• şöyle bir aydınlanma yaşanıldığı andır bence.

    sözlerini de yazayım da tam olsun hatta.
    '' asuman: beni artık sevmiyorsun, öyle mi?
    mükremin: ya seni seviyorum da, seni sevmeyi eskisi kadar sevemiyorum.. hani eskiden seni sevmenin, birbirimizi sevmenin, yeşil gevrek bir tadı vardı. seni güldürmenin lezzeti damağıma yerleşir, orada mutlu mesut yaşardı.. yani bişey olduğu vakit, ilk bunu koşayım gideyim, asuman'a söyleyeyim tarzında bir haberci telaşı olurdu.
    asuman: şimdi n'oldu peki?
    mükremin:bilmiyorum asuman, bilmiyorum.. kalbim bir kuyunun dibindeki suda nefes almaya çalışan bir gariban.yukarı tırmanmaya çalışıyor..ama ne yapsın? kuyunun duvarları düz..kuyunun duvarları ıslak..''
  • 2 yıldır beraberdik. evlenme kararı almıştık. evlilik teklifi için tek taşını bile almış, teklif edeceğim günü bekliyordum. bu arada çeyiz düzmeye de başlamıştık. beyaz eşya seçiyor, ev bakıyorduk. onu terk ettiğim gün, ailelerin tanışmasına gün saymaya başlamıştık.

    bu arada pandemi denen lanet çıktı* esnafım ben. işlerim bozuldu. kapanmalar zorlamaya başladı beni. günün yarısı dükkan kapalı, haftasonu kapalı derken mali dengem bozuldu. kiralar birikti, kartlar patlamaya başladı, krediler çekildi vs derken haliyle her günüm şikayetle geçmeye başladı. seviyorum ya, evleneceğiz ya. sevdiğim kadına dert yanıyorum haliyle. başka kime yanayım? yine dert yandığım bir gece bana " ehh yeter ya her akşam şikayet" dedi. canım öyle bir yandı ki...*

    sonra şunu fark ettim. evleneceğiz. idareli olmalıyız. benim de işlerim çok ama çok kötü olmaya başladı. buna rağmen evliliğe dair bir şeyler yapmaya çabalıyorum. yediğimi içtiğimi kısıyorum falan. yine de gel diyor gidiyorum, yap diyor yapıyorum. özledim diyor o işsizlikte dükkanı kapatıp gidiyorum. gak deyince et, guk deyince su hikayesi gibi. sonra fark ettim ki ben bu haldeyken müstakbel eş adayım tredyoldan alışveriş yapma derdinde. hiç yokmuş gibi 40. botunu, 50. montunu falan alıyor. alışveriş konusunda çılgın. öyle böyle değil. durumları da çok iyi, rahat yani. kendi rahatlığından ödün vermeyecek kadar rahat hem de. ama birden kafamda şimşek çaktı ya da geleceği gördüm diyebilirim. biz evleneceğiz ve bu hengamede benim işlerim çok kötüyken o kendine üst baş alma derdinde. müşterek hayat için köşeye bir şeyler koyması gerekirken o, hediye olarak istediği botu o anlık alamamam ve tükenmesi neticesinde alamadığım botu, satışa tekrar çıkar çıkmaz alma peşinde.*

    kafama gelecek kaygısı girdi bir kere. en son bana ilişkimizin başında söz verdiği bir şeyi yapmaya kalkması ve benim bana söz verdiğini bu nedenle iznim olmadığını söylemem üzerine kızıp, küfredip yüzüme telefon kapaması son darbe oldu.e sen söz vermiştin? *

    bu 3 olay sadece 1 ay içinde oldu ve ben ayrıldım. arkama da bakmadım. o, onu ne kadar çok sevsem de benim açımdan doğru kişi değildi. evlilik gibi ciddi bir olaya onunla birlikte gidilmeyeceğini gördüm. doğru ya da yanlış bilmem ama benim doğrum buydu ve ne kadar doğru bir karar verdiğime eminim artık.

    şimdi bunları niye yazdım? kimseye anlatmadım çünkü. soranlara olmadı dedim geçtim. bitmiş olsa da kimse onun için farklı düşünsün istemedim. sadece ona gerekçeleri söyledim o da bahane dedi. haklıydı belki. onun bahane olarak gördüğü şeyler hayatın ta kendisiydi ve evlilik konusunda beni karamsarlığa itti.

