• (bkz: slactivist)
  • ingilizce slacker (tembel, uyuşuk )ve activism (eylemcilik) sözcüklerinin birleşimiyle oluşmuş, internet ve sosyal medyada yaygın eylemcilik biçimi.

    insanların kendilerini iyi hissetmek, kişisel olarak bir şey yapmış olma tatminlerini sağlamak amacıyla yaptıkları pasif eylemcilik hareketlerine denir. kampanyanın bilinirliği ve çok insana ulaşması gibi bir avantak dışında, slacktivist denilen pasif eylemci için "ben zaten bu iş için bir şey yaptım" duygusu yaşatacağından, aslında yapılması gerekenlerin yapılmaması, umursanmaması anlamına da gelmektedir.

    internetten imza kampanyalarına katılmak, belirli bir şeyi simgeleyen kurdele ya da bileklik takmak, teröre karşı milliyetçi simgeler, renkler gibi şeyler kullanmak, politik anlamlar içerdiği belirtilen takılar, rozetler kullanmak, stickerlar yapıştırmak, videolar dağıtmak, facebook ya da twitter gibi sosyal ağlarda profil fotoğraflarını ya da kişisel bilgilerini, ilgi alanlarını değiştirerek, çeşitli gruplara ya da sanal etkinliklere katılarak destek vermek çeşitli slacktivism örnekleridir.

    insanların sandalyelerinden kalkmadan, kampanyaların içeriğinden bihaber olarak destek verdikleri kampanyaların adları, belki çok kişiye ulaşabilecektir, ancak altları boşaltıldığı, herkes ayrı bir yerinden tuttuğu için hedeflenen amacına kolaylıkla ulaşamayacaktır.
  • slacktivism'in türkiye'de bilinen örnekleri teröre karşı facebook profil fotoğrafını siyah kurdele yapmak, milli bayramlarda facebook profil fotoğrafını türk bayrağı yapmak, facebook'ta fotoğrafı çizgi film karakteri yapmak, imza kampanyaları, seninki kaç santim gibi doğa destek kampanyaları, 10 nisan facebook profillerini kapatma protestosu, atatürk, türk bayrağı, uğur mumcu, recep tayyip erdoğan, anti - recep tayyip erdoğan gibi kişileri destekleyen ve reddeden gruplara katılmak... örnekler logaritmik olarak arttırılabilir.
  • en basit şekilde hiçbir politik ya da sosyal etkisi olmayan internet aktiviteleri ile kendini iyi hissetme, bir işe yaradığını düşünme durumudur.
    kavramı türkçe tam karşılan bir kelimeye var mı bilmiyorum fakat yok ise bu noktada var olan ihtiyacın giderek artacağını rahatlıkla söyleyebilirim.
    tanımda 'durum' kelimesini kullansam da şahsi olarak bunun bir rahatsızlık olduğunu düşünmekteyim. sosyal ağların aktif kullanımını götünden anlayan şahsiyetlerin yakalandığı acayip bir hastalıktır kanımca.dört bir tarafından çözülen sokak hareketlerine ekstra bir darbe vurmaktadır. clicktivism olarak da bilinen slactivisimin etkisi altındaki kişi, apolitik-pasif-vurdumduymaz birey profilinden daha tehlikelidir. çünkü bu rahatsızlık kişiye katılım hissi vermektedir. bu bağlamda kendisi saçma da olsa eleştirilere karşı bir dayanak noktası oluşturmaktadır ki bu noktayı çürütmeye kalktığınızda size karşı sunacağı ilk argüman teknolojinin gücünden bir haberlik, teknolojinin ve sosyal ağların gücünü küçümseme olacaktır.
    bu noktadan sonra bu bireyle herhangi bir tartışma zeminin tekrar kurmanız mümkün olmaz.
    slactivist kişinin ortaya sürdüğü sosyal ağın gücü, internetin etkisi argümanı temelde doğru kullanımla alakalıdır. zira protesto amaçlı bir facebook grubuna katılmakla sınırlı kalan bir aktivite slactivist olarak tanımlanabilir fakat protesto amaçlı kurulan facebook grubunun düzenlenecek gösterilerden haberdar etme, bildiri yayınlama, gerekli kuruluşlara farklı yollarla başvurularda bulunma gibi eylemlere aracılık etmesi slactivizmle bağdaştırılamaz.bu tespitin karşı tarafa izahı ise tahmininizden daha zor olmaktadır.
  • http://firstmonday.org/…p/fm/article/view/3336/2767

    correlation (baginti, ilinti) ve causation (nedensellik) arasindaki farki bilmekten aciz malcolm gladwell'den twitter, misir, ve aktivizmle ilgili fikir almak yerine, bu makaleyi okuyarak dezenformasyondan kurtulabiliriz.

    not: malcolm gladwell, okumasi zevkli ve enteresan seyler yazan biridir, fakat yazdiklarini bilimsel kilifina sokarak pek tehlikeli bi is yapmaktadir. pseudo-akademiklik tehlikeli birsey.
  • son 4 haftada cesitli ulkelerde olan biten, sokaga dokulmenin bazen baslaticisi bazen devam ettiricisi unsur. hakkinda guzel analizleri http://twitter.com/techsoc adresinden edinebilirsiniz, ozellikle son 4 haftada olanlar odakli. bilgiler gayet kullanisli. laga luga etmiyor, lafi dolandirmiyor.

    slacktivist/@beatrix kiddo ayrica.
  • aktivizme kıçıyla bakmaktır. yeni harman'ın son sayısında şöyle yazılmış:

    "gil scott heron’un 1970 tarihli “small talk at 125th and lenox” albümündeki “introduction / the revolution will not be televised" parçası nisan 2002’de hugo chavez’e karşı darbe girişimi sırasında başkanlık sarayında bulunan iki televizyoncu tarafından çekilen ve daha sonra film haline getirilen belgesele de ismini vermişti: “the revolution will not be televised” - dervim televizyondan yayınlanmayacak!
    gil scott şöyle söylüyordu: “evde kıçının üstünde oturamayacaksın dostum, ekranın karşısına geçip ayaklarını uzatamayacaksın, uyuşuk uyuşuk oradan oraya zaplayamayacaksın, reklamlar başlayınca bira almaya koşturamayacaksın, çünkü devrim televizyondan yayınlanmayacak...”. devrimi koltuklara kurulup patlamış mısırla mideye indirivermenin olanaksız olduğu aşikar, “hayranı ol” diyerek devrime destek olduğunu sanmak da en basitinden safdillik elbette.

    slacktivism kelimesi bu yeni tür koltuk eylemciliğini tarif etmek için uydurulmuş. barnaby feder’in the new york times’da 2002’de yayınlanan yazısı “they weren't careful what they hoped for”’da kullanıma giren kaynaşık bir sözcük ve hatta slack (miskin, tembel) ile activism (eylemcilik) kelimelerinin birleştirilmiş hali olduğu için bir oksimoron. kavramın “koltuk aktivisti” (ki bundan sonra slacktivism yerine bu kavramı kullanacağım), “apptivist” (application (uygulama) aktivisti, koltuk aktivistlerinin internet uygulamalarına gönüllü ya da bağışçı olmaları hali), “clictivist” (internetteki etkinliklere tıklayan, imza veren, profil fotoğraflarını günün anlam ve önemine göre değiştiren) gibi alt başlıkları da var.

    bu yüzden infoactivism ve maptivism gibi türleri koltuk aktivizmi üst başlığına eklemek yerinde olmayabilir. wikileaks örneğinde olduğu gibi infoactivistler serbest paylaşım platformlarında ellerindeki tüm önemli gördükleri belge ve veriyi paylaşarak küresel aktivizme teorik ve taktiksel altlık sunarak önemli bir boşluğu dolduruyor. bu dataların çeşitli haritalama ve diyagram oluşturma yazılımlarında görselleştirimesi ise maptivism olarak adlandırılıyor.

    koltuk aktivisti (slacktivist), sözü olmadığı halde mesajı olan kişiyi tarifliyor, kendine ait özgün bir eylemliliği olmayan ve dahası görünmez olabilen. o internet kampanyalarına imza verir, gelen yardımlaşma maillerini tüm mail adresine yönlendirir, kendisi adına hayırseverlik yapsınlar diye bir yerlere bağışlarda bulunur, yakasına kurdele takar, arabasının arka camını çıkartmalarla süsler. ezcümle oturduğu yerden mesajlarını eriştirebildiği yerler ekseriyetle yine kendi çevresidir.

    esasında koltuk aktivizmi bir aktivizm örneği olmaktan çok kölenin efendisinin önünde saygıyla eğilip sessizce osurduğu türden bir çeşit sivil itaatsizlik örneği sunar. “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eyleminde milyonlarca kişi evinden çıkmadan türkiye’nin gördüğü belki de en büyük katılımlı sivil itaatsizlik eylemini gerçekleştirmişti. ancak sonuç alınamadığı noktada kitlelerin sokağa dökülmesi beklenirken gidişat bunu göstermemiş, başladığı şekilde sona ermişti.

