• politically correct olmanin dayanilmaz hafifligi nedeniyle ola gelmis, sicip batiran, ekonomisi bi halta benzemeyen, insanlari acliktan olen, parasiz pulsuz, insan haklarinin esamesinin okunmadigi ulkeler butununu iceren bir kaliptir.

    ornek olarak (bkz: somali), (bkz: hindistan), (bkz: trinidad ve tobago)

    edit: lan trinidad ve tobago olmus mu oraya marlboro insani? adamlar cennette, adada yasiyorlar ulan. turizm desen almis basini gitmis; neyin ucuncu dunyasi?
  • rusya, japonya, cin ve guney kore disinda hemen hemen butun asya ulkeleri, “gelismekte olan ulkeler” olarak siniflandirilmaktadirlar. bunlarin cogu da zaten eski kolonilerdir. halen daha kimlik ve kultur problemleri yasamaktadirlar.

    eskiden oldugu gibi artik devletlere olan en buyuk tehtid, gelismis ve guclu ulkelerden degil, ucuncu dunya ulkelerinden gelmektedir. her ne kadar halen daha bircok insan tarafindan amerika, butun kotulugun anasi olarak gorulse de, yine de genel anlamda, bir siyasal bilimci gozuyle bakarsaniz, ucuncu dunya ulkelerinin olusturdugu tehtid yaninda devede kulak kaldigini gorursunuz.

    realistler ise, yine de ucuncu dunya ulkelerinin bu kadar buyuk bir tehtid olmasinin sebebini de gelismis ulkelerin bu ulkeler uzerindeki etkisini gostermektedirler. yani ingiltere, fransa, almanya ve rusya gibi ulkeler, abd’nin yaninda, ucuncu dunya ulkelerine dogrudan kulturel etkilesim icinde olan ulkelerdir.

    genel anlamda buyuk gucler icin kullanilan teoriler, kucuk devletler icin de kullanilabilmektedir. oyle ki bircok konuda bu devletleri anlamak icin herhangi bir sekilde bir teoriye de ihtiyac yoktur. bazilari, yine de olayi “buyuk devletler’e karsi kucuk devletler” olarak algilamaya devam ederler. hatali olup olmadigi ise tartisilir, ama buyuk olcude dogrudur aslinda.

    oncelikle, buyuk devletler, ucuncu dunya ulkeleri olarak bilinen “gelismekte olan ukleler”deki sorunlarin ana kaynagidir. genelde buyuk gucler, birbirlerine karsi problem yaratmazlar. oyle ki, buyuk devletler arasinda herhalde tarihte gorulmus en uzun suren baris sureci yasanmaktadir gunumuzde. halen daha butun buyuk guclerin nukleer silahlari vardir ve bunlar, caydiricilik icin yeterlidir. ittifak arayilari da eskisi gibi guclu degildir. demokrasi basliginda da irdeledigim gibi, demokrasilerin de birbirlerine karsi savasa girmeme gibi bir olaylari mevcuttur. zaten genel anlamda baktigimizda, gunumuzde bir ulkeyi ele gecirmek ve topraklarina sahip olmak, eskisi kadar buyuk gelir kaynaklari saglamamaktadir.

    ozellikle avrupa’da savas, artik “igrenc” birsey olarak gorulmektedir. savas, en son cozum olarak durmaktadir. belli sekillerde ise artik bir guvenlik toplumu yaratilmistir zaten. yani, bu toplulugun icerisinde herhangi bir sekilde savas hicbir zaman yasanmamaktadir. en azindan oyle umit edilmektedir. genel olarak bakildiginda, dunya stabilitesine pek de bir zararlari olmadigi gorulmektedir zaten.

    ancak tehtid artik ucuncu dunya’dan gelmektedir. zarar vermeye cok daha meyinlidirler. hatta zarar vermek icin cok daha isteklidirler genellikle. bunu yapabilecek guce de sahiptirler ki, bu gucler petrol, terorizm ve weapons of mass destruction olarak siralanabilir. belki nukleer silahlari yoktur bunlarin cogunun, ancak kimyasal ve biyolojik silahlari bolca bulunan ucuncu dunya ulkeleri vardir. cogunun da diktatorluk ile yonetildigini dusunursek, pek rahat uyuyamayabiliriz.