    şimdi buraya rahat rahat yazıyorum çünkü aradan aylarrrrr geçti biteli. ilişki biteli olduğu kadar bende de bitti. çok uzun zamandır haberim yok. ne yaptı ne etti takip etmeyi, okumayı, görmeyi bıraktım. ölse haberim olmaz. ama çok içimde kalmıştı. birilerine anlatmam lazımdı. sözlük de bunun için var değil mi? hiçbir his olmadan rahat rahat içi dökmek için. zaten onunla ilgili yazmıyorum. yok hükmünde benim için. bir kez yazayım içimde kalanı paylaşayım, içimdeki aksın gitsin istedim.

    debe editi: debeye girmesine şaşırdım entarimin. kendi halimde içimi dökmüştüm oysa. yine de destek ve hakveriş mesajlarınız için teşekkür ederim. hepsini okuyorum.

    edit 2: inanılmaz şaşkınım gerçekten. 100'den fazla mesaj gelmiş. herkese çok teşekkür ediyorum. cevap veremediklerim kusura bakmasın, iyi dilekleriniz için çok teşekkür ediyorum.

    arkadaşlar ben bu kararı aldığımda dönüp arkama bakmadım. ilişkim boyunca hep o mutlu olsun diye debelendim durdum ama bir yerden sonra artık kendimi ve geleceğimi de düşünmem lazımdı ve ben aylar sonra bile aynı kafadayım. haklı olduğumdan, doğrusunu yaptığımdan hiç şüphem olmadı ve gördüm ki gelen mesajların büyük çoğunluğu doğrusunu yaptığım yönünde destek mesajları olmuş. entariyi girerken amacım destek almak değildi sadece içimde kalan son irini akıtmak istemiştim ama olay çok büyüdü hatta yazdığıma pişman oldum bile diyebilirim. teşekkürler herkese.
  • böyle kalabalık bir mekanda oturuyorsunuz veya bir sokakta yürüyorsunuz da etrafınızdaki herkes mutlu mutlu sohbet edip gülüp eğlenirken siz kös kös etrafı izleyip ağzınızı aç(a)mıyorsunuz ya, o an anlıyorum ben.

    elbette, ilişkilerde kimse kimseden ilk günlerdeki koyu sohbet ortamını bekleyemez. ancak her açılan konunun bir iki kelimelik kısa cevaplarla tüketilmesi, ilişki açısından ciddi bir uyum sorunu olduğunun göstergesidir ve fazlasıyla yorucudur.

    yani diyeceğim o ki; insan, bir yaştan sonra karşısında akıcı bir şekilde muhabbet edebileceği, birlikte gülüp eğlenebileceği insanları aramaya başlıyor.
  • 3 şişe serum yemenize ve ayakta durmakta güçlük çekmenize rağmen eve taksi yerine metro ile dönüp canım ilaç yazmıştı doktor diyince de sen yarın alsan olmaz mı cevabını aldığınız andır.
  • sevgilinizi sizin için doğru insan yapanın da, yanlış insan olarak mimleyecek kişinin de siz olduğunuzu kendinize tekrar tekrar hatırlatmanız gereken durumlar bütünü. gökten zembille ''x kişisine bir adet doğru insan gönderiyoruuuuz, bu zamana kadar neredeydi ki o, anası kimin için doğurmuş onuuuu'' inmiyor yani.

    bir insan beklentilerinizin büyük bir kısmını karşılıyor diye doğru insan oluyorsa eğer, karşılamadığı her beklentinin sonucunda hayal kırıklığına da uğratabilir pekala. ona bu misyonu yükleyerek hayal kırıklığına uğramayı baştan kabullenmiş oluyorsunuz yani, çünkü hiçbir şey ''tam da hayal ettiğiniz gibi'' gerçekleşmeyecek, kıçı başı revizyon yiyecek yolda onların jsjdakdas. bunları ne kadar istekli bir şekilde gerçekleştiriyorsunuz, karşınızdaki insan sizi mutlu edebilmek için neleri seve seve yapmaya başlıyor bunlar önemli. sizinle ne kadar tatlı konuşuyor, sizi takdir ettiğini, size saygı duyduğunu, mutlu olmanızı ne kadar istediğini ne kadar gösterebiliyor bunlar önemli. ilişkinin temelini de bu tür değişimler güçlendiriyor zaten. bis kimse için değişmeyik külliyen yalan. karakterinizi oluşturan temel özelliklerden vazgeçeceksiniz demiyor ki kimse. onlar zaten bir şekilde kabul edilen ve paket programda gelen şeyler oluyor. asıl mesele detaylarda hep. detaylar unutulduğu için ilişkiler monotonlaşıyor, taraflar yabancılaşıyor, aldatmalar yaşanıyor, ayrılıklar vuku buluyor. çünkü o detaylar hep öyle ya da böyle temel uyuşmazlıklara bağlanıyor. önemli olan sizin ne kadar erken tespit edebildiğiniz ve üzerine çalışıp çalışamayacağınızı görmeyi seçtiğiniz oluyor.

