• bittikten sonra kendimi salak yerine konmuş gibi hissettiğim ender filmlerden..

    --- spoiler ---
    karakterlerin ışık açmama alışkanlığınaysa küfür etmekten yorgun düştüm. gece ses duyuyorsun, kalkıyorsun karanlıkta eblek gibi dolaşıyorsun.. bir ışık açın ışık, az bari gerçekçi olun! bir gece önce yataktan sürüklenmişsin, ertesi gece aynı yatakta ışıkları kapatıp yatıyorsun. git bari salonda televizyon açık yat? sabah işe gitme derdiniz yok bir şey yok, hiç olmadı gece dışarıda sürtün gezin, gündüz yatın. bu neymiş ya!?? korkutucam diye bu kadar da..
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    evet, katie'nin ayağından sürüklendiği sahne aneeeem nidalarıyla kendi dizinizi filan ısırmanıza sebep oluyor, evet iblisin odaya girişinde kapıda gölgesinin görünmesi "ay yine napıcak" diye tırnak kemirtiyor, bir çözüm bulana kadar otelde kalmaya karar verdikleri gün katie'nin yataktan çıkmak, bir yere gitmek istememesi üzerine micha'nın dellenip odayı terk etmesinin akabinde hatunun sayko sayko sırıtması "hah, girdi kızın içine" diye adrenalin yükseltiyor ama filmi tek başıma izlerken katie'nin kalkıp yatağın yanında saatlerce dikildiği sahnede salonumun kapısının üstünde bulunan glade'in fofffsssslamasıyla yerden 8 cm yükseldim, 3. gözümün böyle açılacağını hiç tahmin etmezdim..
    --- spoiler ---
  • gece evde tek başınıza iken seyredilmesi gerekir efendim. sinemada bi sürü adamın içindeyken korkmazsınız tabi. ama evdeyken empati yapma oranınız 100 katına falan çıkıyor olması lazım, çünkü konu buna müsait. ben az önce izledim tek başıma, tüm ışıkları yaktım film bitince ama şimdi nasıl kapatıcam onları bilmiyorum. hassiktir diyorum hassiktir sevgili sözlük..
  • temposuz sahnelerini ilerleterek izlediğim ilk film.

    doğaüstü olayları çözdüm de, o evi nasıl almışlar onu anlayamadım.
  • filmdeki en "paranormal aktivite," katie'nin, o micah denen über-denyoya nasıl katlanabildiği.
  • paramız çok ama fikrimizi pek yok diyen dreamwork, paramız yok ama sanırız iyi bir fikrimiz var diyen gençlerin çektiği filmi satın alır. ve biraz düşünmeye başlar. ‘’film çok basit, oldukça ucuza mal edilmiş, oyuncular da yönetmen de no name, amatör bir hali var. böyle vizyona soksak değeri anlaşılır mı, gidip yeniden çektirelim bunu birilerine.’’ ‘’yok ya, bunun ruhu amatörlükte zaten, böyle kalsın.’’ bence kalmasın profesyonellere emanet edelim.’’ vs. vs.
    böyle diye diye filmi kimselere izletmez oldular. ama arkadaşlar iyidir ve bir şekilde bu işi çözebilir. beklenmedik bir zamanda film kucağınıza düşebilir.

    insanın bilinmeyenle imtihanı, inandığı şeyle ilgilidir diye düşünüyorum. eğer inanmıyorsan yoktur. sen inanmaya başladıkça var olur, o saatten sonra da bir daha gitmez.
    ben bu rahatlıkla güzel güzel yaşarken, biraz da filmin az bulunabilir olmasının cazibesiyle izledim bu filmi. ve üzerinden günler geçmesine rağmen ancak yazabilme cesaretini gösteriyorum. sonum hayrola…

    oldum olası gore sevmem. bu sebepten paranormal activity çok çekici geldi bana. kanlı sahne gerginliği olmadan rahat rahat izlerim dedim*. hay kan olaydı, testereler havada uçuşaydı, gözümün gördüğü bir şey olaydı da izlediğim saatlerde daralıp sonrasında unutsaydım filmi. ama yok, adından da belli olduğu üzere ortada paranormal bir şeyler var ve başımıza bela olacak. oldu da.

    bu tür filmlerin babası sayılan the blair witch project, izleyicilerinin gönlünde her zaman ayrı bir yer tutacaktır. ama o filmin fikrinden, tekniğinden beslenen birçok film oldu. bazısı çok kötüyken bazıları da fikri geliştirip akılda kalıcı hale geldi. paranormal activity, -eğer bu haliyle izleyiciyle buluşursa- insanları etkileyebilecek türde bir film. (şahsen yeniden çekilmesinin çok yanlış olacağını düşünüyorum, çünkü daha etkilisini düşünemiyorum. zaten daha etkili olmasını da istemiyorum, korkuyorum lan.)

    --- spoiler ---
    film, türün meraklılarına dilediğini verecek gibi. ama aşina olmayan izleyicileri biraz sıkabilir. ilk yarım saati neredeyse hiçbir şey olmuyor denilebilir. oysa film o sırada izleyicinin detektifliğinden yararlanıyor. açık bir kapı, bir ayak sesi bile tedirgin edici olabiliyor.

    genç çiftin yeni taşındığı evde, kızımızın geçmişinden taşıdığı ‘’şey’’ geceleri tuhaf olaylara sebep oluyor. kız, oldukça temkinli olmakla beraber, erkek arkadaşı biraz dalgaya alarak, biraz da olayı çözme merakıyla elindeki kamerayı kullanıyor. biz de kamera oluyoruz. adam bizi nereye koyarsa oradan izliyoruz evi.
    burada çok akıllıca bir iş yapılmış ve gece çekimlerinde kamera evin sakinlerinin göremediği bir açıyla yerleştirilmiş. o yüzden çiftimiz gece uyurken biz zavallı izleyiciler, açık olan kapıdan koridoru, merdiven sahanlığını, arkadaki iki odanın kapısını gayet net görüyoruz. ve yer yer kafayı yiyoruz.
    ekranın sağ altında ilerleyip duran saat de başlı başına bir gerilim unsuru.

    sanırım beni birkaç gündür etkisinde tutan sahne ise, kızın uyurken gece yavaşça yatağından çekilerek sürüklenmesi ve ardından gelen olaylardı. o bacak o yataktan çıkarıldığından beri uyku haram bana.

    filmin finali kimilerine göre filmin genel havasının dışında olduğundan, kötü gibi görünebilir. yani filmin ayakları birden yere basıyor denilebilir. bense aynen olması gerektiği gibi olduğunu düşünüyorum. çünkü yer yer izlediğim şey film mi yoksa gerçek mi onun bile ayrımını yapamadım. bu gerçeklik aynen o şekilde son bulurdu.

    elbette amatörlükten kaynaklı eksikleri ve hataları var filmin ama bunlar o kadar önemsiz ki, dile getirmeye bile gerek yok. (bazı klişelere yaslanma şekli, internetten izlenen şeytan çıkarma görüntüleri vs)
    --- spoiler ---

    paranormal activity, biraz da izleyicinin içine girebilmesiyle amacına ulaşabilecek filmlerden. siz ne kadar inanmaya teşne olursanız film de sizi o ölçüde etkileyecek. dilerim tez zamanda vizyona girer de, ben de her önüme gelenle bu filmi konuşup, durumu normalleştirip, bunun bir film olduğunu idrak eder ve bana kazandırdığı saçma korkulardan kurtulurum.

    not: ben insanlarla film paylaşmayı seven, isteyene ‘’yok olmaz’’ diyemeyen bir insan olduğumdan filmin kopyasını almadım. yoksa evde öyle bir film bulundurmaktan falan korkmuyorum. ne alakası var ya.
  • kız arkadasımın iki gece boyunca bana sarılı uyumasını sağlayan film, candır. harcanılan 15 bin doların her kurusunu hak eden filmdir. (az ya rahat rahat söylüyorum)
  • iki tane mal insanın (yada salak demek daha güzel olur) mallıklarını anlatan mal bir film.

    hiç kimsenin hayatında yapmayacağı kadar asalakca hareket edersen tabi korkarsın sesten mesten hamuga koyim. geri zekalı adam ışıkları açmadan karanlıkta yaratık arar hatta küfür eder. bir gece önce kimliği belirsiz birşey tarafından saldırıya uğrayan maldavallar hala karanlıkta yatar, hala aynı saatte yatar. açıkcası bu kadar salak iki kişinin bir haftasını izlemek gerim gerim gerdi beni, öyle ruhtan cinden falan değil bunların mallıklarından.
  • --- spoiler ---

    kamera kayitlarina gore yasanan olaylarin 2006 yilinda gectigini goruyoruz. ancak micah'in kullandigi bilgisayarin wallpaperi windows vista'ya ait.

    bu ne yaman celiski anne!

