• filmin öyle bir dengesi var ki beğenen de oldu beğenmeyen de. bunu anlamak aslında zor bir olay değil, bizim insanımız adına konuşacak olursak; macera, komedi, aksiyon... türk insanının sinema menüsü fix'tir, değişmez. sen şimdi bu adamın karşısına, üç maymun diye bir film yaparsan, o adam ki, ömrü hayatınca aksiyon tarzı filmleri izlemişse elbette ki beğenmez. onun sinema görüşüdür(!)... elbette birşey diyemessin bu adama. ama gel gör ki beğenen kesim asya sineması, fransız sineması, ispanyol sineması, hint sineması yani kısaca amerikan yapımı* olmayan başka birşeyleri merak edip izlemişse zaten, bu filme de tam not verecektir emin ol.

    nuri bilge ceylan, fotoğraf sanatçısı olduğu için, filmde en güzel çektiği resimleri önümüze koymuş, buyrun doya doya seyredin diyor. konusu ahım şahım bir konu değil zaten, konusu o kadar basittir ki, türkiye'de nerdeyse her ailenin yaşadığı bir durumdur. bu kadar basit bir konudan, bu kadar güzel bir senaryo ortaya çıkardıları için kendilerinin önünde saygıyla eğilmek gerekir; nuri bilge ceylan'ın, ebru ceylan'ın, ercan kesal'ın...

    oyunculuklara değinecek olursak; hatice aslan için zaten pek fazla söylenecek kelime yok. kendisinin oyunculuğu bu film ile uç noktalara ulaşmıştır, ilerde daha fazla sinemaya hizmet vermesini bekliyoruz. aslında konuşulması bir isim varsa yavuz bingöl olmalı bu isim, kendisinden beklenmeyecek derece bir oyunculuk çıkararak beni ve benim gibileri şaşırtmıştır. ahmet rıfat sungar ise genç olmasına rağmen diğer oyuncularla bir bütün içinde olarak ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu/olacağını göstermiştir.

    nuri bilge ceylan, ülkesini gerçekten dünya'ya tanıtmıştır bu filmle daha ne olsun?... oscar aday adayı olması bile büyük bir erdem, hem kendisi adına hem de tüm türkiye adına, ama bunun değerini bile anlamayan insanlar, hala diyor ki "bu ne ya sıkıldım, patladım." ee patlarsın tabi, yıllar boyunca sen bu tür filmleri izlememişsen, sen sadece tek bir film türü izlemişsen, maymunun muzu keşfetmesiyle aynı duyguları yaşarsın.
  • oscar'a gidememesine üzülünesi filmdir.akademi, bu filmi seçmeliydi.ama akademi'nin kararı karşısında boynumuz kıldan ince, söylencek birşey yok.

    kanımca türk halkı tarafından, gönüllerin oscar'ını almıştır.
  • nuri bilge ceylan bir röportajında, 'her şeyi filme dönüştürebilme' kudretinden söz etmişti... bu meydan okumayı, sanatçının en yetersiz, sıradan görüntüyü / olayı bile estetik sahaya taşıyabilecek yetenekte olduğu manasına yormuştum; ancak üç maymun'a bakınca anlıyorum ki nuri bilge ceylan bu sözlerini 'tek rakibim benim' demeye getirmiş. üç maymun, filmografisinin en öyküsel (narrative) filmi, diğer filmlerde olaylar bulunsa da hiçbiri 'birinin başından geçmiş olma' (bak, aynı beni anlatıyor bu film!) intibasını yaratmadı . öyküselliğe geçmesinden şikayet etmek yersiz lakin yönetmenin hatası üçüncü sayfa haberlerinden kotarıldığı su götürmeyen bir senaryoyu önceki filmlerininin kadrajlarıyla avrupai düzleme transfer etmeye çabalaması- nuri bilge ceylan 'her şeyden film çekmek' diyerek, gündelik bir gazetede hemen her gün bulunabilecek bir haberi andrei tarkovski'ye özgü çekim teknikleri ile 'temize çıkarma'yı kastetmiş... sonuçta filmi bir formül ile özetleyebiliyoruz : tarkovski çekimleri + aile içi aldatmalar, ihanetler, inkarlar vb... sanat eseri üretenlerin 'hocalık' sorumluluğu da var - iradeleri dahilinde olsun, olmasın ; üç maymun, ne yazık ki türkiye'de dram girdabından kurtulma şansının bulunmadığını, şimdiye değin bu girdaptan kurtulmayı başarmış kişinin ağzından teyit ediyor!
  • doğru yerlerde sarmayı bilirseniz beş dakika, hislerinize güvenerek sararsanız yirmi dakikada izleyebileceğiniz kısa film.

    on dakika tren geçer, üç dakika burnunu siler, yirmi dakika televizyon izler.. bunları bir kaç kere yapar film biter..
  • nuri bilge ceylan' ın özgün bir sinemacı olduğunu bir kez daha gösteren filmdir kanımca. filmin konusuna dair sosyolojik ve psikolojik tahlillere girmeyeceğim. (gerek konu, gerek görüntü, gerek kurgu açısından gayet güzel bir film olmuş.) beni bu filmde en çok etkileyen noktadan bahsedeceğim.

