9 entry daha
  • retrospektif blues öğretisi bu kadar olur. bu diziye ayıracağınız zamanda şahane performansları en uygun görsellikle tamamlanmış biçimde izler eğlenirken binlerce sayfa blues konulu belgeyi okumaktan kurtulmuş olursunuz. benden söylemesi.

    özellikle caz ve blues sevenlere ilahi bir armağan niteliğinde olan "martin scorsese sunar: blues" aslında pbs televizyonu için yapılmış.

    ilk kez onaltı yaşında bir lead belly albümü dinlediğinden beri blues'a aşkla bağla scorsese, dizinin yapımcısı.

    filmlerden birin, delta blues'u ele alan "sanki yuvama dönüyorum / feel like going home"f da kendi yönetmiş. bu filmde blues şarkıcısı ve gitaristi corey harris, mississippi'den batı afrika'ya, blues'un köklerini arıyor.

    "buena vista social club"dan alnını akıyla çıkan wim wenders'in "bir adamın ruhu / the soul of a man"i, kısmen tarih, kısmen de kişisel bir "hac yolculuğu". wenders, sevdiği blues'cuların (blind willie johnson, skip james, j. b. lenoir) hayatlarını araştırıyor.

    richard pearce, "memphise'e giden yol / the road to memphis"de, yeni bir blues tarzını ortaya çıkaran şehre ve başka bluescularla birlikte şehre gelmiş b.b.king'e saygılarını sunuyor. b.b. king, bobby rush, rosco gordon ve ike turner’a ait özgün performanslarla howlin’ wolf ve rufus thomas’ın arşiv görüntülerini içeriyor...

    ülkesinin en iyi sinemacılarından (ama kadri kıymeti bilinmemiş) charles burnett'in "şeytanın ateşiyle isınmak / warming by the devil's fire"ının şeytanı, blues'un kendisi. burnett, "gospel'in semavi nağmeleri ile blues'un şeytani inlemesi arasındaki kuşaklararası gerilim"i anlatıyor.

    marc levin, "babalar ve oğulları / godfathers and sons"da public enemy'den chuck de ve chess plak şirketi'nin mirasçısı marshall chess'le birlikte, blues'un altın çağını araştırmak için chicago'ya kadar uzanıyor ve yaşlı bluescularla günümüz hip-hop'çılarını biraraya getiriyor.

    mike figgis ise, 1960'ların başında blues sound'unu ingiltere'de temsil edenleri tercih etmiş. tom jones, eric clapton, jeff beck, van morrison, gibi. özellikle jones'un blues kayıtları şaşırtıcı. en son olarak da üstat clint eastwodd, zor bulunan arşiv görüntüleri eşliğinde, tutkuyla bağlı olduğu piyano blues'unu (icracılar arasında dave brubeck ve ray charles da var).

    müzik, martin scorsese'nin ilham kaynağı olmuş hep. kendisi ayrıca, üç küsur saatlik amerikan sineması tarihi "a personal journey with martin scorsese through american movies"in de kanıtladığı gibi, sağlam bir araştırmacı. bir sanat biçiminin köklerini araştırıp sonraki kuşaklara bırakmaktan hoşlanıyor. sinemadan sonra blues'da da aynı işi yapmış.

    "martin scorsese sunar: blues"un bölümlerinin hepsi blues üzerine gerçekten ender bulunur malzemelerden ve yönetmenlerinin kişisel düşünceleri, izlenimleri, duygularından oluşuyor. çok heyecan verici müzisyenler, söyleşiler ve müthiş arşiv görüntüleri var. kimileri belgesel, kimisinin kurmaca yanları da var. sinema, caz ve blues seven herkes için bir armağan.

    yapımcılığını martin scorsese’nin, rejisini ise yedi usta yönetmenin üstlendiği ‘martin scorsese presents: the blues’ (2003) filmi, yedi hafta boyunca her çarşamba saat 22.00’de cnbc-e’de ‘ustalara saygı’ kuşağında yayınlanıyor.
    http://www.sinema.com/…zi_detay.aspx?articleid=1677
    http://www.nevarneyok.com/…val/sanatci.asp?sid=1568
    http://www.ntv.com.tr/news/297250.asp?cp1=1#body
14 entry daha
hesabın var mı? giriş yap