• sıcak bir konya yolu. sağ taraftan yola çıkan traktörün farkedilememesi. farkedildiğinde herşeyin çok geç olması. farketme esnasında içinde bulunulan otomobil*. babamızı kaybedişimiz. sonrası malum; hayatımızın jiklesi çekik kaldı, o yüzden fazla gözyaşı yakıyoruz.
  • broad*way*. arabam küçük demiyor da...
  • 160km/s hizla rampa asagi giderken, "kule kalkis izni istiyoruz" dedirten vasita. kopruden gecerken camlari kapatmak gerektigi gibi, ruzgarli havalarda sakin kullanmak ya da koltuklara anne, teyze gibi agirliklar serpistirmek gerekir.
  • ilginç şekilde, sahibiyle arasında üçüncü şahısların anlayamadığı bir bağ oluşan yerli otomobil modeli.. sanki bir demir yığını değil de sadık bir köpek gibi insana kendini sevdirebiliyor kerata.. yaşanmış bir örnekle bunu açıklamak gerekirse:

    -abi bu arabayla nasıl buraya kadar gelebildin yahu?
    -getirir o beni, getirir..
    -radyatör değişecek, devirdaim dağılmış, müşürü de bozmuş, işçilik vesaire sana 300 kaada patlar.
    -yakışır..
  • bu otomobil hakkında anlatılmamış bir efsane de şöyledir efendim. bu güzide arabamızın motor çalışır durumdayken dörtlülerinizi yakarsınız ve dörtlüleriniz yanar durumda iken anahtarınızı usulca yuvasından çekersiniz, arabamız çalışmaya devam eder. bu halde anahtarı geri yerleştirmeden dörtlüleri kapartırsanız arabamız da çalışmayı bırakmaktadır. dörtlüleri kapamadan anahtarı kotağa geri yerleştirip daha sonra dörtlüleri kaparsanız arabamız çalışmaya devam eder. bu özelliğiyle bir bond arabasına ya da batmobile'e kafa tutmaktadır kendisi. belki de bu sadece bagajı açmak için anahtarı geri almanızı sağlamak için kurulmuş bir düzenektir. ancak kendisi bu mütevaziliğiyle bile mercedes'teki mühendisleri şaşırtmıştır.*
  • ülke tarihinin en emektar arabalarından birisidir broadway. pek çok ailenin ilk otomobilidir, ilk göz ağrısıdır. bizim ailenin de ilk göz ağrısı broadway. ama babam pimpirikli bi adam olduğu için ve araba kullanmaktan haz etmediği* için gerekmediği süre içinde garajda yatarak geçirdi bütün ömrünü. şimdi ben ırzına geçmekle meşgulüm o apayrı bi konu.*

    bi kere kendine has bir duruşu, bir stili vardır bu arabanın. kuş serisi ile aynı dönemin, aynı sınıfın arabaları olmalarına rağmen, kuş serisi mahallenin terbiyesiz çocuğu, broadway ise annesi, babası öğretmen olan küfür etmeyen çocuktur. zaten öyle bi hüzünlü surat ifadesi vardır ki binmeye kıyamaz insan buna. "gaza çok basma triger kayışım acıyo" dicek gibi gelir hep. ama öyle değildir namuzsuz, hınzır. kırmızı ışıktaki kalkışlarda ilk üç viteste nice accentleri, poloları, fiestaları yemiştir. hele o üçüncü vites.. tez yazılır hakkında. bi araba üçüncü viteste kalkıp 70 km hıza çıkar mı allasen? çıkar. broadway ise çıkar. öyle delişmen bir vitestir bu arabanın üçüncü vitesi.

    kendisiyle çok fena bi biçimde kaynaştığım için artık vücudumun parçası gibi. ne biliyim böyle elim kolum gibi. ne kadar genişlikten geçer, ne kadar mesafede durur hepsi ezberimde artık. yan koltuktakilere kalp krizleri geçirtiyoruz beraber. canım o benim. ama yavaş yavaş ayrılık vakti yaklaşıyor sanki.. bunca sene "el ne der?" diye düşünmeden beraber gittik heryere. ama artık çevre baskısı kaldırılacak gibi değil. ışıkta durunca, yandaki a3''ten bakan kızın önce surata bakıp gülmesi sonra arabaya bakıp bi daha bakmaması gibi durumlar artıkça ben de baskılara karşı gelebileceğimi düşünmüyorum açıkçası. "asaleti yeter ulan onun!" diye haykırasım geliyo ama, yemiyo işte. artık baba da siz hiç bişey demeden "değiştirelim istersen?" diye sorunca "vakit tamam" demenin vakti resmi olarak gelmiş bulunuyor. ama satılmicak bu araba. sattırmam, araba değil o çünkü, arkadaşım. insan arkadaşını satar mı hiç?
  • bizimkiler dizisinin başrol karakteri şükrü ile özdeşleşmiş otomobil. alüminyum alaşım jantları, otomatik ön camları ve merkezi kilit sistemiyle teknolojik bir şaheser olarak lanse edilirdi.

