• oturdugunuz binada bulunan yasli bir kimse gununun bir kismini pencereden bakarak geciriyosa, biryere yetismek icin 15 dakika erken cikmanizi gerektirirler, cunku mutlaka lafa tutar, zaten bildikleri seyleri tekrar tekrar sorarlar
  • bu sayede civarda oturan herkesi tanırlar.hatta onların karılarını,kocalarını,çocuklarını,akrabalarını bilirler.saat kaçta ne yaptıklarını bilirler.sonra o cephede penceresi olmayan diğer komşulara anlatırlar bunları.diğer komşular da ona anlatırlar kendi cephelerinden gördüklerini.
  • yaşlanıp da el ve ayak tutmayınca ve gözler de gazete/televizyon için zayıflayınca, yapılabilecek en mantıklı iş. duruma göre erkek/kız çıtırlara "yalarım" diye laf da atılabilir. bakalım bize de kısmet olacak mı. rabbim bilir.
  • geçenlerde oturduğum bi kafede karşı camdan dışarıyı seyreden bi teyzeyi incelemem sonucunda hakkında bazı sonuçlara varmış olduğum insanlar
    yaşam önünden akıp gidiyor ama yaptığın tek şey oturup onu izlemek
    yaşanmış yıllar bunun mazereti olabilir mi?
  • pek huzunludur halleri... sanki insanlarla birlikte zaman da onlar icin o kadar hizli gecmeye baslamistir ki, yorgun bedenlerine sigdiramadiklari hala genc ruhlari pencereden bakmak disinda bir sey yapamamanin sancisini yuzlerine yansitir an be an...
  • ihmal edilmis yaslılar mıdır acaba kısaca? yolumun uzerindeyse evi, giderdim anneannemi ziyarete.. giris katında otururdu.. bilirdim, sokagın basında gorundugum vakit fark edecekti beni.. kapının zilini calıp ben geldim demeye gerek kalmadan, coktan acık bulacaktım evin kapısını.. gozleri pırıl pırıl, fena mı kırk yılın basını torunu gelmis ziyarete.. ne kadar surerdi bilmem sohbetimiz; ne kadar surdugunu hatırlayamayacak kadar kısa.. birden cekiverirdi kendisini odadan, sokaga hapsolurdu yine gozleri.. daha ilginc gelirdi belki dısarda olanlar, ya da belki daha vefalıydı diger insanlar.. ziyaret etmek arada bir aklına dusen bir torun yerine, yasına hurmet edip her gun selam vermeyi ihmal etmeyen insanları kacırmamaya calısır, ya da sadece sokagı izlerdi oylece.. kuskun biraz belli, sırtını bize, yuzunu sokaga donmus, yasından mı utanırdı acaba? bir zamanlar reisi oldugu evde, simdi kıymetbilinmezlikten dert yanardı belki de, icin icin.. onu oyle rengi benzi solmus, dudakları, gozkapakları kıpırdamaz gorunce, ansızın, korkardım onu kaybetmekten.. cocuklugumla ozdeslestirdigim kisiydi, elinde buyumustum ne de olsa; cocuklugum gibi anılardan ibaret kalmasını istemiyordum hic.. simdi kilometrelerce uzaktayken burdan, sesini duymakla yetinebiliyorum sadece.. pencereden bakan yaslılar ise sucluluk duygusu uyandırıyor bende..
  • gün gelir, o pencereden bakmasına alıştığınız insanı pencerede bulamazsınız. birini kaybedince yokluğuna alışamaz illa ki bir gün geri dönmek üzere bir yerlere gittiği düşüncesine inanmak istersiniz ya, o kişinin pencereden bakmıyor olması gerçeği şimşekler çaktırır beyninizde. geri dönüşü asla olmayacaktır onun. otobüsle, oturduğu evin yakınlarından geçerken hep yapmaya alıştığınız gibi pencereye bakarsınız, orada yoktur. yandakine bakarsınız, "belki bahçeye inmiştir" diye bahçeyi tararsınız gözlerinizle. yoktur, hiçbir yerde yoktur, asla da olmayacaktır.
    belki bir zamanlar o kişinin gözetleme kuleliği misyonunu üstlendiğini düşünüp yaptığı iyiliklerin göstermelik olduğunu iddia etmişsinizdir. yokluğunun huzur vermesini beklerken içinizde nereden geldiği belli olmayan bir pişmanlık duygusu oluştuğunu hissedersiniz. ve özlem. pencerenin arkası boştur artık. istediğiniz saatte eve girip çıkmakta özgürsünüzdür.
  • safranbolu, tokat, amasra, bolu falan gibi yerlere gidildiginde, evin yapisini, dokusunu falan goruntulemek isteyen, ama kel gibi ev fotografi cekmek istemeyip de kadraja bir renk katayim diye dusunen fotografcinin cektigi klasik fotograflarin klasik konusu. insanin gordukce bayilasi gelir. sanki yuzyillardir o yasli orada oturmus pencereden bakmaktadir ve sanki yuzyillardir her fotografci, o teyzeyi/amcayi cekmek zorundadir.
hesabın var mı? giriş yap