    ----spoiler-----

    izlemeyenlerce sorulduğunda, filmin konusu olarak anlattıklarımın,aslında filmde hiç de gösterilmeyen olaylar olduğunu dehşetle farkettim. gerçekten de filmde; konunun örgüsünü oluşturan olayların hiçbirini görmüyor izleyici. örneğin; filmin başında politikacı tiplemesinin trafik kazası yapışına, şoförünün onun yerine hapse girişine,anneyle politikacının ilişkisinin başlayışına, babanın hapisten çıkışına, çocuğun politikacıyı öldürüşüne hiç tanık olmuyor. bunları olay olarak birebir göstermemiş nuri bilge ceylan. ancak konunun akışından olaylar çıkarılabiliyor. böyle bir teknikle, aslında izleyiciyi de üç maymundan biri haline sokmakta yönetmen bir anlamda. olayları görmüyor ancak biliyor izleyici. oldukça tehlikeli ve cesaret isteyen bir teknik kullanılmış. olay akışının kopması ve konunun karmaşıklaşması gibi bir riski de taşıyor bu teknik zira. ancak alnının akıyla altından kalkmış bu işin nuri bilge ceylan. tebrik ediyorum türk sinemacılığına böylesine özgün eserler kazandırdığı için.
  • ağzımda iğde gibi buruk bir tat bırakan nuri bilge ceylan filmi.

    --- spoiler ---
    ben de ismail gibi her seferinde o direğe tırmanıp demiryolu tarafına atlamak, neden öldüğünü bilemediğimiz küçük çocuk gibi eyüp’e ağlarken, sarılmak istiyorum.
    --- spoiler ---

    gönlümün bütün oskarlarını bizi kasvetiyle boğan , tablo gibi kareleriyle ise sinema seyrettğimizi hissettiren bu filme sunuyorum.
  • kadın herkese habire "nereye gidiyorsun?" diye sordu durdu... "nereye gidebilirsin ki?" der gibi.
    bu kadar gitmek isteyip bir o kadar gidememenin, milyonlarca yaşantının filmi. olanaksızlıklar, habire geçen tren, geçen zaman, bir de ölü bir çocuğun hayaleti, üzerine kül elenmiş hayatlar... ben ne bileyim, çok güzeldi.
  • hollywood bu filme yaptigi muamele ile uc maymunun kimler oldugunu tüm dünyaya göstermistir.
  • nuri bilge ceylan’ın türk sinemasındaki rakipsizliğini perçinleyen film.adam rakipsiz derken kastettiğim şey şu.

    üstüne konuştuğumuz konu ne ise sinemayı ona göre kategorilere ayırabiliriz. nbc ise konumuz, o zaman sinemayı ikiye ayırıyorum ben. birincisi nbc gibi fotoğrafçılık kökenli, fotoğraf sinemacılığı, ikincisi mizansene, koreografiye dayalı sinema. ikincisini daha çok gişeye endeksli sinemada görebiliyoruz. bunun dünya üstündeki en kaliteli temsilcisi de spielberg’dir, tersini diyenin alnını karışlarım.

    bu fotoğraf sinemacılığının kaynağı tabii ki avrupa sineması. hatta piri tarkovsky olsa gerek. bu yaşımdan sonra, hele hollywood sinemasıyla büyümüş ve ona alışmış bi sinemasever olarak tarkovsky seyredebilecek titrim yok ne yazık ki.. ama onu kendisine idol seçmiş –ki uzak’ta tarkovsky seyreden bi karakterimiz vardı, sonrasında kasedi değiştirip porno koymuştu ama neyse- nbc ise, belki de bizim memleketi anlatan hikayeler seçtiği için, seyretmekten son derece keyif aldığım bi yönetmen. uzatmayalım,

    benim yönetmenlik anlayışım yönetmenin mizansenleri nasıl kurgulayabildiğiyle, koreografileri ve kamera hareketleriyle orantılı. hatta o yüzden çoğu sinefilin eleştirdiği ve “teknik” diyerek aklınca aşağıladığı koca bi tek plan savaş sahnesi içeren children of men benim nezdimde başyapıttır. fotoğrafçı sineması her ne kadar bana yabancı da olsa iyi örnekleri –mayıs sıkıntısı da türk filmi başyapıtıdır- her zaman ilgimi çeker. işte bizim memlekete has olan şey bu fotoğrafçı sinemasını gayet iyi kıvıran bi büyük yönetmene sahip oluşumuz ama o seviyeye gelmiş sayabileceğimiz tek bi tane bile aksiyon (macera değil, hareket manasında kullanıyorum bu kelimeyi) yönetmenimiz olmaması.

