• şu ana kadar görebildiğimiz kadarıyla uzayda canlı yok demek, okyanus sahilinden çay kaşığıyla aldığımız suya bakıp, okyanusta balık yok demek gibidir.

    toplum baskısı editi: bu sözü benden önce neil degrasse tyson söylemiş olup, ben sadece fincan yerine çay kaşığı, balina yerine balık koyup ifade etmiştim. ancak yine de intihal yapmaktan yakalandık. sabaha kadar uyumayan eksisözluk bekçilerine ve favcılarına teşekkürler.

    saatiniz yok mu sizin olm..t

    ertesi gün editi: çok arkadaş bu sözün carl sagan a ait olabileceğini söyledi. valla bana da dert oldu.

    epey sonra editi: bu tanımı neil degrasse tyson'un star talk adlı radyo şovunda yapmış olabilme ihtimali son derece yüksek. araştırmalarım buraya kadar geldi dayandı:

    şöyle demiş üstat:

    "ıt’s like taking a scoop out of the ocean with a cup and saying there are no such things as whales because there are none in my cup."
  • okyanustan bir bardak su alıp hiç balık yok demek gibi. evrenin büyüklüğünü idrak edemiyorsunuz.
  • mantıken en yüksek olasılıklar:

    -biz tek akıllı yaşam formu değiliz, bizden başka akıllı yaşam formları var
    -bunlarla iletişime geçmemiz mümkün değil

    evren çok büyük, çok sayıda gezegen yaşamın oluşması için gerekli koşullara (goldilocks zone, likit su) sahip, dünya'da biogenesis olduysa (yani yaşam başladıysa), demek ki başka gezegenlerde de bu gezegende olan evrimin olmuş olması lazım, istatistiksel olarak. biz uzaydaki konumumuzu anlayabilecek kadar yüksek zekaya evrildiysek, bu yaşam formlarından bazılarının da evrilmiş olması kaçınılmaz.

    buraya kadar bildiğiniz başlıkları özet geçtim.

    peki herkes nerede? (bkz: fermi paradoksu)

    insanlığın var olduğu zaman dilimi, evrene kıyasla çok çok çok ... çok küçük bir zaman dilimi. dünya dışını dinleme yeteneğimiz radyo dalgalarıyla sınırlı ve radyo dalgalarını keşfedişimizin üzerinden daha 100 yıl bile geçmedi. gözünü henüz bir saniye önce açmış, daha burnun ucuna bile odaklanamayan bir bebek gibiyiz. radyo dalgalarını dinliyoruz ama hangisini dinliyoruz? inanılmaz büyük bir spektrum içinden tahmini frekansları dinliyoruz, en yaygın element olduğu için hidrojen molekülünün frekansını mesela. burnunun ucuna bile odaklanamayan bebeksin ve diyorsun ki nelson mandela diye birisi var olamaz çünkü ben onu göremiyorum.

    nelson mandela örneğinden devamla, yine, insanlığın var olduğu zaman dilimi çok kısa, yani homo sapiens'ten günümüze geçen süre yine evren skalasında çok küçük. belki 50 yıl sonra, belki 250 bin yıl sonra yok olmuş olabiliriz. ki bu bile evren söz konusu olduğunda çok minik bir zaman dilimi. diğer yaşam formlarının da bizimle aynı süre içerisinde medeniyetlerini kurup yaşattığını var saymamız gerekiyor. belki bebeğin nelson mandela'yı görme ihtimali yok çünkü nelson mandela zaten çoktan vefat etti. onun gibi bir çok başka hayat formu var oldu, evrildi ve yok oldu. aynı zaman dilimi içinde var olmamız lazım ki karşılaşalım ama süreler çok büyük, insanlık çok küçük.

    başka bir mesele, yine nelson mandela örneğine benzetilebilir, türkiye'de ankara'da etimesgut'ta hastanede, bir odada, annesinin koynunda yatan bu bebeğin, nelson mandela ile aynı anda doğmuş olsa bile ta güney afrika'nın mvezo şehrindeki diğer yaşam formunu gözleriyle görmüş olması mümkün değil. hatta güney afrika'nın türkiye'ye ne kadar uzak olduğunu tahayyül etmesi de mümkün değil. henüz sadece kendi içinde bulunduğu odayı haya meyal görebiliyor ve etrafta dolaşan şekilleri anlamaya çalışıyor. mesafeler bizim algımızın çok daha üstünde olacak derecede büyük. bu kadar büyük mesafeler üzerinden iletişime geçmek için belki de henüz varlığını bile hesap edemediğimiz teknolojilere ihtiyacımız olabilir. o bebeğin skype'ı asla anlayamayacağı gibi.

    son madde ise form ve yaşamın şekliyle alakalı. iletişime geçmeyi umduğumuz yaşam formları

    -bizden çok daha farklı kütle ve hacime sahip olabilir. bizim boyumuz ve kilomuz civarında olduklarını var saymamız için geçerli bir sebep yok. mikroskopik ya da bizim ay'ımız boyunda yaşam formları olmadıklarını nasıl bilebiliriz?
    -çok daha farklı moleküler yapıya sahip olabilirler. karbon ya da silikon bazlı olabilirler diye tahmin ediliyor ama kim bilir? belki bizim henüz keşfetmeye bile yaklaşmadığımız bir yapıya sahip olabilirler. belki ışığı yansıtmıyorlar, belki üç boyutlu değiller, belki katı formları yok.. bilme şansımız yok.
    -zeka seviyesi olarak çok çok üstün olabilirler. bir medeniyetin bu kadar büyük ayırımlara rağmen bizimle iletişime geçebilecek teknolojiye sahip olması demek, bizim şu an sahip olduğumuz teknolojiden çok daha üstün teknolojiye sahip olmaları demek. bu kadar üstün teknolojiye sahip bir medeniyet bizi konuşmaya değer bulmuyor olabilir, ya da bizimle iletişime geçtiğini biz anlamıyor olabiliriz. bebek örneğine geri dönersek, henüz gözünü odaklayamayan bebeğin kendisine agucuk bugucuk yapan babasını düşünün. o baba birazdan akıllı telefonuyla taze babaanneyi arayıp iyi haberi verecek 'torunun oldu' diye, sonra da bebeğe dönüp 'hanimiş anne, hanimiş baba, bak bu senin amcan' filan diyecek. bebek bunları ne kadar anlayacak? cep telefonunun nasıl çalıştığını, amcanın, babanın hastaneye gelmek için binip sürdükleri arabanın nasıl çalıştığını ne kadar anlayacak? baba bu teknolojileri bebeğe açıklama zahmetine ne kadar girecek?

    son olarak da bütün bu bebek metaforunun çok büyük bir açığı ile bitireyim; biz bebeğiz ama bu yaşam formları bizim anamız babamız değil. tek bildiğimiz tarih insanlık tarihi ve insanlık tarihi boyunca gelişmiş bir medeniyet daha az gelişmiş bir medeniyetle iletişime geçtiğinde, sonuç az gelişmiş toplum için hiç bir zaman iyi olmadı. stephen hawking'in sözü bu. bu lafını da şöyle bitiriyor; belki de henüz kimsenin bizimle iletişime geçmemiş olması bizim için en hayırlısı.
  • üç boyutlu ve sadece 114 derecelik bir alan görüş açısına sahip olan “insan” hezeyanı.
  • marsta yeni su bulduk bi bismillah
  • -hayatın gerçekte ne olduğu konusunda hiçbir referans noktamız yok. -bunu hatırlayın-
    kendi yaşamımızın, evrensel bir yaşam olduğunu düşünmek aptalca.

    -- ah84001 göktaşı
    uzun bir süre göz önünde bulunduruldu, çünkü marslı mikropların fosillerini içerdiği iddia edildi, ancak bu fikir neredeyse evrensel olarak reddedildi.
    yoğun bir bilimsel incelemenin konusuydu ve iddialar ciddiye alınmıştı.

    allan hills, aralık 1984'te antarktika'da keşfedilen marslı bir meteorit.
    bilim adamları üzerinde mars yaşamı ile ilgili kanıt buldukları zaman ünlü oldu. başkan uzaylı yaşamın potansiyel keşfiyle ilgili dünyaya sunmak için bir konuşma planlamaya başlamıştı inanılmaz bir keşifti. ancak iddialar tartışmalıydı ve bilimsel topluluk en nihayetinde yabancı mikropların olasılığını reddetti.
    bu kayadaki yapıların tam olarak ne olduğunun kesin olarak belirlenmemesine rağmen, allan hills 84001'in keşfinden kısa bir süre sonra dünya bakterileri tarafından kirlenmiş olduğu düşüncesi ile reddedildi.

    mars'tan gelen büyük haberle, marslı kayalara gömülmüş olan eski organik madde izlerini bulmuş ve gazın yıllık nabzı olan kızıl gezegendeki atmosferik metanda “mevsimsel değişim” tespit etmiş olduk.

