• bakın ben içki içerim. hayattaki yek amacım olmasa da bir yerde bir alkol sofrası kurulmuşsa hiç çekinmem geçer otururum. kanımda var engelleyemiyorum. alkollüyken kimseye sataşmam, araba kullanmam, ona buna salça olmam. oturup muhabbet edelim, iki güzel söz söyleyelim, dünya olmasa da kafamız güzelleşsin diye içerim. ama bu amına koduğumun memleketinde(ki bu memleket nepal oluyor) buna bile karışıyor götü sikliler. alkolü siyah poşete koy! elalem ne der. elinde birayla ekmek aldın! dövelim. içki içiyorsun! kesin cehennemliksin. sanane be amına koduğum, takkesini siktiğimin evladı. sanane. kuledibine gittim geçen akşam. param yok. oturup iki kutu bira içicem. kordon çekmişler. burada içip içip sapıtıyorlar diye. be ciğerini siktiğimin yobazı nerde içeyim ben bunu. ananın amına rakı sofrası kurup orda içeyim mi? güzel olur mu öyle? uyar mı sana?
  • 50 yaşına gelip de hiç dişlerini fırçalamamış olmakla gurur duyan bir adamın, yaklaşık 1 saatini vererek dişlerini kayalardan arındırmaya çalışan diş hekimine "sen de beceremiyon mu nediyon kız, bi saatir ağzımın içinde!" diyip para ödemeden gitmeye çalışması.
  • cehaletin övülmesi, kitap okumanın ve düşünmenin toplum olarak saçma ve gereksiz karşılanması. çok düşünen, okuyan insanlara "bu kadar düşünme-okuma delirirsin" gibi söylemlerde bulunulması. dünya üzerinde başka hiç bir toplumda cehalete bukadar bel bağlanmamaktadır.dolayısı ile türkiye coğrafyasında kendi kültürünün yanlış yorumlanması ve yönlendirilmesi neticesinde yaşamaktan nefret edebilirsiniz.
  • küçük bir tatil kasabasındayım, plajın köşesinde yıllardır sadece orada yazlığı olanların denize girdiği, esas plajdan uzak bir büfe sandalyeler şezlonglar olan bir yerde denize giriyoruz.
    yıllardır aynı insanlar geldiğinden herkes biribirini tanıyor, hatta herkes biribirinin çoluğunu çocuğunu torununu bile tanıyor, öyle bir ortam.
    son bir kaç senedir yazları gelen denize giren 2-3 türbanlı aile de var.
    1 hafta önce, daha önce burada görmediğimiz bir başka türbanlı aile geldi, 3 tane kadın, 5-6 tane de çocuk şeklinde. oralarda tek tük pansiyon tutup gelenler oluyor dikkat bile etmemiştim.
    dün akşamüstü kadınlar bir hışımla büfeye gelip bağırmaya başladılar 'ben türbanıma laf söyletmem, türbanımla boğarım onu, hepinizi rezil edicem, fotoğraflarını çektim, kimse benim türbanıma hakaret edemez, türbanımla boğarım onu, televizyoncu arkadaşlarım var benim haber yaptırıcam hepinizi!' diye. biz de şöyle bir baktık hani allah allah plajda genelde herkes tanıdık, hangi densiz laf etti insanları rahatsız etti diye.
    ben de bütün gün büfenin orda oturuyorum bir plaja ineyim sorayım dedim noldu diye.
    x teyze var bir tane, komşumuz, 30 senedir her yaz orda denizine girer, kızı damadı torunu da gelir bazen. neyse 3-4 tane çocuk (en büyüğü 12 yaşlarında) bunun yanına gelmiş tam torunuyla denize girerken ' 85 yaşında kadınsın utanmıyor musun denize girmeye git evine namaz kıl' 'allah korkun yok mu senin bu kılıkta geziyorsun bu yaşta' demişler, sonra da kadını denize doğru ittirmişler, x teyze de çıkmış demiş anneniz babanız nerede sizin, çocuklar da annelerinin yanına o türbanlı, tanımadığımız yeni ailenin yanına koşmuşlar. x teyze de gitmiş, kendisi emekli öğretmen, ' kaç yıllık öğretmenim hiç büyükleriyle böyle konuşan çocuk görmedim terbiye verin biraz' demiş, kadınlar da senden ahlak öğrenecek değiliz şu haline bak falan diyince, x teyze de kızmış buraya gelip oturuyorsunuz denize girmiyorsunuz bir şey yapmıyorsunuz bizi izliyorsunuz, biz sizin türbanınıza laf ediyor muyuz siz ne cüretle bana böyle dersiniz demiş. türbanlı bacılarımız da ''rezil ederiz sizi televizyonlara veririz'' diye, ellerinde telefon, bu x teyzenin ve 5 yaşındaki torununun resimlerini çekmeye başlamışlar. x teyze de bakmış torun iyice korktu gidelim demiş, o sırada plajdaki diğer bir dolu aileden anca ses çıkmış, çocuklar meğerse plajda dolanıp bir dolu insana aynı şekilde laf söylüyormuş ama türbanlı aile oldukları için herkes laf söylemeye korkmuş.
    ben de olayın detaylarını çevreden öğrenmeden önce, o türbanlı kadın büfede ilk bağırırken sakin olun, yanlış anlamışsınızdır, kim dediyse densizlik etmiş falan demiştim ama, adamlar resmen olay çıkarmak için olta atmışlar beklemişler.
    böyle ülkede yaşanır mı lan.
    türbanını mağduriyete dönüştürmek için mesai yapar gibi 1 hafta sıcakta güneşin altında oturup çocuklarını olta olarak kullanan insanlar var. allah belalarını versin.
  • taşı toprağı, mimarisi, şehir strüktürleri gibi fiziksel sebepler ayrı bir entry konusuyken, türkiye'de yaşamanın insanı gerim gerim germesinin en şiddetli sebebi birey düşüncesinin, bireyi kabullenmenin hiç gelişmemiş oluşu. dünya dünya olalı böyle çetrefilli insan ilişkileri, bu kadar tutkun bir kolonileşme, mıçmıçmıç sülale ve aile yapısı, böyle gelişmiş bir telekulak ağına ev sahipliği yapmamıştır herhalde. sorun türkiye de değil, "alamanya'dan ebeme dedeme sevgiler" örneklerinde çokça gördüğümüz üzere birbirinin hayatına tecavüz ederek ve bu tecavüzden zevk alarak yaşama sorunu türkiyeli neredeyse orada, nereye gitsek polar kovalent bağlarımızı, önümüze gelene bir tekme sarılışımızı beraberimizde götürüp "500 metre yarıçapında akrabasını ya da arkadaşını bulup hayatına müdehale ettiremeyen/onun hayatına müdehale edemeyen türk aniden buharlaşarak can verdi" korkusuyla yaşamaya devam ediyoruz(ben etmiyorum da dışladığım belli olmasın diye kendimi katıyorum)

    şu koca kainatta çocuğun karnesi, yeğenin evleneceği kişi, kızın gireceği iş, filancanın alacağı ev hakkında komşunun, 3. dereceden kuzenlerin, daha saysam şurada bir sosyal şema oluşturabileceğim nice dış kapının mandalının çatır çatır söz hakkına sahip olduğu tek yer türkiyeli'nin` :pomağından kürdüne hepsi dahil` konuşlandığı yerdir -ki yüzölçümü bakımından ova kadar bir kısmı türkiye oluyor-, ve tüm bu pacman ağızlıların yaptıkları bu başkalarının hayatını istila konusunda "ama ben onun iyiliği, toplumun dirliği, ahlak sisteminin çivisi için yaptım, çok mutluyum" pişkinliğinde kendileri olmasa dünya dönmeyecek zannetmeleri çok daha endişe verici.

    şu satıra kadar gayet hümanist gibi yazdım fakat işin aslı öyle değil. ben bu insanlardan topluca tiksiniyorum. içlerinde sevdiklerim var, hatta çok sevdiklerim de var ama içten içe başkalarının hayatına salyalarını bulaştırarak iyilik ettiklerini zannetmelerine şahit oldukça kaç alarmı veriyor beynimde bir yer, kaç yoksa bu akraba/arkadaş görünümlü sosyopat senin de nerede yaşayacağına, ne giyeceğine, kiminle evleneceğine, evlenip evlenmeyeceğine, çalışmak istediğin işe, kime aşık olacağına, neye sevindiğine, çekeceğin acılara, çoluk çocuğuna bile "hep senin iyiliğin için, ben öyle şahaneyim ki seni senden daha iyi düşünürüm/tanırım" diye tanrı havalarına girip sızmaya çalışacak, mideni bulandıracak, içinde taşıdığın katile kapıları açacaklar, kaç.
    tiksintimizi örnekle açıklamak:
    annemin yakın arkadaşlarından biri(en kabus modellerinden yalnız) bize gelmiş işte, uslu uslu pasta böreğini yiyor, oğlunun sürekli ders çalışıp hiç kızlara bakmadığını hafiften sitem edermiş gibi anlatıyor, söylememe gerek yok ama aslında göbek atıyor içinden: "ohh ohh oğlum mühendis olacak, okuldaki kim bilir ne aşüfte kızlara da bakmıyor, benim bulduğum bir helalgül ile evlenip edepli edepli yavrulayacak.." her neyse, konu dönüp dolaşıp bir akrabamızın kızının alevi bir çocuğa aşık olup evlenmeye karar vermelerine, babasının tepkilerine filan geliyor, kadın bana dönüp:

    "ah isoldeciğim, siz sakın böyle farklı insanlara takılıp bizi üzmeyin tamam mı canım kızım, ah ah.."(dertliii dertli)

    normalde ben bu kadını severim, ama sevmek bazen üstüne detan sıkmak istememe engel değil, kadın, sen benim neyim oluyorsun a manyak karı? sana ne benden, diyelim ki ben allahın ispanyol'una, ya da 7 kuşaktır şamanına aşık oldum, evlenmeye kalkıştım, bunun senin pasta börek-sabah programı-best seller ayşe kulin romanları ekseninde dönen ve yegane amacı kızını haftada 4 gece tıpış tıpış kızının peşinden size gelecek bir damatla başgöz edip, "herkes benim asosyal ergen oğlumun peşinde, sırf mühendis diye, para kıracak benim oğluşum diye, ühühü" düşüncelerinden kafayı yemeden oğlunu da her bayram gün ağarmadan elini yalamaya gelecek bir kızla evlendirmek olan yaşamına ne gibi zararı var a deli kadın, sana ne elalemin çocuklarının aldığı öss puanının küsüratından, sana ne bilmemkimin kızının çeyizindeki masa örtüsünün kumaşının zor ütülenmesinden? keşke sana ne çekmek diye bir hareket olsaydı, inan ki karşına geçip şrraak diye sana ne çekmek isterdim.

    insanlarının birbirlerinin yaşam enerjilerini sömürerek yaşadığı, bunu alışkanlık haline getirdikten sonra da çevresinde azami bir sülale dolusu kişi olmadan yaşayamaz duruma geldiği bu acılar ve acı çeken yüce insanlar coğrafyasında yaşamaktan nefret etmek için mekan kusuru aramaya gerek yok bence.
    örnek verdiğim gün teyzesi sadece kemikleşmiş bir örnektir alt tarafı, kazısam değiştiremem. ama koskoca bir ülkenin gençlerinin bu mutualist vampir düzenine oynaya oynaya dahil olmaları asıl nefretlik olan,
    günün birinde ingiliz kırsalının bir köşesinde 2 katlı bir evde yaşayıp gitme isteğimin baş sebebi budur, birbirini ölesiye düşünen türk toplumu ahtapotluğunun salyalı kollarından biri bana ulaşmasın diye yılın 4 mevsimi yağmurluk giymeye razıyım.
  • "dirinin yakılmasına göz yumanların, ölünün yakılmasına izin vermemesi"
    (bkz: sivas katliamı)
    (bkz: meral okay)

    kadın yakılmak istemiş, ama yönetici güç, onun tıraşlanıp, yıkanıp, kefene sarılıp, islami usullere göre toprağa gömülmesine karar veriyor.
    özgürlük sadece size olsun be, oh ne ala!
    farklı olana, size göre aykırı olana, daya islami faşizmini.
    insanın ölüsü bile, sizin elinizden, beter inancınızdan kendini çekip kurtaramıyor.
    inanç özgürlüğü diye bağırırken, kendi normlarınızın dışına çıkılmasına asla izin vermeyin siz.
    zorunda mıyız! sizin dandirik geleneklerinize göre gömülmeye.
    zorunda mıyım! yıkayanın oramı buramı bırkalanmasına, durduk yere kıçıma pamuk tıkamasına.
    elin adamının elinde oyuncak ettiniz.
    o adamın beni yıkarken aklından geçireceklerini düşünmem nedeniyle, ölümden soğuttunuz.
    yettiniz.
  • eminim defalarca yazılmıştır ama yine de dile getirmemek elde değil:

    1- eğitimsiz ama kendini bir halt sanan, her şeyi ben bilirim havasında olan insanların sayıca çok fazla olması,
    2- saygısızlığın had safhada olup hala sokakta kadınlara laf atan abazalar görmek, daha kötüsü kıroların her yerde her şehirde olması,
    3- yaşam standartlarının düşük, gelir dağılımının dengesiz olması,
    4- neredeyse kimsenin hayalindeki mesleği yapamaması, ideallerine ulaşamaması,
    5- insan kayırmanın, torpilin aleni şekilde yapıldığını görmek, bilmek ama engel olamamak, sonuç olarak bürokrasinin kişiye göre işlemesi,
    6- devlet dairelerinin memur sıfatı altında yatarak devleti sömüren gıcık tiplerle dolu olması
    7- üniversitelerin içler acısı hali,
    8- terör, daha kötüsü teröre destek veren büyük bir kitlenin varlığı
    9- sayıları azımsanamayacak kadar çok olan hırsızlar, tecavüzcüler, katiller, bombacılar,
    10- sabah erken kalkanın istanbul'a göç etmesi, istanbul'da soluğu alıp şehre hiç bir şey katmadığı halde şehirden diğer insanların hayatlarında çok şey götürmesi, bunun farkında bile olmaması...
  • sakin, entelektüel, susmayı bilen insanların 'ezik lan bu' diye cahillerce bastırılması ve tam tersine cahilliği tavan yapmış ve yüksek sesle sikik fikirlerini dikte etmeye çalışan insanların 'bir şey biliyor da konuşuyor' diye baştacı edilmesi.
  • müslümanlık (dini inanış hristiyanlık veya musevilik olsaydı onları derdim), türbanlılar, karaçarşaflılar ve bunların sakallı kıllı leş kocaları..

    yoz kürtler, yoz türkler, şark kültürü, abuk subuk televizyon programları..

    hz.muhammed, atatürk, din üçgeninden çıkamayan soytarı pezevenkler..

    zorunluğu askerliği direten ordudaki muşmula suratlılar..

    ikinci cumhuriyetçiler, liboşlar, ateşli muhalefet partisi yandaşları kısacası eğitimli olduğunu zanneden andaval sürüsü..

    bunlardan gerçi bir çok yerde var ama halen daha komunizmi destekleyenler halka diretenler. inatlarını siktiğim boş beleşleri bıkmadınız mı usanmadınız mı bu saçmalıkları savunmaktan? değişime kapalı kokuşuk herifler..

    abuk subuk vergiler..

    acun ılıcalı, serdar ortaç, diğerleri ve bu heriflerin kafasını yaşayanlar, recep tayyip erdoğan ve akp'nin diğer kurmayları, milyonlarca akp destekçisi..

    birbirinden fesat onun bunun işine burnunu sokmayı çok seven aptal insanlar, arkadaşlar, akrabalar..

    kendini beğenmiş, ukala, gram kafası çalışmayan, görgüsüz, boş boş etrafta gezinen kültürsüz kokuşuk karılar, herifler..

