• nefes kesen, on bin kez dinlenendir.

    bi çok duyguyu tek kalemde hissettiren bir balmorhea parçasıdır.
  • "dilediğince ağla, hıçkıra hıçkıra, kana kana, kendini serbest bırak, tüm sinir hücrelerin rahatlayana- ellerin karıncalana, gözünde yaş kalmayana, vücudunda tek bir kasılma hali kalmayana dek, bırak kendini, ağla! yalnızca ağla. yalnız ağla. kendine sarıl, derdin varmış-yokmuş; ağla! ıslansın yanakların, çenen, boynun. önce yüksek debili, sonra usul usul. önce sinirli, sakin sonra. kasların tonusa en yakın hale gelene dek. gerginliklerini at. boşalt içini. rahatla. kalmasın içinde sürüncemeler, kalmasın geriye dönük düşünceler, geleceğe dönük kibirler. tüm o gereksiz hislerden arın. aksın yaşlarla. rahatla. aksın, gitsin ne varsa."

    diyor bana göre bu şarkı.* çok ağır ama hafif de. yerin dibine de sokar, uçurabilir de. özellikle gecenin üçünde.
  • bu şarkı bana başka bir şarkıyı anımsatıyor her dinlediğimde. ergenken sevdiğim bir şarkıyı ama adını da sözlerini de hatırlamıyorum. böyle gotik metal gibi bi şeydi.
    tanım: dinlerken uzak diyarlara götüren şahane eser. *
  • balmorhea grubunun en değerli eserlerinden bir tanesi. her melodisi kendinize yolculuk etmenizi sağlıyor.
  • bence ismi "remebrance" olan şarkılarda dram ile karışık spiritüel bir şeyler var. sanırım kelimenin etimolojik laneti ile ilgili.

    tabii beni en çok drama sürükleyeni şu.
  • anılarımın fonunda çalsın, çalsın...

    öyle içime işliyor ki...
    inceden.
  • geçmişe götüren bir tarafı var. insana yaşadığını kendisinin bile unuttuğu anları film şeridiymişçesine izletiyor. arada öyle sahneler denk geliyor ki, yaşamış, unutmuş, sonunda unuttuğunu da unutmuşsun.
    ne demişti çok özlenen bir büyüğümüz:
    "unutmak kelimesi undan çıkmış."

    bu akşam kitaplıktan rastgele alıp açtığım bir kitapta 8 sayfalık bir mektup buldum. mürekkebi yer yer sağanak gözyaşlarından okunmayacak kadar dağılmış satırlar var. yıllar önce iyisi en iyi, kötüsü en kötü şekilde geçen eski sevgilinin kaleminden. sararmaya başlamış sayfalar bana karum manzaralı bir otel odasını hatırlatıyor. o yıl saatlerin bir saat geriye alındığı tarih olduğu aklımda kalmış, çünkü ertesi gün kahvaltıda gecenin sadece ikimiz için değil bütün ülke için normalden uzun sürdüğünü öğrenince epey gülmüştük. neyse, sabaha kadar konuşacağız, mevzu derin ama 35'lik altınbaş almışım; rakı sevse de bir dubleden sonra uykusu geliyor kızın.

    oturup konuşmaya başlıyoruz. saatler geçtikçe konuşma geleneksel kavgalardan birine dönüyor. dediğim son sözün üzerine deliye dönüp çantasından çıkardığı bir şeyi tam parçalayacakken zorla elinden alıp ne olduğuna baktım. üstüm başım çizik müzesine dönmüş dönmesine de aradığım cevapları elimde tuttuğumu biliyorum. sakinleştiğinde iznini alıp okumaya başladım, uzun süre sessizlik olacağından da kadehleri doldurup ilk yudumu alıyorum.

    tokuşmuş cam sesi yankılanalı 10 dakika olmuş. 21 yaşında bir genç kız, kimsesiz bir ihtiyarın birikmişliğini kreşteki sınıfına dondurma dağıtılacağını duyan bir kız çocuğu umuduyla 8 sayfaya nasıl sığdırmış anlayamadım. sırf o değil, yazdıklarının da çoğunu anlamıyorum, oysa anladım sanıyordum.

    başımı kaldırdığımda tek yudum alınmış kadehimin yanında şişeden son kalanları kendi kadehine doldurduğunu gördüm. evet, o tek dubleyle grogi olan kız. yüzünde uyku belirtisinden eser yok, isteği gözlerime daha öncesinde ve sonrasında bir daha asla bakamayacağı şekilde bakmaya hazırlandığından cesaretini toplayana kadar odayı inceliyor gibi gözükmek. gözgöze geldiğimiz an iki insanın birbirini anlaması için ne kadar konuştularsa bir o kadar susmaları gerektiğini öğrendim. yazmak dahil.

    gerisi önemsiz. yürümedi, bir gün bitti. üzerinden yıllar, insanlar, ülkeler geçtikten sonra birbirimize haklarımızı helal ettik. karşılıklı söylenmesi gerekenler söylenince hiç bir pişmanlık, sızı kalmadı. umarım benden sonra birini sevip mutlu olmuştur.

    bende kaldığını bilseydim ayrıldığımız ya da her şeyin huzurla bittiği gün atacağım mektup o akşamı gözlerimin önüne getirdi. başrolüne değil, izleyici koltuğunun tasasızlığıyla. fonda sadece remembrance çalıyordu.

    buraya kadar okuduysan okuyucu, gözlerini sımsıkı kapat: https://youtu.be/-ia8pbetxgo / https://open.spotify.com/…si=5fl3uuaftgm2bj9lciywew
  • bolt thrower grubunun '94 tarihli ...for victory albümündeki açılış parçası.
    intro ile beraber dinlemekte fayda var.
  • ismi ile müsemma, nefis bir balmorhea parçası. enstrümental olup bu kadar duygu yoğunluğu yaşatan nadir parçalardan.
  • teksas’tan gelmis bu notalar. kimbilir ne firtinalar kopmus, hangi bilinmezlikle dokulmus notalara. balmorhea (bkz: balmorhea) hangi kafayla yaptin bu muzigi bilmiyorum fakat sen en azindan bu sekilde ifade edebilmissin kendini. cigliklarini ben duyabiliyorum burdan. enfes olmus.
hesabın var mı? giriş yap