• gelecekten mutlak umutsuzluk.
  • hasbelkader, beklenmeyen, umutsuz kazanılan zaferler için bir sığınak..
  • şükretmenin altında yatan yalın veya asıl bir gerçek yoktur. sahip olduklarının değerini bilmektir şükretmek. sahip olamayacakların için de şükretmek gerekir çünkü kendini boşuna üzmek manasızdır. gayet basit ve güzel.
  • açıkça korku ve yetinmektir. hasta, aç ve yapayalnız değilken mutlu olamamak sizin suçunuz ve nankörlüğünüz değil.

    mesele hayatta kalmak değilse ve fizyolojik ihtiyaçlar karşılandıysa maalesef sırayla diğer ihtiyaçlar giriyor devreye; ilgi duyulan bir karşı cins tarafından beğenilmek, sevmek, sevilmek, cinsellik, bir alanda başarı kazanmak, takdir edilmek, saygınlık.

    mutsuz insanın hayatında bir şeyler eksiktir. ben mutsuz olduğum için kendime kızmaktan vazgeçtim. çünkü ben bunu bu şekilde hissediyorum ve yaşıyorum. elimde değil. çok severim kendisini, maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine bakınca hayatımda çok şey eksik. hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. ve beyin otomatikman karşılanan ihtiyaçtan sonra piramidin bir sonraki basamağındaki sorunu çözmeye çalışıyor. çözemeyince ne yapsın garibim "eee sonra? bu hayatın anlamı yok lan, nasıl bir bug'a düştüm ben" diye isyan etmeye başlıyor.

    dermansız bir hastalığım olsaydı tek derdim yaşamaya devam etmek olacaktı. ama hasta değilim. ve daha fazlasını, bir sonrakini istiyorum.

    bu yüzden anlam arayışı bir hastalık. insan ne zaman buga düşse bu soruyu sormaya başlıyor. halbuki tek sorun piramidin merdiveninde takılı kalmak. salt beceriksizliğe beynin haklı olarak "eeah senin yaptığın yapacağın işe ben.." diye tepki veriyor. alttan alttan bi mike derman değilsin, hayatının da anlamı yok geber diyor. içgüdüler, doğa falan çok acımasız. mesajı veriyor yani.

    kızmayın kendinize. suçlu değilsiniz. vicdan azabı da çekmeyin. kötü durumda olana bakıp şükretmeye de gerek yok. nasıl olsa yarın yine isyan edeceksin. insanın lanet olası doğası bu.
hesabın var mı? giriş yap