• akşam akşam kardeşimden bir ton küfür yememe sebep olmuş 2012 yapımı danimarka filmi.
    ama ben pür dikkat izledim ve gerçekten keyif aldım.
    mads mikkelsen'e bu film akabinde boşu boşuna cannes'da en iyi erkek oyuncu ödülü vermemişler arkadaşlar, adam resmen döktürmüş. oyunculuklar birinci sınıf. senaryo hiç de çıldırtıcı derecede gerçekdışı veya filmin kurgusu saçma değil. konunun kendisi çok hassas ve çoğumuzun çoğu zaman konuşmaktan bile çekineceği bir konu seçilmiş olduğundan duyulan rahatsızlıklar. pedofili! en modern toplumlarda bile ( ki bu konunun işlenmesi için bir iskandinav ülkesinin seçilmesi çok manidar olmuş ) ağızda mırıldanılsa bile kafalarda kuşkunun kolay kolay gidemeyeceği bir mevzu. hayatını rayına oturtmaya çalışan, çocuklarla çok iyi anlaşan bir adamın hayatının nası ölene dek berbat edilebileceğini ( üstelik pisi pisine ) gösteren bir film bu. hiç bir abartı yok senaryoda, son derece olası.

    --- spoiler ---

    * adam gerçekten pedofili olsaydı gene de o yapılanları yapmamız mı gerekecekti? toplumsal linçin tekme tokat dövmek, en sevdiklerini öldürmek, evini taşlamak, yiyecek ekmek dahi vermemek dışında bir metodu olabilir mi ? ( sadece sorguluyorum )

    *izleyenler filmin başında klara'nın abisinin şaka olsun diye tabletinden gösterdiği pornografik görüntülerin zaten inanılmaz hayal dünyasına sahip küçük bir kızın erkek cinselliğinin en hardcore haline şahit oluşunu farkettiler mi? bu farkediş akabinde lucas'la ilgili söylediği "minik ve masum" yalanın detayının nerden geldiğini anlayabiliyoruz.

    *çocukluktan erkekliğe geçişin sünnetten ziyade av lisansı almak ve aileden yadigar av tüfeğine sahip olmak şeklindeki yorumu nedense çok hoşuma gitti. bunu da avcılıktan nefret eden biri olarak söylüyorum. gerçek bir erkek oluş hijyeni korumak için pipisinin ucundaki derinin kesilmesinden ziyade evde bekleyen aç ailesine yemek götürme zorunluluğu (veya sorumluluğu) şeklinde betimlenmiş iskandinav adetlerinde. bu fikir tamamen içgüdüsel ve doğal gereklilikler sonucundan çıkmış olsa gerek.

    *klara'nın lucas'ın başına gelen tüm felaketlerin yegane sorumlusu olan bir kız çocuğu olduğunu bilmemize rağmen yer yer küçücük kıza nefret dolu gözlerle bakarken biz, lucas aynı sevecenliği ile bakış açısını değiştirmemesi insanlık dersi verdi. herşeye rağmen o daha küçücük bir kız çocuğu.

    --- spoiler ---
  • her ne kadar aksiyon-macera-gerilim filmi gibi dursa da dibine kadar politik bir filmdir ve bazı kesimleri rahatsız ettiği için puanı düşük kalmıştır. puanına aldırmadan izlemenizi öneririm. sağlam mide gerektiriyor yalnız, sonra uyarmadı demeyin.
  • politik göndermeli tarantino filmi gibi bir şey olmuş ve çok da güzel olmuş.

    komplo teorisyenleriyle, linç kültürüyle ve özellikle de ömür törpüsü politik doğrucularla, kısacası son dönemde iyice popüler hale gelmiş bütün aptallarla ve aptallıklarla dalga geçerek oldukça beğenimi kazandı.

    puanı hak ettiğinden düşük çünkü leş sjw kitlesini tetikleyebilecek bir film. gelecekte muhtemelen bu içi boş egemen kültürün tırtlığı çoğunluk tarafından anlaşılacak ve the hunt da ait olduğu dönemin abuk subuk yönlerini eğlenceli bir biçimde ele adığı için kıymetlenen filmlerden birisi olacak. bu açıdan baktığımızda kült bir film olmaya aday.
  • --- spoiler ---

    edgy liberalllerin; mülteci sorunu, siyahi alınganlığı, vegan hakları ayağına redneckleri doğradığı film.

    film günümüz popülist polikaları ve zamanın ruhuyla; karakterlerine verdiği isimlerden başlayarak, karakterlerin kullandığı eşyalara kadar ince ince çok güzel dalga geçiyor.

    filmde kurulan alegorinin aynısı kendi ülkemiz için de geçerli. dikkatli bakarsanız, camileri ahır yaptılar diyen siyasal islamcıları, tunceli ne güzel bombalandı diyen chp'lileri görebilirsiniz.

    aslında filmde post-truth dönemin bir eleştirisi de var. mesela, mutfak sekansının başında, olmayan bir şeyi olmuş gibi o kadar çok tekrar ettiniz ki gerçek oldu diyor athena karakteri. gerçeğin ve doğru olanın tespitinin ne kadar zor olduğu. her insanı başka bir insanı belli kalıplar ve klişeler üzerinden tanımladığına değiniyor. özellikle hayvanlar çiftliğindeki snowball'un siyahla beyaz kadar ayrı yorumlanabilecek bir ortamda olduğumuzu gözümüze gözümüze sokuyor. bu bakımdan seyirciye çok büyük bir alan açmasa da çok da rahatsız etmiyor *.

