• shakespeare'in en begendigim sonnetlerinden bir tanesi;

    let me not to the marriage of true minds
    admit impediments. love is not love
    which alters when it alteration finds,
    or bends with the remover to remove:
    o no! it is an ever-fixed mark
    that looks on tempests and is never shaken;
    it is the star to every wandering bark,
    whose worth's unknown, although his height be taken.
    love's not time's fool, though rosy lips and cheeks
    within his bending sickle's compass come:
    love alters not with his brief hours and weeks,
    but bears it out even to the edge of doom.
    if this be error and upon me proved,
    i never writ, nor no man ever loved.
  • öncelikle paraphrase halini okuyup anlamak lazim;

    let me not declare any reasons (impediments) why two
    true-minded people should be married. love is not love
    which alters when it finds an alteration in circumstances,
    or bends from its firm stand even when the lovers are unfaithful:
    oh no! it is a fixed mark
    that sees storms but it never shaken;
    it (love) is the guiding star to every lost ship,
    whose value cannot be calculated, although its height can be measured
    love is not at the mercy of time, though its rosy lips and cheeks
    come within the compass of (time's) sickle.
    love does not alter with hours and weeks,
    but, rather, it endures until the last day of life.
    if i am proved wrong about these thoughts on love
    then i recant all that i have written, and no man has ever (really) loved.

    analize gelirsek;

    üstad en ünlü sonelerinden bir tanesi olan 116 numarali sonede aşkın en ideal formunu tarif eder. bunu yaparken de önce aşkın ne olmadiğindan bahseder. e önce ne olmadiğini bilmek gerekir ne olduğunu anlamak için. ona göre aşk değişken değildir, engel tanimaz. aşik taraflardan bir tanesi o duyguyu kaybetse bile sağlam kalmalidir. aşkı bir yıldıza benzetir, fırtınalardan etkilenmeyen hep olduğu yerde duran. hele ki zamanin soytarisi hiç olmamalidir, saatler ve haftalarin gücü yetememelidir aşkı yolundan döndürmeye bilakis hayatin son anina kadar sürmelidir. ona göre aşk bir muammadir gerçek değeri asla bilinemez. shakespeare usta sonenin sonuna kadar anlatir aşki ve sonunda bombasini patlatir, postasini koyar. eğer aşk hakkindaki bu düşünceleri yanlışsa ve yanıldığı ispatlanırsa, o zaman aşk, doğruluk ve sadakat üzerine yazdiklarinin hepsini geri almaya ve hiçkimsenin şimdiye kadar sevmediğini kabul etmeye razidir. ya ben lan neyse bisey demiyorum demeye getirir.
  • talat sait halman tarafından yapılan çevirisi şöyledir:

    sone 116

    mutlu birleşmesine hiçbir engel yok bence
    gerçekten sevenlerin. sevgi demem sevgiye
    bir döneklik yaparsa bir değişme görünce,
    başka yola saparsa sevgili saptı diye:
    hayır, sevgi besbelli sağlam bir nirengidir,
    boraları gözler de sallanmaz, göğüs gerer,
    gemilere yön veren yıldızların dengidir,
    değeri bilinmeden başı ta göğe erer.
    zamanın soytarısı değildir sevgi asla,
    gül yüzlüler göçse de orağına düşerek
    o değişmez kısacık günlerle haftalarla,
    direnir ve kanatlanır mahşerin ucuna dek.

    yanılıyorsam bunda ve çıkarsa yanlışım,
    ne hiç kimse sevmiştir, ne ben şiir yazmışım.
  • british museum can alici bir hamle yapmis ve bu sonenin bir kismini mukemmel bir dizayn ile alicilara sunmustur:
    http://www.britishmuseumshoponline.org/…/cmcn365800

    nasil ki sair diyor:
    if this be error and upon me proved,
    i never writ, nor no man ever loved

    yazar da diyor ki: bu bilezikle edilen arkadaslik (hahaha) teklifi, besbin karat tek tasa yegdir. yoksa ne hic kimse sevmistir, ne ben bunu yazmisim.
  • bunun sonundaki

    if this be error and upon me proved,
    i never writ, nor no man ever loved

    kisminin ingilizce ici cevirileri de dahil tum cevirilerine hayret ediyorum. nasil olmus da 'hic yazmamisim' diye anladiniz o kismi anlayamadim. nasil anlasilmasi gerektigini butunden cikarmak daha dogru olacak:

    ''ask, askin bir sey degilse, yani hakikati kovalayan zihinler zaman ve kosullari, mekan ve konumlari asip ask denen seyde birlesemiyorsa, ve ask kisinin irade ve suuru ile yonetebildigi, takip-cikarabildigi bir seyse, ona ask dememek lazim.

