• bugün içim yana yana yaptım. yavruyu sahiplendirmek için haber vermiştim herkese. üniversiteden bir memur abimiz yavru köpek arıyormuş. sabah kliniğe götürdüm sıpayı, abi de geldi baktı. tedavisinin bittiğini, yuva aradığımı söyledim. akşam 5'e doğru alayım, dedi. öğle arasında soyunma odasındaki bankın üzerine uzandım, aldım bizimkini de kucağıma, uyumasını izledim. sonra yemeğini, suyunu verip biraz dolaştırdım, koydum kafesine. bir daha da yanına gitmedim. akşam abi almaya geldiğinde kafesi bir ara getirirsiniz diyerek yavruyu adama verip, son bir kez yüzüne bakmadan, kucağıma alıp sevmeden hemen uzaklaştım. bahçeli bir eve gidiyor. abi de çok iyi birisi. çok mutlu oldum ev bulduğuna ama kısacık zamanda çok alışmıştım be. bir yandan gülüyorum, bir yandan kendimi tutamıyorum yaşlar akıyor falan çok garipti. yüzde elli elli diyebilirim hislerime. eğer teslim ederken ''son bi kez'' olayına girseydim, veremezdim herhalde. eve geldiğimde yattığı battaniyeyi, yemek su kaplarını görünce çok fena oldum. toparlamaya üşendim. odaya girip çıktıkça da moralim bozuldu. şu an yüzde doksana yüzde on... mutsuzum. biraz zaman geçince oran tersine döner biliyorum ama durup durup ağlıyorum işte elimde değil. kendimi tutmasam kalkıp gidip adamın evini bulasım var. alayım sıpayı geleyim diyorum. her seferinde, her hayvanın iyileşip yuva buluşunda aynı şey oluyor. allahım kanser edeceksen pat diye et gitsin, böyle biriktire biriktire yapmanın hiç gereği yok. ya da gösterme şu canları bana hiç. iyileşiyorlar, ev bulunuyor çok mutlu oluyorum ama hepsi aynı zamanda birer evlat acısı sanki kalbimde. piyango miyango bir şey vursun bana veya yürü ya kulum de çok para kazanayım da imkanım olsun, hiçbirini vermek zorunda kalmayayım birilerine. sen dilersen olur. dilesene be?

    ek: ev bulmasını dileyen herkese çok teşekkürler. yavru ev bulsun diye o kadar talep gidince değerlendirmek durumunda kaldı sanırım tanrı veya evren her neyse işte :) sağolun.
  • az bilinen, eskimolara özgü, güzel bir adettir. hatta ken parker'in erkekler ülkesi adlı macerasında ken ve eskimo arkadaşı arasında şöyle bir diyalog geçer :

    ken: ama gitmeden önce amarog bize veda edebilirdi.
    eskimo : bu güzel bir hareket olmazdı. sadece gelişler kutlanır. gidişler ise üzücüdür. gideni görmezden gelmek güzel bir terbiyedir.
  • veda etmeyi bir umut kapısı olarak kullanırız çok zaman..
    alcaz karşımıza, konuşcaz, veda etcez..
    ve üzülecek karşımızdaki.. kaç zamandır kafasına dank etmeyenler birden düşüverecek aklına.. "gitme" demek isteyecek, ya diyecek, ya da diyemeyecek..
    ve dese de biz gideceğiz.. ya da gidemeyeceğiz ya da tek beklentimiz zaten o "gitme"yken, gidememiş, kıyamamış gibi yapacağız.. gibi kurgularız..

    oysa veda ederken umursamaz ve tepkisiz biri vardır çok zaman karşımızda..
    düşünüyor, nereden çıktı ki bu angarya?
    ve kapatıyor o umut kapısını suratımıza.. bir an bile tereddüt etmeden..
    zira biz onunla çok zamandır ayrı dünyalardayız, farklı diller konusuyoruz zaten..
    senin aklın "o"nda, "o"nunki çok başka yerlerdeyken..

    diyeceğim o ki, "veda etmeden gitmek" iyidir.. zira bazen, vedaya bile gerek yoktur, hatta gıkın çıkmadan gitsen, yokluğunu fark etmesi bile zordur..
  • en iyisidir. acıyı azaltır. kemikleri kuvvetlendirir.
  • yaşanan/yaşanılan her ne olursa olsun büyük vefasızlıktır.
  • çok seven insan veda edemez, kavga eder. bir daha göremeyecek olmak fikriyle baş edemiyorken üzerine bir de veda seremonisini kaldırabilecek kadar güçlü değilim. sevgim oranında çirkinleşirim maalesef. sen hangi hakla seni benden alıkoyuyorsun ki? o zaman siktirgit ne vedası...
  • veda edilmeyi dahi hak etmeyenlere yapilir.
  • bir veda biçimidir. bilinçli bir tercihle bu şekilde "giden", vedayı bir seremoniye dönüştürmemiştir yalnızca. hatta bu bilinçli tercihiyle kendinden, karakterinden son bir iz bırakmıştır "kalan"a. kalan isterse hoş bir hatıra olarak saklar bu izi, isterse bir yara izi gibi.

    nihayetinde hiçbir insan veda etmeden gidemez. bu entry'mizin iddiası da budur. aşka meşke, terkeden-terkedilen sevgililere, gidenle kalanın karıştığı hallere bakmayın, ölenlere bakın. sevgili gönül dostları, sevgili flaş tivi seyircileri, gece yarısından sonra radyoda şiir programı dinleyen canlar, insanlar! mümkün mü bu? ölmeyin sakın. esen kalın.
  • içinden kimbilir kaç kere veda eder insan karşısındakine gerçekten hoşçakal diyebilene kadar. sadece ölümü geciktirmek işte.. içinden ettiğin vedayı da her seferinde duymuştur zaten veda edilen.. veda etmek için bir seromoniye gerek olmuyor..sen gidiyorum diyorsun o da tamam diyor ve bitiyor..bitsin..
  • yarım kalmışlıktır;
    kalbini bırakmaktır, bir yerlerde, birilerinde...veda, ama acı ama tatlı, gitmenin tesellisidir.

    "bu sefer,
    gözlerinin içine bakmadan,
    merhaba demeden
    gitmeye
    hiç niyetim yok..."
hesabın var mı? giriş yap