• epey yavaş açılan bu filmin içerisine giremeyeceğimi düşünmüştüm ama ironi bu ki tam tersi oldu, film ekiminde izlediğim 15 küsür filmin en sevdiğim filmi.

    filmde vefat eden babasının bilmemkaçıncı gününde aileden birisinin takım elbisesini giyerek, onun gibi davranarak gelip onlarla yemek yediği bir gelenek için yemek sofrasına oturmaya çalışan bir aile işleniyor. fakat kimse hüzünlerini evde bırakıp bu yemeğe gelememiş. özellikle de aldatıldığını öğrenen teyze histerik krizler geçiriyor. onun tüm gece partilediği anlaşılan kızı kafayı bulmuş bir yabancı arkadaşına bakmak üzere bu eve getirmek zorunda kalıyor. onun kardeşiyse internette gezinen komplo teorilerine kafayı takmış vaziyette. komünist dönemi yücelten babanne ise tarih konuşurken empati kuracak vaziyette değil. bu konuşmalardan çok rahatsız olan çiçeği burnunda anne kız kardeş ise sinirini kocasından çıkarmanın derdinde. sonradan teşrif eden erkek kardeş ise askerlik mesleğinin deformasyonlarından bahsediyor. anne herkesin arasında dengeyi bulmaya çalışırken, aldatan eniştenin eve girmeye çalışmasıyla olaylar iyice düğümleniyor. bu sırada eşiyle patlak veren bir kavga sonucunda anlatıcımızın boşvermişliğinin bir tür koruma kalkanı olduğunu görüyoruz. yemeğe oturamayan aile sonunda binbir dalavereyle ölen babanın 'geri gelmesiyle' filmin de dili olan acı tatlı bir şekilde sonunda çorbalarını yudumluyorlar.

    film beni yavaş yavaş içerisine aldı ve bittiğinde filmin geçtiği evin (neredeyse tek mekanda geçiyor film) tüm odalarını ve karakterleri ezberimdeydi. ama filmi ilginç yapan sadece bu değil, kamerayı döndürme, keşke artistik ismini bilseydim- hikaye anlatımının en önemli unsuru olarak kullanılıyor bazı sahnelerde.
    mesela ana karakterimizin bizim gibi, filmde dönen oldukça komik ama yapanlar tarafından çok ciddi bir şekilde yapılan bir muhabbete -ses çıkarmamaya çalışarak- güldüğünü, kameranın yavaş yavaş pan yapıp en nihayetinde gülen karakteri bize gösterdiğinde anlıyorduk.
    ve biz onu gülerken gördüğümüzde sanki sınıfta gülmemeye çalışan öğrencilerin göz göze geldiğinde kahkahayı basması gibi patlayıveriyorduk salonda. bi nevi kahkaha efekti de diyebiliriz buna belki. ben gerçekten de çok çok yaratıcı buldum.
  • çok acayip bir film. insanı esir alıyor, bırakmıyor. oyuncunun kamera görüşü olduğu "first person shooter" denilen tarz oyunlar gibi bir film. sanki ben evde tek başına bırakılmayacak kadar küçük ama akrabaların geldiği cenaze mevlüdüne götürüldüğünde kudurmayacak kadar da büyük bir çocukmuşum da evin içinde sessiz sedasız dolanarak olaylara tanıklık ediyormuşum gibi hissettim bu filmde. oradaydım ya evin içinde resmen. insan filmden koku alır mı? resmen o lahana dolmaları koktu bana. o teyzenin ağlaştığı yatak odasından yüklük kokusu geldi.

    arkadaş rumenler de ne kadar benziyormuş bize meğerse. filmden papazı çıkar imam koy, şarabı çıkar ayran koy tamam. geri her şey aynı. o filmin başında eve gidene kadar araba sahnesi nedir öyle ? yemin ediyorum iki koltuğun arasından kafamı sıkıştırıp izliyor gibiydim.

    konu da dramlar dramlar içim üğündü. yav sanat filmi seven festivalci bir insan da değilim. benim için sinema blockbuster marvel filmleri falandır. sinema tv veriyordu. imdb sine baktım iyiydi. güldür güldürün tekrarını izliyeceğime bunu izleyeyim dedim hem çok beğendim hem içime öküz oturdu. gerçekten çok acayip bir film.
  • dev bir aile toplantısını konu alır. orhan pamuk'un romanlarındaki evleri hayal edince aklımda beliren bir evde geçer. (aslında kasınca karakterleri de pamuk evrenindekilere benziyor)

    asıl diyeceğim şey, filmdeki 11 eylül olayının nasıl olduğuna takmış karakteri ile bence son yıllarda sinema dünyasının en özgün eleştirilerinden birini yapmıştır.

    özellikle ev halkını alıp odasına komplo teorisi videosu izletmeye götürdüğü sahne, diğer kişilerin bu adamın dediklerine olan ilgisizliği, adamın yüzüne yerleşmiş o 'ben her şeyi çözdüm, ee eğer çözdüysem neden bir şey yapamıyorum, müdahele edemiyorum' diye sessizce bağıran acı ifade acayiptir.
  • açlıktan sinirleri bozulan bir ailenin üç saatini anlatan film. izlemesi oldukça yorucu olsa da çok beğendim.

