• öncelikle orijinalinden iyi olan coverlar diyoruz, sonra da alexandre aja'ya yıllar sonra sinemada adam gibi korku filmi izlememi sağladığı için teşekkürlerimi forward ediyorum. türün hayranları bilirler bir kaç istisna dışında kan ve korku birbirini pek sevmez, film afişinde "abi kan çıkmazsa para yok" diye bağırıyorsa veya filmin altyapısı kesip biçmeye abartılı kan göllerine dayalıysa ucuz bir istismar sineması örneğiyle karşılaşmanız olasıdır. yani genelde bir seçim yaparız ya korkacağız, ya da kan banyosu izleyeceğiz. neyse ki bir istisnayla karşı karşıyayız, ilk yarısı bir korku filmi ikinci yarısı gerilim ve gore olarak bu birbirine uyumu zor üçlüyü bir taraftan ödün vermeden aynı filmde kotarmak herkesin harcı değildir, aja ile craven bu işi çok iyi başarmış.

    craven'ın kutsal amerikan ailesi kavramına saldırdığı ilk film bu değildir, biraz gerilere gidersek the last house on the left diye bir film aklımıza gelecek, filmi izleyenler ailenin kızlarına yapılanlardan sonra suçlulara ne şekilde ceza verdiğini, kendi halinde bir amerikan ailesinin kendilerini korumak veya aileden birilerine yapılanlardan dolayı suçluları cezalandırmak için suçluların seviyesine inmelerini hatta onlardan daha da vahşi hale gelebileceğini görüyorduk, the hills have eyes'da da aynı durumu değişik şartlar altında görebiliyoruz. 1977 yapımı olan orijinalinde bu durum filmde yoktu, yeni çevriminde ise ön planda tutulmuş, 77 yapımında manyak topluluğumuz masum değildi burada ise bir alt kültür ve modern hayatın üst kesiminin çıkarları uğruna dışlanmış ve mahvolmuş bir topluluk görüyoruz. texas chainsaw massacre'daki leatherface ne kadar manyak sayılabilirse bunlar da o kadar sayılabilir, sonuçta leatherface için insanları öldürüp yemek sıradan günlük bir iş olarak geçiyor, geleneklerine bağlı inekleri hala balyozla öldüren bir texaslı olarak normal bir şey yaptığını sanıyordu.*.

    77 yapımı olan ilk film gore muydu? hayır, korkutucu muydu? bugün için hayır, gerilim var mıydı? bugün için hayır. günümüz uyarlamasında bunlara evet cevabını verdirebilmek için filmi bir takım klişelere maruz bırakmak her zaman başvurulan bir yoldur, 2006 yapımında da doğal olarak bu durum bazen karşımıza çıkıyor ama filmin bütünü açısından göze batmıyorlar aksine kullanıldığı yere göre eski bir dostu görmüş gibi sevinebiliyorsunuz. bu arada hem 77 yapımı the hills have eyes hem de the last house on the left için hiç bir zaman korkutucu değillerdi diyemeyiz, o güne kadar gördükleri en korkunç şey bela lugosi'nin jöleli saçları ve sivri dişleri veya anthony perkins'in hastalıklı gülümsemesi olan bir toplum düşünün, cinayet birden o çok sevdikleri aile fertlerinin içine kadar giriyor, hem de bu insanların ölmelerini 60 ayrı kesme ve açıdan kansız olarak değil birebir en ufak ayrıntısına kadar yakın plan olarak görüyorlar, o yıllarda bu filmlerin her ne kadar teknik ve oyunculuk açısından zavallı olsalar da insanlar üzerinde ne gibi bir şok etkisi yaptığını tahmin etmek çok güç değil, mesela the last house on the left filmindeki sapık oyunculardan birinin ailesinin filmi izledikten sonra onunla yıllarca konuşmaması, film ekibinden craven hariç hiç kimsenin bir daha hiç bir stüdyoda uzun süre iş bulamaması gibi gerçek olaylar durumu anlamanıza yardımcı olabilir. avangard diye bir şey varsa ben budur diyorum. gün gelir her malzeme tükenir, o zaman da her alanda olduğu gibi sinemada da cesur birileri çıkıp kurban olur ama sayısız türe yol açar yıllar sonra da ününe yakışan bir remake ile tekrar karşınıza çıkar,bu ne yazık ki binde bir rastlanan bir durumdur ve iyi değerlendirilmesi gerekir. ben derim ki filme gidin ama meg ryan'larla, kevin costner'larla büyüyen kız arkadaşınızı evde bırakın, çünkü imdb de bir yazarın bir cümlelik yorumu çok doğru "a horror film made for the horror fan".
  • başlarda çok klişe bir film etkisi yaratsa da, ortalarına doğru merak uyandırmaya başlayan film. kan ve vahşet görmekten hoşlanan* izleyicileri tatmin edebilecek potansiyele sahip.

    (bkz: haute tension)
  • insanı gerim gerim geren bir sinema filmi. gerçekten çok iyi olan ve korku filmi olarak korkutma görevini layıkıyla yerine getirebilen bir filmdir bu. zira bütün kaslarımın gerginlikten teker teker kopacağını sanıyordum çıktığımda. bazı bölümlerde klişe kokusu alınsa da genel olarak güzel detaylara sahip. oyuncuları da oldukça iyi bir performans göstermişler.

    --- spoiler ---
    yalnız özellikle evlerdeki mankenlerin bana house of wax'teki evlerde bol bulunan bal mumundan insan heykellerini anımsattığını söyleyebilirim.

    bir de sanırım doug karakterinin 9'dan da fazla canı vardı, ölmek bilmedi canım aa.
    --- spoiler ---
  • öncelikle belirtmeliyim ki bu filmi aylardır bekliyordum ve geldiği gün gitmeyi kafama koymuştum; ama gecenin 12sinde kocaman bir salonda tek başıma izleyeceğim pek hesapta yoktu. sırf bu yüzden bile yıllardır izlediğim en keyifli filmlerden biriydi. bu yöntemi filme konsantre olur da gerilirim endişesiyle, iplikçi karının götü gibi bir dakika susmayan, sonra da ben hiçbir korku filminden korkmam diyen arkadaşlara tavsiye ederim.

    filmin konusunu orjinalini izlediğim için biliyordum ama tadımı kaçıracak herhangi bir detay öğrenmemek için ne filmle ilgili bir sayfaya girmiştim ne de fragmanını izlemiştim. yönetmeni ve afişi sağolsun emilie de ravin'in oynadığı dışında hiç bir bilgim yoktu. bu yüzden iki "nükleer" aile babası, silence of the lambs'in buffalo bill'i ted levine ve the untouchables'ın frank nitti'si billy drago'yu görmek pek sevindirdi. adında bile meymenet olmayan drago genelde video filmleri ve tv dizilerinde boy gösterse de makyajsız haliyle bile gece görmek istemeyeceğiniz bir adamdır ve papa jupiter rolüne cuk oturmuştur. kendisini daha uzun süre görmek isterdik. fabled'dan bildiğim ve bakalım daha neler yapacak diye beklediğim desmond askew'in adını jenerikte görmeme karşın filmi izlerken kimi oynadığını anlamamıştım. sonradan öğrendim ki koca kafalı köpek maması rolündeymiş kendisi.

    filmlerdeki kan beni rahatsız etmez hatta the gore the marrier ilkesini benimsemiş bir sinemasever olarak bol kanlı sahnelerin sanatsal gözle değerlendirilebileceğine inanırım. yine de bebeklere uygulanan şiddet bünyemi zorlamakta. sabi sübyanın kafasına 44lük dayamak, kahvaltıda bebek yemek gibi kavramlar beni fazlasıyla germekte. hele ki, bir sonraki friday the 13th filminin olası jasonlarından michael bailey smith'in bebek ağlaması duyunca yonca görmüş eşek gibi sırıtması tüyler ürpertici bir detaydı.

