• 5. sezonu sona eren dizi.

    genel anlamda vasat bir sezondu. çok monoton gidiyor çünkü. bütün bölümler birbirine benziyor. önce normal başlıyor, sonra bir terslik oluyor, ardından bir sürpriz gelişme ile elemanlarımız yırtıyor. evet, formül hep bu. özellikle 5x8 final bölümü bu durumu en iyi kanıtlayan bölüm. açıkçası hala ben hala kimin eli kimin cebinde anlamadım. mesela laurie. hala ne iş yaptığını anlamadığım bu kadın, bizimkilerlerle bir dost, bir düşman. bir yardım ediyor, bir arkadan iş çeviriyor. işveren mi, müşteri mi yoksa ne ?

    benim diziyi izleme nedenim tamamıyla elemanları görmek. jared, gilfoyle ve salak gavin falan süper eğlenceli karakterler.. ama konuştukları ve peşinde oldukları şeyi hiç anlamıyorum. dizi zaten hızlı ilerliyor.

    bu sezondan aklımda kalanlar:
    -gavin'in penis logosu.
    -bizim elemanlara verilen ofis hakkında gilfoyle'un "sauna lan burası" benzetmesi.
    -richard'ın kusmaları.
    -çinli karakterin artık sıkması.
    -russ ve bighead'in az da olsa görünmesi.

    neyse seneye görüşmek üzere. umarım toparlarlar. çok da sabırsızlıkla beklemiyorum artık. ama çıkarsa izlerim.
  • "orgazmik" diyebileceğim 8 bölümle 5. sezonu tamamlayan dizi. (laf çarpmak gibi olmasın da, dizinin her tarafına hakim olunca daha bir güzel geliyor dizi. yazılımcılık, girişimcilik, startup ekosistemi ve silikon vadisi kültüründen birine veya birkaçına hakim olmayınca dizi vasat gelebilir.)

    ama şu yoruma katılıyorum: sezonların ilerleyişi birbirine epey benziyor. yeni bir fikir, yeni bir teknoloji, yeni bir atılım, yeni problemler, neredeyse çöküş, son anda paçayı kurtarma. baştan kabullenince keyfinizi kaçırmıyor, ama her sezonun "deus ex machina" gibi abukların abuğu bir metodla bitirilivermesi çok da doğru değil.
  • 5x8'i çok beğendiğim dizi, birkaç haftadır düzgün bölüm gelmediği için bunu fazla beğenmiş olabilirim.

    --- spoiler ---

    sadece sezon finali değil dizinin finali olabilecek bir bölümdü. mutlu sonla bitti ve yeni sezonda ne olacak diye merak ettirmiyor. pied piper yeni hooli oluyor daha ne olsun. yeni sezon çekilirse bayabilir o yüzden, ama umarım çekerler.

    son olarak erlich anısına en sevdiğim sahnelerden birini de ekleyeyim. richard'ı bi çocuk ağlatır ve olaylar gelişir.

    --- spoiler ---

    edit: yeni sezon çekilecekmiş.
  • 5.sezon finali cok sey anlatan minnos dizi
    uber bir motto ortaya attilar

    --- spoiler ---
    kiss my piss
    --- spoiler ---
  • altyazıları baya ama baya kötü çevrilmiş dizi sitelerinde. yani not alıp örnekler verebilseydim cidden ağlardınız. bir kelime bu kadar mı yanlış anlaşılır arkadaş, ingilizce altyazıyı google translate e soksan daha iyi sonuç verir.

    indirip turkcealtyazi.com’dan üstüne altyazı atarsanız durum değişir mi bilmiyorum denemedim. ama sezonu kötü bulmanız altyazıdan olabilir dediğim dizi.
  • 5. sezon sabırsızlıkla beklemeden izlediğim bir sezon oldu. komik olması için serpiştirilmiş aksilikler can sıkıcı hale gelmişti. karakterlerin çoğunun güzelliği (evet, jian yang, gavin belson ve saz arkadaşları kalabalıktan öteye gitmiyorlar artık) bir yere kadar tolere etti, bir yere kadar daha eder, umarım yeni sezon bu anlamda farklılaşır.