    bunlar, bugün science dergisinde (7 haziran) ikiz makaleler olarak yayınlanan heyecan verici bulgular. --fakat bunlar mars'ta yaşamın kesin kanıtı değiller.
    organik bileşikler, en eskileri olsalar bile, mars'ta bulunan ilk türler değildir.

    nasa oturumunda kate; ''aslında bu şaşırtıcı değil. bu bağlamda “organik madde”, dünyadaki yaşamlarımızdan tanıyacağımız bir şey anlamına gelmez. bunlar et parçaları veya ölü hücreler değildir. "organik madde", içlerinde karbon atomlarına sahip bir çok bileşik içerir. yaşamın oluşması için gerekli görülen bileşikler.
    bol miktarda organik bileşikler var fakat hayat yok. --bu moleküller, güneş sistemimizde pekte nadir olmayan "tiofen" (c4h4s) ve "dimetilsülfid" (c2h6s) gibi isimler içeren moleküller.

    --gözlemlenebilir evren, dünyadan her yöne doğru 46 milyar ışık yılı uzanır.
    gezegenimiz dışında, bir yıldızın yörüngesinde olan bildiğimiz ilk gezegen pegasus b 51, 1995 yılından beri toplam 3667 gezegen bulundu.
    bu gezegenlerin bazıları tamamıyla hayata karşı düşmanca olmakla birlikte bazılarının yüzeylerinde suyun bulunabileceği, yıldızlarının goldilocks bölgesinde yörüngede olan dünya benzeri büyük ölçüde kayalıklı bir çok gezegen var.

    evren, o kadar çok galaksi, yıldız ve gezegenle kaplı ki, hayatın ancak dünya gezegeni dediğimiz bu küçük mavi topta var olabileceğini düşünmek matematiksel olarak imkansız görünüyor.

    zekadan daha yüksek "kavramlar" vardır: böyle bir şeyi hayal bile edemeyebiliriz. doğadan evrimden öğrendiklerimizle, doğanın yeni şeyleri denemekten korkmadığını biliyoruz. --ya insan "zekası" evrimin zirvesi değilse?
    bu, evrende bizlerden daha zeki yaşam biçimlerinin olduğu anlamına gelir… yani, evrimsel zaman çizelgesinde çok önümüzde olan yaşam biçimleri. --bu durumda, uzak gezegenlerde bulunan yaşam biçimleri bize; dünyadaki küçük "entelektüel" sirklerimizde, kendi kuyruklarını kovalayan köpeklere güldüğümüz şekilde gülerlerdi!

    --bu fotoğrafa bir bakın.
    bu sinyal, ohio eyalet üniversitesi'nin big ear radyo teleskopu tarafından ağustos 1977'de alınan ve akıllı uzaylı yaşamın varlığını desteklemek için kullanılan bir radyo sinyaliydi.
    jerry wyman, verileri gözden geçirdikten günler sonra anormalliği keşfetti. bir hayli etkilenmiş olmalı ki okuma bandının üzerine, wow kelimesini yazdı!
    sinyal 72 saniye sürdü.

    sinyal, karasal olmayan ve güneş sistemi dışı menşeinin beklenen özelliklerini taşıyordu. big ear'un gözlemleyebildiği tam 72 saniyelik pencere, tekrar tespit edilmedi.
    bir tür anormallik, başka bir kaynaktan gelen bir sinyal veya bir ekipman arızası olabilir riski ile sonraki girişimlerin kaynağı ödenmedi.

    sinyalin özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, bunun gibi bir sinyal yaratabilecek doğal bir olgu olmadığını biliyoruz. --yine de, bilim adamlarının çoğu doğal bir açıklamayı destekleme taraftarı oldular.

    bizlerden fazla mekansal boyutta yaşayan yaşam formları olabilir.
    uzay yaşam formlarının bir kısmı bu boyutların çoğunda yaşayabilir. --sadece ne anlama geldiğini düşünün, zeki olmaya ihtiyaç duymazlar.

    ya uzaylılar tamamen farklı bir evrimsel yol aldıysa?
    örneğin, kullandığımız sayı sisteminin icadı, taşları sayı kullanmadan saymanın/belirtmenin bir yolu var mı? problemlerimizi çözmek için sayı sistemini (ve buna dayalı diğer formüller) kullanmamanın bir yolu var mı?

    bir alanın tanımını, belirli özelliklere sahip bir nesne olarak verebilirim ve sonra, gerçek sayıların özelliklerine bakarak, bu alanın var olduğunu kanıtlayabilirim: gerçek sayılar böyle nesnelerdir.

    matematiği kullanarak oluşturulan böyle bir ampirik varoluş kanıtının mükemmel bir örneği neptün'ün varlığıdır; matematiksel sonuçların ve deneysel gözlemlerin bir kombinasyonundan, (henüz doğrudan gözlemlenmemiş) bir gezegenin var olması gerektiği sonucuna varılmıştır. --yani, belirli özelliklere sahip ve belirli zamanlarda gezegenlerin yerleri hakkında belirli tahminler veren güneş sisteminin soyut bir modelini oluşturmak için matematik kullandık.
    uranüs'ün hareketi, onun ötesinde başka bir büyük gezegeni içermeyen bir modelle tutarsızdı. bu yapıldı ve neptün sonunda öngörülen yere çok yakın bulundu.