    nbc’nin kasaba filmiyle başlayan serüveni sadece güzel resimler yakalamaya dayanan sinemacılığının ilk örneğiydi. ama son örneği oluverdi. çünkü nbc sonra işi daha ileri götürdü ve daha derin senaryolar ve özellikle başka kimsenin beceremediği gerçek diyaloglar yazmaya başladı. mayıs sıkıntısı nbc’nin diyaloglardaki gerçekliği sağlamak için doğaçlamaya bel bağladığı bi filmdi. ama sonra –ki özellikle uzak’ta gördük- eline kağıt kalem alıp daha sınırları belli diyaloglar yazmaya başladı. ve patlamadı. tek başarısının iyi resimler çekmek olmadığını kanıtladı ve gayet gerçek diyaloglar da yazmaya başladı.

    işte nbc bu yüzden türk sinemasında rakipsiz. çünkü aksiyon sineması yapan bi tane meslektaşı bile gerçek diyalog yazmaktan uzaklar. nbc onların yapamadıklarını da yapıp gerçek filmler çekmeye başladı. şimdi itiraz gelebilir, zeki demirkubuz da iyi diyaloglar yazıyor denebilir. hatta uğur yücel de yazı tura’da gerçek diyaloglar yazabilmişti. ama işte nbc’yi daha çok diğer kanat sinemacılarla kıyaslıyorum. örnek vermek gerekirse b sınıfı amerikan dizilerinden fırlamış diyalogların son derece düzgün bi türkçeyle aktarıldığı ıssız adam gibi filmlerle..

    yani iyi bi film seyretmek isteyen, ama kendi tarzı fotoğraftan çok harekete odaklı bi sinema olan sinefil bile –naçizane kendimi kastediyorum- nbc’ye mahkum oluyor. çünkü nbc dışında iyi türk filmi çeken adam yok. tamamen uydurma diyaloglar, asla yaşanmayacak saçma sapan mizansenler türk sinemasını domine ediyor. bi tane bile iyi gişe filmi örneği yok son on senede. sürekli parlatılan yavuz turgul’un bile elini vicdanına koyan her sinefilin vasatın altında sayacağı filmleri iyi film demenin çok aşağısında çünkü.

    gerçek diyaloglar, gerçek hikayeler seyretmek istiyorsanız nbc (ve belki bi iki aynı kulvarda koşan başka yönetmen) sinemasına muhtaçsınız kısaca. bu kulvardan da kısaca bahsedeyim.

    en kolay tabir bunlara “sanat filmi” demek. ama internette gördüğüm bi eleştiri daha güzel kategoriliyordu bu filmleri. bu sinema daha çok entelektüel birikimleri yüksek sinemacılar tarafından icra ediliyor. ve neredeyse hepsinin ortak özelliği “varoluşçu” felsefeye yakın olmaları, o minvalde hikayeler anlatmaları. o okuduğum yazı bu tavrı eleştiriyordu ve bizim gibi akdeniz ülkesinin sıcak insanlarının bu varoluşçu ve karamsar hikayeleri benimsemelerinin zor olduğunu söylüyordu. yani nbc’nin (ya da demirkubuz’un) filmlerinin az seyirci çekmelerinin tek sebebi filmlerinin ağır tempolu olması değildi. türk izleyicisi biraz daha iyimser hikayeler seyretmek istiyordu.

    rakipsizlik yine kendini gösteriyor işte. çünkü iyi örnek sayabileceğiniz hangi türk filmini öne sürseniz hepsi bu karamsarlıktan, varoluşçu felsefeden nasiplerini almış filmler. ne iyimser, ne cıvıl cıvıl, ne hareketli hiç bi film iyi değil. çünkü bu memlekette entelektüel birikime kavuşan insan sayısı o kadar az ki, çıkardıkları filmler de kendi birikimleri ve türk seyircisinin beklentileriyle sınırlı. o yüzden iyi türk filmi seyretmek için bu varoluşçu filmlere daha uzun bi süre muhtacız.

