• travmatik deneyimlerin en çaplı dertleri yarattığı zaman elbetteki sonrası oluyor.

    psikolojik travmaların bazıları sosyal bağlamda embesilleştiriyor. konuşacak, neşelenecek, paylaşacak şey bulmakta sıkıntı yaşıyor ve pek çok kez, özellikle de sosyal iletişim alanlarında boş boş bakar bir hale geliyorsunuz. bu alıklığınızın karşınızdaki insanlarda yarattığı etkileri gözlemleyebiliyor ama kendi aklınızı kaplayan perdeyi bir türlü yırtamıyorsunuz. total performansınız geriliyor ve en kolay etkinliklerde bile sizi geriye çeken zorluklar deneyimliyorsunuz. daha fazla sıkıntı istemiyorsunuz ama sıkıntıyı sürekli daha da artan biçimde bulmaya devam ediyorsunuz, hatta üzerinize çekiyorsunuz.

    bir noktadan sonra bundan kurtulmak konusunda azim göstermeye başladığınız zaman da süreç üzerinize devrilmiş bir kamyonu kaldırmaya çalışmak gibi acı verici oluyor.

    gücünüzü yitirmeyip kaldırmaya devam etmek lazım belki de. ama açık ki, yük sizin çoğu zaman kaldırabileceğinizden ağır.

