• 91 yıl önce bugün, 30 kasım 1925 tarihinde kabul edilip 13 aralık 1925 tarihli resmi gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı kanun ile uygulamaya konmuş bir atatürk devrimi’dir.

    atatürk'ün vizyonuna hayran olmamak elde değil.

    (bkz: 29 kasım 2016 adana öğrenci yurdu yangını)
  • siz dinci zırvalarına kanmayın, lağım çukurdur buralar. ıtilaf devletlerinin ele geçiremediği ülkeyi satanlar, sosyal yapısını bozanlar tekkelerden çıkarlar. kerhaneler vergi öder, bunlar ödemezler. kul hakkı derler, kul hakkı yerler. azınlık kalınca takkiye, gücü eline geçirince her türlü zulmü yapan bunlardır. dünyanın her yerindeki ülkelere en büyük zararı dinci ve ırkçılar vermiştir. lafta amerika karşıtıdırlar ama amerika'yla organik bağları vardır.
  • bir dört sene evvel atatürk'e korkunç bir hırsla bakmama neden olan, bugün geldiğimiz noktada ise atatürk'e net bir hayranlık hissetmeme neden olan durum. her şeyden evvel şunda anlaşalım, ben lider tapıcısı değilim. bu atatürk olur, falanca olur bana farketmez. doğrusu varsa, böyle gelir yıllar sonra bile doğrusuna doğru derim, yanlış bulduğum bir şey olursa da, makamı ne olursa olsun, yaptığı yanlış derim.

    güzel. 4 yıl önce bu zamanlar. namaz kılmaya başlıyorum inceden. namaz kılmaya başladıkça, daha dini şeyler izlemeye, dinlemeye ve okumaya başladım. kültürsüzlüğümü, cehaletimi, belli odaklar aracılığıyla nasıl zihnimin yönlendirildiğini resmen ikrar ediyorum burada. ben ne zaman bir söyleşi dinlesem, atatürk kötü anılıyordu. ne zaman bir şey okusam, atatürk hatalı gösteriliyordu. gel zaman git zaman, klasik bir gelenekçi oldum çıktım. atatürk karşıtı, anti laik ve kur'an'sız bir müslüman.

    kur'an ile alakam namaz sureleri (?) ile sınırlıydı. fatiha, kevser, ihlas vesaire. anlamlarını da bilmiyordum. okuyordum arapçasından ama, ne demektir hiç merak edip bakmamıştım. bunlar uydurma şeyler değildir, benim tecrübelerimdir bizzat.

    bir gün, teferruatına girmeyeceksem de, kur'an ile tanıştım. yıllar süren ''allah var mı? varsa nereden? neden var edildim? amacım ne? evrildim mi, var mı edildim?'' gibi soruların yanıtını kur'an'da buldum ve akletmeye başladım. artık ayetleri gelişigüzel, okumuş olmak için okumuyor, anlamlarını biliyor ve üzerinde kafa yoruyordum. 1 ayetle 4 hafta uğraştığım zamanları biliyorum.

    derken kur'an'ın özgürlükçü yapısını keşfettim. düşünce dünyasını ve psikolojisini keşfettim. bu süre içinde hiç bulaşmamış olsam da, çevremde bolca lakırdılarını işittiğim tarikatlardan, cemaatlerden fersah fersah kaçtım. yine de ''evliya, gavs, kutup'' gibi kelimeler benim için önemliydi. çünkü kur'an'ı henüz yeterince bilmiyordum.

    sonra kitaplarla barıştım. müzikle barıştım. müziğin haram olamayacağını, heykelciliğin haram olamayacağını, insanın imanında ve nefsinde bittiğini bir bir anladım bu olguların. heykel,bir sanat eseri idi. ancak kendi elinde yaptığına tapacak kadar acizsen, bu düşünce ve bu inanç o heykeli put ediyordu. okumaya devam ettim...

    artık empati kuruyor, küfretmiyor, derdimi insan gibi anlatıyordum. gavs, kutup, evliya gibi kelimeleri lugatımdan çıkardım. tarih bölümünü bitirdim bu arada. tarih boyunca araştırma ve ders işleme imkanım oldu ki, din olduğu gibi suistimal edilmiş. bunu gördüm. din, gelir kapısı haline getirilmiş. allah'ın ''beyaz'' dediğine, alimler, hocalar ''siyah'' demişler, bunu gördüm. allah'a alternatif din yaratmışlar, ''biz yeni bir din getirdik'' diyemeyeceklerinden, ismini mezhep koymuşlar, bunu anladım.

    bugün geldiğimiz noktada, hür düşünen, kur'an'ı bilmek için daha çok çaba harcayan, sanata ilgi duyan, bilimsiz işlerin içinden çıkamayan, bağnazlıktan ve insanlara düşmanlık gütmekten kurtulmuş, hür beyinli bir birey olduğumu düşünüyorum. zira insanların inancı, inançsızlığı, ibadet edip etmedikleri, giyinip soyundukları ile hiç ilgilenmeyen, fikrim sorulursa konuşan, dinime ve değerlerime saldırı olmadığı müddetçe insanları sıkmayan, ama tebliğ yeri geldiğinde de tebliğden geri durmayan birisi oldum. kur'an'ın olmamı istediği gibi olmaya çalışıyorum halen daha.

    bu süreçte gördüm ki, tekkeler, zaviyeler cemaatleri, cemaatler tarikatları doğurmuş. allah'ın indirdiği dine karşı rakip getirilen din, hep buralardan çıkmış. mehdilik, mesihlik, şefaat gibi kavramlar ya uydurulmuş, ya şirazesi kaydırılmış. atatürk, hür beyinlerin ortaya çıkması, hür akılla dini seçmek isteyenlerin seçmesi, kur'an müslümanlığı amacıyla tekke ve zaviyeleri kapatmıştır, vesselam.

    bugün örneğini görüyoruz. tekbir getirip adam kesmek, şeriat isteyip, şeriatın ne olduğunu bilmemek gibi garip bir durumda ümmet. ''şeriat istiyorum'' diyor, ''peki'' diyorsun, kur'an nizamı istiyor zannedip, daha ilk baştan su koyveriyor.

    mürted konusunu soruyorsun, ''dinden dönerse öldürülür'' diyor. ''e kur'an öldürülemeyeceğini söylüyor, nasıl olacak?'' diyorum, ''fıkıhta böyle'' diyor. hanımlar beyler, bu şeriat falan değildir. şeriattır ya da. ama allah'ın şeriatı değil. ben allah'ın şeriatını isterim, onun bunun değil. şeriat demek, diyanet size 3.50'de, hava zifiri karanlıkken oruca niyetlendirirken, sizin beyaz ipliği beklemenizdir.

    yani allah'ın kanununa riayet etmek demektir! ''atatürk dinsizdir'' propogandası yüzündn ben yıllarca soğuk durdum atatürk'e. bugün diyorum ki, banane? ister koyu dindar olur, ister kopkoyu ateist, isterse başka dinden. onlar beni ilgilendirmiyor. kimseyi de ilgilendirmez. biz kuluz, allah değiliz. allah ne sorulacaksa sorar, insanlara vazife değildir.

    şu halde toparlayalım, dinin arkasına gizlenerek, kur'an'da olmayan hükümleri garip hadislerle(!) bezeyen, bunları dillendirip taraftar bulan, cihadı insan öldürmek zanneden kafalar, keşke tekke ve zaviyeler kapatıldığında yok olup gitseydi. emin olun o zaman kimse kimsenin inancıyla uğraşmaz, üstüne vazife olmayan konuları deşmez, ilahçılık oynamazdı. 1950'ye kadar kör topal işleyen sistem, 50'de gevşetildi, 90'da hepten serbest bırakıldı.

    keşke diyorum, keşke atatürk daha sert önlemler alsaymış bu konuda. kendisinin yanlış bulduğum konularda aynı bu kararlılıkta eleştiririm, hiç kaçmaz, ama bu konuda o kadar iyi anlıyorum ki o'nu, keşke daha tavizsiz olsaymış. insanları sömüren, allah'tan uzaklaştıran, şirke düşüren, allah'a isyan ettiren bu kurumlar keşke kökten hallolsaymış.

    arkadaşlar, keramet meramet falan bunları geçin. ancak allah'tan yardım isteriz diyoruz günde kaç kere namazlarda. ''yalnızca allah'tan yardım ister, yalnız allah'a kulluk ederiz'' deyip, ''yetiş ya bilmem kim, aman öldüm koş bilmem kim'' demek şirk olmuyor mu? fatiha ile ters düşmüş olmuyor musunuz?

    ne söylesem boş. zaten anlamış olsalar şimdiye anlarlardı. ben ve benim gibi kur'an eksenli din anlayışına sahip insanlar ne yazık ki hep az kaldık, hep susturulmaya çalışıldık. iki ayet verip, bu konuyu bağlayacak ve gideceğim;

    en'am suresi 116.ayet; ben ve benim gibi azınlığa moral ve destek olsun inşallah,
    al-i imran suresi 139.ayet; motivasyonumuzu kaybetmememiz için..
  • amacına ulaşamamıştır ve bugünkü türkiye'de islamcı siyasetin güçlü olmasının da mühim nedenlerinden biridir.nasıl gayrimüslimler yokedilip,hemen hemen tamamı müslüman bir toplum yaratılınca dolaylı olarak islamcılığı dengeleyecek sütunlardan biri kesilmişse,1924'ün söz konusu kanunu da uzun vadede ters sonuçlar vermiştir.kontrol edilebilecek legal ve geleneksel örgütlenmeler ortadan kaldırılmış ve yeraltına itilip,güçlenen islami akımlar zuhur etmişlerdir.hatta uzun bir süreç sonunda osmanlı/istanbul islamı sönmüş,yerini yoz ve barbar kitlelerin vülger hayat tarzından filizlenen varoş ve lümpen islamı almıştır.zira tarikatlar kontrol edilebilirdi,ama kapatıldılar...