    kendi adıma çok fazla şikayet etmiyorum bu durumdan ama özellikle nbc sinemasında gözlemlediğim bi şey var. daha çok fotoğraf çekmeye dayanan bi sineması olduğundan bazı anlarda, diyalogsuz sahneler fazla sırıtıyor. karakterlerini konuşturmak yerine göstermeyi tercih ediyor ama bazen o sahne diyalogsuz haliyle gerçeklikten bi nebze olsun sıyrılıyor. mesela bu filmde hacer’in oğlunu kanlar içinde gördüğü sahnedeki sessizliği az buçuk türk annesinden çok fransız ya da rus annesini çağrıştırıyor. oysa hacer’e çizilen türk karakteri o an sessiz mi kalırdı yoksa yaygara mı koparırdı emin değilim. işte nbc tercihini hep insanların konuşmamalarından kullanıyor. ya da hacer’in oğluna patronun parayı vereceğini söylemesi üstüne oğlanın pek tepki vermemesi de benzer bi örnektir. nbc olabildiğince diyalogdan kaçıyor ve bu biraz yaşadığımız yere yabancı diyebilirim. tamam italyanlar kadar geveze değiliz ama biz pek konuşmadan edemeyen bi toplumuz.

    diyalogdan kaçıyor ama diyalog gerekince de şak diye hedeften vuruyor. servet karakterinin tek bi cümlesi yoktu ki gerçek olmasın. doğaçlamanın daha az seyrettiği bi film olduğundan burada payeyi senaryoya vermek gerektiğini düşünüyorum. gerçek diyalog yazmak bu kadar zor bi iş olmamalı ama işte şimdilik bunun en öndeki temsilcisi –ve neredeyse tek- nbc’dir orası kesin.

    filmin tek kötü noktası ise ismi. bi ismin bi filmi bu kadar spoil ettiğine daha önce hiç şahit olmadım. gerçi nbc’nin filmi olması dolayısıyla film içinde sıradışı hiç bi hareket görmeyeceğimizi biliyorduk, o yüzden oğlu hacer’in ve servet’in odasına elinde bıçakla dalmayacaktı, bunu tahmin edebilirdik. fakat filmin isminin üç maymun olması daha sonra eyüp’ün de durumu öğrenip bi şey yapmayacağını daha o anda seyirciye çıtlatıyordu. oysa bunları yine de seyredip öğrenmeliydik. üstelik üç maymun klişesi de ağızlara sakız olup orijinalliğini yitirmiş bi betimlemedir. o yüzden nbc’nin filme bu ismi koymasının altında derin bi mana yatmamakta denebilir. ya da nbc zaten “filmimdeki olayların nasıl gelişeceği o kadar önemli değil, siz o olayları nasıl resmettiğime, gösterdiğime bakın” demek istiyordur. olabilir ama benzer şekilde mayıs sıkıntısı’nın adını da “cebimdeki kırık yumurta” diye koyabilir miydik o zaman.. yumurta kırıldığında bütün sinema “ayyyy” demişti çünkü. istediğiniz kadar öncelikli derdiniz güzel resimler çekmek olsun, bu sinema ve hikaye anlatıyorsunuz. seyircinin hikayenin nasıl gelişeceğini birebir seyretme lüksünü elden almak bana pek doğru gelmiyor.

    yazdıkça yazıyorum, daha yazacaklarım vardı oysa –boğulmuş kardeş figürü üstüne mesela- ama yeter artık keselim. son olarak diyebilirim ki nbc filmografisinde ilk iki sıralamam hala değişmedi. bence en iyi filmi hala mayıs sıkıntısı’dır. hadi uzak ve bu kapışırlar diyelim ikincilik için.

    haa dur şunu yazmam gerek. o kadar karamsarlık ve varoluşçuluk lafından sonra iddiam şudur ki, eğer nbc mayıs sıkıntısı’nı çekmemiş olsaydı, uzak’la ve üç maymun’la cannes’da ödüllerini alıp artık adını iyice duyurup, sonra mayıs sıkıntısı’nı çekseydi, birincisi mayıs sıkıntısı’yla altın palmiye alır ve sonra türk seyircisi “du bakalım, ödül almış bu film” deyip mayıs sıkıntısı’na gitseydi çoğu film sonrasında “buna mı ödül vermişler” serzenişinde bulunmazdı. mayıs sıkıntısı da çok ağır tempoludur ama türk seyircisini tavlayacak kadar iyimser ve cıvıl cıvıl sayılabilir.

    zaten kendi adıma hala en sevdiğim nbc filminin o olması tesadüf değildir herhalde.
  • oscardı, tv reklamlarıydı, ödüldü, ödül konuşmasıydı falan derken nbc sinemasının; kendi güzel ve yalnız izleyici çemberini aşıp büyük kitlelere açıldığı film.
    umarım o büyük ve dengesiz kitle, nbc veya sanatının körelmesine sebep olmaz.
hesabın var mı? giriş yap