    ayrıca (bkz: renault 9 broadway jantı)
  • bu araçlarda pek çok sahibinin dahi bilmediği 'fantastik' bir özellik vardır ki bunu öğrendiğimde çenem yere düşmüş dilim yuvarlanıp gitmişti (the mask mode on)

    şöyle ki;

    yaşıtlarının pek çoğunda olduğu gibi broadway'lerin de ön frenler disk arka frenler kampana'dır. efenim bilen bilir, bu fren dediğimiz aletin pabuçları bir süre sonra eriyip gider ve değiştirmek gerekir, kampana ise kapalı bir sistem ve el frenine bağlı olduğu için pabuçlarını değiştirtmek masraflıdır.

    şimdi burada önemli bir ayrıntı geliyor; kampana frenlerde pabuçlar iç yüzeyden sürtüğü için normal disk fren pabuçlarından kalındırlar. ancak eriyip inceldiklerinde bitmeseler dahi kasnak ile aralarındaki mesafe arttığı için frenler daha zor (daha çok bastığınızda) tutmaya başlar. normal bir araçta bunu hemen değiştirmeniz gerekir ama broadway'lerde kampana pabuçları ile kasnak arasındaki mesafeyi ayarlayan sert yaylı bir düzenek vardır. pabuçlar incelip fren boşlamaya başladığında arabanın ilk ani freniyle birlikte mekanizma "tık tık tırk" sesi ile kurulur (belki bu sesi hatırlayanınız vardır) ve pabuçlar kasnağa yaklaşarak fren yine güzelce tutmaya başlar. bu şekilde disk frenlerde olduğu gibi pabuçlar bitene dek düzgünce çalışır arka kampanalar da. siz de masraftan uzun bir süre daha kurtulursunuz.

    (bkz: ya ben lan neyse bir şey demiyorum)
  • tüplü olanı yakmayan otomobildir. dikkatinizi çekiyorum "çok az yakan" değil "yakmayan"...

    bizde vardı bir tane. tüp taktırdık. 50 lt.lik miydi neydi!
    ilk taktırdığımızda doldurduk. iki sene sonra sattık. arada da hiç doldurmadık...
  • 2013 model araba sürüyorum, insan bu broadway'in kompresörünü arıyor.

    o motor frenindeki zevki, asfalt hissini,
    tekerleğe değen taşın direksiyondan ellere kollara vuruşunu özlüyorum.
    hamlıyor sol bacağım, kollarım daha güçsüz artık.
    kışın camların kapalıyken ve
    ellerim donarken gecenin sessizliğinde
    düşük viteslerinde o derinden gelen iniltiyle karışık ciyaklamanı özlüyorum.
    camları kapatmak için ortaya elimi her uzattığımda kayboluyorum yokluğunda
    jiklen çekik kaldı bende, çok yakıyorum ama kapatamıyorum.
    daha bir güzel geliyor sesin, öğle vakti, geçerken uzaklardan
    yahut bir gece yarısı uyumaya çalışırken, camların kenarından
    görmesem de biliyorum, birilerini mutlu ediyorsun yine

    sen zorlardın beni, her daim pür dikkat olmam gerekirdi
    bazen rahatlardın hidrolik gibi, sıcak bir akşamüstü gezisi.
    saklasam da biliyorsun ben senden öğrendim vites geçirmeyi
    geri geri gitmeyi, sol arkada birileri var mı diye kafamı öne eğmeyi
    her geçişinde, mahcubum, bakıyorum yerlere
    rüyalarımda dönüyorum sana 5 liralık benzin koyduğum günlere

    şiir falan yazdık da https://www.youtube.com/watch?v=pcxif2j6bua biz sattık banane ahahah süren düşünsün bu saatten sonra.
hesabın var mı? giriş yap