    bu sezonun benim için tadı damakta kalan konusu jared'in (bkz: jared dunn) yeni asistanla (holden) olan psikolojik çekişmesiydi. son bölümde de jared'in sağladığı üstünlüğün sonuçlarını görmekten mutluluk duydum.

    richard'ın (bkz: richard hendricks) diğer karakterlerin aksine onca sezondur/bölümdür karakter olarak hiçbir gelişim göster(e)memesi üzücüydü, ta ki son dakikalardaki hamlesine kadar; kiss my piss

    son 2 bölüm itibariyle monica (bkz: monica hall) (bkz: amanda crew) karakterine hayranlığım biraz daha arttı.
  • 1990’ların ortalarında eskişehir ticaret sarayı'nın karşısındaki ufak bir aralıkta küçük bir kauçuk dükkanı vardı çapa kauçuk adında. imalat ofisleri sanayideydi ama malları orada satarlardı. içerde torna tesviye cihazları vardı ve feci lastik kokardı. bu ofisin merdivenle çıkılan çok alçak, çıktığınızda ayakta duramadığınız bir asma katı vardı.

    o dükkanın sahibi necdet yumurtacı, 40 yaşlarında, bilgisayarlara aşırı meraklı bir adamdı. teknolojiyle çok ilgilenirdi. en son teknoloji bilgisayarları ve yazılımları alırdı. programlama, cracking, hacking gibi işlere yatkınlığımız yüzünden bizim gibi tipleri de severdi. o asma kattaki bilgisayarının başında bütün gün internet'ten anlamlı anlamsız sonsuz şey indirir, biz de onun indirdiklerinden nasiplenirdik. akşamları yemek de ısmarlardı. bilgisayarı kurcalamayı, bozmayı ve yeniden tamir etmeye çalışmayı çok severdi. bir şeyi daha kolay yapmanın yolunu buldu mu bunu ballandıra ballandıra anlatırdı.

    işte vapi gibi geyikler o asma kattaki bozuk bir vantilatörden çıkmıştı. es bbs cosysop'luğunun lafını bloody orada açmıştı. hitnet'i ilk defa o çatı katında duymuştum. #coders'ı kurmaya orada karar vermiştik.

    ortamdaki yoğun sigara dumanı, ağır kauçuk ve silikon kokusundan dolayı o çatı katına "silicon valley" demiştik. necdet abi'nin irc'deki nick'i de haliyle "silicon" olmuştu.

    sonra necdet abi'yle bir meseleden tartıştık. silicon valley'e gitmemeye başladım. istanbul'a taşındım. yıllar sonra amerika'ya gittim. amerika'dan döndüm. aradan on küsur yıl geçtikten sonra bir eskişehir ziyaretimde eski tayfa orada tekrar buluştuk. kavga küslük unutulmuş gitmişti. kauçuk dükkanında fotolar çekindik. belki doydoy's'tan bir şeyler bile yemişizdir. necdet abi biraz yaşlanmıştı ama güzel bir akşam olmuştu. eski günlerdeki gibiydi.

    yıllar sonra necdet abi'nin akciğer kanserinden öldüğünü öğrendim. o akşam onu son görüşüm olmuş. o havadaki kesif kauçuktan mı yoksa ağır sigara içici olmasından mı bilmem ama çok erken yaşta ölmüştü.

    şimdi haritadan baktım kauçuk dükkanı da tantunici olmuş (google street view o aralığa giremediğinden göremiyorum). belki de kapanmamıştır. ama bir silicon valley devri necdet abi'yle birlikte kapandı. şimdi palo alto'da silicon valley'nin göbeğinde otururken kendisi aklıma düşüverdi. unutulmasın istedim.

    dört yıl sonra gelen edit: geçen gün necdet abi'nin oğlu murat bana ulaştı. kendisine necdet abi'yle çekildiğimiz fotoları yolladım. o vesileyle canlanan anılarıma biraz ekleme yapmak isterim:

    - murat o zaman 4-5 yaşlarında bir çocuktu. "babaaaaaaaaaaa!!" diye necdet abi'nin yanına ünlemli bir tonda bağırarak gelmesini hala hatırlıyorum. necdet abi de her zaman bir tebessümle "efendim oğlum" derdi kendisine.

    - necdet abi bir seferinde bozuk bir cd'yi kauçuk dükkanındaki tornada düzeltmeyi denemişti, bir seferinde başarmıştı da. hatta galiba myst oyununun cd'lerinden biriydi.

    - aramızda ilk os/2 2.1 kullanan kendisiydi. orjinalini ibm'den satın almıştı. baya da sevmişti. uzun süre kullandıktan sonra windows'a geri dönmüştü. teknolojide hep yenilikleri takip ederdi. yıllar sonra ekibine mühendis olarak gireceğim windows 95'in beta sürümünü ilk kendisinde görmüştük.

    - bilgisayar dial-up olmasına rağmen 7/24 internete bağlıydı. necdet abi sanırım fax hattını ya da ofisin ikinci hattını daimi bir internet hattına çevirmişti. sürekli bir şeyler indiriyordu. indirdiklerini cd'ye yazıyor, arşivliyordu. bilgisayarın yanındaki dolap arşiv cd'leriyle dolmuştu. hatta aramızda necdet abi'nin bu hızla birkaç yıla tüm interneti indireceğinin şakasını yapıyorduk. arşivleri aramak için katalog programları kullanıyordu. fidiz'in yeni sürümünü o zaman kodlamıştım.

    - #coders'a sadece sessiz harfleri büyük olan silicon nick'iyle uğrardı. #coders'ı kurma fikrini de çapa kauçuk'ta ortaya atmıştık.

    - crack'ini bulamadığı yazılımları bize kırdırırdı. "sedat şunu bi kır be", "meriç şunu bi kırsana". kendisine günaşırı program kırardık. aralarından protocad 3d ve mod4win aklımda kalmış. bazen bize ihtiyacı olan bir kod da yazdırırdı. lwx gibi yazdığım programları da kullanırdı.

    - yemek olarak neredeyse her zaman doydoy'stan ya da minder'den "tava" söylerdik. doydoy's hala doy tava yapıyor galiba.

    - tepebaşı'na son 29'u kaçırmamak için ben gece yarısı olmadan giderdim ama başka arkadaşlar evleri yürüme/bisiklet mesafesinde olduğundan kalırlardı, bazen bilgisayar başında sabahladıkları olurdu. necdet abi'ye akşam uğradığımızda kararmış göz altı torbalarıyla bulmak mümkündü; "dün eve gitmedim şuna kafam takıldı" derdi. bir şeyi çözememekten nefret ederdi, çözene kadar da başında dururdu.

    - başka bilgisayar getirip iki bilgisayar aralarında transfer gibi işler de yapıldığı da olurdu.

    - çapa kauçuk herkes oradayken kesif dumanaltı olurdu. ben ve qube hariç herkes sigara içerdi. o yüzden arada dükkanın kapısı açılır, ya da hava güzelse açık bırakılırdı.

    - klasik tayfa dışında ortama zaman zaman güzel sanatlardan arkadaşlarımız (hexeee, cori, heretic, tufan ve tayfun), bloody, fostik, ve bu aralar akademisyen olan eren öcal gibi insanlar da gelirdi. sonsuz ötesi muhabbet dönerdi 3 metrekare ofiste saatlerce.

