• - tolstoy, çağdaş romanın kurucusudur; dostoyevski çağdaş romana en çok etki edendir.
    - tolstoy dinle uğraşmıştır, arada bir nihilist olmuştur; dostoyevski koyu bir rus milliyetçisidir.
    -tolstoy iç monolog tekniğini ilk kullanan yazardır; dostoyevski psikolojik durumları ilk olmasa da en başarılı kullanandır.
    -tolstoyun roman tekniği kusursuzdur; dostoyevski belirgin kusurlarına rağmen daha rahat okunandır.
    -tolstoy soylu bir aileden gelir, konttur; dostoyevski orta karar bir aileden gelmesine rağmen fakirdir, borçlarından dolayı sürekli yurtdışına kaçar.
    -tolstoy yaşadığı dönemin hiç kuşkusuz en saygı gören yazarıydı; dostoyevski artık tüm zamanların en iyi romancısı olarak kabul görüyor.

    son not: tolstoy evden kaçarken yanına en çok sevdiği iki şeyi almıştır: en küçük kızı ve karamazof kardeşler
  • "dostoyevski'nin yoksullarından ne kadar farklı tolstoy'unkiler. dostoyevski'nin kendilerini hep başkalarıyla kıyaslayan, gözü yükseklerdeki yoksullarının, sonunda diz çökseler de tanrı'nın adaletini sorgulamadan edemeyen kaybedenlerinin, yasaya meydan okuyan gururu incinmiş kent yoksullarının tersine tolstoy'unkiler kötü koşullara şikayet etmeden katlanır. varlıklılarda yoksullarda olmayan bir şey var, diyordur dostoyevski kahramanı; bu onları daha güçlü, daha bağımsız daha güçlü kılar. ben oraya nasıl ulaşacağım? başına buyruk, sıra dışı bir hayat sürmek için ne yapacağım?

    tolstoy kahramanı ise tam tersini söyler: yoksullarda varlıklılarda olmayan bir şey var, ona nasıl ulaşacağım? fazlalıklardan nasıl kurtulacak, kutsal sadeliğe nasıl ulaşacağım? kendimi inançlı bir yoksula, ölümü sükunetle kabul eden bir köylüye nasıl dönüştüreceğim?"

    nurdan gürbilek

    "moskova'da tolstoy ve dostoyevski'nin doğdukları evleri ziyaret ettim. dostoyevski'nin evi bir ara sokakta, birinci kattaydı. içeri girer girmez çok yaşlı bir kadın ve yarı felçli bir erkekle karşılaştık. ev, eski, perişan bir evdi. ama bugün de ihmal edildiği her halinden belliydi. adamla kadın dostoyevski'nin romanlarından çıkmış kişilere benziyorlardı. yazarın kardeşiyle birlikte yattığı odayı gördüm. 3-4 metre kare, penceresiz bir odaydı. dostoyevski'nin evinin hem dünkü hem bugünkü haline çok üzüldüm.

    tolstoy'un evi geniş bir caddeye bakıyordu. arkada bahçesi vardı. bir kont evi görüntüsüne sahipti. içeri girdik, öyle bakımlı, öyle güzeldi ki, neredeyse bizi kontun uşakları karşılayacak sandık. bu ev dün ne kadar bakımlıysa bugün de o kadar bakımlıydı. demek ki insanın kader çizgisi öldükten sonra da değişmiyor. herhalde kıyamete kadar kont tolstoy, kont tolstoy kalacak, dostoyevski de sürgün dostoyevski.

    ben insan olarak, yazar olarak, hatta politikacı olarak bu son macerasından dolayı dostoyevski'yi biraz daha sevdim."

    yaşar kemal
  • bu başlığa kaçıncı gelişim bilmiyorum ama sevdiğim iki yazar söz konusu olunca araya fazla mesafe koymamaya da özen gösteriyorum. bu kez her iki yazarın, dönemin bir diğer büyük yazarı ivan turgenyev ile olan ilişkisine değinmek istiyorum.

    turgenyev, tolstoy'un en yakın arkadaşıdır. tolstoy'dan on yaş büyüktür. bilindiği üzere turgenyev, aynı zamanda büyük bir romancıdır ve tolstoy'dan çok daha önce rusya'da tanınan bir yazar olmuştur. aralarındaki dostluk da tanınmış yazar turgenyev'in, yeni yeni ilk kitaplarını yazan tolstoyu edebiyat çevresine tanıtmasıyla başlıyor. aslında tanışmalarından çok daha önceleri tolstoy ve turgenyev birbirlerine uzaktan uzaktan hayranlık besliyorlardı. hatta tolstoy, sivastopol öyküleri adlı kitabını turgenyev'e ithaf etmişti. sonradan birbirlerini sık sık ziyaret eder olmuşlar ve kitaplarını yayınlamadan önce birbirlerine danışır olmuşlardı. uzun yıllar süren bu dostlukları, ufak bir yanlış anlama ve onu takip eden talihsizlikler silsilesi neticesinde bozuluyor. ama öyle böyle değil. hatta araları o kadar kötüleşiyor ki tolstoy turgenyev'i , o yıllarda rusya'da oldukça yaygın bir gelenek olan düelloya dahi davet etmişti (rus edebiyatının kurucusu puşkin'in de düello sonucu öldüğünü hatırlatırım). tabi turgenyev bunu reddediyor ve özür mektubu gönderiyor. ancak bu küslük tam on yedi yıl sürüyor. sonrasında ilginç bir biçimde bu kez tolstoy özür mektubu yazıyor ve barışıyorlar. turgenyev'in ölümüne kadar da dostlukları devam ediyor. hatta turgenyev'in ölüm töreninde konuşma yapması için çağrılan kişi olur tolstoy. bu dostluğun güzel yanı, her iki yazarın da birbirini beslemesi, etkilemesidir. tolstoy'un malum olan dini sorgulamaları ve roman yazmayı bıraktığı yıllarda turgenyev, mektupları ve ziyaretleriyle ona büyük destek olmuştur.

    bu iki soylu ve zengin yazar dostane takılırken garibim dostoyevski borç içinde yüzüyor. turgenyev dostoyevski'den üç yaş büyüktür. ikisi de hemen hemen aynı zamanlarda meşhur olmalarına rağmen soylu çevresiyle turgenyev daha tanınan bir yazardır. tolstoyla hayatı boyunca merhabası bile olmayan dostoyevski, soylu ve zengin olan turgenyev ile arayı her ne kadar iyi turmaya çalışmışsa da bunu hiçbir zaman başaramamıştır. zira, rasyonalist olan turgenyev'in aksine coşkulu bir yapıya sahip olan dostoyevski, belki de bu farklılıktan ötürü turgenyev ile hiçbir zaman anlaşamamıştır. aslında farklılıklar bunla da sınırlı değildir. turgenyev zengin, dostoyevski fakirdir. turgenyev alman hayranı bir batıcı, dostoyevski koyu bir rus milliyetçisidir. turgenyev iyimser, dostoyevski pessimisttir. bunca farklılığa rağmen, edebi çevrelerde sık sık karşılaşan bu ikiliden zararlı çıkan her daim dostoyevski olmuştur. hatta bir defasında, herzen, nekrasov gibi dönemin edebiyat dahilerinin de olduğu bir salonda turgenyevi diğerleriyle birlikte kahkahalar atarken gören dostoyevski, yeşilçamvari bir melodrama kendini kaptırıyor. yine alay edildiği düşüncesindedir. nitekim haklıdır da. zira bu koskoca adamlar, bu aydınlar, dostoyevskiyi aşağılayan bir şiir yazmakla meşguldürler. tüm bu problemlere karşın dostoyevski, borçlarından yurtdışına kaçtığı günlerde, gururunu bir yana bırakarak yine de turgenyev'den borç para istemeden duramaz. turgenyev ise daha önce belirttiğim üzere istediği meblanın tamamını asla yollamaz. dolayısıyla da ilişkileri uzun yıllar böyle bozuk durumda kalır. bu ikilinin arasının düzelmesi ise dostoyevski'nin ölümünden sadece bir yıl öncesinde, puşkin'in bir heykelinin açılış töreninde gerçekleşiyor. etkinliğe rusya'nın en büyük yazarları katılıyor ve sırayla konuşma gerçekleştiriyor. sıra dostoyevski'ye geldiğinde turgenyev de dinleyiciler arasındadır. dostoyevski milliyetçiliği, kardeşliği öven konuşmalar arasında turgenyev'in yapıtlarını da övüyor. konuşma bittiğinde neredeyse peygamber katına çıkarılan dostoyevski, karşısında gözü yaşlı turgenyev'i görüyor. ikili tokalaşıp birbirine sarılıyor. böylece neredeyse 35 yıla varan düşmanlık da bitiyor.

    edit: puşkin ile ilgili bilgi yanlışı düzeltildi. ilgili düzeltme için 07nowitzki nickli yazara teşekkür ediyorum.
  • kişisel fikrim dünyada dört büyük romancı vardır.

    james joyce.
    marcel proust.
    lev tolstoy.
    dostoyevski.

    bu da demek değil ki diğer romancılar bu yazarların gerisindedir ya da en iyileri bunlardır.aksine kişisel zevk girer burda devreye;kafka'yı ya da nabokov'u daha çok sevebilirsin daha iyi bulabilirsin.

    yukardaki yazarların büyüklüğü şurdan gelmektedir;bu yazarlar dünyaya açılan bir kapıyı aralarlar ve hem bilineni hem bilinmezi anlatırlar.bunun yanında dev yapıtlar vermişlerdir bu yapıtların her birinde zekice bir kurgu derin karakterler ve tüyler ürpertici bir ruhsallık vardır.aşkınsaldırlar.

    diğer yazarlar dünyaya açılan kapının gerisinde kalanları anlatırlar özgül zevke hitap ederler.misal dostoyevski hemen hemen herkesin en sevdiği yazarlardan biriyken faulkner veya nabokov öyle değildir.bu şekilde özgül zevke hitap eden yazarlar iki kutup oluştururlar ya okur tarafından nefret edilirler ya da takıntılı bir şekilde sevilirler.yaşar kemal'i okuyup da sevmeyecek türk yoktur ancak orhan pamuk özgül zevke hitap eder obsesif ama azınlıkta bir okur kitlesi vardır.

    her neyse.bu dört büyük yazar da elbette birbirinden çok farklı ama her biri edebiyatın incisi olduğundan elbette bir karşılaştırma yapılabilir.

    [tolstoy'un katı ahlak anlayışının ve titizliğinin kitaplarını ve kahramanlarını fazla idealize edilmiş hale getirdiğini düşünüyorum ki bu noktada diğer üç yazarın gerisinde kalıyor benim için.]

    tolstoy,joyce ve proust dev eserler vermişlerdir.ancak bu yazarların işi edebiyattır.hayatları boyunca çağunlukla sadece edebiyatla uğraşmışlardır,gelmiş geçmiş en büyük entelektüellerdir.verdikleri dev eserler zekalarının ve yaratıcılıklarının tabi bir de entelektüel birikimlerinin ürünleridir.

    ancak dostoyevski'de durum farklıdır.adam yıllarca sara nöbetleri geçirmiştir,kumarbazdır,hapse atılıp ölüm cezasına çarptırılmıştır,kaçak hayatı yaşamıştır.çoğu zaman da para kazanabilmek için kitaplarını aceleyle yazmıştır.eğer birisi böyle bir hayat geçirip suç ve ceza,budala,ecinniler,karamozov kardeşler,yer altından notlar,ölüler evinden anılar gibi kitaplar yazmışsa bu ne yaratıcılığın ne zekanın ne de entelektüel birikimin ürünü olabilir olsa olsa dehanın ürünüdür.

    edebiyatta dört büyük yazar vardır.üçü çok zeki ve yaratıcıdır.birisi dehadır.

    bu entryi de sevgili orhan pamuk'un bir cümlesiyle bitirmek isterim.