    ana karaterimiz crystal'ın anlamsız mimiklerinden de anlayacağımız üzere shell shock sorunu yaşayan eski bir asker olmasıysa; cumhuriyetçi de gelse demokrat da gelse olan yine amerikan halkına, amerikan askerine oluyoru anlatıyor. tabii crystal her ne kadar iki fanatik gruptan ayrı olsa da bulunduğu grubun cumhuriyetçiler olması manidar. zaten athena'nın manipülasyonuyla bir cumhuriyetçi bile kendisine öldürtülüyor. *

    filmde ana karakterimiz dışında liberalleri eğiten başka bir asker daha var. bu asker sadece iç hizmette görev yapmış, savaş bile görmemiş bi asker. crystal'ın bu askerin kafasına "hizmetlerin için sağol" diye sıkması ise aslında baya provokatif olmuş.

    tabii filmde jokerle pik yapmış zenginlerin çok zengin olup fakirlerin halinden anlamaması sosu da bolca var. özellikle final sahnesindeki sadece elitlerin övdüğü, kullandığı; bir hizmetin, bir malın (bunun üzerinden aslında liberal bi elit olmanın nasıl bir şey olacağını tartışmaya açıyor) sadece onlar kullanıyor diye büyülü bir etkisinin olduğu mu ya da gerçekten bu ürünler her şeyden bağımsız çok mu iyi ürünler. yoksa neoliberal kurumlar tarafindan arzu nesnesi haline getirilmis o biçime (karakterimiz façasını düzelterek biniyor uçağa), o standarta ulaşınca mi bir manası oluyor. böyle olmanın esbabı mücibesi siz misiniz yoksa sizi siz yapan ''şeyler'' mi cevabını izleyiciye sunarak bitiyor.

    son olarak, filmin varmak istediği nokta da çok garanti bi yer. hikaye açısından bu ne kadar doğru olsa da politik olarak bir şey söylemeye çalışan bir filmin bu kadar garanti bi yerde kalması tat kaçırıyor.
    --- spoiler ---

    özetle: izleyeni üzmeyen bir solukta biten bir film.
  • şarap gibi yıllar geçtikçe değerlenecek film. kral çıplak diyebilen ender yapımlardan.

    --- spoiler ---

    sarışın yavrunun anlattığı tavşan ve kaplumbağa hikayesi ile filmin sonundaki tost yeme sahnesi güzel olmuş.

    ayrıca sjw'lerin dünyanın kendi etraflarında döndüklerini sanmalarına iyi değinmiş. athena, crystal'ın hayvan çiftliğini okumasına şaşırıyor ama kendisi daha okuduğu kitabı anlayamamış.
    --- spoiler ---
  • ben bu tip filmlere normalde mesafeli yaklaşırım. aşırı şiddet içeren, kanlı, canlı filmler...

    ne diyeyim, izledikçe keyiflendim, keyiflendikçe izledim... benzerleri gibi değil. oyunculuklar bence çok iyi.

    snowball resmen resital sunuyor; rol, mimik, aksiyon had safhada.

    espriler, hicivler, replikler, ... yukarıda yazılanlara bakmayın.

    1,5 saat eğlenme garantisi, az da sinemadan anlıyorsanız bu film 4'lük, 5'lik değil kesinlikle.
  • agzini burnunu kirmak istedigim karakterlerin oldugu film.
  • başrollünde mads mikkelsen'in oynadığı filmin orijinal adı the hunt değil (bkz: jagten) dir. film danimarka ve isveç ortak yapımıdır, danca ismini kullanmıyorsanız türkçe ismini kullanın, ingilizce olanı değil.
  • başlığa 2020 çıkışlı blumhouse productions filmi ile ilgili iki inceleme eleştiri falan okuyalım diye geldim ama başlık çorba olmuş çıkmış. kimi aynı adlı bbc dizisinden bahsetmiş (buna eyvallah), kimisi orijinal adı jagten olan ve sözlükte kendi başlığında sayfa sayfa yazılıp çizilen danimarka filminden bahsetmiş. ağa bu sözlükte moderatör falan kalmadı mı? jagten filminin girilerini gelip the hunt başlığına girenleri uyarmıyorlar mı? bu girdileri taşımıyorlar mı? 2015 çıkışlı bbc dizisi ile 2020 çıkışlı filme iki ayrı başlık yapamıyorlar mı?
  • özellikle başroldeki lucas karakterini ve küçük kız klara'yı oynayan oyuncuların performanslarının etkileyici, çekimlerin ve senaryonun da bir o kadar başarılı olduğu, dünyanın neresine giderseniz gidin, bu 'en medeni' diye bilinen ülkelerden danimarka olsun, önyargı ve ikiyüzlülüğün kollarını açmış sizi beklediğini çok yalın bir şekilde anlatan bir filmekimi2012 filmi.
hesabın var mı? giriş yap