• sahibinden kom'daki fotoğraflı ev ilanlarına bakmak suretiyle rahatlıkla fark edilebilecek bir hakikat.
  • custom dikilmiş kalın kumaş kanepe örtülerinin,
    herşeyin üstüne örtülen dantel örtülerin,
    yapma çiçeklerin,
    kapı arkasına asılan askıların,
    beyaz boyalı demir sandalyelerin, (bu çok yaygın)
    plastik masaörtülerinin, (bu da maalesef)
    cami avizelerinin,
    tavandan başımıza direk verilen florasan ışığının (vesikalık ışığı)

    yarasına tuz bastığı zevksizliktir.
  • zengin bir ülke olmayışımızdan kaynaklanmadığını rahatlıkla söyleyebilirim zira daha az para harcayarak şık ve rahat çizgilere ulaşmak mümkün. göçebelik kültürünün yerleştirdiği bir beceriksizlik mi acaba?
  • eve nefes aldırmamak için tüm gayretin sonuna kadar kullanıldığı bir gelenek. allah muhafaza bir metrekarelik bir boşluk kalır da evimiz eve benzemez diye kıçların pirelendiği bir mizyon ve visyon.
  • yeşil mutfaktır en büyük göstergesi. lüks ev diyorlar, bakıyorsunuz, mutfak osuruk yeşili. hangi sivri zekanın buluşudur, ne iğrenç bi zevktir...
  • evinize geldiklerinde size de aksettirdikleri zevksizliktir.
    "ay bu ne şekerim, halı olmadığında ev çıplak geliyor bana, hani taşınıyormuş gibi"

    mis gibi meşe parke ev, kaloriferli evde ne halısı?, git kendi evini duvardan duvara halı yap, astımımı tetikleme benim.
  • fiskos diye bişey icat eden zihniyettir. bir de evin yüzölçümü ne olursa olsun ortaya koccaman bir sehpayı oturtur. üzerine de ne idüğü belirsiz nesneler koyar, lakin bu nesneler görünüş olarak hoş olsalar bie kesinlikle işlevsizdir. aq, toz alırken ordan oraya ittirmenin dışında bi halta yaramazlar. kristal küllük olmazsa olmazdır. dikkat edersen gümüşlük, vitrin olayına girmedim.
  • dönemsel bir zevksizliktir. en önemli sebepleri, biriktirme kültürünün olmaması ve aynı zamanda köksüzlüktür.

    misal genç neslin yerden yere vurmayı sevdiği taşlı avizeler.

    bu avizeler, benim salonumda at sikine konmuş kelebek gibi duruyor. evet ben de avize yerine kağıt fenerlerden taktım. ama bu avizeler italyan adamın salonunda kötü durmuyor. hatta evi zengin gösteriyor. bu yüzden de hala kullanılıyor.

    pisa kentindeki entel pazarında avize tamir eden bir adam vardı. ek olarak tezgahında taşlar satıyordu ve insanlar tezgahtaki kutuları karıştırarak avizelerinin eksik taşlarını tamamlamaya çalışıyordu.

    o avizeler, takıldıkları salonlarda asla çirkin durmaz. çünkü o avizelerin tasarlandığı dönemdeki salonlar hala duruyorlar. imar yasası ile zırt pırt oynayıp, binaları yıkıp yeniden inşaa etmedikleri için, o binalar için tasarlanmış olan avizeler, takıldıkları salonlarda hala güzel duruyor.

    yeni taşındığınız eve, anneannenizin avizelerini götürdüğünüzde, anneannenizin salonu ile yeni taşındığınız evin salonu da dönemdaş olacağı için o avize oraya da uyacak.yeni yaptıkları binalar da bile aynı tavan yüksekliğini ve pencere kapı oranını koruyorlar.

    şimdi bir de kızıltoprak'ı düşünün. konaklardan on katlı apartmanlara kadar kızıltoprak kaç kere yıkılıp yeniden yapıldı.

    evladiyelik mobilyalar alın. ne olacak ki? şu an için oturduğunuz daire sıfır bile olsa, türkiye'de yapılan betonarme binalara 30 yıl ömür biçiyorlar. 30 yıl sonra evi tekrar müteahite verdiğinizde, ortaya tamamen farklı tarzda bir bina çıkacak ve muhtemelen mobilyalarınız o evin içerisinde çirkin duracak.

    oradan oraya savrulurken, yeni gelen kuşaklara, bir beğeni sahibi olmayı öğretemiyoruz. bu işin köksüzlük kısmı.

    bir de biriktirme kültürü var. batı dediğimiz zaman aklımıza gelen tek şey, abd filmlerinden gördüklerimiz. ama bir de avrupa var. ve avrupa'da çok ciddi bir biriktirme kültürü var. mallarının kıymetini biliyorlar ve sürekli üst üste koyuyorlar.

    istanbul'daki karşı komşum, yeni aldığı eve yerleşinceye kadar, bir yıl içerisinde üç kere koltuk takımı değiştirdi. bu üç koltuk takımının parası ile muhteşem bir oturma grubu alabilirdi.
  • göçebeliğin genetik şifreye kaydedilmiş olmasından ileri gelen durumdur. ancak buna tam olarak zevksizlik demek, haksızlık payını da içinde taşır. çok kültürlülüğün sentezi değil; yamalı bohçası yaşama biçimi olunca ortaya karmakarışık, birbiriyle uyumsuz görüntüler çıkabiliyor. kasaba ve köyleri, kasabalaşmış kentleri görünce bu zevkten söz açmak elbette anlamsız kaçar. şunu da not edelim: aşağılama havası içinde konuya yaklaşmak da insanları aşağılamaktır. her eve bir iç mimar verdiniz de biz adama bir bardak çay verip adamı dinlemedik mi, diye de sorarlar adama.
    mesele sonradan görmüşlüğün zevki ise o başka işte. asıl görülmesi gereken de sanırım bu.
  • bol çiçek desenli , koyu renkli halılara bakılarak anlaşılabilecek mevhum.
hesabın var mı? giriş yap