• geçen senelerde kuzey avrupa sinemasının iyi örneklerinden fusi'yi izlemiştim. terri de benzer bi' film. terri sanki fusi'nin ufaklığı gibi. fiziksel eksikliklerden ötürü sosyal olarak dışlanmış belki de fiziksel eksiklikleri ya da fazlalıkları nedeniyle kendilerini izole etmiş kişiler. buna ailevi birtakım sorunları da eklemek gerekiyor tabii.

    aslında filme birçok noktadan bakılabilir, terri'nin farelerle ve fare kapanlarıyla olan ilişkisine, müdürün terri'yle olan konuşmalarına, özellikle de hasta sekreteri öldükten sonra terri ile yeni sekreter üzerine yaptığı konuşmaya filan odaklanabilir ancak ben, üç arkadaşın terri'nin evinde viski ve demans olan amcanın haplarıyla alem yaptıkları sahnelere odaklanmak istiyorum.

    buradan sonrası spoiler içerebilir..

    bu üç arkadaştan heather güzel bi'kız ancak bu buluşmadan yakın bi' zaman önce sınıfta erkek arkadaşıyla yaşadığı uygunsuz bi' durumdan ötürü -erkek arkadaşı heather'ı ''parmaklıyor'' ve sonunda yakalanıyorlar- oldukça zor bi' durumda.heather'ın erkek arkadaşı zach ise tabiri caizse piç olarak adlandırılabilecek bi' çocuk; zayıf gördüğü arkadaşlarıyla acımasızca alay eden, kızlara askıntı olan, birlikte olduğu kızlarla yaşadıklarını en ince ayrıntısına kadar 3. kişilere anlatan biri.

    terri, heather'ın yaşadığı bu skandaldan sonraki ruh halini (diğerleri tarafından dışlanması, alay edilmesi gibi) her an yaşadığından heather'a yardımcı olup onunla yakınlaşma imkanını buluyor. bu yakınlaşmadan sonra terri'nin evinde gerçekleşen buluşmada kızın yeteri kadar viski ve haptan sonra utanma duvarını yıktığını düşünmemiz istenen sahnede kendisine sorulan (mealen) '' madem kendini 'parmaklatıyorsun' bunu neden zach gibi iğrenç biriyle yapıyorsun?'' sorusuna verdiği yanıt, ''herkes arzulanmayı ister, zach ise bunu benden talep eden kişiydi. başkaca bi' nedeni yok.'' gibi bi' yanıt vermesini ilerleyen sahnelerde hetaher'ın terri'nin önünde neredeyse çırılçıplak soyunarak, adeta yalvarırcasına onu çağırmasına rağmen, üstelik fiziksel koşullar da son derece uygunken, terri'nin hiçbir şey yapamayıp, kafasını elleri arasına alarak ağlamasıyla birleştirdiğimizde kadınların efendi erkek yerine piç erkekleri tercih etmesine oldukça tatminkar bi' yanıt vermiş oluyor bana kalırsa bu sahne.

    piç zach yakalanma ihtimallerinin hayli yüksek olduğu bi' yerde üstelik kız pek de istekli olmamasına rağmen onu ikna etmeyi becermesi ve istediğine ulaşmasıyla, terri'nin her türlü koşul lehine iken kızın çırılçıplak önünde uzanıp onu yanına çağırmasına rağmen özgüven yokluğundan bi' şey yapamayıp çaresizlikten ağlaması kadın-erkek ilişkilerinde (özellikle erkek tarafındaki ) bazı temel sorular üzerine düşünmeye sevk ediyor insanı. çocukluk-ergenlik dönemlerinde kökü belki de eskilerde olan bi' travma ya da fiziksel eksiklik saydığımız birçok durumun özgüveni belki de bir daha toparlanamayacak ölçüde bozması ve bu durumun ileride yaşanması muhtemel ilişkileri de oldukça olumsuz etkilemesi ve bunun sonuçlarından biri olarak da kişinin hoşlandığı kadınla, 'birlikteliği imkansız varsaydığından' katiyen eyleme geçemeyip kafasının içinde platon vari bi' aşk yaşarken ya da elinde fırsatlar olmasına rağmen adım atamaması zach gibi, özgüveni yüksek görünen, kadınlara karşı talepkar ama zalimlik potansiyeli taşıyan, karakteri son derece bozuk tiplerin, bazılarının kafasında yaşadığı hayalleri gerçekleştirmesi gibi sonuçları sıklıkla ortaya çıkarıyor.
  • azazel jacobs'ın yönetmenliğini yaptığı 2011 yılına ait film. jacob wysocki, creed bratton, john reilly filmde yer alan oyunculardan birkaçı.

    terri bir lise öğrencisidir ve okula sürekli pijamayla gitmeye başlamıştır. ergenlik dönemindedir ve sorunlu bir ergenlik geçirmektedir. amerikan bağımsız sineması açısından vasat bir örnek olmakla birlikte alışılagelmiş amerikan gençliği portresinin dışına çıkarak bütün bu çılgınlıkların ve aşırılıkların tersi bir görüntü sunuyor. tamamen içine kapalı, toplumsal anlamda dışlanmış ve farklı olarak bu dışlanmışlıkları kırma çabası.
  • mubi'de karşıma çıktı. iyi film. ben böyle filmlere kesit filmi diyorum. bir insanın özelinde birkaç insanın hayatına tanık olup, küçük, iddiasız deneyimler kazanıp, sadece o filme özel olan ama çok da büyük olmayan, hiç unutmayacağınız bir hisle ekran başından kalkıyorsunuz.
  • hani derler ya: "bi arkadaşımın başına bişi gelmiş, böle böle". işte öyle bir film, sanki birisi size terri'nin hikayesini anlatıyor. şahsen sevdim ama herkesin de sevemeyeceği bir film bence..
hesabın var mı? giriş yap