• bir somerset maugham romanı. ingiliz yazarın olgunluk yıllarında yazdıgı, çokça olduğu üzere, okurlar tarafından beğenilen ama eleştirmenler tarafından burun kıvırılan bir eser. zaten somerset maugham ın hiç bir zaman edebiyatın en büyüklerinden sayılmamasının sebebi de okuyucuya cazip ama eleştirmenlere tu kaka gelen tarzı.

    şeytanın kurbanlarında somerset maugham iki savaş arası arupa ve amerikasındaki üst ve üst-orta sınıfların yaşamlarındaki hikayelere odaklanır. birinci dünya savaşının travmatik etkilerinin bir yandan kimilerini soul searchinge iterken avrupalı eliti dertlerini unuttukları bir rivieara hayatına yönlendirdiğini , ardından gelen ekonomik buhranın ise tam eski gamsızlıgına dönen sınıfları nasıl hırpaladığını pek renkli bir anlatımla iletir okuyucuya. kendi zamanla terkettiği aristokratik altyapısının da verdiği rahatlıkla fazla hırpalayıcı olmadan avrupa ve amerika elitini inceden inceden ama derinden yerer. ve karakterleri canlı ve keskin olmasına ragmen asla gereginden fazla karikatürize edilmiş değildir. (fazla karikatürkeştirme örnekleri için bakınız elif şafak ve özellikle amerikalı karakterleri)

    maugham'ın benim arada sırada paul auster a benzettiğim bir özelliği genelde kendisini hikayelerin içine katması ve birinci tekil kişiyle anlatması hikayelerini. maugham ı özel yapan ise çoğu zaman bu hikayeye dahil olma işini oldukça kenardan kenardan, aksiyonun içine fazlaca girmeden yapması. şeytanın kurbanları nda da mauhgam anlatıcı olarak hem templeton karakterinin hem de amerikalı karakterlerin (larry, gray, sophie, isabel) hayatlarına girip çıkıp durur ama asla fazla merkezi bir yerde olmaz. benim ideal budugum bir pozisyondan seyreder maçı.

    fransız riviearasından chicago ya, new york tan hindistanda, almanya ve belçika kırsallarına kadar uzanan oykuler hep bir sekilde anlatıcı olan maughama ulasır ve maugham da bize bunları kendi kulağıyla duyarken aktararak sanki aracılık etmiyormus da biz kendimiz şahit oluveriyormuşuz gibi hisettirir. tahmin ederim, kritiklerden zayıf not almasına ragmen her kesimden okuyucunun, maughamın zaman zaman zorlayıcı olan diline ragmen, bu kitaba bayılmasının sebebi işte tam da bu kendini içinde hissedivermektir.

    efendim eğer 20 yy romanı okumak hoşunuza giderse, maugham edebiyat dunyasıdaki genel yerine kıyasla bence okunması gereken örneklerden birisidr ve şeytanın kurbanları da maugham okumaya başlamak için fena bir yer değil, geç dönem eserlerinden olsa da.
  • ingilizce keskin bıçak ağzı, zor durum demektir.
  • ac/dc'nin, aynı isimli albümünden bir şarkısı.

    there's fighting on the left
    and marching on the right
    don't look up in the sky
    you're gonna die of fright
    here comes the razors edge

    you're living on the edge
    don't know wrong from right
    they're breathing down your neck
    you're running out of lives
    and here comes the razors edge
    here comes the razors edge
    the razors edge

    razors edge, to raise the dead
    razors edge, to cut to shreds
    to raise the dead

    here comes the razors edge
    here comes the razors edge
    well here it comes to cut to shreds
    the razors edge

    the razors edge [it's the razor's edge]
    gotta razors edge [well, the razor's edge]
    you'll be cut to shreds [that you'll be cut to shreds]
    by the razors edge [gotta razor's edge]
    gotta razors edge [by the razor's edge]
  • 1987 tarihli muhteşem bir dave holland albümü.günümüz caz müziğinin en önemli isimlerinden olan dave holland'ın quintet çalışmalarındaki mihenk taşlarından birisidir bu albüm.kadro ise şu isimlerden oluşmakta:
    steve coleman : alto saksafon
    robin eubanks : trombon
    dave holland : bas
    marvin "smitty" smith : davul
    kenny wheeler : cornet, flugelhorn, trompet
  • tam olarak çevirmek gerekirse ustura'nın kenarı demektir.
  • dilimize şeytanın kurbanları olarak çevrilmiş olan ve başrolünde bill murray'i izlediğimiz 1984 yapımı dram filmi.

    gönüllü olarak birinci dünya savaşı’na katılan asker larry darrell, bir daha asla eski ruh haline geri dönemez. savaşta ölümü ve çaresizliği gören larry, nişanlısına düğünü ertelemelerinin daha iyi olacağını söylemek için eve döner. bir süre paris’te kalan genç adam, aradığı iç huzuru bulabilmek için himalayalar’a doğru bir yolculuğa çıkar.…

    yaşadığı travmadan sonra kendisine ikinci bir hayat bahşedildiğini düşünen larry'nin, hayatın anlamını bulmak için çıktığı yolculuğu izliyoruz.
    kitap uyarlaması olduğu için süresi biraz uzun. fakat peş peşe gelişen olaylar sürükleyiciliği artıyor. yaklaşık 3'te 2'lik kısmında olayların nereye varacağı belirsiz olsa da öyle bir final yapıyor ki tam anlamıyla bir roman okumuşuz hissi uyandırıp izlendiğine pişman etmiyor.
    filmin sıkıntısı bill murray maalesef. kendisini çok sevmeme ve onun için izlemiş olmama rağmen filme uygun bulmadım. çünkü bayağı bayağı dramatik, trajik ve travmatik bir filme tarzını yansıtıp komiklik yapma gayretindeydi.
  • bir somerset maugham romani.
  • baş rolunde bill muray'in oynadığı 1984 yapımı bir film.
  • 1946 yılında ilk defa sinemaya uyarlanmıştır. filmi izlerken kurgusal kısıtlamalar yüzünden çok iyi bir romandan uyarlandığını hissedersiniz. filmde larry'nin hayatı anlamlandırma çabası iç dünyasına giremediğimiz için “ne istediğini bilmeyen şımarık bir soğuk nevale” gibi görünmesine neden olur. ama bununla birlikte diyaloglar tipik bir melodram filmi için çok ağırdır. bir hollywood filminde bergmanvari bu varoluşsal sancılar absürt durur.

    ve uzun süresine rağmen pek çok trajik ayrıntı sanki hiçbir önemi yokmuş gibi es geçilir. bilhassa hikayenin en ilgi çekici karakteri sophie'nin kullanılıp kenara atılan bir mendil kadar ehemmiyeti olmaması rahatsız eder.

    o yüzden filmi izleyerek kitaptan alınacak keyiften edilecek feragat da hesaba katılırsa romanın türkçe'ye çevrilmesini beklemek daha isabetli bir karar olacaktır. yazarın birkaç eseri iş kültür tarafından çevrildi. bu kitabın da yakın gelecekte çevrilmesi sürpriz olmayacaktır.

    6/10
  • ac/dc nin müthiş bir albümü. şiddetle tavsiye ederim.
hesabın var mı? giriş yap