• müthiş bencillik içeren açıklamadır. tiyatro okudum, sahne üzerini sevmesem de oyunculuk da yaptım. sahne arkasında çalıştığım oyunları onlarca yüzlerce defa gidip üst üste izlemem gerektiği de oldu. oyuncu egosu derseniz bunu anlarım ama olayın bir de psikolojik yanı var.

    anlamayanlar için not: tiyatroya bir kutsiyet yüklemek için söylemiyorum sadece işi izah ediyorum. tiyatro, biraz antika bir iş olduğundan sinema dizi ya da çoğu diğer meslek gibi bunalınca bir çay içeyim bir nefes alayım, öf oturayım ya da tuvalete gideyim diyebildiğiniz bir mesai değil dikkat ederseniz. seyirci için de oyuncu için de konforsuz, gerçek zamanlı bir ilüzyon var. 45 dakika olsun iki buçuk saat olsun sahne üzerinde olduğunuz her an yerine getirmeniz gereken sorumluluklarınızla yalnızsınız ve yüzlerce göz size bakıyor. müsamerede ağaç oynasan bile sahne bitene kadar duracaksın en basitinden. bardağı masaya koyup giden figüransan tam zamanında onu yapacaksın ki ışık odasındaki adam oranın spotunu açacağında sana küfretmesin. en profesyoneli, yılların kaşarlandırdığı oyuncusu bile diğerlerinin kendisini seyrettiği, kendisininse yalnız olduğu bu durumda bir gerilimle yüklenir. insan evrimi, cildimizdeki alıcıların gözlerimiz kapalıyken bile bize bakan bir çift gözü algılayabildiği üzerine çalışmalar var. sahnedeki vatandaş da mesaisi bittiğinde karanlıkta suratını seçemediği yüzlerce kişiyi bir görmek, rahatlamak ister haliyle. ne yapsın defolup kulise mi kaçsın işi bitince?

    bu tuhaf durumda da birbirini tanımayan insanlar olarak mal mal bakışmayalım diye gayet karşılıklı bir ritüel uydurulmuş, sahnedeki eğilir selam verir, seyirci de bizahmet tamam seni izledik, artık sen de bizi rahatta bir gör demek için bir jest yapar alkışlayarak. iki yüz kişi sahnedekilere tek tek selam verse bu pratik bir çözüm olmazdı herhalde değil mi? o sebeple iyi kötü beraber geçirilen birkaç saatin hatrına karşılıklı bir selamlaşmadır alkış ritüeli. beğenmezsen zayıf alkışlayabilirsin, kaş göz eğebilirsin seyirci olarak bu senin hakkın. alkışa bayılmak, alkıştan orgazm olmak diye bir durum yok. profesyonelsen hele, rutine bindiyse her akşam oynadığın oyundan sonra gidip bişeyler yemek istersin en fazla. alkış sahnede olmanın doğal olmayan elektriğini binada bırakıp günlük hayatına dönebileceğine işaret eden bir göstergedir sadece. fasulye gibi nimetten sayıyor paşam kendini. ne oyuncu ne seyirci ukala olmasın rica ediyorum. her gece binlerce sahnede perde açılıyor, marsa araç göndermiyoruz karşılıklı.
  • bazıları cidden abartıyor son gittiğim tiyatroda 15 dk alkış tuttuk, ortam ter koktu o derece, sağolsunlar günlük sporumuzu yapmış olduk.
  • bi de iki adım geri gidip sonra tekrar sahne önüne gelme triplerinin de olduğu davranış şekli. öne geldikçe şakşak sesleri artar arkaya gittikçe azalır. dur lan.. gören de porno sanacak yazdıklarımı. ileri geri şakşak falan. tövbest.
  • uzunca zamandır sahne tozu yutan ve bunu yarı-amatör olarak yapan biri olarak verdiğim emeklerin aldığım tek karşılığı. ödemek isteyen fazlasıyla öder, istemeyen çıkar gider. ikisi de candır.
  • oyunculuk yetenek sınavına giren sayısı ortalama 300/400 kişi. okula alınan öğrenci sayısı 10.

    mezun olduktan sonra iş bulmak mucize. devlet tiyatrosu 7 senedir kadro açmıyor. başroller dahil oyun başı 110 lira civarı para alıyor. (özel tiyatroların çoğunda bu rakam 50 lira) devlet tiyatrosunda oyunun o ay ne kadar oynayacağı belli değil. 4 kere oynarsa etti mi sana 440 lira. bozdur bozdur harca. devlet tiyatrosu yazın maaş vermiyor. 4 ay gibi para alamıyorsun.

    meşhur olman için sadece oyunculuk mezunlarıyla yarışmıyorsun. bir sürü ajansa kayıtlı güzel kadın ve erkek rakibin. çengel burnun, kepçe kulağın varsa onu da unut. bir de erkeksen vücut falan yapman lazım.

    yani demem o ki sevgili dostum, bu insanlar tiyatroyu neden seviyor? alkış için. bir zahmet g.tünü kaldırıp ayağa kalk, ön ayaklarını birbirine vur. emin ol çıkardığın o sesle, o insanların hayata karşı dirençlerine bir nebze katkın olacak.

    edit: imla
  • --- spoiler ---

    oğlum bu nasıl başlık. sizi kimse sevmedi mi lan?
    --- spoiler ---
  • sanat güneşimiz zeki müren'in şu efsane şarkısını tiyatro düşmanları için çalalım bari..
    alkışlarla yaşıyorum

    sevgi dolu bir dünyam var dört yanımda tüm insanlar
    dünya malı neye yarar dostluklarla yaşıyorum
    şiirlerde romanlarda
    gelmiş geçmiş zamanlarda
    tamburlarda kemanlarda şarkılarla yaşıyorum
    sevgilerden nakışlarla mutlu mutsuz bakışlarla
    kalpten kalbe akışlarla alkışlarla yaşıyorum ..
  • yanlış önermedir.

    yanlış önermedir çünkü kimse sizi alkışlamaya zorlayamaz dolayısıyla alkışlatmak diye bir şey söz konusu olamaz. öyle amuda kalkmak şınav çekmek falan da alkışlama mecburiyeti doğurmaz. ister avuçların patlayana kadar alkışlarsın ister hiç alkışlamaz eşyalarını toplar gidersin. bu durumda oyuncunun yapabileceği herhangi bir şey yok.

    ha dersen ki ben sürü psikolojisi ile hareket ediyorum, etrafımdakiler alkışlarken ben de alkışlamak zorunda hissediyorum; o senin sorunun olmakla beraber bunda yine tiyatrocunun yapabileceği bir şey yok.

    tiyatrocuların alkışlanmaya bayılması desen doğru olabilir ama onda da zaten şaşıracak bir şey yok, yaptığı işin takdtir edildiğini görmek kimi sevindirmez ki?
  • alkış da olmasa o cefa çekilmez. oyuncu beğenilmeyi, takdir edilmeyi sevdiği için oyuncu olmuştur zaten. özel bir insan türüdür.
  • devlet tiyatrosuna gittiysen daha çok alkışlayacaksın. ellerin kanayana kadar. onlar da giderse sivas'ta hiç bir bok kalmaz. diye içimden geçirtendir.
hesabın var mı? giriş yap