    "dostoyevski okumak ilk kez deniz görmek gibi bir şeydir."
  • tarihin garip bir cilvesi işte. yaşadıkları dönemin en iyi, en populer ve üstelik aynı dili konuşan bu iki büyük yazarı nedense hiç birbirleriyle konuşmamışlar. üstelik aynı salonlarda bulundukları halde. hatta o kadar ki birbirleri hakkında yorum dahi yapmamışlar. ta ki tolstoy 82 yaşında evden kaçıp da ölüm döşeğine düştüğünde başucundakilere:

    -ölüler evinden anıları okudum, bundan daha iyi bir yapıt okumamıştım, diyor. (kaynak,notos ekim sayısı).

    bu arada daha önce yine bu başlık altında belirtmiştim ama tekrarlamakta fayda var sanırım. tolstoy evden kaçarken yanına sadece en çok sevdiği iki şeyi almıştır: en küçük kızı (13 çocuğu vardı) ve dostoyevski'nin karamazof kardeşler'i.
  • - dostoyevski bir derdiniz olduğunda sizi can kulağıyla dinleyen o arkadaştır,
    tolstoy ise elinizden tutup kaldıran dostunuzdur.

    - dostoyevski önce eziyet ettirir sonra düze çıkarır. acı olmadan mutluluk olmaz der.
    tolstoy ise acının kaynağına inip teşhis eder sonra merhemini yazar.

    - dostoyevski gelenekçidir, slavizmi iliklerine kadar yaşar,
    tolstoy ise yenilikçidir, ekim devriminin temellerini sessizce atar.

    - dostoyevski sürekli bir yerlerden para bekleyen o kumarbazdır,
    tolstoy ise ihtiyacı olduğunda herkese malını bölüşen babacan ihtiyardır.

    - dostoyevski her hareketinizi irdeler, konuşurken elinizi nereye koyduğunuza göre kişilik analizinizi bir bakışta çıkarır,
    tolstoy ise sabırlıdır, zamanla sizi tanımak ister.

    - dostoyevski kadın ruhundan iyi anlayan çapkın erkektir,
    tolstoy ise kadını belli kişisel kalıplara sokan bilim adamıdır.

    - dostoyevski hayata pencereden içeriye bakar
    tolstoy ise pencereden dışarıya bakar hayata.
  • dostoyevski'nin hikayesi derindir, tolstoy'unki ise geniş.
  • başlığın kadrolu okur ve yazarlarından biri olarak yeniden karşınızdayım. bu kez her iki yazarın siyasi gelişimi üzerine bir şeyler karalamak istiyorum. yaşça büyük olan dostoyevski'den başlayalım:

    dostoyevski: bilindiği üzere dostoyevski, oldukça katı disiplinli, sert mizaçlı ve alkolik bir adamın oğludur. askeri doktor olan babasının bu baskıcı tutumu, annesini ve kızkardeşlerini sürekli dövmesi, eve her daim sarhoş gelmesi, cimriliği gibi birçok olumsuz davranışta bulunmuştur. ama kölelerine karşı daha da sert davranmıştır. hatta o kadar ki, köleleri gördükleri baskıya ve çektikleri eziyete daha fazla dayanamayarak onu linç edip öldürmüşlerdir. babasının sertliği ve ölüm biçimi, dostoyevski'yi hayatı boyunca derinden etkileyecektir. nitekim sigmund freud bile karamazof kardeşler'in yazılmasının en önemli gerekçesi olarak işte bu baba figürünü sunar. böylesi bir ortamda yetişen dostoyevski, babasının da zorlamasıyla askeri mühendislik okuluna gider. oradaki disiplinden o kadar bunalır ki kardeşine yazdığı mektupta,

    "askerlikten patatesten nefret ettiğim kadar nefret ediyorum'' diyecektir.

    zaten bir-iki yıl sonra ordudan ayrılarak kendini roman çalışmalarına adar. işte böylesi baskıcı bir ortamda yetişen dostoyevski, şartların da zorlamasıyla solcu ve ilerici bir yazar adayı olarak sivrilir. hatta devlet karşıtı eylemlere varacak denli işi ileri götürür. nitekim bu devrimci gruplarla takıldığı bir eylem vesilesiyle tutuklanır ve herkesin az çok bildiği o kabus dolu idam sahnesini yaşar. neyse efendim, dostoyevski ve 8 devrimci arkadaşı tam idam edilecekleri sırada çar tarafından gönderilen bir fermanla affedilir. daha doğrusu sibirya'ya sürgüne gönderilir. işte bu sibirya günleridir dostoyevski'nin siyasi ve dini değişimine sebep olan. zira sibirya'da -40 derece soğukta sürekli kar küremesi, en azılı suçlularla aynı havayı soluması, bir adi suç işlemişçesine saçlarının sadece yarısı traş edilmesi, alnına damga vurulması (mecazi değil, gerçek anlamda damga) gibi birçok şey onda derin izler bırakır. "ölüler evi" olarak nitelediği bu sürgün sırasında okumasına izin verilen tek kitap da incil'dir. sürgün sonrasında 5 yıl kadar mecburi askerlikten sonra serbest bırakılır. dostoyevski'nin siyasi gelişimini etkileyen bir başka şey de, avrupa ve özellikle almanya seyahatidir. avrupa dönüşü kendi çıkarttığı gazeteye sürekli siyasi yazılar yazar. ölümünden bir sene önceki puşkin'in heykelinin açılıştörenindeki efsane konuşması sonrasında "peygamber peygamber" gibi tezahüratlarla muhafazakar kesim tarafından dakikalarca ayakta alkışlanır. toparlayacak olursak:

