• --- spoiler ---
    filmde bir sapka vardir, erotizmin tetikleyicisi, fetis obje olarak. daha sonralari anlasilir ki o sapka sadece uygun kiside, iki tarafa da ayni duyguyu uyandirdigi zaman fetis objeye donusmektedir. sanirim sevismeyi, tutkuyu ve uyusmayi en iyi ozetleyen, filmin en vurucu parcasidir o sapka.
    --- spoiler ---
  • kitabı okuyan, filmini de izleyen birisi olarak diyebilirim ki aslında iddaaların aksine, film o kadar zavallı kalmıyor kitabın yanında, hatta daha etkileyici olduğu yönler bile var kitaptan:

    evet, varolmanın dayanılmaz hafifliği dışında hiçbir kitabını okumasam da gördüğüm kadarıyla milan kundera, olayların karakterler üzerindeki etkilerini ve bu karakterlerin iç seslerini, iç çelişkilerini mükemmel betimleyen bir yazar. ama bence olay anlatımı o kadar mükemmel değil, yani bir prag baharı'nda tankların gösterilerin ortasında yarattığı o bıçak darbesini, kan saçılmış çek bayraklarını betimlediğini hatırlamıyorum ya da bu kadar çarpıcı etki yaratmamıştı bende. oysa filmde, prag baharı ve o kaos ortamı, filmde daha bir çarpıcı imgelerle, kundera'nın kelimelerinin de ötesine geçiyor, kısacası akılda kalıyor.

    ikincisi, tereza ile sabina arasındaki çekimler. bence bu sahne bu kadar gergin, erotik ve başarılı olamazdı. evet kitapta bu erotik oyun esnasındaki ruh halleri betimleniyor, ama sabina'nın çekimler esnasında tereza'ya bakışları, perde'ye sürtünme ve dokunma suretiyle tereza'da yarattığı ürperme etkisi, tereza'nın gözyaşları ve yüz ifadesi, deklanşör seslerinin yarattığı o korkunç gerginlik ve temsil ettiği iktidar olgusu, aynadaki poposunu görünce ürperen tereza'nın tepkisini ve bu sahnedeki bir sürü detayı bir kitabın kelimelerle tasvir edebileceğini düşünemiyorum, çünkü bu sahnelerin yarattığı darbeler kelimelerle değil, bir sürü etkiliyici anın fotoğraflanması ve bunların deklanşör sesleriyle harmanlanıp izleyicide yarattığı darbelerden oluşuyor, kısacası bakışmalardan, mimiklerden ve bu mimiklerin yarattığı anlamlardan oluşuyor, ve ne olursa olsun, ben juliette binoche(tereza) ve lena olin'in(sabina) bir kelime bile etmeden, sadece mimikleriyle kelimelerin anlatımından da öteye geçtiğini düşünüyorum, hem de fazlasıyla.

    özetle haksızlık etmeyelim, film neredeyse kitap kadar güzel aslında.
  • prag'ın masalsı, zaman zaman karamsar atmosferinde geçen, yer yer politik analizlerin geçtiği, sophokles'in kral oidipus eserini bolca gördüğümüz, bu nedenle "her kadın sırları keşvedilecek yeni bir kıta" cümlesi altındaki gizli anne arayışını anlatan, kadınları ayrı kılan detayların bir şapkadan çok kırılmış camlardan yansıyan narsist görüntümüz olduğunu söyleyen filmdir. birbirlerini kıskanan kadınlar arasında yaşanan duygular çok iyi işlenmiş. filmin ana karakterleri o kadar tatlı ve aynalar o kadar küçüktür ki onların ölümlerini göremeyiz.

    bir de "karenin" adında köpekleri vardır ki bir köpeğe karşı duyulabilecek sevginin şimdiye kadar izlediklerim içerisinde en iyi şekilde dile getirildiği film bence:
    "annemi sevmek zorundaydım, ama bu köpeği sevmeyi ben seçtim. onu senden daha çok seviyorum çünkü beni her an aldatacak korkusu yok ve beni karşılıksız seviyor."

    ve film başladığı gibi "güçsüzlerin ülkesi"nde son bulur.

    gördüğüm en iyi renkliden siyah beyaza geçişler bu filmde kullanılmış. ayrıca filmde man ray ve dolayısıyla lee miller'ın adı geçer.
  • varolmanın katlanılmaz hafifliği..
  • karakterlerin, bakislarin, cekimlerin etkileyiciliginin ust boyutta oldugu bir film...cekoslovakya'ya rusya'nin girisinin canli tasviri, korkutuculugu, ciplakligin estetik cekimleri, tomas'in derin, testosteronlu bakislari, juliette binoche'un naifligi, lena olin'in guclu ama duygusal artistik havasi ve kitabini okumayanlar icin filminin sonunda nefes alis verisinizin degismesi, kalbinizin urpermesi ile tekrar seyretmek isteyebildiginiz filmlerden...
  • sabina'nın muhteşem, diğerlerinin mutlu olduğu film.

    --- spoiler ---

    "tereza: i was forced to love my mother, but not this dog. you know, tomas... maybe... maybe, i love her more than i love you. not more. i mean in a better way. i'm not jealous of her. i don't want her to be different. i don't ask her for anything."

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    bir de buradaki nikah sahnesi çok tanıdık: insana gülme geliyor hakikaten o ciddi ve içi boş lafları ciddi ciddi dinlemen gerektiğinde. madrid konsolosu da gülmüştü -bizi evlendiren-, repliği bittiğinde herkes kahkaha atıyordu.

    --- spoiler ---
  • biriyle çok iyi anlaşabilmek ve birinin yanında mutlu olabilmek ayrımını anlatır bu film. bütün güzellikleri elinin tersiyle itip, mutlu olduğunu hissettiğin şeylerin peşinden gidebilirsin der. benim için, filmi unutulmaz yapan ise, güzel hayatı değil mutlu olduğunu hisettiği hayatı tercih eden karakterin, yaşam şartları zorlaşsa da hayata bakışının değişmemesidir. ayrıca savaş hiç bir zaman mutluluk getirmez gerçeğini gösterir.
  • üzerinde en çok düşünüp, en az konuştuğum film, kitap, mevzuu.. değeri bu kadar büyüktür benim için dile gelmeyen diğer bütün mühim şeyler gibi.. ne konuşarak kirletmek isterim, ne üstünde tek bi boş laf edilmesine tahammül ederim..
  • filminde daniel day lewisve dahi juliette binoche'nin mukemmel oynadigi en az dis kosullar (prag'in isgali) kadar icsel proseslerin de hayati ne kadar enteresan mecralara surukledigine dair cok carpici ve uzun olmasina ragmen hic de bunaltici olmayan bir basyapit. sirf var olmanin bedeli oyle boyle degildir.

    --- spoiler ---
    hayatin donum noktalarinda hic kimseye hayir diyemeyen (misal: take off your clothes, cevap: ok) bir doktor bir kez hayir deyince doktorluktan olur. yine hayir diyemez dostlarina icer, sarhos olur ve hem kendinin hem dostlarinin macerasini bitirir. insani hayat uzerine rethink etmeye iter, icini burkar.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap