• kalite kokan film
  • ali vatansever'in son uzun metrajı.

    günümüz türkiye'sinin birçok açıdan nabzını tutan, sosyolojik açılımlarıyla, ekonomik döngü üstüne eleştirileriyle zenginleşen önemli bir film: saf.

    suriyeliler ve şiddet olgusu, kentsel dönüşüm, parçalanan aile yapısı, işsizlik, düşük ücretle çalışmak zorunda kalan metropol artıkları, kapitalist sistemin gecekondu bölgelerine kustuğu küçük insanlar, sınıf bilincine sahip olamamış işçi sınıfı, örgütlü mücadelenin gerekliliği gibi alabildiğine derin içeriğiyle öne çıkıyor.

    yoklukların, yoksunlukların nedeni göçmenler mi mevcut iktidar mı, sorusunu ortaya atan ve yanıtı gecikmeden veren toplumsal gerçekçi bir dram bu. kendilik bilincine varma özlemi içindeki işçi sınıfına seslenen saf, şu son birkaç yıl içinde olup bitenler hakkında düşünmek için izleyicisini arıyor. ama bu filmin de gişede pek iş yapmadığını söylemeye gerek var mı?!
  • başarılı bir türk filmi.
    (bkz: saadet ışıl aksoy)
  • eskiden saf olduğum için üzülürdüm. arada hala kendime kızdığım da oluyor.
    ama elimde değil, yapım böyle. hatta bu bizde genetik. babam da böyle, oğlum da. biz söylenene inanırız. elimden başka türlüsü gelmiyor. her türlü dolandırıcılığa, kandırmaya açığım.

    ama geriye dönüp baktığımda, saf olmak yüzünden kaybettiklerimin, başkaları hakkında suizanda bulunmaktan duyacağım rahatsızlıktan çok daha hafif olduğunu hissediyorum. eskiden üzüldüğüm şeye şimdi şükrediyorum.
  • aynı hayatı paylaşırken, tersine saran iki karakter, kamil ve remziye etrafında ilerleyen bir film. bu iki işçi, zengin patronlar ve alt tabaka göçmenler (suriyeli, rus) arasında kendi savaş ve sınavlarını vermekteler.

    --- spoiler ---
    kamil ve remziye, tersine dönüşüm yaşıyor. şöyle ki:
    suriyeli işçiye sataşıldığı için iş kuyruğunu terk eden kamil-1, suriyeli ammar’ın sakatlanmasını fırsat bilip işine konan ama ona yemek taşıyan kamil-2, ve işe geri dönmesin diye suriyeli ammar’la kavgaya girişen kamil-3.
    remziye’de ise tersine bir süreç var. başta işten çıkarmak için rus bakıcıya tezgah kuran remziye-1, sakladığı yüzüğü yerine koyarak nedamet getiren remziye-2, ve pasaportunu alıp kızına kavuşması için rus bakıcıya kutunun anahtarını veren remziye-3.
    ancak bu dönüşümleri neyin sağladığı konusunda filmin pek de net bir ışık tutmadığını düşünüyorum (belki daha politik bir mesaj beklediğim için öyle). burada esas vurgu, gerçek gücün saflıkta olduğu. kamil başta en saf haliyle en güçlüydü. remziye de saflaştıkça güçlendi. yine de bu iki saflığı ayırt etmek gerekiyor. remziye'nin kazanılmış saflığı, kamil'in cibilli saflığına kıyasla çok daha sağlam bir zeminde duruyor. saflaşan/arılanan remziye evi için mücadeleye de açık biri artık.
    kentleşme ve gri betonlar arasında mahsur kalmış yegane yeşil bostan, saflığı temsil ediyor. o bostan gibi, saflık ve onu yeşerten kültür/çevre büyük bir dönüşümün ve yozlaşmanın kuşatması altında. o bostan gibi eğreti ve yabanıl kalmış yeni düzene. kamil, bostanı terk ettiğinde saflığını da yitirmişti. ancak finalde remziye’nin bostanı sularken gösterilmesi, filmi bir umutla bitiriyor.
    --- spoiler ---
  • fazla saf olmayın.
    güvercinin sıcakkanlılığıyla yılanın kurnazlığını yenin. dürüst bir insanı aldatmaktan daha kolay bir şey yoktur. onlar genellikle bir hiç uğruna yalan söyleyenlere inanırlar. onlar hileden anlamaz. özgüvenleri vardır. aldatılmak her zaman aptallıkla ilgili değildir. bu tamamen saflıktan da kaynaklanabilir. kendilerini yaralanmalardan koruyabilen iki çeşit insan vardır. kendileri yaşayarak veya başkalarının yaşantılarını gözlemleyerek öğrenenler. kurnazlığın kıskaçlarını kullanırken, akıl da her şeye elinden geldiğince şüpheyle yaklaşmalıdır. hiç kimse başkalarının kendisini üzmesine izin verecek kadar iyi niyetli olmamalıdır. güvercin ve yılanı içinizde birleştirin. bir canavar değil, bir deha yarattığınızı göreceksiniz.

    baltasar gracian
  • blu tv’de izleyebileceğiniz şahane bir türk filmidir. özellikle türk filmi olduğunu belirtmek istiyorum çünkü bu coğrafyanın insanı bir nevi “inşaat” ile yoğrulmuştur. aşinadır o yıkım ve yapım manzaralarına. o yüzden filmde “fikirtepe” özelinde izlediğimiz sekanslar bu toprağın insanlarına hiç yabancı değildir.

    saf gürültülü bir film. tıpkı doğduğunuzdan bugüne kadar sıkça inşaat gürültüsü sesiyle yankılanan çevreniz gibi. bu sebeple saf’ı izlediğinizde arkadaki gürültü, eminim sizi rahatsız etmeyecek. günlük hayatın alelade bir parçasıymış gibi gelecek.

    saf’ın “iyiniyetli, kötülük düşünmeyen insan” manasında filme adını verdiğini düşünüyordum ancak burada bir tevriye yapılmış. seçilen isim aynı zamanda “taraf” manasına da geliyor. zira filmi izleyenler anımsayacaktır, kamil hep saf dışı kalmıştır da bu yüzden tutunamamıştır. ammar da suriyeli bir göçmen olduğu için türk işçilerin safına katılamamış, saf dışı kalmıştır.

    ve bu arada, filmin yönetmeni ali vatansever’in verdiği bir röportajdaki şu sözleri, türk insanının portresini ne kadar iyi incelediğini ortaya koyuyor:

    “saflığın bu coğrafyada kırıldığı yer, ayakta kalmak için bir saf tercih etmek zorunda bırakılmanızla başlıyor. bu coğrafyada tarafını-grubunu belli etmen, kurduğun hemşeri bağı veya dayanışma ilişkileri sayesinde, dışarıdaki düşmanlara karşı bir set çekmektir.”
  • (bkz: rafine)
  • duru, arı, naif.

    her türlü nesneleştirme edimini gerçekleştirirken kendisi bu nesneleştirme ediminden kaçan şey saf'tır.
hesabın var mı? giriş yap