini araklamalarıda cabası
  • en lumpen ezberlerin canhiras feryatlar ile agizdan salya saca saca bok attigidir.

    taksim meydani'nda makadi yirta yirta bagirirken burger king'in onunden gecen kalabalik sizi iplemiyor diye uzulmeyin artik!
    eksi'ye gelin, troll olun,
    afedersin sike surulecek kadar akil ihtiva etmeyen uc kurusluk afacan sloganlariniza faizsiz taksitsiz yuva bulun.

    not: uslup atilan boklarin seviyesinde tutuldu ki jeton yerini bulsun, salincaga luzum kalmadan.
  • (bkz: ama burslu)
  • bundan çıkan bilimin, kapitalist, militarist, şovenist saiklerle üretilmesini haklı görenler diye bir şey yok. özel üniversiteyi savunanlar kapitalizm+militarizm+şovenizm meraklısı olacak diye bir şey yok götünüzden straw man uydurmayın.

    dünyadaki özel üniversite içeren ve içermeyen eğitim sistemlerinin yetiştirdiği insanların militarist/şovenist olma oranlarını hesaplayın. 2. sistemin çok daha fazla militarist/şovenist ürettiğine 100 ytl'ye bahse girerim. militarizmi/şovenizmi besleyen devlettir zaten.

    inanmayanlara hiç özel üniversite barındırmayan kuzey kore'den şu videoyu hediye ediyorum:

    http://www.youtube.com/watch?v=hp7rkdvyddi

    forumsal edit:

    bir kere military endustry başka militarism başka. kavramları karıştırmamak lazım. silahtan şiddetten nefret eden biri para sevgisi ağır basıyorsa askeri teknoloji geliştirebilir.

    liberal sistemde "silah da yaparım paramı alırım" diyebildiğiniz gibi "sikerim parasını ben askeri sanayiye iş yapmam" da diyebilirsiniz. ama o senin savunduğun sistemde bunu diyemezsin. yerin/görevin bellidir çünkü. adamın götünden kan alırlar, paradan başka şeyler kaybedersin.
  • özel üniversite üzerine konuşmak da diğer kompleks mevzular üzerine konuşmak gibi konuşmacıya yaftalanma riskini başından veriyor; troll de (ne demekse!) olmak var ucunda lümpen de, solcu da vs. ben açıkçası kendi adıma özel üniversite mevzusunu bir kitap gibi açtığımda; özel üniversitede okumamış biri olarak onu "türkiye eğer bilimsel anlamda ilerleme sağlayacaksa türkiye'deki istisnasız tüm üniversitelerin olması gereken haldir" diye tanımlayamıyorum. eğer bir özel üniversite mezunu olsaydım, muhtemelen yine aynı tanımlamayı yapamayacaktım (tabi şu anki kafa yapıma sahip olmam durumunda). zira özel üniversitelerin hanesine artı puan kazandırdığı söylenen nitelikler, doğal olarak devlet üniversitelerinin eksikleri oluyor. ötesi yok. kafası bunalanlar en nihayetinde zaten aynı vapurda yolculuk ettiğimiz prof.'ler bütünü. mesela "devlet üniversitesi denen ucube hiçbir zaman gerçek anlamda bilim üretememekte..." tabirinden hareketle şunu düşünmemiz isteniyor: "dünyayı bilmem ben, türkiye'de devlet üniversiteleri hiçbir zaman gerçek anlamda bilim üretememekte, buna karşılık özel üniversite üretebilmekte." bu düşünce biçimi başından savruk ve dengesiz geliyor. zira bilim'in ne olduğunu önce ortaya koyabilmemiz daha sonra ideal üniversitenin bu bilim anlayışı çerçevesinde neler yapması gerektiğini de dile getirebilmemiz lazım.

