• iyi film. rudolf nureyev rolünde oleg ivenko çok başarılı. nureyev'in sanatsal karakteri iyi işlenmiş, dönemin siyasal ortamı da keza... bir rus'u ruslarla ortak çekmek akıllıca olmuş. biyografik filmlerde bile isteye düşülen tongaya -karakterler hangi milletten olursa olsun fasih ingilizce konuşmaları- düşülmemiş. nureyev'in çalkantılı hayatı fazla şematize edilmeden anlatılmış. dengeli bir yönetmenlik*, temiz bir iş. alkış.
  • isim çağrışımı ve bale temalı oluşu nedenlerinden ötürü black swan filmiyle karşılaştırılma yoluna gidilse de alakası olmadığını düşündüğüm film.

    --- spoiler ---

    black swan'de kahramanın, zaafları nedeniyle başka bir karaktere dönüşümü anlatılırken the white crow'da ise kahramanın, güçlü yanlarını iyice besleyerek sarsılmaz bir karaktere bürünüşü anlatılıyor.

    film, hayatını konu edindiği bale sanatçısı rudolf nureyev'e dair bende çok karmaşık hisler uyandırdı. içinde bulunduğumuz ataerkil zihniyete sahip ve sanat düşmanı topraklar nedeniyle sanatçının hırçınlığıyla bir noktada özdeşim kurabilsem de bu öfkesini çevresindeki herkese yansıtmasını, onu saf bir sevgiyle seven ve bunca öfkeyi hak etmeyen insanlara dahi acımasızca davranmasını normal bulamadım.

    rus olması, ataerkil bir ailede büyümesi, duygularını asla göstermeyen, korkunç bir babaya ve bu zihniyeti benimseyip destekleyen anneye sahip olması gibi nedenlerden ötürü kendince böyle bir savunma mekanizması geliştirmiş sanatçı. hep hırçın bir iletişim görmüş ve bunu benimsemiş. normali hırçınlık ve öfke olmuş. ona iyi davranan, sadece onun iyiliği ve sanatı için uğraşan hocasını ve eşini bu nedenlerden ötürü bir türlü kabullenemediğini düşünüyorum. nureyev'i sevdiler, karşılıksız bir sevgiyle sevdiler hem de. ve bu sevgilerini göstermekten çekinmediler. nureyev ise buna alışık değildi. o güne dek onu öfkenin ve olumlu duygularını dışarıdan gizlemenin beslediğini düşündüğü için bu saf sevginin kendisine zarar vereceğini ve kişiliği ile yeteneklerini aşağı çekeceğini düşündü. onlardan, emeklerinden ve kendisine gösterdikleri sevgiden gerçek manada nefret etti.

    kendisini insanlardan soyutlayarak her bulduğu fırsatta müzeleri ve sergileri ziyaret etti, ufkunu genişletmek için elinden gelen her şeyi yaptı. gündüzlerini sanatla, gecelerini ise eğlenceyle geçirerek yeteneğini her açıdan beslemeye çalıştı. tüm bunların sonucu olaraksa ortaya muhteşem bir sanatçı fakat korkunç bir insan çıktı.

    şimdi düşünmeden edemiyorum; nureyev yaşadığı süreçte psikanalizden geçseydi, çocukluğunun kendisinde açtığı yaraları tedavi etmeye çalışsaydı ve duygularıyla daha kolay baş edebilen 'sağlıklı' bir birey olmayı öğrenebilseydi bu onu daha başarılı bir sanatçı mı yapardı, daha başarısız bir sanatçı mı yapardı yoksa sanatı bundan etkilenmez miydi? kesinlikle etkileneceğini düşünüyorum. bu etki, yani nureyev'in daha 'iyi' bir insan oluşu sanatına olumlu mu yoksa olumsuz mu tesir ederdi; işte onu bilemiyorum.

    --- spoiler ---
  • rudolf nureyev'i filmde anlatıldığı haliyle martin eden'a çok benzettim. ön planda tutkulu (tutkuyu da türkiye'de varoş varoş kullanmaktan arabesk anlamlar geliyor aklıma, calling diyelim) olduğu bale ve bunun için ettiği cesaretler var.

    detaylardaysa başka bir hayata duyulan özlem, o başka dünyanın insanlarıyla iç içe olarak kendini tam hissetmeye çalışma, devrimi sadece yüzeyde değil gidip sanat eserleini inceleyerek derinde de yapmaya çalışması, bir taraftan da babasıyla yaşadığı sahneleri incelediği tablolarda bulmasıyla aslında farklı dünyalar diye bir şey olmaması ve yaşananların tüm insanlara özgü olması vardı.

    hele fransa'ya iltica ve ya rusya'ya dönüş ikileminde ülkesini hiç sallamaması ama konu annesi olduğunda bi duraksaması beni aşırı yakaladı. ne bileyim insan kendisine pek de gün yüzü göstermemiş ülkesi ne bok yerse yesin çok da umrumda kararına çabuk varıyor da orda kalan anne fikrine kolay katlanamıyor.

    benzer bir hayata bakış, hırs ve başka bir dünyaya ait olma çabası da tim parks'ın morris duckworth** karakterinde var.