    --ama uzaylılar, düşünce süreçlerimizin işleyişinden radikal olarak farklı olan “araçları” icat ettiyse. bu tür yaşam formlarıyla asla senkronize olamayız, onlara bilgi gibi görünen şey, bize beyaz bir gürültü gibi görünebilirdi! ---burada sadece milyarlarca yabancı varyasyondan değil, aynı zamanda evrim geçirebileceğimiz milyarlarca olası yoldan da bahsetmek gerekiyor.

    ----şimdiye kadar bulunan dünyadaki en eski fosil kalıntıları 3,5 milyar yaşındadır. dünyadaki en eski kayalar 3,8 milyar yaşındadır. büyük yok oluştan önce ya da sonra meydana gelen yaşamdan bağımsız olan kanıtlar, yaşam'ın gezegenin soğumasının çok kısa bir zaman diliminde oluştuğunu söyler.

    nasa, yakın zamanda dünya gezegeni yaşamına kıyasla farklı bir biyokimya ile dünya üzerinde alternatif bir yaşam formu keşfetti ve dünya benzeri bir gezegende hayatın oluşmasının nadiren değil , oldukça muhtemel olduğu fikrini güçlendirdi.

    -(varsayımsal araştırmalar)
    sadece galaksimizdeki 8,8 milyar dünya benzeri gezegen - samanyolu.
    gözlenebilir evrende en az 100 milyar galaksi varlığından bahseder.
    tüm kanıtlar göz önüne alındığında, hayatın dünya dışındaki gezegenlerde varolması kaçınılmazdır.

    -- brezilya'da 70'li yılların sonlarında amazon ormanı yakınlarında bir köyde meydana gelen ve brezilya / amerikan hava kuvvetlerinin yer aldığı ve bin tanığın olduğu birkaç hafta boyunca meydana gelen bir olayı incelemekte fayda var. --operação prato.

    --uzaylıların var olduğuna inanan bir çok insan var. --uzaylılar hakkında ünlü astronotların ifadelerine bakalım.

    -nasa'nın scott carpenter'ı:
    “hiçbir zaman astronotlar, uzayda bulundukları anlarda, yalnız olduğu hissine bürünememiştir.

    -ed white ve james mcdivitt
    haziran 1965'te, astronotlar ed white (uzayda yürüyen ilk amerikalı) ve james mcdivitt, garip görünümlü bir metalik nesne gördüklerini söylediklerinde istasyon hawaii'den geçiyordu.
    mcdivitt bir sinema kamerasıyla fotoğraf çekti. bu resimler hiç serbest bırakılmadı.

    -james lovell ve frank borman
    aralık 1965'te, gemini astronotları james lovell ve frank borman, rekor kıran 14 günlük uçuşlarının ikinci yörüngeleri sırasında borman, kapsüllerinden belli bir mesafede tanımlanamayan bir nesne gördüğünü bildirdi.

    -james lovell'in uçuş sırasındaki konuşma metni:
    lovell: bogey at 10 o’clock hıgh.

    capcom: this is houston. say again 7.

    lovell: saıd we have a bogey at 10 o’clock hıgh.

    capcom: gemini 7, is that the booster or is that an actual sighting?

    lovell: we have several…actual sıghtıng.

    capcom: …estimated distance or size?

    lovell: we also have the booster ın sıght…

    --donald slayton 1951'de bir röportajda ortaya çıktı:

    “bu nesneyi gördüğümde minneapolis'te bir p-51 avcı uçağı test ediyordum. güzel, parlak ve güneşli bir öğleden sonra yaklaşık 10.000 feet yüksekliğindeydim. saatte 300 mil hızla ilerliyordum. nesne aniden 45 derecelik bir tırmanma dönüşü çekti ve hızlandı, düz bir çizgide ortadan kayboldu.