    şimdi düşünüyorum da bugün necdet abi'nin o zamanki yaşlarındayım. o dönem yeni girdiği teknoloji işlerine olan tutkusu, sürekli öğrenme azmi, yeniliklere açıklığı, heyecanını o yaşta yakalamış olmasını daha çok takdir ediyorum. yeni bir şey bulduğunda "bilin bakalım ne buldum!" diye heyecanlı heyecanlı anlatırdı. bir şeye sevinince çok karakteristik bir "hahaha" gülüşü atardı.

    işinin gücünün ve kendi uğraşlarının arasında bize hem imkanlarını hem vaktini cömertçe ayırmıştı. kendisini tanımış olduğumdan dolayı kendimi ayrıcalıklı hissediyorum. kendisini asla unutmayacağım.

    --san francisco bay area, 2022
  • yazılım teknolojisi üzerine çok iyi bir dizi. özellikle bir yazılımcının izleyip müthiş bir şekilde doğru işlemişler diyeceği senaryo. blockchain, yeni internet gibi konuları işleyerek ayrıca sevilmiştir. teknoloji devlerine çok iyi giydirmiştir. dizi kısaca süper bir yazılımcının süper fikrini hayata geçirememesini komik bir dil ile anlatıyor. çerez gibi gidiyor.

    the big bang theory ile karşılaştıranlar daha önce dizi izlememiş olabilir. karakterlerin bilim teknolojiyle uğraşan asosyal insanlar olması benzeşen tek noktadır.
  • daha önce de yazmıştım, altını çizerek tekrar söylemek istiyorum: bu diziye teknolojiyle ilgili olduğu için şans vermiyorsanız, çok güzel bir diziyi kaçırıyorsunuz demektir. teknoloji ve yazılım dünyasına hakim olmak, aldığınız zevki muhakkak arttıracaktır fakat bu demek değil ki bu dizi sadece bu alandaki insanlara hitap ediyor. alâkası bile yok. evet bilgisayara, internete, teknolojiye, koda hiç ama hiç ilginiz yoksa konu itibariyle biraz sıkabilir ama her gün ekşi sözlük'e giriyorsanız, açıp google'da bir şeyler araştırıyorsanız, aktif bir internet kullanıcısıysanız hayvan gibi gülebileceğiniz ve eğlenebileceğiniz çok fazla şey bulabilirsiniz bu dizide.

    şahsen uyuz olduğum, yokluğunun diziyi güzelleştireceğini düşündüğüm tek karakter dinesh. aktörün hakkını vermek lazım zira o kadar iyi oynuyor ki, adamı sokakta görsem yumruklamak isteyecek hale geldim sayesinde. yahu bir karakter bu kadar mı ezik, sinir bozucu olur? dinesh-gilfoyle rekabeti eğlenceli tamam da gilfoyle zaten her karakterle aşık atabilecek, hepsiyle kapışabilecek bir tip. dinesh olmasa da aynı ölçüde komik ve eğlenceli olabilirdi.

    adını sürekli karıştırdığım çinli oğlan hakkında da olumsuz şeyler yazılmış ama ben o keratayı çok seviyorum. kırık aksanı, salak yüz ifadesi, kötü niyetli girişimciliği falan muazzam. çok iyi işlenmiş bir karakter.

    ayrıca beşinci sezonda yapılan siyasi göndermeler şahaneydi. ırkçılıktan politik doğruculuğa, siyasetten teknolojiye her konuda adeta sokup çıkartmış adamlar. ilk dört sezona kıyasla biraz daha sönük geçmesine ve olay örgüsü rutine bağlamış olmasına rağmen fazlasıyla eğlendim şahsen.

    yapımcılar umarım önümüzdeki sezonda çinliye, gavin belson'a ve hepsinden çok da russ hanneman'a daha çok yer verirler. russ yoksa benim için eksik bu dizi. russ'ın kapıları "böyle" açılan araba aldığını, yeniden milyarder olduğunu görmeden bitsin istemiyorum. *
  • gavin belson karakterinin her sahnesinde kahkalar attığım dizi.
hesabın var mı? giriş yap