• çok şaşalı olmayan, hikayenin tarafsız, sade bir dille anlatıldığı, derli toplu, gayet güzel, izlenilebilir bir film olmuş. şahsi fikrim, yılmaz erdoğan ve cem yılmaz filmin içinde eğreti durmamış, rollerin hakkını vermişler. sadece ayşe karakteri için olga kurylenko yerine acaba bir türk oyuncu oynasa daha sıcak olur muydu diye düşündüm fakat olga kurylenko'da karaktere iyi oturmuş. kısacası russell crowe hoş bir yapıma imza atmış.

    bence sadece şu sahne için bile izlenilir:

    --- spoiler ---

    - cemal ve türk askerleri: "mustafa kemal'e içiyoruz"
    - connor: neye içiyorlar?
    - hasan: türkiye'nin geleceğine...

    --- spoiler ---

    şu günlerde şöyle bir sahneyi perdede görmek bile insana tebessüm ettiriyor.
  • cem yılmaz neyse de, yılmaz erdoğan'ın oyunculuğunu pek beğenmediğim film. ayrıca çok zorlama olan bir sahne de cmylmz'ın şarkı söylediği sahneydi. tamamen daha önceki filmde yaptığı sükseye yeltenmişler tekrar.

    ayrıca söylenmiş ama çanakkale konusuna daha derinlemesine inilseydi, savaş görüntüleri vs daha gerçekçi ve etkileyici olsaydı daha iyi olurdu.

    netice olarak her ne kadar pek de olmamış bir film olarak görsem de, çanakkale kurtuluş savaşına değinilmesi açısından oldukça önemli bir film. artık bizim film sektörü de bu konuya dokunmalı. ama öyle saçma sapan efektli fetih filmleri gibi olmasın. adam gibi bir hollywood tadında olsun.

    sana puanım 6,2/10 kanka. pek de olmamış yani.
  • bugün izlediğim ortalama bir film. öncelikle cinemaximuma burdan sevgilerimi göndermek istiyorum. şu entrymde kendileri hakkında düşüncelerimi anlattım. şimdi film yorumuma geçeyim.

    bir çanakkaleli olarak filmden çok fazla umutlu olduğum için belki de film bittiğinde biraz hayal kırıklığı yaşadım. duygu yoğunluğu oldukça düşük bir film olmuş. savaş sahneleri de baya azdı.

    --- spoiler ---

    cem yılmaz'n filmde yine bir içki ortamında türkü söylemesi herkeste "av mevsimi"ni çağrıştırmıştır eminim. tabiki böyle bir türkünün eklenmesi çok hoş olmuş. fakat av mevsimine bu kadar benzeyen bir sahne şeklinde çekilmeseydi daha iyi olurdu.

    filmin duygulandıran tek sahnesi savaş esnasında 3 kardeşin vurulduğu andır sanırım. onun haricinde herhangi bir duygu yoğunluğu yaşayamadım ki aslında konu açısından insanın boğazını düğümleyecek bir çok öge barındırabilirdi diye düşünüyorum. bu konuda biraz eksik kalınmış.

    baba oğul karşılaşması çok sönüktü bence. ayrıca russell'ın eliyle koymuş gibi oğullarının mezarlarını bulması, yaşayan oğlunun nerde olduğunu bilmesi filan çok fantastikti. böylesine güçlü bir 6. his yok yani.

    bir de trende giderken yunan askerlerinin saldırması sonucu taburunun hemen hemen hepsini kaybeden yılmaz erdoğan'ın hiçbir şey olmamış gibi "hadi o zaman afyona gidelim" demesi de biraz saçmaydı sanki. adam komutan sonuçta. birliğini kaybetmiş. ama hala russell'ın oğlunun derdinde.

    --- spoiler ---

    bir de filmin sonunda harika bir şarkı çalıyor. şarkıyı bilen varsa yeşillenmeye hazırım.
  • filmin --bence-- en ilgi çekici ve komik sahnesi şuydu: russel crowe, yılmaz erdoğan'ın üzerine saldırdığında cem yılmaz, hemen eline geçirdiği bir tahta haç ile russel crowe'a bir iyi gömşürüyor.
  • --- spoiler ---

    gösterime girdiği gün gidip izlediğim ve bir sürü mantık hatası bulduğum film. yukarıda yazılmış zaten adam çocuklarının mezarlarını ve arthur'u nasıl buldu diye. bir de arthur'la kuyu gibi bir şeyin içinden geçip nehre atladıkları sahneyi çok garipsedim. film de tam orada anlamsız bir finalle bitti. bari avusturalya'ya döndüler mi dönmediler mi onu söyleselerdi. çocuk "gelmeyeceğim" diyordu çünkü.

    onun dışında savaş sahneleri nedense yüreğime dokunan içimi sızlatan cinsten olmadı hiç. neden bilmiyorum. filmin çok duygusal olması gerekirken bilinmeyen bir sebeple bu duygusallığı yok eden bir yönü var. bu kadar hüzünlü bir konu nasıl bu kadar duygusuz anlatılır, neden karakterlerden hiçbiri ağlamaz ya da gözleri dolmaz. bir sürü filmin en alakasız sahnelerinde ağlayabilen bir insan olmama rağmen bunda ağlayamadım.

    puan vermek gerekirse savaş sahneleri için 7 vereceğim film.

    --- spoiler ---
  • film ortalama bir film olmus benim puanim 6,5-7 diyebilirim, sinemada gidicem diye yirtinmaya gerek yok bence, ozellikle filmin 2nci yarisinda bana anlamsiz gelen bircok sahne var
    --- spoiler ---

    -cem yilmaz'in seslendirdigi turku direk av mesimini hatirlatti bana zorlama eklenmis
    -yunan cetelerin koy bastigi sahnelerde insanlar öldürülürken hasan binbasinin yaptigi geyikleri anlamsiz buldum, sonucta ordaki odak nokta baba ve ogul ama en azindan bir türk subayinin orda daha icten davranmasi gerekirdi
    -filmin sonundaki kahve sahnesinin amaci nedir anlamadim, fetihin sonundaki hamilelik sahnesi gibi durmus
    -orhanin annesi ve amcasi icin neden seslendirme kullanilmis hic anlamadim gereksiz yapay durmus, o rolu kaldiracak bircok turk oyuncu vardi
    -son olarak da yunan cetelerini karayip korsanlari filminden alinmis sanirim
    --- spoiler ---
    bana kizanlar olacaktir belki ama konular farklı olsa bile donemi yansitmasi ve filmdeki samimiyete baktigimda son osmanlı yandım ali daha basarili duruyor
  • öncelikle belirtilmesi gereken, filmin türk standartlarının üstünde olduğu. yani kalite holywood ayarında. dileğim bu filmin en iyi yabancı film oscarı'na aday olması. tabii bu baya iddalı bir istek ama insan yılmaz erdoğan ve cem yılmaz'ın da oynamasından dolayı bunu biraz ister istemez istiyor.

    russell crowe bu filmle yönetmenlik hayatına başarılı bir giriş yapmış. oyunculuk adına daha fazla şey kanıtlamasına gerek olmayan başarılı oyuncunun, iyi bir yönetmenlik deneyimine tanık oluyoruz. genelde kendi filmlerine yazıp yönetmeye alışık olan yılmaz erdoğan, the water diviner'da çok başarılı bir oyunculuk sergiliyor. cem yılmaz ise filmde oynamak için russell crowe'un neredeyse yalvarmasına neden olan unsurun kendisine ayrılan zamanın gerçekten kısıtlı olması gibi bir sonuç çıkarılabiliyor.

    yabancı eller tarafından yazılan seneryoya yer yer ufak ufak yılmaz erdoğan ve cem yılmaz'ın dokunuşlarının olduğunu da belirtmek gerekli. bunun için resmi bir bilgi yok ama filmi izlerken bunu anlamak pek de zor olmuyor. bu durum, russell crowe'un ülkemizin iki sanatçısına duyduğu saygıyı çok net bir şekilde gözler önüne seriyor.

    ayrıca, filmi çanakkale savaşı'na daha çok türk bakış açısıyla bakılması yıllarca aleyhimize yapılan filmlerden sonra bize ilaç gibi geliyor. tabii antipatik bir taraf göstermek ihtiyacıyla, bu hışıma yunanlılar uğruyor. anadolu'yu işgal için yaptıkları zulüm gayet net gözler önüne seriliyor. yani sonunda, avrupa'nın eksi yunan medeniyetine duyduğu hayranlık nedeniyle yunanlıları korumak adına manipülasyona uğramamış bir film görebiliyoruz.

    filmin çok dilli olmasıysa başka bir artısı. zira savaşları gösteren bizim dizi ve filmlerimizde düşmanın bile bizim gibi türkçe konuşması komik oluyordu. (bkz: kurtuluş) ama bu konuda benzer saçmalığı bir sürü holywood filminde herkesin tek bir dilden ingilizce konuştuğunu görmek mümkün olabiliyordu. (bkz: enemy at the gates) o nedenle the water diviner'da her milletin kendi dilinde konuşması kesinlikle büyük bir özveri ve olumlu bir unsur.
  • ülen bir tek bende mi yılmaz erdoğan konuşmaya başlayınca şimdi şiire girecek hissiyatı uyandı?

    tam "soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan" diyecekken "hücummm" diye bağırıveriyor, dengesiz.