    koltuk aktivizminin koltuktan kalkmaya niyeti olmayan karakteri, sokağa taşınması gerektiği noktada direnişi baltalayarak istemeden de olsa karşı-derimci bir işlev görür. zira ortaya çıkardığı yanıltıcı enerjinin sokağa döktüğü bir avuç insan rejimin silahlı güçleri tarafından kolaylıkla sindirilebilmektedir. internet mottolarından, avatarlardan, rozet ve kurdelelerden “biz kaç kişiyiz” pespayeliklerine kadar kelle hesabına dayalı gönüllülük arayışları beyhude ve yanıltıcıdır.

    bu yüzden “ağır ve nasırlı ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman” hiçbir zaman gelmeyecek gibi, zira ne topraktalar ne de elleri nasırlı. çünkü yaptıkları, onları aristo’nun poetika’sının temel kavramlarından biri olan karharsis ile ruhani ve vicdani bir arınmaya muktedir kılıyor. yaptıkları her tıklamayla,taktıkları her rozetle bir iş görmenin aldatıcı saadetini yaşayarak günahlarından arınırken ellerinden geleni yapmış olmanın o kalın yorganı altında kulaklarının üstüne yatıp uyuyorlar. dolayısıyla sırf bu nedenle epik olamayan bu insanlarda “devrimi onlar yapsın, biz arkalarındayız” haleti ruhiyesi bari olsun hakim midir bilinmez ama mısır benzeri bir süreç yaşamayı da kimse beklememelidir (bu konuya ayrı bir yazıda değinmek yerinde olacaktır zira elbette ki mısır örneğinin kendi dinamikleri dünyanın farklı coğrafyalarına göre birçok noktada benzersiz. kısaca değinirsem mısırlı ahmed mahir’in kurduğu 6 nisan hareketi adlı facebook grubunda 2008 senesinde mahalla al-kubra’daki işçileri desteklemek için örgütlenmeye başlayan mısırlı bir genç aktivist grubu mısır ayaklanmasının fitilini ateşleyenlerden biriydi. oluşum http://6april.org/ sitesinden 25 ocak 2011 tarihini “gazap günü” olarak ilan ederek halkı sokağa çıkmaya davet etti).

    bunlara ek olarak bir de eylemekle eylemcilik arasında farkı yaşamsal olanla olmayan olarak tarifleme eğiliminin hakim oluşu mevzusu var. hayatta kalmak için gerçekleştirilen motor işlevlerin hayatta kalmak için zaruri oluşu yanında eylemciliğin yani sosyal alanda hak arayışı, direnme, kendini ifade etme araçlarına sahip olmak için mücadele etme gibi aktivitelerin zaruriliği henüz geniş kitlelerce idrak edilemedi. bunlardan ilkini hayati diğerini ise keyfi görme eğilimi kendisini en iyi işini kaybetmemek için her türlü aşağılayıcı hükümranlık ilişkilerine gösterilen rızada ifşa ediyor.

    umudu http://www.care2.com/ sitesinin kurucusu randy paynter’in ingiliz siyasetçi edmund burke’den alıntıladığı şu sözlerde aramak gerekir diyenlerden değilim: “kimse, elinden çok az birşey geliyor diye hiçbirşey yapmamaktan daha büyük bir hata yapamaz”. zira el sub marcos’un şu sözlerini buna yeğlerim: “kavga bir çember gibidir, hangi noktadan isterseniz başlayabilirsiniz ve asla bitmez”. çünkü burke “yapmak yapmamaktan iyidir” demenin ötesine gidemez, bu ise kanımca “ne” yaptığının önemini küçümsüyor. ancak marcos yukarıdaki sözleri sarfederken “küresel yapbozun yedi gevşek parçası” deklarasyonunun altıncı parçasında bahsettiği “direniş cepleri”ne atıfta bulunur. burada tüm dünyanın ezilenlerinin, görmezden gelinenlerinin, yoksulların kendi coğrafyalarında, kendi koşullarına göre direniş cepleri yaratmak zorunda olduklarını çünkü dördüncü dünya savaşının bu cep ya da siperlerden sürdürüleceğini söylemek ister. çünkü: “devrimin tadı coca-cola'yla daha iyi gitmeyecek, devrim ağız kokularını yok etmeyecek, devrim seni şöför koltuğuna oturtacak, devrim televizyondan yayınlanmayacak, devrimin tekrarı olmayacak, devrim canlı olacak”
hesabın var mı? giriş yap