    --- spoiler ---
  • bu filmi beğenmeyenler acaba millet niye beğeniyor`:?` diye kendilerine soruyorlar ise benim cevabım şudur. (ben beğendim ve korktum.)

    bi' dönem amerikada eğlence parkında çalıştım ve parktaki en dehşet araçlara sayısız kere bindim. belki ilk binişimde hafif bir korkumsumtraklık yaşamışımdır ama sonraki binişlerimde ne korku vardı ne heyecan, 150 metreden serbest düşüş yaparken cepten mesaj gönderiyordum, pervasızca.

    geçen yaz ise samsunda lunaparka gittim, afedersiniz zick kadar yer. ranger denen pervane gibi dönen araca bindik. zaten bi' o var bir de gondol. neyse alete şöyle bi' uzaktan baktım. bildiğin dökülüyor. hala çalışıyor olması mucize. biletleri aldık binmek için yola koyulduk. yanımdaki diğer 2 kişi uzakta bi yere bindiler, o anki kargaşa ile nereye gittiler anlayamadım. oturdum boş bir koltuk, beklemeye başladım. amerikada alışmışım ya görevlinin teki gelecek herkesin güvenlik kemerlerini zımbırtılarını kontrol edecek, merkeze komut verecek, o uyarı anonsunu falan yapacak, cak, cak.. bekle babam bekle, baktım kimsenin geleceği yok, zaten operatör yaşlı bi amca, kulübede oturmuş çekirdek çıtlatıyor, start tuşuna bastı basacak. içimdeki endişeler birikerek yerini korkuya bırakıyor, eller inceden titremeye başlıyor. o arada biri geldi kafes şeklindeki demirleri kapattı, sonra yer yarıldı içine girdi. vücudumu tutması gereken tepedeki şeyi çekiyorum kendime ama arada bildiğin yarım metre boşluk kalıyor, kapanmıyor bir türlü, araç tepetaklak pozisyona gelirse düşer ölürüm, orası kesin. bi' yandan ya makine tepedeyken bozulursa ya amca fazla gaza basarsa ya kopar gidersek şeklindeki endişelerim, bir yandan kapanmayan güvenlik zımbırtısı, derken karşıda göründü görevli genç, "kardeeeşş bakar mısınn kardeşşşşş", "duurun bi dakka allahhh lannnn noluyoo" diye bağırmaya başladım önde oturanlar bana bakmaya başladılar, "kapanmıyor nasıl kapatacam bunu" der gibi baktım. "yukarda demir çubuk var onu çek çevir, biraz bekle, yeşil bir ışık yanacak, sonra o ışığı al kısık ateşte 5 dakika pişir." gibilerinden bir şeyler söyledi, tam kalkışa geçmeden bişeylere bastım derken kapanır gibi oldu ama hala sallanıyor, on onbeş santimle gümbürtüye gidicem, haydi yallah bismillah dedim salavat getirdim ve hayatımın en uzun 3 yılını geçirdim o alette. tepetaklak asılı durduğumuzda ağlıyordum korkudan, sonlara doğru tecavüzün tadını çıkarmaya çalıştım, neyse ki hala hayattayım, bikaç sıyrık ve morartıyla atlattım. kıssadan hisse amerikadaki milyon dolarlık araçların beceremediğini bu alet becerdi bi de üstüne beni...m saygımı kazandı.

    evet dostlar, işte bu yüzden sevdim ben bu filmi.

    ek not: bu filmi sinemada izlemek ahmaklık olur. tek başına evde seyredilmeli. (mümkünse kulaklık ile)
hesabın var mı? giriş yap