• türk televizyon tarihinin en gerçekçi işiydi. janti ayakkabı, jilet takımlarla köşklerde fink atan adamlar yoktu. sabah kahvaltısına 570 gram makyaj ile inen kadınlar yoktu. kolejde yaramazlık yapan çocuklar yoktu. çok güzeldi.

    şevket çoruh vardı, ( polis değildi ) uğur polat vardı. başak köklükaya vardı, çok güzeldi.

    biri daha bahsetmiş.* çok sevindim. atmosferi çok değişikti. dizi değildi sanki. vardır teknik bir açıklaması. anlamadığımdan açıklayamıyorum da. dizi seti değildi işte. gerçekti. izlemediniz. haliyle tutmadı. bence ayıp ettiniz. keşke izleseydiniz.
  • + n'oluyor be oğlum? ha?
    - ah be necati abi, aşk elinde mi abi? nasıl bir şeyse bu, adam şekli verdi bize ama şimdi de elimizden bir şey gelmiyor.
    + aa gelmez olur mu oğlum? bak! ağlayacak kadar güzel bir şey bulmuşsun. öte yandan kötü tabii, aşk zorbalığını yoketmiş bir içgüveysi gibi ağlıyorsun!
    - necati abi damarıma basma!
    + git oğlum, söyle kıza; yanınıza yerleşmek istiyorum de. orda bir eziyet varsa birlikte çekin.
    - abii!
    + bi' kaç serseri üstünü çizecek diye kıza yüz geveliyosun değil mi? çok ayıp, sana hiç yakıştıramadım.
    - necati abi... ölürüm!
    + ben de onu söylüyorum işte. git, 'sultan' aşktan öldü desinler.

    ...

    http://www.youtube.com/watch?v=r9eaf_jmzei

    yoksunluğun hikayesiydi sultan makamı. yoksulluğun değil ama, onun için mücadale ediyorlardı çünkü. emek karşılıksız kalır mı? kalmaz. gök kubbe yere sürse yüzünü, yine kalmaz. onlarınki yoksunluktu. aşktan yana yoksunluk, gülmekten yana yoksunluk, kavuşmaktan yana yoksunluk... güzel bir hikayeydi. bitti. bitirdiler.
  • gece gece sadece şu repliğiyle aklıma gelen, değer görmemiş, efsane dizi :

    sultan: asiye, ben seninle karşılaşacağımı bilseydim; başka türlü yetiştirirdim kendimi...

    ha bi de bunlar var :

    sultan: ben sana talibim.
    asiye: ne için?
    sultan: ne varsa insanın içinde hepsi için: kavga dövüş, hırgür, sevişmek, didişmek, çoğalmak... hepsi için.
    asiye: öyleyse evet.

    bahtiyar: bir de acil iş bulmam lazım abi. öyle palyaço refikle falan olacak iş değil bu.
    necati abi: iyi ya, yarın bakarsın bir şeyler.
    bahtiyar: öyle yapıcam. gidip bütün dükkanları tek tek dolaşıcam. tek tek kafamı sokup "adam lazım mı abi?" diyicem... bu da, zoruma gidiyor be abi!
    necati abi: neden? nerelerine yakıştıramıyorsun?... bak oğlum, ben de senin gibiydim. birgün baktım, kendimi ciddiye almaktan kaskatı kesileceğim. hiçbir şey değilim ama, kıl aldırmıyorum burnumdan. bedelini ödedik tabi. nerene zor geliyorsa, kes at oralarını bahtiyar. devekuşu çiftliğiymiş, taksi filosuymuş... mazeret bile değil. yalan bunlar!
    bahtiyar: necati abi ben...
    necati abi: makul bir sayfa aç oğlum. makul, alçak gönüllü bir sayfa. önemli olan da bu. hiçbir vasfın yok hem de incilerin dökülmesin istiyorsun. o deve kuşları bile güler buna.
    bahtiyar: o kadar mı be necati abi?
    necati abi: biraz ağır kaçtı ama, o kadar..