    -tabby'nin yıldızı olarak da adlandırılan kıc 8462852 cygnus takımyıldızında, dünya'dan 1280 ışık yılı uzakta bu yıldızda ( bir f-tipi ana sekanslar yıldızıdır ) garip bir şekilde% 22'ye varan karartma gözlemlenmiştir.
    hiçbir şey bu yıldızın neden ( komplo teorisyenleri tarafından değil ) bu kadar karartıldığını açıklayamaz.
    hatta bazı kalifiye bilim adamları yıldız enerjisini toplayan bir uzay gemisi olduğunu öne sürmüşlerdir.
    nichol kaku, kulağa çılgınca geldiğini itiraf ediyor ancak diğer tüm olasılıklar göz önüne alınınca, bir uzay aracının karartmaya neden olması imkansız değil.

    -dünya; oldukça ortalama bir galaksinin içinde, oldukça sıradan bir yıldızın etrafında ve yüz milyarlarca başka galaksinin arasında dönen küçük bir lekedir.
    insanlar uzaydaki yaşamı sorguladıklarında, dünya özel bir yere sahip ya da özel bir yere yerleştirilmiş gibi düşünüyorlar ve dünya'yı tartışmadan otomatik olarak dışlıyorlar. -- dünya, uzayda yaşamın en büyük kanıtıdır.

    gezegenimizde oluşan hayatın bütün işaretleri, normal bir sarı yıldızın etrafında dönen ılıman ve ıslak bir kaya üzerinde düzenli maddeden kendiliğinden oluşmuş olduğunu işaret ediyor. --sadece galaksimizde, benzer yıldızların etrafında dönen milyonlarca benzer kayalar var. bir zamanlar oldu, gezegenimiz hayat için uygun şartları sağladı. ---yaşam biz burada olduğumuz için değil, dünya bu şartları sağladığı için başladı.
    başka bir gezegende gerçekleşmiş olma şansını ortaya çıkardı. elbette, oranları bilmiyoruz, ama açıkça sıfırdan büyükler.
  • güneş sistemizle alakalı konuşuyosak, örneğin mars'ta muhtemelen yaşam vardı ve biz geç kaldık. öyle sabah 5 dakika geç kalıp kaçırılan otobüs gibi değil, 4 milyar yıl kadar.

    " nehirler binlerce kilometre çapındaki bugün toz gibi kupkuru muazzam çarpma çanaklarına akıp içlerini dolduruyordu. bugün dünyadaki bütün şelalelerin yanında cüce gibi kaldığı şelaleler mars'ın göllerine dökülüyordu. yüzlerce metre, hatta belki de bir kilometre derinliğinde okyanuslar bugün zorlukla fark edilen kıyılara yavaşça çarpıyordu belki de. bu incelenecek bir dünya olurdu. dört milyar yıl geç kaldık. "

    güneş sistemimiz hariç, evrendeki yaşam veya canlı olasılığı tabi ki var. biz henüz değil sokağa adım atma, apartmana çıkma, ayakkabılarımızı giymeden ziyade, dışarı çıkacak uygun ayakkabıyı arıyoruz.

    "evrenimiz yaşama [yahut en azından bizim yaşam için gerekli diye düşündüğümüz şeye] hemen hemen elverişsizdir. yüzlerce milyar galaksideki her yıldızın dünyaya benzer bir gezegeni olsa da, kahramanca teknolojik ölçüler olmadan, yaşam, evrenin ancak yaklaşık 10 üzeri -37 lik bir hacminde gelişebilir. açık söylemek gerekirse, şöyle yazalım, evrenimizin ancak 0, 000 000 000 000 000 000 000 000 000 000 000 000 1i yaşama karşı konukseverdir. birden önce 36 sıfır var. geri kalanın tümü soğuk, radyasyonla dolu kapkara bir vakumdur. "

    carl sagan - pale blue dot.
  • garip değil teknolojik birikimimiz göz önüne alındığında, gayet olağan durumdur. şurada güneş sistemi dışındaki gezegenleri arayan kepler'in tarayabildiği galaksimizdeki alan var;

    https://upload.wikimedia.org/…b/be/lomberga1024.jpg

    samanyolu gibi 400-500 milyar civarı galaksi ve bunun 10-12 katı cüce galaksi olduğu tahmin ediliyor.

    not 1: galaksimiz, 100 bin ışık yılı çapında.

    not 2: kepler, o alanda bile yaşam barındırabilecek 2000 civarı gezegen keşfetti.

    (bkz: dünya dışı yaşam/@zenithgeist)

    (bkz: uzaylıların dünyalılarla iletişim kurmaması/@zenithgeist)
hesabın var mı? giriş yap