    ozellikle petrol on plana cikmaktadir burada. iran korfezi, dunyanin petrol rezervlerinin 2/3’unu barindirmaktadir. avrupa’nin petrol ithalatinin %60’i, abd’nin %50’si, japonya’nin ise %90’i buradan saglanmaktadir. cin bile arap petrolune bagimli hale gelmistir.

    terorizm ise kendi capinda bir baska problemdir. her terorist grubun bir sekilde lojistik desteklerini bir kara parcasindan almalari gerekmektedir. ucuncu dunya ulkeleri kadar da iyi birer yer bulmalari herhalde zor olacaktir. daha fazla bilgi icin ise (bkz: terorizm).

    artik eskisi gibi islemeyen dunya sisteminde, gucsuz de gucluye zarar verebildigine gore, sorulacak tek bir soru vardir: yapacaklar mi?

    liderler her zaman icislere tam olarak sarilamazlar. fundamentalist yaklasimlar ise kontrol altina alinmasi cok zor olan seylerdir. genelde ucuncu dunya ulkelerinde de buyuk olcude ic karisikliklar mevcuttur. buyuk devletlerin aksine, bu ufak devletlerin kendi aralarinda savasa girmeleri cok daha olasidir. eger gercekten ekstremlerde yasayan bir lidere sahipseniz, caydiricilik politikalari da pek bir islememektedir. oyle ki, bu devletler tarafindan genellikle “kara parcasina sahip olmanin onemi olmadigi”, asil onemli olanin ekonomik guc oldugu hala pek anlasilamamistir. cogunlukla demokrasi olmadiklari gibi, siddet kullanmak, genellikle en iyi cozum olarak gozukmektedir. globalizasyon ise, bu ulkeler icin hayati daha bir zehir etmistir.

    ucuncu dunya ulkeleri, yalnizca kendilerine fazla etkide bulunan devletlere karsi kin beslerler. amerika birlesik devletleri buna en iyi ornektir. boylece, ellerindeki butun imkanlari kullanarak buyuk devletlere karsi tehtid unsuru olusturma cabasi icerisindedirler. eger guvenligi saglamak istiyorsa artik bir devlet, gozunu ve butun dikkatini ucuncu dunya ulkelerine cevirmek zorundadir.

    etnik catismalar, ucuncu dunyada siklikla gorulur. soguk savas sirasinda pek onemsenmeyen bu etnik catismalar, soguk savasin bitmesiylen birlikte ortaya cikmaya baslamistir. ozellikle afrika’da cok gurulen bu catismalar nedeniyle aslinda petrol zengini olabilecek seviyede rezerve sahip olan nijerya geri kalmaktadir. bircok ulke birden fazla etnik gruba sahiptir. irak’da kurtler, balkanlarda muslumanlar, vs… pek tabii medyanin bu etnik olaylara verdigi onem daha bir artmistir, zira ortada soguk savas gibi prim yapan birsey kalmamistir.

    oncelikle, bir etnik grubun kendisini diger gruplardan ayri sayabilmesi icin birkac seye ihtiyac vardir. bunlar sirasiyla:
    - grubun bir isminin olmasi,
    - ortak bir tarihin olmasi
    - bir anavatanin mevcut olmasi,
    - benlik bilincinin olmasi,
    - en onemlisi ise, ortak bir kokenin ve kulturun varliginin kabul edilmesi,
    gerekmektedir.

    belcika, quebec ve guney afrika’da oldugu gibi bu etnik gruplar arasinda uzlasma saglanabilecegi gibi, sovyetler birligi, cekoslovakya gibi ulkelerde oldugu gibi bariscil yontemlerlen de etnik gruplar ayrilabilirler. hepsinden ote, savas yolu ile de etnik gruplar, anavatani terkedebilirler.

    ucuncu dunya’daki bircok problemi cozmek icin onerilen birsey ise, etnik gruplarin aslinda hepsinin kendi ulkelerinin olmasi gercegidir. kurdistan ornegi gibi. zira etnik gruplar, kendi liderleri tarafindan yonetilmek isteyebilirler. kendi insanlari tarafindan daha az baskiya maruz kalabilirler. etnik kimlik degistirilemeyecegi icin, olene kadar da o kimligi tasimak zorunda olan bir insan, boylece daha mutlu olabilir. oyleyse, birbirleriylen surekli catisan etnik gruplar mevcutsa, onlari her zaman ayirmak mi gerekmektedir?

    hayir. irak’da boyle birseyin olmasi mesela, cok buyuk problemlere yol acacaktir. feodal sisteme geri donuse sebep olacagi gibi, artik vatandaslik kavrami da etnik grup ile belli olacaktir. boylece ulkenin gelismesi cok buyuk olcude aksayacaktir. hepsinden ote, stratejik problemlere de gebe olacaktir.

    butun bunlari onlemek icin, ucuncu dunya’ya insani yardimlar yapilmaya baslanmistir. ufak etnik gruplara yardim eli uzatilmaya baslanmistir. sscb artik mevcut olmadigindan, insani yardimlar da 1990lar’da buyuk patlamalar yasamistir. bu yardimlar askeri sekillerde de boy gosterebilmektedirler.

    ana fikir, “simdi yardimda bulun, onlara yeni bir sistem getir, sonra saygilarini kazan, ardindan ise gelecekte sana karsi gelmelerini engelle ve belli bir sure sonra bolgeyi terket” olarak ozetlenebilir. hepsinden ote, insani yardimlar, butun insanlarin boyunlarinin borcudur.

    gelgelelim bunun da cok buyuk problemleri mevcuttur. realistler ozellikle, ucuncu dunyaya insani yardimlarin yapilmasina buyuk olcude karsi cikmaktadirlar. hepsinin ortak gorusu, devletlerin oncelikle kendi insanlarina yardimda bulunmalari gerektigi yonundedir. “eger kendi insanina yardim edebilirsen, ondan sonra baskalarina yardim etmeyi kafandan gecir” demektedirler. “baskalarinin derdi icin kendi insanimizin olumune katlanamayiz” fikri de yayginlik kazanmistir.

    hepsinden ote, inanilmaz buyuk bir finansal goturusu mevcuttur insani yardimlarin. ucuncu dunya ulkeleri arasinda da ayrimcilik yapmak sacma gelmektedir. yani, nicin balkanlara yardim yapilmaktadir da kongo’ya yeterince yapilmamaktadir? nicin irak’a askeri “yardim” yapilmaktadir da, bir baska ulkeye yapilmamaktadir? oyle ki, herkese yardimci olunmasi da imkansizdir.

    maalesef genellikle ucuncu dunyada stabilite sorunu o kadar yuksektir ki, insani yardim maksadiyla gonderilen birlikler geri cekildigi andan itibaren genellikle catismalar tekrardan baslarlar. peki, bunu durduracak kimse var midir? otorite kimdir?
  • herhangi bir sıralamaya göre üçüncü sırada yer alan ülkeler kümesi.
  • baglantisizlik hareketi sonucunda abd veya sscb & cin kamplarindan birine dahil olmayan ulkelere verilen ad.

    (bkz: bandung konferansi)
  • genel olarak amerikanın işgal edebileceği ülkelerdir bunlar
  • 1. dunya kapitalist avrupa,abd ve canada
    2. dunya sosyalist dunya
    3. dunya kendi kendilerine yetmeyenlerin dunyası
  • eğitimsizliğin yoğunluk kazandığı ülkelerdir benim nezlimde.

    http://www.nowthatsfuckedup.com/…load.php?id=189760 *

    linke tıklanıp indirilmeye başlanan videoyu izledikten sonra koşa koşa kötü butonuna basmak yerine durumun ciddiyetini kavramak için ilk başta gerçekleri kabul etmemiz gerektiğini düşünün.inkar edilen sorunlar asla çözülemezler.
  • genel kaninin aksine, bu ulkelerin geri kalmi$ ulkeler olduklari anlami cikartilamaz. nato ve varsova pakti olu$umlarinin di$inda kalan ulkeler anlamina gelir. buna gore japonya ve cin de ucuncu dunya ulkeri arasindadir mesela. kim kalkip da japonya'ya "geri kalmi$sin kurban sen!" diyebilir ki?
hesabın var mı? giriş yap