    böyle bireyci ana karakterli biyografik roman ve filmlere bayılıyorum. kurtuluşun (kurtuluş diye bir şey varlığına ve gerekliliğine inandığım zamanlarda) sadece insanın kendisinden geleceğine inandığımdan sanırım.
  • başarılı oyuncu ralph fiennes 'in yönettiği film. uzun olmasına rağmen ilginç bir konuyu dans üzerinden işliyor.
  • ilk bir saatlik diliminde öykü ile beraber mimari de akıp gidiyor. leningrad ve paris şöleni resmen. özellikle pencereleri vurgulayarak çekmişler bu da mimariyi ortaya çıkarmanın en iyi yolu bence. ayrıca filmden bağımsız bir pencere/pencere fotoğrafı delisi olduğum için tabloya bakar gibi baktım. mimari deyince pencereden sonra merdiven geliyor diye düşünürken merdivenden çekilen sahneler geldi. gülümsedim.

    ve sainte chapelle sahnesi ile emin oldum yönetmen veya görüntü yönetmeni de pencere manyağı.

    bir filmde hiç sokak sahnesi olmaz mı? meydan var o sayılmaz böyle insanların gelip geçtiği akan bir sokak yok. tek sahne var onda da kamera da akıyor. açık alan sokakta geçen sahneler duvarlara paralel çekilmiş hep pencere hep mimari hep ışık ve binaalrın ön yüzleri

    dans hocasının "hikayenin önemi" temalı konuşmasından sonra da filmde hikaye görselliğin önüne geçti.

    filme sinematografik açıdan çok bir şey yazmak istemiyorum aslında buraya yazacak bir şey de bulamadım ama sadece "görseller harika" yazsam çok havada kalacaktı. ayrıca hikayesi o kadar güzel duygusu hikayeden ayrı gelişen alt üst tüm metinlerle de desteklenen filme yalnızca "görsel şölen gibiydi" demek de haksızlık hani.

    bu arada her gün ermitaj müzesi'ne giderek sanat sanat içindir demiş ya sevdim.

    son olarak film görsel açıdan çok iyi demiş miydim?
  • rus balet rudolf nureyev'in hayatını anlatan sinema filmi. ralph fiennes çekiyormuş.
  • berbat bir film. balet rudolf nureyev'in yaşam öyküsüne herhalde toplamda 20 dakikaya tıkıştırıp özgürlük, eşitlik, asla sömürmeme ve adalet diyarı fransa'ya gerilimli bangırtılı müzikler eşliğinde nasıl da sığındığını, zengin ve arkası sağlam köklü bir fransız aileden gelen genç ve valiumlu kahraman fransız clara'nın cânım fransız kere fransız polisini nasıl da devreye sokarak kahrolası sovyet görevlilerini katakulliye getirdiklerini kalan iki saatte ballandıra ballandıra anlatıyor. nureyev'in çocukluğundan iki silik sahne, bale okuluna nasıl kabul olduğu, baleye nasıl karar verdiği, kendi kendine evde dans edip etmediği, az görülen babanın iktidarını nasıl dayattığı çok silik izler olarak bırakılmış. aman zaten bunlardan kime ne? zavallı sovyetlerde geçen boktan yaşamdan kime ne di mi ama efendim? varsa yoksa ışıl ışıl paris,kocaman görkemli paris, gece hayatıyla paris, paris paris paris. fransa ve paris çok sanatsal, bu arada bolca paris demiş miydim? özgürlükler şehri paris çünkü.

    sovyetler eleştirilmesin demiyorum, sözgelimi pawel pawlikowski ' nin cold war ' u da eleştirir sovyetleri, ama fransa'nın da suratına tokatı bir güzel çarpar. ayrıca kapitalizmin kendi götündeki dev boku görmeyip de sovyetlerin paçasına bulaşan çamura zoom in yapıp durması da ayrı sinir zıplatıcı.
  • ilk kez bir filmde rol alacak oleg ivenko'nun rudolf nureyev'i canlandıracağı biyografik film. ralph fiennes'in 3. yönetmenlik denemesi olacak. adèle exarchopoulos, filmde rol alacak bir diğer isim.
  • yine bir biyografi filmi. ingiltere, fransa ve sırbistan ortak yapımı. ralph fiennes'ın yönetmenlik kariyeri açısından da önemli bir adım olmalı.

    --- spoiler ---

    rus/sovyet balerin rudolf nureyev'in yaşamından uyarlanmış bir film. anımsadığım kadarıyla üç zamanlı olarak sunuluyor öykü. nureyev'in çovukluğu (zaman zaman geriye dönüşlerle), anlatının asıl zamanı (yani nureyev'in kariyerinin zirvesinde olduğu dönem) ve sovyetler'den kaçtığı yıllara atlayış.

    --- spoiler ---

    filmin oyuncu kadrosu bence başarılı ki başroldeki çocuk profesyonel bir aktör değilmiş, balerin olduğunu öğrendim. öykü sağlam bir zemin üzerine kurulu; özellikle çocukluk yıllarına dönüş bence çok etkileyici bir kompozisyonda sunulmuş.

    dekor, kostüm, farklı dillerin bir arada kullanılması, vs. hepsi filmi kaliteli kılan önemli ayrıntılar.

    dans ve müzik, zaman zaman görsel ve işitsel bir şölen seviyesinde.

    filmin tamamen sovyet karşıtlığı üzerine çatıldığı yorumu belki abartılı, ama yine de karşı propaganda unsurları içerdiğini söylememek mümkün değil. burada da devreye "tarihsel gerçekler" giriyor ki ayrı bir meseledir ve herhalde meraklısı ayrıca peşine düşecektir.
  • resmi fragmanı düşen film.
hesabın var mı? giriş yap