    bir kere "bilim"den kastın "pozitif ilimler" olup olmadığı müphem; zira ilahiyat ve edebiyat fakültelerini "bilim" kapsamında nereye koyacağımız belli olmalı. zira birinin işi tanrı-bilim, diğerininki ise sosyal-bilim. bu alanlarda türkiye'de kendilerini gösterme şansı yakalamış en saygın hocaların ilk adreslerine bakmak gerek. bir nevi adnan menderes ve takımın chp'nin içinden gelmelerine benzer; eğer teşbihte hata olmazsa. ancak sözlük yazarlarının "gerçek anlamda... bilim" arayışlarını tam anlamıyla sonlandırabilmeleri, nihayete erdirip ona göre bir devlet-özel üniversite karşıtlığını kurabilmeleri, ardından da kazananı açıklayabilmeleri gerek. örnekler lazım; türkiye'de hangi üniversiteler hangi yıllar arasında ne ölçüde akademik üretim içinde olmuştur, bunun iyice araştırılması gerek. ben de yanılgıya düşmemek adına "akademik üretim"in içini açmalıyım: bir kere akademik sayılan her çalışma, ideal metotları içeriyor demektir. akademik çalışma tıpkı felsefenin kendisi gibi, diyalog ve üstüne eklemeli gider. ve akademideki araştırmacının donanımlı olması gerekir; onun donanımını sağlayan da akademinin kendisidir. akademik üretimin en önemli unsuru olan akademisyenin bilimselliğini denetleyen kurum üniversitenin kendisidir. prof. dr. berna arda'nın şu sözlerine dikkatinizi çekerim: "bilim insanlarının toplumda, “seçkin” bir konumda bulundukları ve bu durumlarının uğraşlarından kaynaklandığı, en azından teorik düzeyde, söylenebilir. ama sadece “uğraşlarının erdemi” onların bu statülerini uzun süre güvenceye almaktan yoksundur. bu nedenle, bilim üretenler işlerinin doğası gereği özel sorumluluklara sahip olmalıdırlar. bu sorumluluklardan, burada vurgulanacak olan; “dürüstlük” ya da “bilim üretirken ve yayınlarken dürüst olmak” tır. bu kavram hem düşünsel, hem de davranışsal düzeylerde araştırma ve yayın etiği açısından merkezi bir konumda bulunmaktadır. "[*] ben şahsi fikrimi açıklamak istediğimde evvela şu hususun gözüme battığından başlarım: "bilim üretirken ve yayınlarken dürüst olmak" tabiri için akademik metotları uygulamaya zorunlu, hapis olan bir akademisyenin belli bir vakıf veyahut patron altında gerçekten "dürüst" olup olamayacağını bilemem, bundan emin olamam. belki batı dilleri ve kültürlerinden herhangi bir bölümde büyük şairler, edebiyatçılara oranla kıyıda köşede kalmış, fikirleri hiçbir kesimde rahatsızlık uyandırmayacak, ömrünü aşk şiirleri yazarak tüketmiş bir adamla ilgili makale yazarkenki dürüstlük ile orman arazileriyle ilgili devletin veyahut kimi iş merkezlerinin birlikte çalışma talebi sunduğu üniversitedeki akademisyenin çalışmasındaki dürüstlük aynı oranda riski barındırmaz. ama tabi bu kaygı her yerde olabilir; nedir ki yani; en nihayetinde insandan insana bilgi alışverişinin merkez noktalarından birinde bir shakespeare yorumunun dahi "maksatlı" olduğu iddia edilebilir; bu zor bir şey değil: ne maksatlı olmak zor, ne de birinin maksatlı olduğunu iddia etmek!

    ancak yine de belli bir patron ve vakıf altında "bilimsel niteliği olan çalışma gerçekleştirmenin" kimi devlet üniversitelerinde "bilimsel niteliği olan çalışma gerçekleştirme"den daha kolay olduğu da örneklerle açıklanabilir. ama bunu genele yayabileceğinizi de sanmıyorum; vereceğiniz örnekler çok fazla olmayacaktır. ancak ben devlet üniversitelerinden (t)onlarca çalışma çıkartırım ufuk açıcı!

    ayrıca türkiye gerçekten tuhaf bir ülke; çapı belirsiz insanların çapı belli, üreten insanlara yaklaşımının tuhaf bir şekilde kılıfının yine "bilim soslu" olduğu bir ülke. yani ekşi sözlük'te x profesör hakkında şu komik satırları yazmak mümkündür: "... (x kişisi) çok iyi bir akademisyen olmayabilir de. bunu x'i tanımadan bilemeyiz. (burada bu satırların yazarı x'in çok da iyi bir akademisyen olmayabileceğini işaret edebilecek 'sayısal' verileri bilerek geri plana itmektedir. nedir bunlar?uluslararası bilim camiasında pek izinin tozunun, kendisine yapılmış atfın filan görülmemesi; ne kadar ilahi olursa olsun, türkiye ülkesinde, yani bilim dünyasının taşrasında; üstelik de bu ülkenin, en birinci yöneticisi tarafından 'bu ulusun bu birlikteliğin bölünmez bütünlüğünü bozmak adına, bizi bir takım şeyleri yapmış gibi gösterip de dışarıdaki insanlara hoşgörülü, şirin gözükmek adına yapılanlar benim içime sinmiyor. orhan pamuk'u üniversitemde bu yüzden istemem, ders veremez.' şeklinde vizyon-tebarüz-ettirici bir beyanata konu edilen bir üniversitesinde faaliyet göstermesi." (kaynak: #11607310) çünkü bu ülkenin evladının bizzat kendisi en başta kendi çalışanını (bakın olabildiğince en düşüğe çektim sarf edilen emeği) "uluslararası bilim camiası" gibi ucu açık bir mengeneye sokmaya çalışmaktadır. düşünebiliyor musunuz, örneğimizden hareket edersek, istanbul üniversitesi'nin (ben umursamıyorum, kimi ilgilendiriyor onu da bilmiyorum ama buyrun: http://www.istanbul.edu.tr/…duyuru_icerik.php?1494=) başında bulunan bir zatın sadece bir husustaki yaklaşımından ötürü, bu üniversitede yer alan bütün çalışanların (bakın ünvan kullanmıyorum) kariyerine çizik atılmış oluyor. bunu yapan bizzat aynı havayı soluduğumuz, senin veya benim kapı komşumuz, süpermarkette karşılaştığımız ya da vapurda yan yana oturduğumuz biri. yani neresinden tutacaksınız "benim ideolojik saplantılarıma uymayan bir söz sarf etmiş olan bir adamın başında bulunduğu üniversite" kabulü bütün akademinin hunharca eleştirilmesine sebep olabiliyor. o vakit buna karşı çıkmayanlar, buna tepki göstermeyenler bugün gelip de burada devlet üniversitesi savunmasına girişmesin. çünkü bataklığın konumu aynı değilse de, nitelik olarak aynı: ideoloji bataklığı.