    ''cunku ask diye ayriksi bir seyden bahsedebilmemiz icin ask'in oncelikle bu dunyadan ayriksi bir yerde olmasi lazim. bu dunya ile olculup fiyatlandirilabilen ama bu dunya ile deger bicilemez seylere deger vermesi lazim. ve boylelikle bu dunyadaki her harekete degismez ve sasmaz bir pusula olmasi lazim. zamanin bildigin etkilerini gectim onun varligindan bile etkilenmeyecek kadar otede olmasi lazim. ask dedigin sey buysa, ki bu olmali, benim yazdigimin da, insanlarin sevdiginin de bir degeri var. oteki turlu oldugu ispatlanabilirse (ki ispatlanabilir) ben bunca zamandir bosuna bir 'asla'yi, bir hic olmamis'i yaziyorum, herkes de seviyorum diye birbirini yiyor.''

    diyor.

    yani oyle ''ask superdir, ask super degilse ben de bunu yazmamisimdir bile'' gibi gerzo, deli sacmasi bir kosullandirma yok. cevirmenlerde sekspirin bile gelmedigi kadar gaza gelme egilimi goruyorum, yakistiramiyorum. adam askta bile suphe payi birakmis. zaten sekspiri sekspir yapan sey o kisim, aski lirik lirik tarif ediyor olmasi degil. idealist, platonist, metafizik ask tarifi ve tasnifi dersen onu mevlana da yapiyor, sair olarak sekspirden iki uc gomlek asagida olmasinin sebeplerinden birisi de bu: mevlana'nin dili ve zihni sadece inanci kadar esneyebiliyor. o yuzden de aksi ispatlanabilse bile bildigini okuyacak olan bir kor inancin dili olarak, inancin kaliplarina gore konusuyor. süphe, eger inancin tamamlayicisi ve mumkun kilicisi olarak zihninde yer alsaydi, alabilseydi, kapsami genisleyecek, buna karsin ne inanci ne de kavrami daralacakti. biz de dogma terziligi ve islemeciligi yapan bir esnaf ve zanaatkari buyuk sair diye bastaci etmek zorunda kalmayacaktik.
  • "engel tanımamalıyım doğru zihinlerin birleşmesine
    aşk, değişen bir duygu değil değişime uğradığında
    ne de boynunu büken uzaklaştırıldığında
    hayır, o sonsuz bir damgadır
    fırtınalar seyreden ve asla sarsılmayan..."

    vaktiyle böyle bir çevirisini de okuduğum insanın içine işleyen şiirlerden.
  • hacı, işin içinden geliyorum. bu sonnet* üzerine elde ettiğim ve boğazınızdan zorla kaktıracağım açıklama şu:

    şiirin söyleyicisi, yani persona olan şair karakter diyor ki*; ben gerçek akılların gerçek aşkına engel olmam * *, çünkü gerçek aşk ortamın amına kor; zamandır değişimdir dinlemez, eğer ki biri veya bir şey bana bunların aksini, yani gerçek aşkın godoş ve fırıldak olduğunu kanıtlarsa * * benim şu zamana kadar söylediğim her şeyi siktir edin, sonuçta o durumda kimse birine gerçekten aşık olmamıştır zaten.

    ok?

    şimdi, burada personanın aşk ve aşık olma konusunda bir eksper olduğu gerçeğini unutmamak gerekir, şu da açıktır ki sonnetdeki eksper aşk konusunda onu zorlayan şeylere karşı bir savunma yapma ihtiyacı duymaktadır, çünkü der ki herifçioğlu; "tamam gerçek aşk iyi süper de gerçek olmayan aşk da var amına koyayım? gelip de bana gerçek olanı o dersen zaten sokayım böyle endüstri mühendisliğine." şimdi okuyucu doğası gereği gavat bir varlık olduğundan buradaki bağlamı umursamaz, hakkıdır da, adama ne lan şiirin ne gibi bir amaçla yazıldığından dilediği çıkarımı yapar. fakat, olaya beyin ölümü yaşamış bir kerestenin yapacağı türden edebi bir okuma ile yaklaşırsak, burdaki olay bir sonneteer'ın* "ben bu işlerden anlıyorsam, aşktan ötesi yoktur" demesinden ibarettir. yani sonnetnin bağlamına göre "ulan adamda ne dünya görüşü var her ihtimali düşünmüş" demek, shakespeare gerçekten öyle bir dünya görüşüne sahip olsa da*, baya zor olur.

    neden? çünkü bunu yaparsak aynı adamın şiirlerinde patronunun bir çeşit mitini oluşturabilmek adına her türlü cinsel metaforu çekinmeden kullanarak yazdığı sonnetleri de* gay aşk şiiri olarak değerlendirmemiz gerekir**.

    bu boktan entryden çıkarılması gereken anafikir:
    1. bir yazar olarak shakespeare dehşet öngörüyle yarattığı şeyleri, kendi yararına olan bağlamlara oturtabilme yeteneğine sahip bir şahıstır. eserleri tarihi bir bağlam içinde pratik faydalara yönelik öğeler içerse de, bu sanatçılığını hiçbir şekilde sınırlamamış, evrenselliğin dibine vurabilmiştir. ortaya koyduğu şeyler belki de sanat tarihinin en içten şeylerinden sayılabilse de, unutmamak gerekir ki adamın derdi önce patronlarına sonra da seyircisine bir ürün sunmaktır. bu açıdan shakespeare'in gerçek kişiliği ile sonnet personalarında görülen kişiliği arasındaki farkı iyi değerlendirmek gerekir.

    2. bir şiiri incelerken ilk bakılması gereken şeylerden biri, şiirde okuyucuya veya kurgu ürününe neyin, nerden, nasıl ve ne amaçla hitap ettiğidir. fakat illa ki bu incelemeden çıkaracağınız veri, kafanıza göre okuyarak elde ettiğiniz veriden çok daha kıt olabilir.
  • genel olarak şiir incelerken yapılabilecek en yanlış hareketlerden biri "iyi de bu adam bunu niye yazmış?" sorusu ile yola başlamaktır diye düşünürüm çoğu zaman, yetmez bunu yaptığını gördüğüm kişilerle de az taşak geçmemişimdir. çünkü konu şiir ise, ilhamın nedeni bana kalırsa aksine ihtiyaç duyacak istisnalar hariç hiçbir şey ifade etmez. şiir, yazarından ve okuyucusundan bağımsız, zamanla niteliği değişebilecek bir şeydir. onu geçelim sana ne amına koyayım? canı istemiştir yazmıştır adam. şiir sadece okunup anlanılmaktan ibaret bir varlık değildir ki, başlı başına bir deneyimdir. kaldı ki elimizdeki örnek bir sonnet cycle'da, yani şiir dizisinde yer aldığı için sahip olduğu başka bağlamlar da olabilir, yetmedi aynı anda birden fazla bağlamla ilişkili olabilir, her an her şey mümkün burası survivor.

    şimdi böyle olunca şiirde bütünlük, anlamsal simetri vesaire gibi şeyleri sorgulamak gerekir; niye? çünkü yıl olmuş 2012 lan, burada neredeyse kendi sonnet formunu yaratmış*, döneminin bütün drama yapılarının ötesine geçebilmiş bir adamdan bahsediyoruz. kaldı ki tüm bu neredeyse deneysel olarak nitelendirilebilecek ürünlere rağmen, bu adamın yaptığı şeyler bugün bile güncel hikayeler çıkarabilmektedir. buradan da sanatsal anlamda zaten sürekli olayın dikine giden, ters, tuhaflıktan korkmayan eserlere sahip bir adamdır diye düşünüyorum konu şekspir olunca yani.

    şimdi aynı anda bağlamı bilmek gerekir ile sana ne lan nedeninden sorularını aynı potada eritebilmek de ayrı bir dert illa ki. ötesi, hangi koşulda bu iki sorudan hangisinin seçilmesi gerektiğini bi kenara bırakalım; bence bir şeyin seçilmesi de gerekmemektedir, hatta bu kadar sabit olmayan bir alanda yapılacak her seçim şeklini kaybetmeye mahkumdur. yapılacak inceleme veya oluşturulacak argümanın ihtiyacına göre farklı yöntemlere başvurulur herhalde.

    mesela tekrar başa dönüp konu mankeni sonemizin bağlamını değerlendirirsek, ilk yüz yirmi altı küsür shakespeare sonesinin şahsın patronu olduğu tahmin edilen fair youth karakterini honore etmek için yazılmış olduğu gerçeği vardır. çok daha farklı bir okumayla bu ilk yüz yirmi altı sonenin bir açıdan bizim bill'in kariyerinin hikayesi olduğu söylenebilir. bu 126 sonenin 78 - 86 numaraları arasında kalanları, the rival poet adlı bir karakteri içerir. büyük ihtimalle bu karakter, shakespearein patronunun olabilecek en dahice iş kararını alıp bir dönem, shakespeare'e destek olmayı bırakarak, onun yerine sponsorluk yapmayı seçtiği bir şairdir. bu sebeple de bu gruptaki 8 sone kaybedilen ilgiye yöneliktir ve şair de bu ilginin nitelenmesi için her türlü hassas imgeyi kullanmaktan çekinmemiştir(kaldı ki cahil bir kitleye ulaşmanın en rahat yollarından biri içeriğin cinselliğe bağlanmasıdır).