    işte "vinç fetişizmi" de burada başlıyor.
  • çok tehlikelidir, içine aldığında farkettirmez.
    ilk hedefi, fiziksel ve ruhsal anlamda zevk aldığınız şeylerdir. ikinci hedefi, “hayatta yapmam” dediğiniz şeyleri yaptıracak senaryoların başlangıcı, kıvılcımıdır.
    diğer hedefleri ise bir çok küçük karakteristik özellikle bezenmiş benliktir, bu benliği önce parçalara ayırıp teker teker hepsinin içine işler, ardından onları hiçbir şey olmamış gibi yerine yerleştirir ve hastalık böylece hedefine doğru yola çıkmış olur.
    geçmişte yaşadığım, her insanın yaşadığı mutlak ciddi bir travma olmuştur. bunların en ciddisini düşünüyorum da, kendim için yaptıklarım, “yapmam” dediğim şeyleri teker teker yapmam ve onların sonrasında uzun bir sessizlik sürecine girişimle sanırım uzun bir travma yaşatmışım kendime.
    öncelikle olgunlaşma dönemimde, klasik bir şekilde kendime edindiğim “hayali” arkadaş üzerine kurduğum senaryolar, insanlara anlattığım hikayeler ve bunların inandırıcılık oranları, hepsi bu travmanın başlangıcına bir işaret olmuş. belki bunları 6-7 sene önce yaşamışım ancak zamanın sarkmasıyla bu zaman diliminde çok fazla zarar görmüş bünyem, bir patlamayı haber vermiş bana. ama ben duygusallığımın yarattığı labirentte kaybolmuşum, bundan da rahatsız olmamışım. zaman biraz geçmiş ve olgunluk döneminde teşhis edilemeyen travma yavaş yavaş kendini göstermiş. tam olarak patlaması için bir kıvılcım gerekliydi, bu zaten belliydi.. ve o kıvılcım, sanırım bundan 2 yıl önce.. 2 yıl önce nisan ayında.. o kıvılcım parlamış ve sönmüş. ama o kıvılcımın sönüşüyle başlayan travma, gerçekten de ciddi bir sürece sürüklemiştir beni. psikolojinin tanınması için gereken sakinliği bozmuş, dengeleri altüst etmiştir. kurallara uymamazlık gibi bir ilk sonuç üretmiştir. kurallar teker teker çiğnenmiş, hatta bu insanlara yansıtılmış ve çevrede de bir denge değişikliği meydana getirmiştir travma. tabi çevredeki insanlar bunun farkında olmadan, hemen değerlendirmeyi yapıp bundan kişiyi sorumlu tutmuşlar ve travmaya katkıda bulunmuşlardır.
    psikolojinin birbirine çok fazla bağlı olan temellerinden bir kaçında yaşanan bu bozuklukla travma kaçınılmaz hale gelmektedir. insanın, hiç gerek yokken bu temellerin üzerine eğilmesine ve zorla da olsa onların üzerinde hakimiyet kurmasına sebep olmuştur. bu hayatın akışında ciddi bir değişikliğe yol açmaktadır. egoyu öldürmemek ama egoyu hakimiyet altına almak gibi iyi bir fikir vermesi şanstır belki. bu travma eğer erken teşhis edilirse, bilincin zarar gördüğü ölçüde düzeltilmesi için bir şans ortaya çıkarabilir. keza ego, olumsuzluklar silsilesi olarak değerlendirildiğinden, egoistçe bir kanı ortaya çıkar ve insan anlamsızca egoyu öldürmek için nafile uğraşıp durur. insan onu kontrol altına alıp, sahip olduğu soyut bütünlüğün farkında olabilceği hale getirmeye çalışırsa bu travmanın artılarından biri olur.
    psikolojik travma bu noktada denge içinde bir dengesizlik unsuru gibidir. zaten bozuk olan bir sistemi çökmeye zorlamasıyla, onu yöneten bünyeye çareler aratmaktadır. öncelikle şunu anlamak gerekir ki, bu travmanın gideceği noktalar çok ciddidir. insanı kendi eliyle öldürebilecek düzeye kadar getirebilmektedir. sadece kendisini değil, başka insanları ya da başka özneleri de yok etmeye teşebbüs ettirebilecek düzeyde ciddi bir sarsıntıdır bu. en zararsız kabul edilebilecek etkiden en zararlı etkiye kadar herşeyi tasarlayabilir travmayı yaşayan zihin. bu zihnin bağlı olduğu bünye ve ruh da suç ve ceza arasındaki kavramsal bütünlüğü kısır döngüye sokacak mükemmelliyette planlar yapabilecek düzeye ulaşır bir anda. travmayı artı yöne çekmenin yollarından biri, bu düzeyi kendi çıkarına kullanabilmeyi öğrenmektir. “öğrenmektir” çünkü travma savunma duvarlarına yaptığı atakta ileriye doğru hızla hareket ederken arkasında bir boşluk bırakır. o boşluğu kullanmak kurallara aykırı görünebilir, ancak biz kendi kurallarımız koyabilecek kadar egomuzdan yararlanabiliyorsak, bu duvarları tekrar inşa edilebilecek zamana ve mekana o anda sahip olabiliriz.
    psikolojinin, insana zevk veren unsurları hüzünle bağdaştırabilecek özellikleri vardır. bunun daha profosyonelce ya da bilimsel anlamda bir açıklaması olabilir ancak ben yine kavramsal yaklaşmak istiyorum; zevk alınan bir tad, bir hareket, bir ses o an insana asıl zevk alınan anın maksimum düzeyini hatırlatır ve “neden aynı yüksekliğe sahip olamadığı” gerçeği konusunda hüzünlenme ve sorgulama isteği ortaya çıkarır. gayet küçük bir başlangıç da olsa bu, duygusal yanı ağır basan insanın dış etkenlerden en çok etkilendiği anda büyüttüğü bir sorundur. sebepler.
    sebepler psikolojik travmanın teker teker işlediği unsurlardan biridir. her bir sorun, bir ok olur ve saplanmak üzere yola çıkar. saplanacaktır, kurtuluşu yoktur. çünkü travma yarı yarıya insanı ele geçirmiş, karakterin arkasını dönmesine yol açmıştır. asıl benlik bu travmayla savaşırken birisi ortaya çıkan toz bulutuna elini uzatsa ve oradan benliği çekip alsa, kimse bu görüntüye inanamazdı. içimizde tam bir savaşçı barındırıyor olmamıza rağmen silahımız yok, kendi silahlarımızı çevresel kavramlara teslim etmişiz ve hatta onlardan kurtulmak için dua etmişiz. bu da ortaya rahatça bir tek dişi kalmış canavar çıkarmış. bu, kendi gözlerimizle kendimize baktığımızda göremediğimiz bir şeyse, travma her yerimizi sarıp sarmalamış demektir.
    bunun bir de çevredeki insanlara ve onların size bakışlarına olan etkisi vardır.
    hayata karşı çaresizliğin ve bundan kaynaklanan kayıtsızlığın ürünü olan bu travma, vital çevreyi titretmiş, iletişimin tepkisel yöntemlere dökülerek kullanılmasına yol açmıştır. travma içe işlerken dışarıda bıraktığı enkaz, ne olduğunu anlamamış çevre bireyi tarafından hemen etiketlenmiş olabilir. “acınacak durumda”, “yardıma muhtaç” veya “aciz”.. ya da “loser” belki de “basit”.
    (her ne olursa olsun mutlaka bir etikete sahip olduğunu düşünmem, benim de aynı şekilde ön yargı ürettiğim anlamına mı geliyor? sanırım evet. ama en azından bunun farkındayım. ne olduğunu bile bile bunu yapıyorsam daha mı kötü? sanırım bu da bir ön yargı ve “kötü” olduğunu düşünenler bunun farkında. o zaman hepimiz kötüyüz.)
    travmanın dış dünyada bırakacağı etki, firtinadan sonraki sessizlikle daha belirgin hale gelebilmektedir. o an travma içinde olan psikoloji, buna tepki verebilecek uzak duyarlılığa sahip olmayabilir. menzilini kısaltmış ve sıcak savaş içerisindedir.
    tabi bunu tahmin etmek çok güç olduğundan çevrenin kısa zaman dilimi içerisine sıkıştırılmış değerlendirmeleri, travmaya hızlandırıcı etki yapabilmektedir.
    genelde çevre, insanın sosyalleşme hedefini başlattığı noktadır. bu nokta insana belirli bir zevk vermektedir, günlük olarak başlamak ve bitirmek, hatta bunu yapmaya başlayabilmek ve bitirebilmek, ufak bir başarmaktır. bunu şahsi olarak artı niyetine sonuçlandırırsınız. ama diğer tarafta ne için kullanıldığının farkında değilsinizdir. bunu farkedene kadar travma sessizdir. bunun farkedildiği ilk anda kazandırdığı şey, paranoyadır. hemen ardından da şüpheci bir tavır. dengesizlik dolu bir denge unsuru ya, travma kendi için dengeleyebileceği ne varsa, onun için psikolojinin dengesini bozmaya uğraşır.

    ikinci hedef de, yapmam dediğimiz şeylerin birer birer zihne yerleşmesi, planlanması ve gerçekleşmesine zemin hazırlanması sürecidir. şahsi fikrim, bu konuda yapılan planlama gayet profosyonelcedir ve normal bir hareketmiş gibi algılanır. ancak gerçek hayatta bunu kişisel bir projemiz için tasarlasak, o kadar mükemmel olmaz. böyle de bir inanış yerleştirir travma zihnimize.
    umut etmeye başlarsınız örneğin. umut etmek genelde her insanın yaptığı bir şeydir ve kimse yapmam demez. ancak bu bambaşka bir umut etmektir. tamamiyle alakasız, tek celsede kurtuluşu ya da maksimum yükselişi sağlayacak bir olayı-olguyu umut ettirir. travma her gücü yüceltir, egonun ve alt egonun kendini aşağı çekme gücünü yükselttiği gibi zihnin onları yukarı çekme çabasını da yüceltir. bunun çevreye nasıl yansıdığından fazla bahsetmedim ancak zaten kişinin kendisine nasıl yansıdığı ortadayaken, çevrenin ne algıladığı ya da algılayacağı çok önemli olmayacaktır.
    umut etmek, genelde maksimum düzeye ulaştıktan sonra eğer umut edilenler gerçekleşmezse (ki genelde öyle olur, büyük oranda umutsuzluk sarar her yanı) umutsuzluk rüzgarları esmeye başlar. ve yapmam denilen hareketler yapılmaya başlanır. bu, her alanda olabilir. hepsini teker teker saymıyorum çünkü akla gelebilecek her konuda aklınıza kaçış planları yapmak gelir. o kaçış planları da bir döngüye sahiptir ve sizi önce bulunduğunuz noktadan uzaklaştıracak, plan değişince bulunduğunuz yere geri getirecektir. bir kapıdan düz girdikten sonra aynı kapıyı başka bir tarafta görmek, ama yine o kapıya düz bir giriş yapmak gibi bir şey.
    sonuçta insanın sahip olduğu bağımlı ve bağımsız potansiyel belliyken travma¸ her daim savunmasız olan psikolojiyi rahatsız edecek ve kendini ona yaşatmanın yollarını arayacaktır. genelde bahsettiğim farkındalık, sabır, irade vs kavramların gerçekten taşımakta zorlandığı bütün bünyenin bu travmaya dayanması gerçekten zordur. ve zaman öyle bir bükülür ki, 3 yıl bekleseniz ancak düzelmeler gösterebilir. bu süreçte neler olur neler biter, bu özneyi ilgilendirir.
    sonuçta ben kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki, psikolojik travma her zaman tetiktedir. her an yoklayabilir, ufak bir fırtınadan koca bir kasırgaya dönüşebilir. hedef şaşırtıp depreme, sele yol da açabilir. ummadık taş baş yarar sözünü doğru çıkarırcasına yapmam denilenleri yaptırır, çevredeki destek gördüğünüz insanların ufak oklarına maruz bırakır.
    ve bariz bir şekilde çaresiz bırakır. kaçacak delik aratır. büyütmemeye çalışırsınız ama elinizde değildir, hızla büyür. korkutmaya başlar. korkutmaya başladığı anda, bunun arkasına saklanmış bir şekilde farkettirmeden dört yanı sarar. ruhun ve zihnin birbiriyle olan iletişimi zayıflar ve hatta bu iletişim kopabilir de.
    -bu durumda ne yapılması gerekir?
    mevzubahis soruya verilecek cevap, fazlasıyla kişisel olacaktır ve herkes için geçerli olmayabilir. ama en azından farkında olarak attığınız her adım, psikolojik travma için bir geri adım anlamına gelir.
    bilerek kaybedilmiş ve hala anlamsızlaştırılmaya çalışılan kavramların tekrar kazanımıyla yenilebilir bir düşmandır psikolojik travma.
    savaşmadan kazanılamaz.
  • en ufak hatırlatılmada dahi insanı aylar öncesinin aynı boktan psikolojisine döndürdüğünü tattığım şey şu an. onca yıl ördüğün sağlam psikolojiye "bana bi bok olmaz" edasıyla güvenince yıkım daha şiddetli oluyor.
  • arkasında yürüyorum kadının, öyle bir irkilerek dönüyor ki ben irkiliyorum bu sefer! sonra gülümsüyor biraz mahçup, diyor ki izah etmesi gerektiğini düşünerek "yıllar oldu, böyle arkamdan gelip birisi çantamı çekti, çanta koluma takıldı, o çekti, kolumu yırta parçalaya çıktı gitti çanta, sanırım aklımın bir kısmı da!"
    davranışının sebebini anladığımı gösteren bir şefkatle "geçmiş olsun" diyorum ve yürüyorum.
    belli ki yaşadıkları travma olmuş onda, elinde değil. "koskocaman kadın!" diyorum "bu kocaman kadın yaşadığı kötü olayın izini taşıyorsa yıllardır, peki?" diyorum "ya pis sapıkların taciz ettiği küçücük kız çocukları ne oluyor acaba?" üstelik devletin kurumları onlar için "ruh sağlığı bozulmamıştır" "kendi rızasıyla olmuştur" raporları verirken, yaşadıkları travmayı nasıl taşıyacaklar, nasıl dile getirecek, nasıl birazcık iyileşecekler ?
  • ruhun iflas etmesi.
  • mide bulantısı gibidir. içinizdekileri çıkaramadığınız kusmadığınız sürece devam eder. ne uyuyabilirsiniz, ne hayata ayak uydurabilirsiniz. ne zaman ki kusarsınız rahatlarsınız ağzınızda kalan kekremsi tada rağmen.
  • atlatmak için önceliğin "farkındalık" olduğu b.k çukuru.

    hatta bir şekilde atlatınca 10 yıl sonra bile tekrarlayabiliyor.

    o yüzden travmalarınızın farkında olun, yüzleşin ve ilaçla vs. baskılamayın.

    sizi siz yapan o şeref haysiyet yoksunu olayları unutmayın, ama umursamamayı öğrenin.

    yoksa işiniz yaş..
  • beş aşaması olan durum.

    misal terkedildiniz!!

    1.safhası inkar; terketti ama seviyor beni ben biliyorum dönecek mutlaka
    2.safhası öfke; hayır yani ben ona naptım da beni terketti, nankör işte nolucak!!
    3.safhası pazarlık; sanırım benden telefon bekliyor arim da konuşup barışalım.
    4.safhası depresyon; çok üzülüyorum ben bunu hakedicek ne yaptım...
    ve 5.safhası kabullenme; sanırım artık beni hayatında istemiyor, artık durmalıyım.

    haksız mıyım...
  • çocukluğunda yaşadığın, yaşamak zorunda bırakıldığın saçma sapan aklın mantığın alamayacağı, ailenin normal olmadığını düşündüren olaylar sebebiyle, çoluk çocuk sahibi bi birey olmana rağmen hala 20 küsür sene önce yaşadıklarından dolayı bi futbol takımdan nefret etmek, portakalın beyaz kısmını yiyememek belli bir isimden nefret etmek gibi
  • iki temel nedeni vardır:
    birincisi object loss, ikincisi object intrusion.

    birinci durum ikincisinden daha hafif bir travmaya neden olurken,
    ikincisi daha ağırdır ve bazı durumlarda birinci durumu da içerebilir.
    en ağır travmalar ikisinin de bir arada görüldüğü durumlarda yaşanır.

    ayrıca travmatik yaşantının tek bir anda, tek somut bir olay sonrasında yaşanmayabileceğini de hatırlamak gerekir. travmalar uzun zamana yayılmış bir biçimde ve dışarıdan kolay farkedilmeyecek şekillerde de oluşabilir.

    psikolojik travmayı ele alırken modern bakış açısının atladığı ya da gözden kaçırdığı şey ise, travmanın bir manevi gelişim olasılığını da içerisinde barındırması. örneğin modern dönem öncesi toplumlarının bir geleneği olan erkekliğe geçiş ritüeline baktığımızda bunun ilginç bir örneğini görüyoruz.

    zorluklar, engeller ve acı bizim güçlenmemize vesile olabilecek şeylerdir. zorlukların getirdiği risk, ya onu kaldıramayıp bir çöküşe ve yok olmaya gitmemiz ya da içinden daha güçlü bir birey olarak çıkabilmemizdir. böylesi ihtimalleri göremediğimizde ise başımıza gelen şeyleri bir haksızlık ya da hiçbir anlamı olmayan bir kötülük şeklinde algılayarak, salt öfke ya da kırgınlıkla karşılamamız ve de umudumuzu kaybetmemiz yüksek bir olasılık.

    ayrıca salt hastalık sebebi veya salt bir negatiflik olarak gördüğümüz şeyi bütünüyle kabullenmekte zorlanırız. bizim için salt utanç kaynağı olan şeyler gibi sürekli bilinçaltına itmeye çalışırız. biz ondan kurtulmaya çalıştıkça o daha kuvvetli yüzeye çıkmaya çalışacak, bu da yalnızca enerjimizi tüketen içsel bir savaşa dönüşecektir. günümüzde modern anlamda travma tedavisinin bir zorluğunun ya da eksikliğinin de burada yattığını düşünüyorum, yani travmatik yaşantıya doğru anlamları yükleyebilmek..
    ne kadar paradoksal görünse de, travma bizi daha iyi yapabilir.
    (bkz: derdim bana derman imiş/@gloomystorm)

    ve affedebilmek.. bu, ister travmaya neden olan kişi/kişiler, isterse travmatik olaydan sorumlu tuttuğumuz tanrı olsun, iyileşmeye giden yolda önemli bir adım. böylesi bir durumun içindeyken her ne kadar zor görünse de..

    ve de tabii ki travmatik yaşantının anısıyla doğru bir şekilde yüzleşebilmek. bu belki de en önemlisi ve en dikkatle yaklaşılması gereken kısım. çünkü yanlış bir şekilde yüzleşmenin kendisi başka bir travma nedeni olabilir. şu sitede bu konuyla ilgili yazılmış en faydalı ve pratik yönlü kitaplardan birisini ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz.

    ayrıca:
    (bkz: acıya bağımlılık/#61556175)
    (bkz: insanların çoğunun kötü olması/#61511738)
hesabın var mı? giriş yap