    bir diğer husus da şu, türkiye'de üniversitelerin her birinin çok büyük problemleri var; ben ismini vermek istemediğim bir üniversitede bilmemne dergisi için "kağıt bulunamadı" sorunuyla karşılaşmıştım mesela. bu okyanusta sadece damla belki; ama yine de güzel bir örnek. kağıdın en işlevsel olduğu yerde, olmaması; düşünebiliyor musunuz bunu? her neyse, devlet üniversitelerinin büyük problemleri var; ancak bu problemlerin çözümü onların patronlarını değiştirmek midir sadece? reform yolu tıkalı mıdır? yenileştirme ve iyileştirme bu durumda olmayacaksa, hangi durumda olacak? ve devlet üniversitelerini öğrencilerin müşteri görüldüğü bir sistemde eriterek, onları bir nevi; "yeterli hizmeti görmedikleri durumunda" paralarını geri çekme kılıcıyla yola getirmek mi doğru? bu, demokles'in kılıcı değildir. bu yapılan sözleşmelerin, altına atılan imzaların güdümünde kalan bir kılıç olur; hiçbir işlevi de olmaz. hasbelkader 2. sınıfa kadar gelmiş olan bir öğrencinin; bu sınıfta karşılaştığı tersliklerden ötürü para ödemeyip öğretimini kesmesi; bütün üniversitelerin paralı olduğu bir ortamda, söz konusu öğrencinin üniversitesi için herhangi bir caydırıcılık taşıyacağını mı sanıyorsunuz? bütün üniversitelerin özel olduğu bir ortamda, eğitim öncesi atılan imzaların geçerliliği gereğince paranı geri alamadığınla kalmaz; üniversiteyi yarıda bırakmış öğrenci olarak bir sonraki üniversite eğitimi denemen de en az birkaç yıl sonraya ertelenmiş olur. çünkü öğrenci-müşteri sisteminin güvenilirliği olamaz; çünkü satıcı/hizmet eden-müşteri/hizmet alan ilişkisinin doğasında hizmeti verenin hakları kuvvetlidir. bunun aptal solculukla veyahut ideolojik saplantılarla alakasının olduğunu sanmıyorum.

    nasıl bir üniversite? şuraya bir göz atalım derim:
    http://www.universite-toplum.org/text.php3?id=157

    ve bertrand russell'dan dinleyelim:

    "eğer gerçek bilim, üniversitelerin amaçlarından biri olarak yaşamayı sürdürecekse, yalnızca boş zamanı olan az sayıdaki kibar insanın incelmiş zevkleri ile değil tüm toplumun yaşamı ile bağlantılı hale getirilmelidir... ingiltere'de ve amerika'da bu tür bilginin azalmasında etken olan asıl güç, bilgisiz milyonerlerden bağışlar koparma isteği olmuştur. buna karşı çare, sanayicilerimizin değerini anlayamadıkları konularda devlet parasını harcamaya hazır eğitimli bir demokrasi yaratmaktır... bilginlerimiz kendilerini zenginlere sığıntı olma eğiliminden kurtarabildikleri ölçüde sorunun çözümü kolaylaşacaktır... tabii, bilimle bilgin kişiyi birbirine karıştırmak da mümkündür. tümüyle hayali bir örnek vermek gerekirse, bilgin bir kişi organik kimya yerine bira yapımını öğreterek kendi durumunu iyileştirebilir; bu kişi kazançlı çıkar, ama zararlı çıkan bilim olur. eğer bilginde gerçek bir bilim sevgisi olsaydı, siyasal yönden, bu biracılık kürsüsünün kurulması için bağışta bulunan bira fabrikatörünün yanında yer almazdı. bu bilgin demokrasiden yana olsaydı, demokrasi onun biliminin değerini daha iyi anlardı. bütün bunlardan dolayı, bilim kuruluşlarının zenginlerin bağışlarına değil, devlet parasına bağlı olduğunu görmek isterdim."

    (kaynak: yukarıdaki link)

    not

    [*] prof. dr. berna arda (ankara üniversitesi tıp fakültesi , deontoloji anabilim dalı ), bilimsel bilgi üretiminde yayın etiği: http://www.ulakbim.gov.tr/…lar/sempozyum1/barda.pdf
hesabın var mı? giriş yap