• 1957 yilinda efsanevi rudy van gelder tarafindan kaydedilmis daha sonra 2006 yilinda remaster edilmis bir johnny griffin albumu.

    daha ilk goruste diger blue note albumlerinden ayirabilirsiniz bu eseri cunku kapak tasarimi daha o zamanlar pek de populer olmayan andy warhol tarafindan yapilmistir. ne yazik ki blue note ve andy warhol birlikteligi cok uzun surmemis ve kendisi sadece 3 tane album kapagina imzasini atabilmistir. bu yuzden daha kapak calismasiyla bile bu eserin blue note katalogunda ayri bir yeri vardir.

    albumde calan kadro ise su sekilde,
    johnny griffin; tenor saksafon
    sonny clark; piyano
    paul chambers; kontrbas
    kenny dennis; davul

    albume ismini veren, ayni zaman da acilis sarkisi olan the congregation isimli eseri cok severim. hatta jazz nedir diye soranlara da onerdigim parcalar arasindadir. mukemmel bir melodi ve arkasindan gelen dogaclamalar ile bu turun tum guzelliklerini icerir. hemen arkasindan baslayan latin quarter ise tanidik bir latin ezgisiyle insanin icini isitir, sevgiliye sarilip dans ettirir.

    daha fazla uzatmak istemiyorum acikcasi. eger daha once johnny griffin dinlemediyseniz a blowing session ile bu albumunu dinleminizi tavsiye ederim. sanatcinin gercekten kendine ait bir tenor tonu var ve dinlemek keyif veriyor. hatta cogu zaman sasirtiyor da cunku ben dinlerken nefessiz kaliyorum kendisini ama o saniyelerce nefes almadan ufleyebiliyor. boyle guclu bir saksafonun yanina efsanevi basci paul chambers'i ve albume tum blues koklerini yansitan sonny clark'i ekleyin, evet bu tahmin edeceginiz uzere bu guzel karisimdan kotu bir sey cikmiyor. tek falso kisim davulcu arkadasin biraz vasat olmasi.
  • 2015 model leprous albümü. klibi yayınlanan the price parçasına hasta olmuş biri olarak albümden beklentim çok yüksek. itimadımız da tam bu gençlere. hadi bakalım.

    1. the price
    2. third law
    3. rewind
    4. the flood
    5. triumphant
    6. within my fence
    7. red
    8. slave
    9. moon
    10. down
    11. lower
    12. pixel (bonus)
  • son yılların - abartısız - en müthiş progressive metal albümü. the price'ın ilk notalarıyla sizi kapıyor ve tek şarkı atlayamıyorsunuz dinlerken.
  • ileride ‘bu albümün çıktığı ana tanıklık ettim ben’ diye düşündüğümde kendimi çok iyi hissedeceğime eminim.

    dinleyici için sevdiği grubun kendine özgü bir müzik yaratmasını takip etmek kadar heyecan verici bir şey olmasa gerek.

    ‘the congregation’, şüphesiz ki yılın en iyi progresif metal albümü.

    baard kolstad'ın bagetin bile isyan ettiği rewind performansı, ne ile karşılaşacağınızı açık eder nitelikte.
  • ilk notadan kapanisa kadar suren muzikal ziyafet. muazzam bir album.
  • metal konserlerine olan özlemimi depreştiren albüm. böylesine muhteşem bir müziği dinlemenin zevkini diğer insanlarla paylaşmanın hayali bile çok güzel.
  • bu albümü ilk kez 2015'te askerde koğuşta dinlemiştim. kritiklerdeki yüksek puanlara, yorumlara bakıp albümü indirmiştim. oluşan beklentiyle birlkte “neymiş lan bu leprous” diye düşünüp kulaklığımı takıp müziği çaldığımda cidden hayalkırıklığına uğramıştım. millet nesini bu kadar beğenmiş bu kadar diye düşünmüştüm. ama içimde bu mereti sevebileceğime dair ilginç bir his de oluşmuştu. sırf o hissin hatrına albümü dinlemeye devam ettim. ve gerçekten de o his yanlış çıkmadı, beni peşinden sürükledi ve amacına ulaştı. tam 1 yıl sonra leprous’un acayip bir grup olduğunu düşünmeye başlamıştım artık, hem mekanik hem de acayip ruhlu bir grup. basit fikirlerin aslında göründüğü gibi basit olmadığını hatırlatan bir grup.

    bu albümü dinlerken aklıma sanki bir insanın aslında insan olmadığını öğrendiği, yapay bir android olmanın verdiği hüznü ve isyanı yansıttığı bir hissel dışavurum metaforu geliyor. android ama hissettiği bu değil. kendisi sonradan yapılma ama bunu kabul edemiyor ama elinden de birşey gelmiyor. bu albüm bana tam olarak bunu hissettiriyor. albüm yapısı itibariyle mekanik, aksak ama bir o kadar da sıcak ve insani. baard kolstad’ın ritimleri ve einar solberg’in vokalleri bu zıtlığı çok güzel yansıtıyor (bu arada bu söylediğim fikir bir filmin ana konusu ama filmin adını söyleyip spoiler vermeyeceğim. yalnız “moon” da ne güzel şarkıdır öyle).

    albümde en sevdiğim yer the flood’un sonundaki aksak ritimli kısım, slave’deki vokaller ise inanılmaz dokunaklı. cila niyetine live at rockefeller music hall’deki performansları da izlenirse çok iyi geliyor gerçekten. efsane konser olmuş cidden.

    sonuç olarak başta nefret ettiğim albümün basbayağı hayranı oldum. ilk kez bu kadar keskin bir fikir değişikliği yaşadım desem yeridir. leprous işte abi, cidden acayip grup.

    puan (9/10)
hesabın var mı? giriş yap