the blues
-
7 bolumluk bir pbs yayini. 28 eylul - 4 ekim arasi tv promiyeri yapiliyor. martin scorcese'nin produktorlugunu yaptigi, en buyuk amerikan kulturel formlarindan biri olan blues'un gecmisten bugune macerasini anlatan, her bolumu farkli bir yonetmenin cektigi ve blues'a kendi kisisel bakislarini sergiledikleri, basarili ,epey detayli ve ustunde calisilmis bir belgesel.. simdiye kadar izledigim iki bolum, scorcese'nin ve wim wenders'in cektikleri idi. ikisi de nefisti, ozellikle de robert johnson'lu, blind willie johnson'lu, skip james'li, ali farka toure'li anlar, pek etkileyici idi..
feel like going home - martin scorsese
the soul of a man - wim wenders
the road to memphis - richard pearce
warming by the devil's fire - charles burnet
godfathers and sons - marc levin
red, white & blues - mike figgis
piano blues - clint eastwood -
guns n' roses şarkısı olan the blues da gayet başarılıdır.
-
istanbul film festivali'ne gelecegi duyurulan filmler.
-
soundtrackleri de cd olarak yayinlanmis ` : lale plakolan,yirmi ucuncu uluslararasi istanbul film festivali`'nin gozbebegi 7 filmlik dizi.
-
randy newman ve paul simon'in beraber seslendirdikleri sarkinin adi.
he's gonna tell you 'bout his dear old mother
burned up in a factory in springfield mass.
he's gonna tell you 'bout his baby brother
hustlin' down the city streets
and selling his ass for a dollar bag
he's gonna tell you 'bout his uncle neddy
locked up in a prison out in oregon
he's gonna tell you 'bout his best friend eddie
killed in a bar fight with a pair of marines
and a sailer
oh
he's got the blues this boy
has got the blues
you can hear it in his music
he's got the blues, this boy
he's got the blues
you can hear it, you can hear it
when i was nine years old
my daddy ran away
with a woman he met on a train, oh
his little boy
ran to the room
where his piano
lay in wait for him
he played and he played
he played and he played
he's got the blues, this boy
has got the blues
you can hear it, you can hear it
he's got the blues, this boy
has got the blues
a year ago i met a girl
i thought we'd hit a massive groove
but she dumped me
and all we'd hit were the blues
he's got the blues, this boy
he's got the blues
you can hear it in his music
he's got the blues, this boy
has really got the blues -
yeni donemde asil amaci industrial/technoya kaymak* olan axl rose'un use your illusion esintileri tasiyan yeni parcasi.
-
film, 2003 yılında abd’de cinema audio society tarafından üç ödül almıştır.
-
aralıkta cnbc-e'nin göstereceği seri.
-
1 aralik carsamba itibariyle cnbc-e'nin yayinlayacagi; 7hafta boyunca tum carsambalari evde gecirmeye vesile olacak film serisi.
-
retrospektif blues öğretisi bu kadar olur. bu diziye ayıracağınız zamanda şahane performansları en uygun görsellikle tamamlanmış biçimde izler eğlenirken binlerce sayfa blues konulu belgeyi okumaktan kurtulmuş olursunuz. benden söylemesi.
özellikle caz ve blues sevenlere ilahi bir armağan niteliğinde olan "martin scorsese sunar: blues" aslında pbs televizyonu için yapılmış.
ilk kez onaltı yaşında bir lead belly albümü dinlediğinden beri blues'a aşkla bağla scorsese, dizinin yapımcısı.
filmlerden birin, delta blues'u ele alan "sanki yuvama dönüyorum / feel like going home"f da kendi yönetmiş. bu filmde blues şarkıcısı ve gitaristi corey harris, mississippi'den batı afrika'ya, blues'un köklerini arıyor.
"buena vista social club"dan alnını akıyla çıkan wim wenders'in "bir adamın ruhu / the soul of a man"i, kısmen tarih, kısmen de kişisel bir "hac yolculuğu". wenders, sevdiği blues'cuların (blind willie johnson, skip james, j. b. lenoir) hayatlarını araştırıyor.
richard pearce, "memphise'e giden yol / the road to memphis"de, yeni bir blues tarzını ortaya çıkaran şehre ve başka bluescularla birlikte şehre gelmiş b.b.king'e saygılarını sunuyor. b.b. king, bobby rush, rosco gordon ve ike turner’a ait özgün performanslarla howlin’ wolf ve rufus thomas’ın arşiv görüntülerini içeriyor...
ülkesinin en iyi sinemacılarından (ama kadri kıymeti bilinmemiş) charles burnett'in "şeytanın ateşiyle isınmak / warming by the devil's fire"ının şeytanı, blues'un kendisi. burnett, "gospel'in semavi nağmeleri ile blues'un şeytani inlemesi arasındaki kuşaklararası gerilim"i anlatıyor.
marc levin, "babalar ve oğulları / godfathers and sons"da public enemy'den chuck de ve chess plak şirketi'nin mirasçısı marshall chess'le birlikte, blues'un altın çağını araştırmak için chicago'ya kadar uzanıyor ve yaşlı bluescularla günümüz hip-hop'çılarını biraraya getiriyor.
mike figgis ise, 1960'ların başında blues sound'unu ingiltere'de temsil edenleri tercih etmiş. tom jones, eric clapton, jeff beck, van morrison, gibi. özellikle jones'un blues kayıtları şaşırtıcı. en son olarak da üstat clint eastwodd, zor bulunan arşiv görüntüleri eşliğinde, tutkuyla bağlı olduğu piyano blues'unu (icracılar arasında dave brubeck ve ray charles da var).
müzik, martin scorsese'nin ilham kaynağı olmuş hep. kendisi ayrıca, üç küsur saatlik amerikan sineması tarihi "a personal journey with martin scorsese through american movies"in de kanıtladığı gibi, sağlam bir araştırmacı. bir sanat biçiminin köklerini araştırıp sonraki kuşaklara bırakmaktan hoşlanıyor. sinemadan sonra blues'da da aynı işi yapmış.
"martin scorsese sunar: blues"un bölümlerinin hepsi blues üzerine gerçekten ender bulunur malzemelerden ve yönetmenlerinin kişisel düşünceleri, izlenimleri, duygularından oluşuyor. çok heyecan verici müzisyenler, söyleşiler ve müthiş arşiv görüntüleri var. kimileri belgesel, kimisinin kurmaca yanları da var. sinema, caz ve blues seven herkes için bir armağan.
yapımcılığını martin scorsese’nin, rejisini ise yedi usta yönetmenin üstlendiği ‘martin scorsese presents: the blues’ (2003) filmi, yedi hafta boyunca her çarşamba saat 22.00’de cnbc-e’de ‘ustalara saygı’ kuşağında yayınlanıyor.
http://www.sinema.com/…zi_detay.aspx?articleid=1677
http://www.nevarneyok.com/…val/sanatci.asp?sid=1568
http://www.ntv.com.tr/news/297250.asp?cp1=1#body
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap