• 600 küsür sayfa olduğuna bakmayın, bence oldukça sürükleyici bir kitap. özellikle tarihi ve tarihsel karakterleri sevenlerin daha çok ilgisini çekecektir. dracula efsanesinin arka planında balkanlar ve osmanlı tarihini de anlatıyor. karakterler dracula’nın peşine düşüp türkiye, bulgaristan, macaristan, romanya derken dere tepe dolaşıyorlar. fransa, italya, ingiltere ve abd de kitapta geçen diğer birkaç ülke. (şimdi bakınca 80 günde devr i alem gibi anlattığımı farkettim, neyse) malum şu sıralar vampirizm mevzusu aldı yürüdü ama bu roman piyasadaki diğer kitaplarla kıyas kabul etmeyecek kadar iyi, zaten janr olarak da bambaşka bir yerde duruyor.

    wiki’in bize söylediğine göre elizabeth kostova yale mezunu, çocukluğunun ve gençliğinin bir kısmını doğu avrupa’da geçirmiş, balkan folklorü ve müziğiyle ilgili bir kişiymiş. kitabın başarısı da buna dayanıyor, kendisi balkanlarla ilgili tüm o detayları anlatırken bol keseden sallamamış, kişisel deneyimlerinden ve araştırmalarından faydalanmış belli ki.

    tarihsel roman okumak isteyip de philippa gregory’nin pembe dizi tadındaki tudors kitaplarına mecbur kalanlar için çölde bir vaha bu roman. böyleyken böyle.
  • --- spoiler ---
    okuması bir aydan fazla zamanımı almış olan tuğla. konu ve kurgu olarak oldukça çekici bir kitap gerçekten (her ne kadar zaman zaman 15. yüzyılda istanbul'da baş gösteren veba salgını ile cesetlerin kalplerine kazık çakarak mücadele eden imamlar gibi fazla fantastik öğelerle karşılaşıyor olsak da). fakat daha önce de değinildiği gibi kitabın çoğu birilerinin birilerine yazdığı mektuplardan oluşuyor ve iş artık öyle bir hal alıyor ki mektubun içinde başka bir mektup okuduğunuz oluyor. bu da haliyle kitabın akıcılığını önemli derecede etkiliyor. başka yerlerde de karşılaştığım kitaptaki türk düşmanlığı eleştirisine ise kesinlikle katılmıyorum. balkanlar'da osmanlı'nın bıraktığı izler, osmanlı'nın bu bölgeyi yönetmekte gösterdiği başarı, osmanlı'nın hayaleti gibi konular kitapta daha çok göze çarpıyor. zaman zaman türkler'den sözüm ona zulüm görmüş olan balkan halklarından da bahsediliyor (misal osmanlı paşası'nın haremine girmektense dağın tepesinden kendisini atan bulgar kızını konu alan folklorik türkü) ama bunlar vuku bulmuş olması gayet normal olan şeylerdir, olmaması anormaldir zaten, her büyük imparatorluğun tarihinden böyle şeyler mutlaka çıkar. tamam oralardaki halkın çoğu kardinal külahı görmektense türk sarığı görmeyi tercih etmiş olabilir eyvallah da seçme şansları olsa ne külah ne de sarık görmek isterlerdi herhalde, adamların osmanlılar'ı "oo hoşgeldiniz sefa geldiniz" diye karşılamış olmalarını beklemek abesle iştigaldir. dediğim gibi osmanlı'nın yönetimsel başarısı kitapta kesinlikle daha çok vurgulanıyor (şimdi bu entry'i "lan adam ver kurtulcu, liboştur da bu şimdi" falan diye kötüleyenler çıkar diye peşinen söyleyeyim, zamanında afedersiniz balkanlar'ın bir tarafına koyduktan sonra, hatta dünya genelinde kullanılan balkan kelimesi türkçe olduktan da sonra balkanlar'dan elimizde kala kala bir tek doğu trakya'nın kalmış olmaması gerektiğini düşünenlerdenim). neyse efendim konuyu fazla dağıtmıyalım kitaptan bahsediyorduk, kitabın bence en kötü yanı sonunun oldukça baştan savma bir şekilde yazılmış olması. yazarın 600 sayfa boyunca bizleri drakula'nın peşinden koşturttuktan sonra drakulayı üç sayfada öldürmesi harbiden kötü olmuş. bunların haricinde kitap iyi, güzel, bestseller'lardan mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışan beni bile kendisine çekti, alınız okuyunuz, yalnız almadan önce bitirmesinin epeyce vakit aldığını da hatırlayınız.
    --- spoiler ---
  • 2 gecedir uykularımı çalan, beni sanki kendine tutkalla bağlayan, dolu dolu, heyecanlı, akıcı, şahane bir roman. yarattığı gerilim hissi de çok başarılı.
  • hala çevirmenin the rape of the lock'u neyi düşünerek "kilide tecavüz" diye çevirdiğini anlayamadığım, çok sıkılmadan okunan, okurken bilgilendiren, tarihçilere ayrı bir sempati duymamızı sağlayan, hakkında çok yazılmamış, çok konuşulmamış, dracula'yla ilgili hikayelerden ya da tarihten cok hazzetmeyenler için illaki de okunmasına gerek olmayan, "ha okuduk kötü mü oldu?" sorusuna; "hayır canım iyi yapmışsın, fena bir kitap değildir o." diye cevap verilebilen, türe ilgi duyduğum için filmini de görmek istediğim eser.
  • kotu bir yazar tarafindan yazilmis kotu bir kitap. neden zor okundugu hakkinda gerekli entryler girilmis lakin ben hepsini toplayacagim zira oyle bir emek harcadim ki okumak ve bitirmek icin, sinirimden kendimi sikmemek icin bunu yapmam lazim, bir nevi kisisel terapi. spoiler falan vermeyecegim ama versem bile hayriniza olurdu.

    - yazar, "yazar" degil bir kere. edebi dil diye bir sey yok, ordan burdan ogrendigi, gezdigi gordugu seyleri yalasap bir sekilde anlatiyor ve bunu da gayet sikici bir sekilde yapiyor. ayni cumleler, ayni kelimeler, ayni kaliplar.

    - dracula hakkinda o kadar az bilgiye sahip ki, gerilim unsurunu ayakta tutmak icin araya resmen parca atarak 600 sayfalik, akilda kalacak hic bir sekansi olmayan bir sey yazmis. sayfa ilerliyor, hikaye degil.

    - vampirizm ve dracula arayisi mektuplarla aktariliyor dolayisiyle san marco meydanindaki kafeler, slovenyanin sahil kasabalari gibi gereksiz seyleri atlayip direkt mektuplara konabilirsiniz zira hic bir sey kacirmiyorsunuz. sehir, mekan, insan tasvirleri de acemice yazilmis, doyurucu degil, "du bi soluklanayim, biraz da avrupayi ogreneyim" diyemiyorsunuz. onu bile basaramiyor.

    - karakterler birbirine benziyor, hic bir derinlikleri yok, bunu da becerememis. dan brown bile akilda kalici karakterler yazabiliyorken, elena bunda da sinifta kalmis. hepsi birbirine benzedigi ve kimin ne soyledigi "tirnak" icine alinmadigi icin les gibi bir yapi var. mektubun icinde misin, iki kisi birbirine bir sey mi diyor, mektubun icndeki mektuptan bir pasaj mi ugras dur anlayacagim diye. acemilige bak.

    - karakterlerin olaylara ( bi olay da yok anasini satayim ) tepkileri hep ayni tasvirlerle verilmis; kim korktu, kim sasirdi, kim tirsti, ver "he felt a cold breeze" ver "he shivered!". resmen icim sisti. dil adina hic bir zenginlik yok. korkuyu tarif edemeyen korku temali kitap yazmak? hmmm benzersiz...

    - bu kadar okudum bari sonuna kadar gideyim gibi bir hata yapmayin, "bu ne yaa?!" dediginiz ilk saniye son verin o cabaya. inanin en dogru karari vereceksiniz. zamaninizi baska bir kitaba ayirin. cok ciddiyim.

    - - lovecraft, dan brown, stoker, tripadvisor, erasmus treni, lise gunluklerini corba yapmis abla. mumkunse bir daha roman olayina bulasmasin, rica ediyorum.

    -anne rice restoran menusu yazsa onu oku, bunu unut. kapagini bile acma.
  • elizabeth kostova isimli amerikali yazarin 2005 yazinda piyasaya surulecek ve cikar cikmaz kafadan best seller olacagina inanilan romani...
    romanin orjinal el yazmasi bir muzayede de 2 milyon dolara satilmis... hatta roman cikmadan film haklari bile satilmis, sony pictures'a...
    konusu ise drakula ve vlad tepes efsanesi ile ilgili gothic tarzda ve gayet etkileyici imis... bir bolumu istanbul'da da geciyormus...
    bekleyip gorecegiz...

    ayrica ingilizce tarihci anlamina gelen kelime...
  • sıkılmadan, keyifle okunulabilecek bir elizabeth kostova kitabı.

    --- spoiler ---

    tozlu arşivlerden istanbul sokaklarına, romanya'dan karpatlara, vlad tepeş'in, yani nâm-ı diğer drakula'nın sırrı etrafında/peşinde yaşanan bir kovalamaca, tarihle iç içe müthiş bir macera.

    tuğla boyutunda ama sürükleyici bir roman. okurken drakula'ya karşı nefret ve dehşet duyguları hissediyorsunuz, ama finale doğru adamın asıl amacını öğrenince bir an duraksıyor ve nefret mi takdir mi duyasınız bilemiyorsunuz. vampirin tüm ürkütücülüğüne rağmen kitapları için bir kütüphaneci arayışı sizi oldukça şaşırtıyor.

    ~~~
    "bütün gün kitaplarla iç içe yaşayınca her yeni kitap bir dost gibi gelir ve seni baştan çıkarır."

    "bütün bir hayatını istanbul üzerine çalışarak geçirmiş meslektaşlarım var, derler ki,burada yaşamamıza rağmen bu şehri tamamen keşfetmeye zaman bulamayacağız."

    --- spoiler ---

    iyi güzel kitap da, "anlatıcı"nın adı hiç geçmiyor. her ne kadar romana gizem katsa da okuyanın aklına takılıyor bu ayrıntı.
  • muhtemelen vampirler hakkında yazılmış en ilginç romanlardan birisidir. öncelikle kitap hiçbir yerinde okuyucuyu vampirlere inandırmaya çalışmıyor. zaten kitap bittiğinde çok ilginç bir şekilde vampirlerin varlığından emin oluyorsunuz. böyle bir hikaye gerçek olmayan bir şeyden yola çıkmış olamaz diye düşünüyor insan.

    olay akışı gerçekten biraz yavaş olsa da sabredildiğinde çok da büyük bir zaman kaybı olmayan güzel bir romandır.
  • içinde çok uzun mektupların olduğu, kaptıramazsanız bitirmenin uzun sürdüğü kitap. büyük ümitler ile ciltli baskısını aldım ancak son 100 sayfa harici kayda değer bir ilerleme olmuyor. neden 600 sayfa olduğunu anlayamadım. yazar eğer isteseydi 500 sayfada anlattığını 200-300 sayfada daha akıcı ve heyecanlı bir biçimde anlatabilirdi. o kadar okuduktan sonra da insan güzel bir son bekliyor ancak malesef olmuyor. neyse ki bitirdim de kurtuldum.
  • çok uzun olmasına rağmen insanı genel olarak sıkıntıya sokmayan roman. dracula gibi bir efsaneden bahsediyor olmasından ötürü gerçekten cezbedicidir. ayrıca, türk tarihine yabancı bir yazar gözüyle(ya da kitaptaki rumen karakterin gözüyle) bakabiliyoruz.

    --- spoiler ---

    biz sultanın adamlarıyız!

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap