• michael moore, abd'de ozel saglik sigortasi tedavisine provizyon vermedigi icin kemik kanserinden hayatini kaybeden amerikalinin hikayesinin ardindan, tedavi olmak icin kanada'ya kacan 22 yasindaki pelvis kanseri hastanin hikayesini anlatir.

    daha sonra ingiltere'nin national health system (nhs)'ini incelemek icin ingiltere'de bir hastaneye girer. kim ne oduyor ogrenmek ister.

    m.m-so this guy broke his ankle and got a treatment, how much would this cost him?
    doktor-- sorry?
    m.m--this guy had an expensive treatment, a huge bill for what he has done, right?
    doktor--(guler)
    m.m- i am asking about hospital charges and you are laughing at me.
    doktor- i am laughing because noone ever asked me about a billing in this hospital before. in nhs, everything is free.

    daha sonra ayni hastanede "cashier" tabelasini gorur ve ona dogru ilerler ve herseyin bedava olamayacagini kanitlamak ister.

    m.m- so this is where people come and pay their bills after they are done staying at the hospital?
    ki$i-there is no bill here, sir.
    m.m-then why does it say cashier here?
    ki$i-we reimburse patient's travel expenses to come here and go back.

    ve michael moore mavi ekran verir.
  • ali$ildik michael moore uslubunda, olabilecek en geni$ yelpazeye hitap etmek adina en arabesk duygu somurusunden istatistiklere kadar her turden materyal serpi$tirilmi$ bir film. ba$arili ama salonlar bo$? halbuki onun yerine michael moore parasini transformers ekibine verseydi, bumble bee'nin ayagi koptugunda hastane kuyrugunda beklese, sigortasi olmadigi icin 400 bin dolar ameliyat masrafini odeyemese ve olmek zorunda kalsa? bak bakalim o zaman o cocuklar buyuyunce republican'lara oy veriyor mu.
  • amerikalı bir kadının* amerika'daki yüksek tedavi masraflarından dolayı kanada'ya gitmesi ve sağlık kuruluşuna kanadalı biriyle evli olduğunu yalanını söyleyip ücretsiz tedavi almak istemesi üzerine moore'un yorumu;

    --- spoiler ---

    evet, adrian'ın yaptığı şey yasadışıydı. ama biz amerikalıyız. gerek gördüğümüzde başka ülkelere gireriz.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    ülkesinde yeterli sağlık hizmet alamayan amerikalı yardım gönüllüsünün 120 dolara aldığı ilacın eşdeğerinin küba'da 5 sente satıldığını duyup ağlamaya başlaması ile ağlatmış sarsıcı belgesel/film

    --- spoiler ---
  • "if you can find money to kill people, you can find money to save people."
  • amerikanvari özgürlük kavramının nasıl da çarpıtılabildiğini anlatan insanın kanın donduran bir film. şöyle ki: amerika'da ne zaman biri çıkıp herkese ücretsiz sağlık hizmeti fikrini desteklese muhalefet (sağlık sigortacılarının lobi faaliyetleriyle desteklenen) "amerikaya sosyaliz mi getirmek istiyorsunuz, hani doktor seçme özgürlüğümüz nerede? bugün bu özgürlüğümüzden vazgeçersek yarın başka özgürlüklerden de vazgeçeriz. doktorlara mecburi hizmet getirirseniz doktorların istediği şehirde çalışma özgürlüğüne ne olacak? istedikleri şehirde çalışamayacaklar. insanlar tedavi sırasında beklerken ölecekler oysa şimdi hiç beklemeden tedavi oluyorlar. " tezleriyle karşı çıkıp bu kardeşleri susturuyormuş. tabi sonuç olarak 50 milyona yakın amerikan vatandaşı sağlık hizmeti "almama" özgürlüğünü tercih ediyormuş faturalarını ödeyemeyecekleri için.
  • "socialist takeover" diyerek öcü gibi gösterilen sağlık hizmetlerinde sosyal devlet ekolünün ne olduğuna dair kanada, ingiltere ve fransa'dan çok çarpıcı örnekler verip, bunların amerikan sağlık sistemi ile kıyaslanması sebebiyle müthiş duyarlılık yaratan, micheal moore tarafından çok akıcı, basit ve ustaca kurgulanmış bir belgesel film.

    --- spoilerle karışık yorum ---

    özellikle ingiltere ve fransa sahnelerinde insanın yüzünü güldürecek derecede birey merkezli sağlık sistemini içeren amerikan - pardon - "avrupa rüyası"*ndan hemen sonra, amerikan sağlık sigortası şirketlerince tedavi masrafları ödenmediği için hastanelerce kapı dışarı edilen yüzlerce insandan biri olan carol'un, güvenlik kamerasına takılan hastane kıyafetiyle afallamış, anlamsızca kalakalmış yürüyüşü, schindler's list filminden fırlamışçasına iç parçalayıcıdır.

    ancak filmin en vurucu kısmı, tabiki moore'un abd'de tek ücretsiz sağlık hizmeti verdiği yer olduğunu öğrendiği guantanamo'ya, film boyunca röportaj yaptığı birçok hastayla teknelere atlayıp gitmesi, abd toprağı olan hapishane kısmına yaklaşmamaları konusunda uyarıldıktan sonra küba'ya geçmesidir. abd'de 120$'a satılan bir akciğer ilacının, küba'da 5 cent'e alınabilmesi, tıp alanında dünyada en ileri ülkelerden biri olduğu az insan tarafından bilinen küba'nın havana hastanesi'nde, abd sağlık sigortası şirketleri tarafından tedavi istekleri birçok kez reddedilmiş hastaların ırkları, dinleri, dilleri, işleri, kazançları gibi hiçbir şeylerii sorgulanmadan tam teşekküllü kontrollerden geçmeleri, daha bir ay öncesine kadar sosyal devlet kavramından deliler gibi korkmasına rağmen şimdi batmak üzere olan bankalarına devlet yardımı yapmaktan çekinmeyen, yozlaşmanın dünya üzerindeki en büyük örneği olan amerikan devlet yapısının uzantısı amerikan sağlık sistemine oturtulmuş okkalı bir kapak niteliğindedir.

