• zenginlerle fakirlerin açık savaş halinde olduğu, "açlıktan ölüyorlarsa ölsünler bana ne, benim vergimle açları besleyemezsiniz" diye devlete karşı çıkan zenginlerin çocuklarının evsizleri asit ile yaktığı, sokakları korkunç hale getirdikten sonra sokaklar korkunç diye herkesin birer araba aldığı, aldığı arabayı arabada yalnız olduğu görünmesin diye koyu cam filmiyle kaplattığı, akşam 5-8 arası trafiğin asla kımıldamadığı, sonra devlet dar gelirlileri düşünerek yolların bir şeridini otobüslere ayırdığında zenginlerin isyan ettiği, insanların gece 10'dan sonra sokakta yürümek için iki kere düşündüğü, parası olanın "ben helikopterime biner giderim" diye uçtuğu, aynı kişinin yine yeri gelince "sao paulo'da zenginle fakir arasında çok uçurum var diyorlar ama ben pek görmüyorum" dediği, sokakta şöyle bir yürüdüğünüzde gündüz evsiz yataklarını, gece evsiz yatakhanelerini görebileceğiniz, insanların dilencilere merhametten değil korkudan para verdiği, ama sıradan bir kitaba 80 lira, dünyanın her yerinde 5 lira olan national geographic gibi bir dergiye 20 lira, bir mcdonalds menüsüne 19 lirayı düşünmeden verdiği, crack kokainin ucuzluğundan mütevellit şehir merkezinde belli bir saatten sonra crack kullanan evsizlerden başka bir şey bulamadığınız, bu evsiz güruhundan kadın olanların crack alabilmek için fuhuş yapmasından dolayı sokakta yerde kaldırımda uyuyan 8 aylık hamile evsiz kadınlar görebileceğiniz, herkesin gün ortasında böyle uyuyan insanların üzerinden atlayarak geçtiği, kumpirinize havyar koydurabileceğiniz ve sokaklarında dolaşırken cesetler görebildiğiniz, yokluğu varlığından bin kat daha iyi olan, insanlık namına acilen ortadan kaldırılması gereken rezalet ötesi şehir.
  • aşağıdaki hatırayı yazdıran kent irisi.

    1995 yılı. pacaembu stadında -ki corinthians'in stadıdır- monsters of rock yapılmış, coşulmuş, bitmiş. eve dönüş yolu. otobüsten inip eve yürüyende ensede soğuk yuvarlak bir cisim hissetmemle altıma işeyeyazmam bir oldu. silahşör kardeşimiz gayet net olarak ayağımdaki reebok marka ayakkabıları istedi. cüzdan var, para var; hayır, sadece ayakkabılar. giderken özür dilemeyi de ihmal etmedi ayı. eve çorapla dönmek ilginçti.
  • üç günlük kısa bir seyahatin ardından belki de çok yüzeysel olarak gezebildiğim içindir bilmiyorum ama bana kendimi istanbul'daymışım gibi hissettiren şehir. ama beni esas şaşırtan ise babylon tadında bi mekanda bando mızıka eşliğinde ufak ufak demlenirken tanıştığım sao paulo'lu bi arkadaşın da bi kaç hafta önce yaptığı istanbul seyahatinde kendini sao paulo'da hissediğini söylemesi olmuştu.
  • sao paulo'nun ne kadar tehlikeli bir şehir olduğunu ilginç bir olayla öğrendim:

    yıllar önce başka bir türk arkadaşımla birlikte gittiğimiz yurtdışı stajından tanıştığımız bir brezilyalı bayan arkadaşımız istanbul'a bize ziyarete gelmişti. arkadaşımın o akşam işi vardı, akşam ben kızla dışarı çıktım. kadıköy'de bir bara gittik sohbet ediyoruz. bar da aşağı yukarı moda'ya yakın bir yerdeydi, maalesef ismini yerini unuttum.

    hatun kadıköy'de arkadaşımın evinde kalıyordu. arkadaşın evi de rıhtıma yakın bir yerdeydi. saat çok erken olmasına rağmen o eve nasıl geri döneceğini dert etmeye başladı. "kızım yok birşey olmaz" dedim, "ben seni eve bırakacağım" demekten dilimde tüy bitti, ama tırsmıştı. bir türlü anlam verememiştim. çünkü bar ile arkadaşın evi arası yürüyerek belki 15 dakika sürer.

    neyse gece oturduk, içkilerimizi içtik, onu eve bırakmak için bardan çıkıp moda'yı kadıköy'e bağlayan ara sokaklardan geçtik. geçenler bilir, bu sokaklar esnaf kepenk kapattıktan sonra ıssızlaşır. sadece tek tük araba geçer. bazen sokak lambaları yanmaz. ancak bir bayan gene de akşam o saatlerde yalnız başına dolaşabilir.

    hatun yanında ben olmama rağmen sokaklardan geçerkenki tedirginliğini hiçbir zaman unutamam. koşturarak gidiyor ve portekizce anlamsız şeyler söylüyordu. paniklemiş bir şekilde hızlı nefes alıp veriyordu, korku içindeydi. kızı teskin edebilmek için yolda herşeyi denedim. kız beni duymuyordu bile.

    kadıköy meydana geldiğimizde insanları ve kalabalığı görünce rahatlamıştı. sonradan anlattı bana. sao paulo'da benzer sokaklarda kadın bir erkekle yürüseler bile tehdit edilirmiş. hatta kim vurduya gittiğiniz bile olurmuş. o yüzden o saatlerde insanlar benzer yerlere pek dışarı çıkmazmış. kız bunları aynen böyle anlattı.

    istanbul bütün pisliğine rağmen kanımca gene güvenli bir şehirdir, diye tahmin ediyorum.
  • distopya gibi şehir. istesen kuramazsın vala..
  • sakinlerinin sokaklarda gezerken kol saati takmaktan hatta ve hatta dikkat çekici renklerde t-shirt giymekten bile çekindikleri, saf bir turist için yolun sonu dahi olabilecek tehlikede, tekin olmaktan çok uzak sanayi şehri.
  • sao paulo sadece sao paulo eyaletinin başkentidir.
    brezilya'nın başkenti brasilia'dır.
  • 2015 şubat ayında sao paulo'da oturan brezilya'lı arkadaşımın rio karnavallarına katılmak üzere daveti üzerine ziyaret ettiğim şehir.

    türk misafirperverliğini rafa kaldıran bir ev sahipliğiyle şehri baştan başa gezme şansım oldu.

    misafir olduğum arkadaşım beni havalanından alıp eve doğru götürürken dilinden ''be careful bro be careful''ı eksik etmedi sağolsun.

    eve varıp aracı evin kendi otoparkına park ettikten sonra evin içine girebilmemiz için 3 ayrı kapıdan geçmemiz gerektiğinde şehirin pek tekin olmadığını tahmin etmek zor olmadı.

    gözlemler ;

    hemen hemen tüm duvarlarda grafitiler bulunmakta,

    hayatımda yediğim en güzel steak'leri burada yedim.

    caphirinha isimli yerel içkilerine bayıldım.

    şehir çok kalabalık, metro ve şehir içi otobüsler bizim istanbul'daki metrobüsler gibi nerdeyse.

    istanbul trağini aratmayan bir trafiğe sahip.

    acı sosu hemen hemen tüm yemeklerde kullanıyorlar.

    kahvaltıda genel olarak egzotik meyveler var.

    karnaval havası tüm sao paulo'da bile fazlasıyla hissediliyordu.

    insanlar eğlenmeyi, mutlu olmayı ve gülmeyi çok seviyorlar. çok da samimiler.

    iç hat uçuşunda bindiğim uçakta çok korkmuştum. bizim buradaki pegasus orada bindiğim o uçağın thy'si gibi.

    şehir genel olarak pahalı. yerleşim yerleri zengin-fakir arasında net çizgilerle ayrılmış durumda.

    unutamayaacağım en önemli şey ise ; beni yolculamak üzere havaalanı'na bıraktıklarında arkamdan ağlamaları idi.

    iyi insanlar, dünyanın öbür ucunda da olsalar iyi insanlardır.

    tüm bunlara bakınca benim hafızamda çok güzel izlenimler bırakan şehir olmuştur.

    edit :imla.
  • gökdelenler ve helikopter pistleri açısından acayip zengin bir şehirmiş bu. tamı tamına 250 adet helikopter pisti bulunuyormuş. ayrıca aşırı kentleşme, nüfus ve felaket yüksek suç oranı bakımından -sanırım toplum bilimciler tarafından- "dünyanın geleceği" olarak nitelendiriliyormuş. bu haliyle de mad maxleşme sürecinde önemli bir yer tutuyor olsa gerek..
hesabın var mı? giriş yap