    nazlım: benim için birşey yaptın diye seninle diyaloğa gireceğimi beklemiyorsun heralde?
    sefer: nazlım, kalbimi tuttun farkında değil misin?
    nazlım: teşekkür amacıyla
    sefer: olsun, tuttun ya... nasıl çarptığını duymadın mı? onun bütün mesaisi senin için.
    nazlım: uzatma lütfen.
  • mükemmel başlamış, belli bir bölüme kadar mükemmel devam etmiş; sonrasında senaristi ali ulvi hünkar'ın diziyi yazmayı bırakmasıyla birlikte, yeni gelen senaryo ekibi tarafından kanımca anlaşılamayıp mahvedilmiş dizidir. yeni gelen ekip her kimse ne sultan'ı, ne mahalleyi, ne onların duruşunu anlayabilmiş; ortaya garip bir mahalle serserisi çıkarma çabasına girmiş, sonunu hazırlamıştır.

    üstünden şunca yıl geçtikten sonra bile, ne zaman hedef küçültmek istesem; ne zaman hem çok şey hem de hiçbir şey olduğumu hatırlamak istesem dönüp seyrederim. zor zamanda sığınacak en önemli limanımdır belki.

    tunç kıraathanesi'nın, ömür sineması'nın, havuzlu kahve'nin gerçek olanlarını biliyor olmak, hayatımın bir köşesini oralarda geçirmiş olmak, anlamsız bir gurur vermekte ayrıca hep.
  • hep yarım kalan güzelliklerin dizisiydi. yarıda bıraktılar.
  • gulben ergen'in kaseti patladigi sira yayinlanmaya baslamisti, belki de ilk bolumu o gece mi yayinlanmisti ne. cagristim.

    bi de sultan'in erkek ismi olarak kullanildigini ilk bu dizide gormustum :/ guzel bi diziydi, ozellikle ruhi sari icin seyrediyordum.
  • yazlık sinemada ıslanan insanlarla başlayan sırılsıklam bir hikaye idi... yedi tepe istanbul'un ahşap kokusu sinmiş sokaklarından gelen bir umut idi... aşka, dostluğa, yokluğa ve yoksulluğa dair ne varsa orda idi... kazım koyuncu'nun nefesi vardır her bir köşesinde, alttan alttan gelir ve selam verir yeniden yeniden izlediğimde...

    bazen diziler kazınır hafızalara, bazen oyuncular, senaristler, yönetmenler... ama sultan makamı'ndan geriye, bir sesler, bir sözler, bir de gözler kaldı... ha bir de o hayali bile güzel olan mahalle, ve insanları... bir gün içinde yaşamak umuduyla!
  • kendisine "bana bu gece dünyanın en güzel filmini izlet" diyen sevdiğini camdan baktırarak kendi yansımalarını izlettiren bir karaktere (bkz: sultan) sahip dizi. bu nasıl romantik bir sahnedir nasıl anlamlı bir sahnedir. kanal d gibi reyting için her şeyi yapabilecek bir kanalda yayınlanması tek şanssızlığıydı dizinin. keşke devam etseydi de yeniden böyle sahneler izleseydik.
  • 2003 yılıydı, bu diziyi yayında olduğu zamanda izliyorum. o zaman karasal yayın, çubuk anten, 37 ekran tüplü televizyon, lise son hezeyanları... sobalı odam, okuduğum romanlar, çözdüğüm testler, öss stresi, eski sevgili... tastamam 17 yaşım işte.

    sultan makamı'nı o zamanlar izlerdim. o ilk gençliğimde çok etkilendiğimi hatırlıyorum. başta illaki necati abi'den, sonra arif'ten, ardından sultan, asiye. sonra geri kalanlar. sayfalarca yazmışlar zaten, dizinin özü samimiyetti. samimiyet, anlaşılmaktan ziyade hissedilen bir şeydir. ben bu diziyi izlerken bunu hissediyordum o ilk gençliğimde.