    beklentisizlik çözüm diyorlar ama bu kadar yakın bir temas söz konusuyken beklentisiz kalabilmek lvl 500+ shaman olmayı falan gerektiriyor diğer yandan. üzüntümde dert ortağı olsun, mutluluğumu paylaşıp büyütsün gibi temel beklentilerde, yani partnerliği ön planda tuttuğunuz noktalarda ufak da olsa çatırdamaya başladıysa ilişki, yabancılaşma beraberinde geliyor, oradan da artık bir bok çıkmıyor.

    mesela, eğer sevgiliniz ''sen eğlenmek için arkadaşlarını, canın sıkkınken benimle bir arada olmayı seçiyorsun'' gibi bir eleştiriyle geliyorsa, artık sizin onsuz iyi vakit geçirmenizi istemiyor ve ona iyi şeylerden bahsedip enerjinizi ona da aktarmaya çalıştığınızda örneğin, bunu kötü niyetli buluyor, bundan rahatsızlık duyuyor demektir.
    bu durumda ne diyebilirsiniz? beklentileriniz hakkında konuşmaya ne dersiniz mesela?*
    baştan beri beraber bulunduğunuz ortamlarda kimseyle iletişim kurmak istemeyişini mi yüzüne vuracaksınız, beraber gittiğiniz her etkinlikten erken saatlerde sizi eve sürükleyişini, eğer bunu beceremezse bütün gece size surat asmasını mı, bu yüzden sizi terk etmesini mi*, beraber eğlenebileceğiniz bir yerde bulaşıcı vibe killer'lığının ortamı domine etmesini mi, yoksa eve döndüğünüzde alkolün ve kıskançlığın etkisiyle tartışmaya başlamasını mı öne süreceksiniz? bunlar hep detay. bunlara girerseniz çıkamazsınız. ne o tartışma biter ne de o ilişki, detaylarda boğulup ilişkiniz boyunca sürekli bir sebeple didişir ve bununla kendinizi o derece meşgul edebilirsiniz ki ilişki çok süper yürüyor sanarsınız.
    fakat bu ilişki bit-miş arkadaşlar. bir arada olamıyorsunuz işte. birbirinizi gerçekten sevseniz de bambaşka hayatlar yaşamak istediğiniz için yürütemiyorsunuz. onu da geçiyorum, birey olarak gerçekleştirmek istediğiniz şeylerde de engel ve duygu sömürüsü yiyorsunuz. tek taraflı değil belki, belki iki taraf da birbirini kısıtlıyor, ilişkinin bekası için şahsen pek de istemediği fedakarlıklar yapıyor. doğru insan mı? aslında birebirde baya doğru bir insan olabilir ama hayatınız boyunca sadece ikiniz mi var olacaksınız bu ilişkide? sanmıyorum.

    bir diğer örnek, buna da köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyen doğru insan diyelim. ilişkinin ilk bilmemkaç hafta ya da ayında (ilişkinin he kadar hızlı escalate ettiğine göre değişir, lol) tam bir salon beyefendisi/hanımefendisi olan insanın birden dünyanın en duyarsız, umarsız, pasif agresif süt danası tavrına geçmesi, bununla ilgili hiçbir açıklama yapmaması. başta hem kendisi hem de sizin için belli kriterler belirlemesi, aslında bunun söylenmesine gerek bile olmadığı ama son zamanlarda bunları karşılamadığı iletildiğinde ''e ne var ki her insan ilişkinin başında biraz yalan söyler/abartır.'' gibi pişkin bir cevap vermesi, mesela doğru insan olmadığına dair çok keskin bir işaret. hah, burada onun da karşılanmayan bazı beklentileri vardır elbet, olmaz mı... sonuçta etki-tepki meselesi bunlar. hiçbir taraf %100 haklı-haksız olamaz bu tür durumlarda. ama bu yanıttan sonra burada pazarlığı yapılacak bir şey kalmamıştır, hile hurda ile istemediğiniz bir noktaya çekilmişsiniz. karşınızdaki insan sırf sizin beklentileriniz net diye o beklentilere uygun hareket etmiş, *** istediği kıvama gelince de camış gibi yaymış. harcanan vakte mi üzüleceksiniz, paylaştığınız onca özel/duygusal detaya mı, bir anda lağım çukuruna dönen kalbinize mi yanacaksınız, aptallığınıza mı... ee dolandırıcılıktan farkı ne bunun? yok. ama dolandırıcılığın aksine cezası da yok. ilahi adalet? meh. basıp gideceksiniz, arkanıza da bakmayacaksınız. bir daha da bu kadar naif olmayıverirsiniz artık, hı?

    yahut size saygı duymadığını gördüğünüz zaman mesela. içten içe duysa da, misal sizi umursamayarak/onaylamayarak avcunun içinde tutabildiğini düşündüğü için/sizinle gereksiz bir ego savaşına girdiği için/kaybetme korkusu yüzünden verdiği değeri gösteremediğinde. ''sen nesin ki... sen kimsin ki...'' diyebildiği/bunu ima edebildiği noktada. sizin kendinize saygınız varsa çıkıp gitmeniz gerekir, kalmanız kendime saygım yok davranışları başlığı altında inceleniyor zaten, detaya inmeye gerek yok. sesini yükselttiğinde, hakaret ettiğinde, sorunlarını şiddetle* çözmeye çalıştığında ya da en basitinden yok saydığında. orada daha fazla kalmayın canlarım, kalmayın. ''tebrikler, sen kazandın, al bu da plaketin'' deyip mikrofonu yere bırakın. doğru insan title'ını alabilecek yüzlercesi dururken cinsiyet bağımsız bir sümsüğün-zibidinin uğruna özsaygınızı da yitirmeyin.

    sevmek o kadar zor bir şey değil, çiçeği, böceği de seviyoruz. birinin sevgilisi olabilmek de keza öyle. sevgililiğin içini doldurduğunuz kriterlerden her vazgeçişiniz sizin için doğru olan insanlardan bir o kadar uzaklaşmanız demek oluyor, bunu hiç unutmayın.

    edit: debe'den geliyorum rkdşlr. öncelikle aro. hiç tahmin etmediğim için bir yazara ''bu entry neden deli gibi favlanmaya başlandı?'' gibi abuk bir soru bile sordum, başka bir entry'de bkz.'landı sandım.* hayatı güzelleştiren küçük aptallıklar listeme yazarsınız.
    asıl değinmek istediğim konu başka. bu entry, gönder butonuna bastığımdan beri ''acaba silsem mi?'' diye düşündüğüm tek entry'm olarak tarihe geçecek. sözlükteki ilk debe'm olması da ayrı tuhaf geliyor o yüzden. şaka yapmıyorum, bütün bir gün silip silmemek arasında gidip geldim, hayatımdan bu kadar fazla detay vermeye alışkın değilim*. ama aldığım mesajlar, beğeniler ve fav'lar ''belki birilerine fayda sağlar'' düşüncemi pekiştirdi.
    silemem ki ben şimdi bu entry'i <3
  • başlangıçtan üç buçuk sene sonrası. dank ediyo bi anda. sonra anlıyosun ki o güne kadar zaten farkındaydın ama bişey yapmamışsın. peki neden diye soruyosun kendine. hep bahaneler üretiyosun sonra.

    "seviyodum" - sıçayım sevgiye, ilk başta seviyodun ama artık değer verir duruma geliyosun, alışkanlık...
    "iyi bi insan aslında" - nah iyi bi insan. madem o kadar iyi neden insan gibi ayrılamadınız?
    "evlenilecek adam" - ya bi siktir git. evlenseydin de görseydin ebenin ........
    "üzülsün istemiyorum" - o seni her seferinde üzüp, ağzına sıçarken noluyodu?
    "3,5 sene lan boru mu" - hayatının geri kalanını düşün lan mal...

    velhasıl kelam...yalnızım, yalnızsın, yalnız...
  • tıp fakültesi öğrencisi olup sınıf atladıkça büyüyen egosunu yüzünüze çat diye çarptığı andır.
  • insanların yanında ayrı, baş başa iken ayrı davrandığını görüp, bencilliğine ve egoistliğine bahane bulamadığın andır. çekip gitmezsen götüne girer.
  • 'sizi birine benzetim afedersiniz' diyerek kendisinden koşar adımlarla uzaklaşılması gereken andır. başkasının sevgilisiyle daha fazla samimi olmanın anlamı yok. ayıp.
  • geçen cumartesi canımı çok sıkan bir olay yaşadım. birkaç saat ağlayıp kendime gelemediğimde onu aramak istedim. sesini duysam iyi gelecekti. gerçekten iyi gelecekti. ama arayamadım. çünkü muhtemelen onu rahatsız ettiğimi hissettirecekti. çünkü umrunda değilim. çünkü sadece o istediğinde ve mutlu bir şey yapacaksak benimle ilgileniyor. benim mutsuzluğuma zamanı yok.. arayamadım haliyle. oysa o beni araa koşar giderdim yanında. daha önce yaptığım gibi.
hesabın var mı? giriş yap