    filmin diğer bir ürperten yanı da mankenleri. gişe başarısı uğruna yardımcı rollerle itelenen koca memeli mankenlerden söz etmiyorum, bildiğiniz vitrin mankeni bunlar. nükleer denemelerin etkilerini görebilmek için bölgedeki binalara yerleştirilmişler ve filmin izole havasına çok güzel uyuyorlar.

    klişe sahneler var, devlet bizi bu hale getirdi biz de canavar olduk gibi bayat mesajları var hatta bu mesajın kafaya amerikan bayrağı saplayarak yapılan pekiştirmesi bile var. tüm bunların bilinçli seçimler olduğuna inanıyorum; çünkü bu bayatlık rahatsız etmekten çok filmin atmosferine olumlu katkı sağlıyor. remake izlediğini unutup ağğbi çok klişe sahneler vardı diyenlerden değilseniz keyif alabileceğiniz bir film olmuş.

    not: bu arada anlıyoruz ki ıssız beldelerdeki benzin istasyonu sahiplerinin hepsi dayaklıktır ve yolda kalma pahasına da olsa buralara uğramamak gerekir (bkz: wolf creek) (bkz: texas chain saw massacre)
  • kan cart curt görmeyi sevenler için bulunmaz nimet, adam gibi korku/gerilim izlemek isteyenler içinse vakit ve para kaybı olacak filmdir.

    (bkz: manyak sayımı)
  • --- spoiler ---
    filmde rubber johnny'de oynuyor. biraz yaşlanmış tabii...
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    filmin özellikle bu son versiyonu nolurdu biraz çaba sarfetseydiniz dedirten filmlerden. yine korku-komedi türünün güzel örneklerinden. yıl olmuş 2006, kim korkar radyoaktif freaklerden, cansız mankenlerden, kuşun kafasını koparıp kafaya dikip kanını içenlerden..gerçekten komikti..çölde mahsur kalan aile yedi kişi, bunların üçü zaten beş dakika içinde ölüyor, bebekleri kaçırılıyor, kalan üçten ikisi intikam için giden eniştelerini(!) bekliyor, abimiz de herkesi öldürüp bebeği kurtarıp dönüyor. bu kadar. filmin klişeden uzak durduğu tek nokta, gözlüklü ve korkak olanın bu defa önce ölen olmayıp, hayatta kalanlardan olması ve herkesi kurtarması. çok şaşırtıcıydı hakkaten.
    --- spoiler ---
  • pek germeyen ama ara sıra korkutabilen bazen de iyyk dedirten filmdir. gerim gerim geren filmlere kıyasla 10 defa tercih ederim bu türü.
  • ------spoiler $eedebilir------
    ilk yarisi sinirlerinizi bo$altan, ikinci yarisinda ise hadi lam dedirten orta karar film. lynn'in kocasi'nin (gözlüklü ve sümsük olan) yedigi onca dayaga ragmen ölmemesi hakikatten taktire $ayan olmu$.
  • kısaca sevmediğim, çok bi pırıltısını bulamadığım, övülmesinin buna benzer filmlerin yapılmasının önünü açacağından sakıncalı olduğunu düşündüğüm, en ilginç ayrıntı olarak aslında demokrat olan ve silahlara inanmayan doug karakterinin insanları öldürdüğü anlarda arkadan yükselen gaz müzikle "işte şimdi adam oldu bu korkak demokrat" mesajının diğer bütün varla yok arası göndermelerin önüne geçtiğini düşündüğüm, sadece yirmibeş kuruş daha harcayıp cd'ye yazmayı bile düşünmeden sileceğim film.
hesabın var mı? giriş yap