    benzinin, arabaların eşşek gibi pahalı olması, minibüsler, tıka basa insan dolu otobüsler, dolmuşlar, işsizlik, ekonomik umutsuzluklar ve olanaksızlıklar, pahalılık, halkın gereksiz duygusallığı ve geçmişe bağımlılığı..

    insanların kendilerinden büyük zengin heriflere karılara ölmesi bitmesi, gereksiz saygı duyması sözlerini haddinden fazla ciddiye alması..

    birbirinden boktan üniversiteler ve bünyelerinde barındırdıkları kompleksli, hasta akademisyenler ve yalaka öğrencileri..

    türk pop müziği lan türk pop müziği..

    istanbul'un gereksiz bir nüfus fazlalığına sahip ve leş gibi bir şehir olması (boğaz karın doyurmuyor be arkadaş zırvalama hemen ''ama boğaz manzarası..'' diye)
    unutmadan pislikte manhattan ve londra ile rahatlıkla kapışabilicek mertebededir bu şehir. ondan sonra dünyanın en güzel şehri istanbuldur demeler, yere göğe sığdıramamalar.. kocaman bir nah çıkarıyorum sana afiyetle ye!

    eğitimsiz, kaba, davranış ve kişilik bozukluğu olan milyonlarca insan.

    güzelim doğu coğrafyasının hatta güzelim batı coğrafyasının sahillerinin birbirinden leş kürt aşiretleri tarafından işgal edilmesi, o aşiretlerin saçmasapan töre sıçmıkları..

    hayvanlara, küçücük çocuklara akıl almaz şekillerde işkence eden ve öldüren caniler. (orospu çocukları yazıcaktım ancak fahişelere hakaret etmek istemedim.)

    maalesef bu olumsuzluklar ülkem hakkında sevdiğim tüm dinamikleri gölgede bırakıyor ve çok üzgünüm ki ülkeye temelli geri dönemiyorum.

    benim gibi düşünen bir çok insan bu olumsuzluklardan kurtulabilmek için maalesef ülkeyi terkedip, yurtdışında hayat kurabilmek adına çeşitli zorlukları tecrübe edinmek zorunda kalıyor. ülkeyi terketmek isteyip maddi manevi gücü bulamayanlar ise kabuklarına çekilip bu yoz toplum içindeki kendi baheçlerini geniş, çitlerini de bir o kadar sağlam tutmak için çaba sarfediyorlar ki bu güruh en takdir edilesi en saygı duyulası güruh bana göre. bunu da yapamayanlar ise maaelsef büyük bir bunalımın içine girip, kişiliklerini ve üretkenliklerini yavaş yavaş kaybetmeye başlıyorlar.

    çok üzülüyorum ulan bazen gençliğimin bu olumsuzluklara tanık olmasından, ileride çocuklarıma bu olumsuzlukları bir bir anlatmak zorunda kalıcağımdan. çünkü sorucak veletler baba biz neden ülkemizde değiliz de burdayız diye. anlat anlatabilirsen!
  • * bilinçsiz silahlanma yarışı sonucu ortalığın teksasa dönmesi, devlet organlarının buna göz yumması/göz yummak zorunda bırakılması can güvenliğinin olmaması ve manda/maganda terörü...
    * cahil cesareti gösterenlerin rahata ermesi ve fakat bilinçli insanların sıkıntılarla boğuşmaya devam etmesi, mesela boğazın en manzaralı yerine gecekondu kurup, ilk seçimlerde çıkan afla o gecekondunun sahibi olmak, sonra aynı arsayı kiralayıp ya da satıp namuslu bir insanın hayatında birarada göremediği servete konmak...
    * metropollerdeki trafik ve trafik canavarları sorunu...
    * kuralların olması ve fakat uyanların bir avuç insan olması... kurallara uymayanların daha rahat yaşıyor olması...
    * kötünün iyiye, yanlışın doğruya mutlak üstünlüğü
    * milletvekillerinin ciddi bir bölümünün dokunulmazlık kalkanı altında her türlü suçtan yargılanmadan kaçabilmeleri...

    * yaşamak için çok az ve fakat ölmek için çok fazla neden olması...
hesabın var mı? giriş yap