    cem yılmaz, sadece şarkı sahnesini değil, av mevsimindeki karakterin bütün deli doluluğunu taşımış filme.

    genel olarak bir şey söylenecek olursa, yüzeysel ve turistik bir film olmuş bence. sultanahmet, sarnıç, hiç alakasız bir sahnede ortaya çıkıveren hamam falan. istanbul deyince aklına ilk gelenleri sıralayıvermiş russel crowe.
  • türk kahvesinin hakkında bütün bildiklerimi unutturan filmdir. türk kahvesini, kızı istemeye gelen damat adayına acı yaparlar; ki o kahveyi içmesi kızı ne kadar istediğini anlatır.
    filmde anlatılan ise, kızın kahveyi acı yapması istemediği anlamına geliyormuş.
    yani şimdi tamam saygı duyuyorum, gerçekten bir emek var ve avustralyalı bir oyuncu gerçekten objektif -biraz da yunanlara saldırarak- bir film çekmiş; ama yanınızda ikiden fazla türk oyuncu ve bir tane de türk danışman var iken, bu büyük yanlış nasıl yapıldı?
    ekşi sözlük hiçbir "şeyi" beğenmeme timine uymak istemedim ama yapamadım, beğenemedim. milli mücadele dönemine ait ne olursa olsun çamurdan olsun derken ben beğenemedim. tamam olga çok güzel, russell crowe harika oynuyor; ama yine de olmamış bir film. ayşe rolündeki güzel oyuncunun dublajı oturmamış, osmanlı dönemindeki ayşe ile alakası yok; bir de kıza "iki gözüm" dedirtmişler bütün salon gülmekten alamadı kendini. türk oyuncu olsaydı ayşe rolüne. ayrıca yılmaz erdoğan'ı da oturtamadım rolüne, iyi bir oyuncu olabilir ama cem yılmaz o rolü daha iyi kotarırmış gibi hissettim. cem yılmazdaki kuvayı milliye coşkusu nere, yılmaz erdoğan'ın her an şiir okuyacakmış hali nere?
    tanım: kısacası russell crowe'u her şekilde takdir etmeme sebep olan; ama yapıyorsanız biraz daha derinlik katsaydınız, inandırıcılığını arttırsaydınız dedirten filmdir.

    edit-ekleme: bazı yörelerdeki türk kahvesi adetinin filmdeki gibi olduğu yönünde düzeltme geldi.
  • lan oğlum siz ne öküz insanlarsınız ya. şu sözlükte olumsuz eleştiri yaptığım 1-2 konu vardır. şu başlıkta film ile ilgili yazılanları görünce kendimi tutamadım.

    insanların takıldığı noktalara bak şimdi.

    türk kahvesi. yok türk kahvesi acı yapılırmış, oğlan içince ona olan aşkı anlaşılsınmış. bu kısım yanlışmış.

    yok yunan çetelerinin kostümleri bilmem neredeki filmden alınmış.

    bir diğer öküz de diyor ki "film mantık hatalarıyla dolu : ("

    bir başkası da filmin duygusal olmadığını söylemiş.

    işte arkadaşlar biz bu yarak beyinlilerle aynı salonda oturup film izliyoruz. bu adamlar kim biliyor musunuz?

    bu adam siz hobbiti izlerken yanındaki arkadaşıyla böğüre böğüre konuşarak "yaşlı cüce hobbite mesajı verdi" diyen dallamalar. siz interstelları izlerken film sırasında "zaman büküldü adam yaşlandı bunlar yaşlanmadı" diyen mallar. siz herhangi bir filmi izlerken "çık çık çık" diye hayıflanan aptallar. siz film izlerken "aaaaa" diye şaşıran özürlüler.

    çünkü bu orospu çocukları ayda yılda 1 kere sinemaya gidip genelde torrentten film indirdiği için, sinemada da arkadaşlarıyla kritik yapma hakkının olduğunu düşünüyor. yemin ederim bu yavşaklar yüzünden sinemada izlediğim filmden zevk alamaz oldum ya. her sinemada adamın esprisini yanındakine tekrarlayarak gülen mi dersin, film beğenmediğini söyleyen mi dersin, cep telefonuyla konuşan mı dersin, tabletinden oyun oynayan mı dersin. her izlediğim filmde en az 2 vaka ile karşılaşmak zorunda mıyım arkadaş. beğenmediysen siktir git torrentten izle gelme amına kodumun filmini ya.

    işte zamanında divan edebiyatında "sanat toplum içindir" demeyen şairlerle dalga geçiyorduk. ne kadar haklılarmış meğerse.

    "o kadınla çocuk niye filme eklenmiş yaaa hiç gerek yoktu." bu amına kodumun sanattan ne anlayacak?
hesabın var mı? giriş yap