    o parasızlığı, o çaresizliği, o her şeye rağmen olan umudu, hayalleri, şiiri... bir de 2003, gerçekten güzel bir yıldı. diziyi izlerken, aslında şimdi şimdi farklı çıkarımlar yapabiliyorum. daha arapperestliği başlamamış türkiye'nin, suriyeliler her köşeyi işgal etmemiş. hala mahalle kültürü ve komşuluk var. kasetten sevdiğimiz şarkıyı bulmak için bir mesai harcamamız gerekiyor. bunlarsız izleyemiyorsun sultan makamı'nı.

    harika repliklere yine değinilmiş:
    'kalp, üzerinde durduğumuz bir şeydi'
    'çünkü bugün her şeyi deneyecek kadar umutsuzum'
    'asiye, ben seninle karşılacağımı bilseydim, başka şekilde yetiştirirdim kendimi', şimdilik hatırladıklarım. aslında daha çok var da, dialog olarak yazmak elzem gelir.

    ben bu diziyi yeniden izledikçe, ilk gençliğimi özlediğimi görüyorum. rakının her eve girebildiği, meyhaneden çıkan adamla camiye namaza giden adamın selamlaştığı, aramıza bunca nifağın sokulmadığı o dönemleri özlüyorum. bu dizide gerçekten 'şiir sokakta'. ama bugün gevrek gevrek heşteglenen şiir sokakta safsatası değil bu. orhan veli, attilâ ilhan, oktay rifat belki. bu dizi bunları sunuyordu işte. aslında böyle diziler de yapıldı zamanında bu memlekette. trt yaptı çokçası, kanal d yaptı. ve küçük de olsak o devirlere yetiştik çok şükür. o 2000'lerin en başına. evet, akp'siz türkiye'ye yetişebildik.

    eski klasik gitarım, eski aşklarım, eski şiirlerim, kitaplarım, çekme kasetlerim, bisikletim, walkman'im, kontörlerim, gelen sms'lerim, içtiğim ilk rakılarım, yaşıma rağmen meyhaneye yeni yeni dadanmam...

    belki şimdiki gibi paramız yoktu. ama şimdikinden çok daha mutluyduk ve özgür hissediyorduk kendimizi... dün akşam 99,5 tl verdiğim büyük rakıyı içer ve bu dizinin en güzel bölümlerine bakarken, en çok düşündüğüm şey buydu. ve evet; kalp, üzerinde durduğumuz bir şeydi...
  • ben bu diziyi neden 2003 yılında izlemediğimi hiç bilmiyorum. aslında o yıllarda tv izlemediğimden olsa gerek hiç haberim bile olmamış. 18'dik o zamanlar normaldir..

    türkiye'de böyle kaliteli bir dizi yapılmasına şaşırdım açıkçası. bir de nostalji geldi, istanbul'u özledim tekrar. pek tabi kenar mahallede yaşamadım ben lakin iyi bilirim oraları, anlatılanları.

    bu kadar güzel bir kadro, oyunculuklarının başlarında olan bir sürü oyuncu ve tecrübeli üstatlar, 2000'li yılları tekrar yaşadım sayelerinde. pırlanta gibi hoş bir seda bıraktılar. rahmetli kazım koyuncu esintileri harıkaydı. lakin türkiye gerçeklerine kurban gitmiş dizi. senaristi de uzatmak istememiş. birkaç eksiklikle bitmiş, olsun, canları sağ olsun.

    nefise'yi kaçıranları bir güzel tekmeleyip getirselerdi keşke sinemalarına mahalleli, sultan eşliğinde ne güzel olurdu. gerçi son bölümde aralarında konuşup bulacaklardı, anlatmış oldular en azından hehe. özetle bizim hayal dünyamızda artık sonu.

    bu da böyle geldi geçti. son olarak tekrar teşekkürler ve sultan'ın sonlarda dediği gibi ''oymuş, buymuş, ömrümüz gidiyor, kaybolalım artık, adımız bile değişsin, unutalım artık bu mahalleyi de..'' ve '' aynı şeyleri yaşamak mı bizim kaderimiz? en güzel senaryoların başlangıcı esin perisi çınar mahallesi, bizler hiç bitmesini istemediğimiz film gibiyiz bizler için...hepinize burada olduğunuz için teşekkür ederim..'' son.
hesabın var mı? giriş yap