    işin en trajik kısmı ise söz konusu süreçte en fazla darbe yiyen tarikatın,türkiye halk kültürünün temelini oluşturan bektaşilik olmasıdır.pek çok önemli bektaşi babası baskılar yüzünden,tiran'a kaçmış,bektaşiliğin kök saldığı başka bir toprak parçasında,arnavutlukta,enver hoca zorbalığına kadar süren iki onyıllık hüzünlü bir bekleyişi yaşamışlardır.bu kadar zulme uğrayan bektaşiliğin ise laiklik için herhangi bir tehdit oluşturmayacağı,bu konuda soru işareti yaratamayacak kadar açıktır.

    bektaşilikten sonra ciddi darbe yiyen tarikatlardan biri ise mevleviliktir,yani bir zamanlar osmanlı şehirlerinde müzik ve şiirin kalbinin attığı tasavvufi ekol.o da tam olarak yok edilememekle beraber ciddi bir tarihsel kopuş yaşamış,eski ihtişamlı devirlerine ise bir türlü yeniden kavuşamamıştır.

    diğer sünni tarikatlar ise kolaylıkla denetlenebilecek geleneksel yapılardı,onlar baltalandıkça yerlerini nurculuk,süleymancılık,ticanilik v.s. nevzuhur
    akımlar aldı,yakın türkiye tarihinde zaten laikliğe tehdit de hep bu gruplardan geldi.işte bu yüzden,bugünden bakıldığında “tekke ve zaviyelerin kapatılması hakkında kanun”un sonuçları hiç de istenildiği gibi değildir.
  • en çok eleştirdiğim kanunlardan biri idi. cemaat ve tarikatlerin bazıları bozuk olsa da diğer bir kısmından ülkeye, insanlara zarar gelmez diye düşünüyordum.

    şu an bana yetki verseler, yapacağım ilk iş bu kurumları kapatmak olur.
  • devlet yıkılsa da bizim borumuz ötse diyenlerin mekanları.
    içkili eğlence mekanlarında böyle bir beklenti yoktur.
  • intihar eden tıp öğrencisi ve daha nicelerinin haberlerini duyunca ne kadar haklı bir kararmış diyor insan. bunu da buraya not olsun diye yazıyorum.
  • mustafa kemal'in iç dünyasını bilemeyiz ne kadar iman sahibi yada değil o allah ile onun arasında. ancak islam'a ettiği hizmetler sayısız bunlardan biride şirk yuvalarına dönen bu tekke ve zaviyelerin kapatılması. osmanlı'nın şeriat ile yönetildiğini zanneden neo-osmanlıcılar osmanlı hukukundan ve genel anlamdan kuruluşundan itibaren osmanlı'dan habersiz yaşantılarına devam ediyorlar.

    osmanlı kuruluşu itibariyle daha çok heteredoks islam anlayışını benimsemişti. bu iyi olmuştur, kötü olmuştur başka şey ama hiç bir zaman şirkten arınmış islam anlayışına kavuşamadılar. türk devleti geleneklerini, islamiyet ile birleştirdiler buda şeriat anlamına gelmemektedir. kendilerine oğuz'dan gelen bir kut ithaf edilmekte islam'ın neresinde bir beşere kutsallık ithaf edebilirsin? bu şirkin ta kendisidir. osmanlı geleneksel türk imparatorluğu temelleri üzerinde, fatih ile birlikte roma imparatorluğu anlayışını birleştirerek oluşan bir yönetim esasiyetine dayanıyordu. he senin özlemini çektiğin buysa bu islam'a çok ters. şuan islam'ın topluma doğru sirayet edebilmesi için uygulanması gereken en uygun yönetim biçimi mustafa kemal'in istediği avrupa tipi demokrasi. senin şeriat dediğin ütopyadır hazreti ali öldü, şeriat sona erdi. dünya gözüyle şeriatin doğru uygulandığı bir ülkenin var olması mümkün değildir.
  • tamamen fiyasko ile sonuçlanmıştır. kapatıldığı düşünülen nakşibendiler gayrı resmi şekilde ya da başka yasal yapılanmalar altında faaliyetlerini sürdürmüş ve refah/akp yoluyla bugün hükümeti ellerine almışlardır. tarikatların bu yolla kapatılmak istenmesi kısmen güçlerini azaltmış ve oluşan boşluğu tarikat ekolü dışı dini hareketler, yani cemaatler doldurmuştur. bunların en önemlisi olan nurculuk içinden çıkıp serpilen fethullah gülen cemaati de devlet bürokrasisinin en az yarısını ele geçirmek üzeredir. nakşilerin ve nurcuların* medya ve ekonomideki güçleri ayrı bir konudur ama hükümet ve bürokrasi yok edilmek istenen tarikatin ve toplumsal tabanda bu tarikatten boşalan kısımdan hisse kapmış bir cemaatin eline kalmıştır.
hesabın var mı? giriş yap