    --- spoiler ---
    ah o carrefour'a giden kadın yok mu. kocası unuttu, belki yönetmen bile unuttu. ben "ne zaman gelecek bu kadın, kaç saat oldu" diye söylenip durdum izlerken. böyle garip bir etkisi var filmin.
    --- spoiler ---
  • ne güzel filmdi ya. bayıldım. lahana yemeğinin kokusunu aldım, sigara dumanını soludum resmen. atmosfer, ortam, oyunculuklardaki doğallık harikaydı. kendi aile toplantılarımızdaki gibi hissettim, yer yer karmaşa, yer yer bir odaya toplaşıp sessiz sessiz alanı paylaşmak, kuzenler, dayımlar, teyzemler. tartışmalar, hatıralar, hüzünler... içime dokundu resmen. çok beğendim.
  • 3-4 hafta önce izlediğim fakat halen unutamadığım film.

    bazıları sıkıcı buluyor fakat ben denli hayatın içinden, insanları olduğu gibi aktaran, karikatirüze tiplere odaklanmayan filmlere bayılıyorum.

    film cidden bir yönetmenlik harikası. küçük bir evin içinde tüm o curcunayı çekmek, ortamdaki gerilimi ve aile sıcaklığını aynı anda aktarmak sanıldığı kadar kolay bir iş değil. film o kadar güçlü ki, adeta o evdesiniz, mutfakta pişen yemeğin kokusu burnunuza geliyor. karakterin evden çıktığı bir sahne var, uzun süre evde durduktan sonra resmen siz de açıkhavaya çıkmış gibi bir nefes alıyorsunuz.

    içimdeki tek küçük ukte, acaba daha vurucu bir sonla bitirilebilir miydi düşündürmesi oldu.

    muazzam, muazzam. sinema bu gibi filmlerle güzel.

    teşekkürler mubi !
  • filmde her şey tam anlamıyla bozuk. böyle olunca da güvenecek karakter arıyorsunuz fakat en aklı başında gördüğünüz kişi dahi bozuk sistem içerisinde kendini kaybedebiliyor. "herkesin sistemden önce kendini eleştirmesi gerekiyor" gibi alttan alttan mesajlar da yok. nuri bilge ceylan kıvamında yorumu izleyiciye bırakmış. karakterler bildiğimiz çevremizdekiler.

    ayrıca her ülkede çekilemeyecek, her ülke insanının da anlayamayacağı türden bir film. avrupa için konuşursak ispanya'dan rusya'ya hafif eğimli bir çizgi çekin. o hatta bulunan insanları biraraya getirin. din, kültür, yemek vb. farklılıklara rağmen birbirine çok yaklaşık sonuçlar elde edersiniz. ama bu filmi bir isveç'te ne bileyim ingiltere'de çekemezsiniz.

    birkaç sene sonra tekrar izleyeceğim kesin.
  • bu filmdeki mevzu ne?
    aşk, cinayet, soygun, doğaüstü olaylar vs...

    hiçbir şey...
    film boyunca yaprak kımıldamıyor.
    gayet sıradan bir aile, gayet sıradan insanlar, gayet sıradan olaylar.
    filmi izlerken yaşlı annenizi, sorunlu kız kardeşinizi, aldatılan teyzenizi,
    ölmüş babanızı, çapkın eniştenizi karşınızda görürsünüz.

    zaten onlarla bu filmi izlemeden yıllar önce tanışmıştınız.
    yaklaşık 3 saat böyle bir filmi izlettirmek ve beğendirmek
    ancak auteur yönetmenlerin yapabileceği bir şey...

    işte film de bundan dolayı çok güzel ve çok içten.

    bana edward yang'ın yi yi'sini hatırlattı.
  • "bu filmlere tahammül edip iş veya evdeki ınsanlara tahammül edememek" diye bir cümle kurmuş üstteki yazarlardan biri hahaha kısmen haklı.
    ama benim açımdan şöyle bir durum var. her detayını ve tüm gelişmeleri, içinde özne olduğun çekişmelerin dışına çıkmak hem zor hem de bazen mümkün değil.
    büyüdüğümü yeni yeni fark ettiğim anlarda kafamı en çok kurcalayan mesele şuydu, ben küçükken çevremdeki yetişkinlerin bir araya geldiğinde ettiği sohbetlere, kavgalara, kahkahalara hep yabancı kalırdım haliyle, düşük bir konsantrasyonla kulağıma belirli kelimeler çarpardı ya da yarım yamalak anlamlar. büyüdüğümü hissettiğim anlar ise bu konuşmaların tamamını anlamak, hatta ötesine geçip niyet okumak, içten içe alay alay etmek, belki söz sahibi olmak.
    çocukluğumdan kalma o yarım anlamların imgesinin yıkılışı gibi, her şey apaçık ortada. konular hiç de "önemli" gülünenler hiç de "komik" olmayabiliyor. daha konforsuz bir yerde olduğumu hissetmiştim böyle anlarda.

    filme dönecek olursam, bu filmde annemlerle misafirliğe gittiğim bir ev gibi, küçük bir çocuk gibi olanları yarım yamalak anlamaya, konforlu bir alanda sadece seyretmekle kalıyorum. çok tanıdık, bildiğim yaşadığım şeyler filmdekiler, belki ondan bunları düşündürttü.
  • insanı insana insanla anlatan film. aile içinden detaylı bir kesit sunmuş yönetmenimiz. ve bunu bir evin içine hapsetmiş, benim gibi izleyicileri biraz da germiştir.
hesabın var mı? giriş yap