    --- spoilerle karışık yorum ---

    fahrenheit 9/11'ı o kadar beğendiğimi söyleyemem, ancak bu belgesel film ile micheal moore hedefi tam 12'den vurmuş. türkiye'ye de örnek olarak alınan amerikan sağlık sisteminin çarpıklığını yalın bir şekilde ortaya koyarken, duygu sömürüsü ve abartıları kurgunun içerisinde çok güzel eritmiş ve ortaya izlenmesi - izlettirilmesi gereken şahane bir yapıt çıkmış, "babalar gibi satmanın" kimi zaman ne kadar vahim durumlara yol açabileceğini yüzümüze vurmuş.

    --- son spoiler ---

    "i'm gonna go get the government to do my laundry."

    --- son spoiler ---
  • "insan hasımları için elini uzatabiliyorsa kimbilir daha neler yapılabilir" sözleriyle barışın da savaş gibi aslında sınır tanımayabileceğine çok şık bir vurgunun olduğu belgesel filmdi.

    aklıma sanırım 3 yıl kadar önce küba ve venezuela da sağlık sistemlerini incelemeye gitmiş bir yüksek hemşirenin hastanelerin bir kısmında göstermeye çalıştığı belgeseli getirdi. yani oradaki vurgu şu idi zaten kuzey amerika'nın feci ve yıldırıcı tedbir ve ambargolarına şiddetle maruz kalan ülkelerde doktorların ve diğer sağlık görevlilerinin nasıl bir özveri ile çalışabildikleriydi. bütün yetersizliklere rağmen insanların yüündeki gülümsemeden bahsediyordu. yani sosyalist ahlak asık suratlı protestolar ve hak aramalar yanında güler yüzlü özveriler anlamına da gelmeli aslında bunu vurguluyordu. belki de o gülen yüzler yukarıda bahsi geçtiği gibi mizansendir ama insan inanmak istiyor. irak'ta enformasyon bakanının konuşmalarını izlemek üzere evlere koşmuyor muyduk bile bile. hayat bazen inanmak istemek üzerine bir kurgu değildir de nedir? yine de rüyalar için bile olsa teşekkürler moore.
  • örnek aldığımız ve izinde ilerlediğimiz amerikan sağlık sisteminin halini ortaya koymuştur. bizim yöneticilerimiz ve ne yazık ki bazı vatandaşlarımız sanıyor ki her şey ilk burada olacak, bakacağız ve göreceğiz. türkiye'nin her türlü sisteminin yıllar sonraki hali de, yıllar önce ki hali de dünyada bir yerlerde yaşanıyor ve birazcık vizyon ile her şey ortaya konulabilir. sağlık sistemi için de çizilen yolun hali bu belgeselde güzelce ortaya konmuştur.
  • micheal moore'un sitesinden filmin cannes'a gidişi hakkında:
    “cannes çılgın bir yer. neredeyse dünyadaki bütün ülkelerden film aşıkları var. ve “gösteri sektörü”nün temsilcisi kişiler de var. bu karanlık güçler, bu (fransızlar tarafından icat edilmiş olan ve ihtişamı benim ev dediğim ülke tarafından gün yüzüne çıkarılmış) sanat formunu fiilen tahrip ettiler. birçok kötü, rezalet film var ve gün geçtikçe daha az insan sinemalara gidiyor. hollywood’u işleten kişiler inanıyor ki, amerikalılar kendi zekalarına hitap eden bir filmden zevk alamayacak kadar aptallar.”

    (iwo martijn imdb’de cannes’da gösterimden aldığı verilerle aktarıyor)
    sağlık sisteminde bile, bütün ulus tek bir şeyle işliyor. paranın mantığı… abdliler paranın sadece bir araç olduğunu unutmuş görünüyor. eğer temel hedef o olursa, insanlar ölüyor. gereksiz yere. sicko’da micheal moore böylesine bir davranışın yarattığı kabusu örnekleriyle ortaya koyuyor. sağlık firmaları tarafından sağlık sigortası olmadığı için hemen reddedilen bir kişi, kopmuş orta ve yüzük parmaklarından 60.000 dolara orta parmağı ile 12000 dolara yüzük parmağı arasında bir tercih yapmak zorunda kalıyor ve daha romantik olduğu için yüzük parmağını diktirmeyi seçiyor. eskiden iyi bir işi olan bir kadın, ilaç faturaları yüzünden iflas ediyor ve kanser tedavisi için gerekli aylık 240 doları ödemesi için kızının gözetiminde yaşamaya zorlanıyor, ama aynı ilaçlar küba’da komik bir paraya satılıyor: 10 cent. 45 milyon sigortasız amerikalı korku içinde, bir gün hasta olma ve tedavi görme olasılığından korkarak yaşıyor. abd kendi halkına karşı gittikçe daha acımasızlaşıyor.
hesabın var mı? giriş yap