    1-babasından gördüğü baskı,
    2-takıldığı edebi çevrelerin sosyalist ağırlıklı olması
    3-orduda görevli olduğu zamanlardaki aşırı disiplin.

    gibi etkenler onun solcu ve ilerici olmasına vesile olurken,

    1-tutukluluk şartları ve idam anı,
    2-gece gündüz incil gibi dini bir metin okuması,
    3-sürgünde gözlemlediği "zavallı" insanlar
    4-avrupa turu

    gibi sebepler ortaya milliyetçi ve muhafazakar bir dostoyevski çıkarmıştır. hatta bunu o kadar abartır ki, "rusya'yı ancak rus kültürü kurtarır, batıdan uzak durmalı" , " istanbul elbet bir gün rus şehri olacaktır" gibi milliyetçi sözler dile getirir günlüklerinde. son romanı ve başyapıtı karamazof kardeşler'de türkçedeki 12 çevirinin sadece ikisinde (öteki, alfa yayınevi) yer verilen bölümde ise türklere olan nefretini adeta kusar. romandaki bu nefret dolu bölümü de aradım buldum :

    http://www.haber7.com/…ostoyevski-boyle-sansurlendi

    dostoyevski'nin kendi ülkesindeki itibarı, rusya'daki siyasi gelişimlere paralel olarak sürekli değişmiştir. ölümünden (1881) çarlık yıkılana kadar (1917) eserleri ve kendisi insanüstü bir değer görürken, sovyet döneminin baskıcı politikaları gereği eserleri sansüre takılmıştır. özellikle stalin döneminde (1922-1953) suç ve ceza sonrası (1866) tüm romanları yasaklanmıştır. gerekçesi de yukarıda uzunca belirttiğim üzere, giderek muhafazakar bir yapıya bürünmesidir ki zaten "gerici, dinci" oldukları gerekçesiyle suç ve ceza sonrası yazdığı karamazof kardeşler dahil, tüm romanları sovyet sansürüne takılmıştır. stalin sonrasında ise yeniden eski itibarına kavuşmuş ve tüm eserleri basılmıştır.

    tolstoy'a sıra gelmeden yoruldum, artık onu da başka bir zamana bırakmalı. zira onun siyasi ve dini gelişimi çok daha çetrefilli ve dolayısıyla yorucu olacak. zaten 82 yaşında evden ve 13 çocuğunun annesi olan karısından kaçan adamın hayatını sen hayal et!

    edit: puşkin ile ilgili bilgi yanlışı düzeltildi. ilgili düzeltme için 07nowitzki nickli yazara teşekkür ediyorum.
    edit 2: link güncellemesi. uyarı için takyon nickli yazara teşekkür ediyorum.
  • tolstoy'un insanları geçen yüzyılın sonlarına doğru komaya girdiler, bugün yeryüzünde çok azlar ve silik durumdalar. dostoyevski'nin insanları ise her yerdeler, gittikçe çoğalıyorlar ve her devrin insanı olacaklarını gösteriyorlar.
  • tolstoy tüm görkemiyle, tekniğiyle, her alandaki yeteneğiyle bir nevi cristiano ronaldo'dur; dostoyevski o kadar kusuruna rağmen büyüsüyle lionel messi'dir, başka yerdedir.
hesabın var mı? giriş yap