    bu örnekten çıkarılacak *ders şekspir sonelerinin adamın yaşamındaki değişimlerle paralel ilerlediğidir. bu sebeple gavur ifadesiyle oldukça turbulent, yarım yamalak türkçe ifadeyle inişli çıkışlı bir doğası vardır hitap eden persona karakterinin. bir grup sonede adamın patronuyla olan ilişkisi şen şakrak olduğu için oldukça iyimserken, the rival poet örneği gibi, shakespearei patronunun gözünden düşüren olayları anlatan sonelerde ise duygusal ızdırap temaları alır götürür. bu sonelerin refere ettiği deneyimlerin bir çoğu o kadar da kişisel deneyimler değildir yani. çünkü bu yazılan soneler zengin birinin isteği sebebiyle yazılmıştır ve şairlik william shakespeare'in mesleğidir. bu yüzden, benim de şahsen "cidden var bir şeyler herhalde" cevabını verdiğim shakespearein cinsel yönelimi sorusunun cevabını sonelerini illuminati gibi okuyarak elde edemeyiz.

    ...edemeyiz de, etsek ne olacak ki amına koyayım? konuyla ne alakası var bu cevabın veya? "ne tür bir aşktan bahseder şekspirin soneleri?" sorusunun cevabını a. cinsel yönelime göre kategorilere ayırmak b. cevabın şiiri tamamen açıkladığını iddia etmek için kullanmak bana kalırsa oldukça mantıksızdır. şahsen bu alandaki(yani kesin olarak var olan homoerotik içeriğin shakespearin cinsel yönelimini gösterdiği alanı) argümanlarda gördüğüm en temel sorun, şiiri gerçekten açıklıyor olmalarıdır. bugün istiklal marşından tutun, iliasa kadar, bir şiiri incelerken anlam çokluğunu ve ilhama açıklığı görmezden gelmek akıl kârı değildir. gerçek olduğu bile binlerce yıldır tartışılan bir şeyin * neredeyse resmi denebilecek bir tutumla açıklanması, pek çok şeyi dışarıda bırakmamıza sebep olacaktır.

    bu daha da boktan entryi bitirirken, shakespearein kullandığı belli başlı metaforlar hakkında bilgi vermek isterim. şimdi bu herifin sonelerinde klasik mevsim değişimi, zamanın akışı ve aşık adamın yaptığı avcılık olayları metaforlarından öte, literatürde legal metaforlar olarak geçen borç, senet, ipotek, duruşma, ceza, haciz, yargı ve benzer kavramları kullanan kelime oyunları vardır. bazı soneleri metaforik bir duruşma salonunda geçer mesela*, bu açıdan şair burada da işini yapmıştır diyebiliriz. buradaki kanıtlama fiili de bu legal imgelerden biridir, çünkü bundan sonraki 117. sonede tekrar borç harç meselesine dönecektir olay. bu imgelerin neyi ifade ettiğini de açıklamaya çalışmak tamamen spekülasyon olacaktır, çünkü şiir ne olduğu söylenirse; o değildir doğası gereği. zaten kuyruğunu kovalayan aciz bir sokak köpeği gibi dönüp dolaşıp aynı şeye gelmeme de bu sebep olmaktadır. hani hem açıklamak mümkün değil, hem de açıklasan ne olacak, başın göğe mi erecek?

    bir de sırf lazım olur diye kendi kendini imha tuşu: tabi burada söylenen hiçbir yorum ve iddia başka bir diğer yorumdan veya iddiadan daha az spekülatif değildir. o da bilimin ezikliği.

    *
  • " aşk demem aşka değişen durumlarda değişip duruyorsa"
  • gerçekten seven gönüller arasına hiçbir engel giremez bence .
    değişen her duruma uyupta kendi de değişen aşka aşk demem ben asla ,
    ya da ötekini yüz çevirir görünce kendisi de yüz çevirmeye kalkan aşka.
    o hiç yerinden oynamayan bir işarettir,
    fırtınalara göğüs gerer , sarsılma nedir bilmez.
    yolunu şaşırmış her teknenin klavuz yıldızıdır.
    yüksekliği ölçülsede değerini bilen olmaz .
    zamanın maskarası değildir aşk,
    al dudaklarla yanakları alıp götürebilir zaman orağını savurduğunda ,
    ama etkilemez onun kısacık saatleri .
    sonsuzluğun eşiğine dek uzanır o zaman karşısında .
    yanlışım varsa eğer ve kanıtlayabilen olursa bana ,
    hiç yazmamışım demek ,
    seven olmamışım bu dünyada ...

    birçok çevirmenin çevirisine baktığımda bir anlam karmaşasından başka bir şey göremediğin şiirlerden birisidir . şiir çevrildiği dilin ifade düzgünlüğüne bağlı olarak anlatılanları o dil içindeki kalıplar ve söz öbekleriyle ifade edilebilmelidir. bu çeviriyi de bir dizide görmüştüm ve gayet iyi bulduğumu söylemeliyim..
hesabın var mı? giriş yap