• rusların sivil, kadın, çocuk demeden alenen çeçen soykırımı yaptıkları bir dönemde çeçenistan'a oldukça zorlu ve yasadışı bir yoldan girip canlı yayınlarla, banttan röportajlarla durumu dünyayı duyurmuş bir savaş muhabiridir.

    o dönemdeki yaşadıklarını "çeçenler kimsesiz bir millet" isimli kitapta toplamıştır.
  • şöyle bir demeci vardır:
    “emniyet’te bodrum katta bulunan bir hücreye konuldum. bir odadan diğerine ellerim kelepçeli götürüyorlardı. 4 gün gözaltında kaldım, 2 saat sorgulandım. sorgu medya konulu sorgularla geçti. hangi gazeteci kaç para alır. ali kırca transfer ücreti olarak ne kadar aldı? gibi sorular soruldu. bazı polisler fethullah hocayla neden uğraşıyorsun? diye inanılmaz sorular yönelttiler.”
  • en son fatih semtindeki lalezar mağazasında satış yaparken görülmüştür. mağazayı işletmekte midir yoksa bir çalışanı mıdır bilmiyorum fakat gördüğüm an sizi bir yerden tanıyorum, ama nereden, çok tanıdık, yoksa tvden mi hatırlıyorum, siz muhabirdiniz sanırım vs diye ard arda durmadan bombardımana uğratmam sonucu "hayır toto reklamından hatırlıyorsunuzdur" deyip tebessüm etmiştir.

    ama bizden kaçmaz.*
  • "bizi bir çorbaya muhtaç ettiler, her gün biraz daha çorba koyun diye yalvarttılar. geceleri fazladan battaniye istiyoruz deyince battaniye yok dediler. bizleri soğukta yatırdılar" diyerek ergenekon operasyonu kapsamında "boşu boşuna yattığı 11 ayın hesabını çatır çatır soracağını" söyleyen gazeteci.
  • iyi partiden istifa etmiştir.

    istifasıyla iyi parti kurulurken çektikleri "iyi partide fetöcü olmaz" temalı reklam filmindeki son fetö mağduru da partiden ayrılmış oldu.

    (bkz: ali türkşen)
    (bkz: ali aydın)
    (bkz: fatih eryılmaz)
  • avrasya tv'de saygı öztürk'ün konuğu olmuş "gazeteci"dir.
    kandıra f tipî cezaevi'ni, yaşadıklarını, nasıl zulüm gördüğünü anlattı, anlattı, anlattı...
    "f tipinde on yıl kalan iflah olmaz" dedi. "allah cezaevlerindekilere sabır versin" dedi.

    içim acıdı, gerçekten. haksızlığa uğramışlık duygusunu o kadar iyi tarif etti ki konuşurken.
    öyle ya, "ne yapmışlardı?", f tipine, kendi tabiriyle "tabutluk"lara konmak için.
    kaldıkları süre boyunca etraflarındaki hücrelerde dhkp-c'liler, pkk'liler, mlkp'liler vardı. hep slogan atıp, "top"larla haberleşiyorlardı. onlar alışkındılar belli ki...
    bayramda onlara şeker paketi yapıp atmıştı, geldiği gibi geri göndermişlerdi, "sizinle görüşmemiz söz konusu bile olamaz" demişlerdi, malum sebepten.

    sonra insan hakları heyeti gelmişti ama heyettekiler onları pek de umursamamıştı.
    gardiyanlardan yorgan istemişlerdi, üçüncüsünü vermemişlerdi, üşümüşlerdi.
    yemekler az ve kötüydü, hücre rutubetliydi.
    doktora çıktığında sormuştu, "burada kalanlar en çok hangi hastalıktan muzdarip?" diye, doktor da "böbreklerinden" demişti. uzun kalan hapı kesin yutardı.
    hapse girmek onlar için yıkım olmuştu. yorganların altında ağlamışlardı aylarca.
    aileleri görüşe girerken üstleri başları didik edilmişti. dört yaşındaki çocuğunun ayakkabısı ve çorabı dahi çıkarılıp kontrolden geçirilmişti.
    yaşananlar trajediydi.

    içim acıdı, gerçekten. yaşadığı şeyi yaşamaması gerektiğini öyle dokunaklı anlattı ki konuşurken.
    yaşadıkları kötüydü. hapishaneler, f tipleri cehennem gibiydi, soğuk bir cehennem.
    öyle ya, onlar için yapılmamışlardı. oraya layık değildi. oranın "sakin"leri belliydi.
    bir itirazı da yoktu "onların" orada olmasına.
    öyle ya, 19 aralık 2000'de f tiplerine sokabilmek için "onlar"ın üzerine ateş, çelik, kurşun yağması olağandı, hatta gerekliydi.
    devletti, elbet girmeliydi. ve nitekim devlet girdi. haber ajanslara düşünce böyle düşünmemiş miydi? içinden "helal mehmetçik'e!" dememiş miydi?

    demişti...
    demişti demesine de, ne olmuştu da "onlarla" aynı muameleyi görür olmuştu? "vatanını", devletini, paşalarını çok sevmiş, yılın kuvvacısı ödülleri dağıtmıştı. bu muydu suçu?

    içim acıdı, gerçekten. ne olup bittiğini anlayamayan şaşkın bir ifade vardı yüzünde. kaybetmişti...
    oynadığı at nal toplamıştı. nal toplatanlar da nal toplayanları kısa bir süre f tipi otel odalarında ağırlamışlardı. elbette kuyruğu dik tutmak lazımdı. öyle ya, bunun bir de rövanşı vardı.

    içim acıdı, gerçekten...
    dünün kibirli galipleri mazlum mağlup edasıyla nafile konuşuyor artık. dünün mazlum rolündeki mağlupları ise muzaffer bir edayla sağa sola efeleniyor.

    insanın içi acıyor, gerçekten.
    efendilerin hesaplaşmasında kurban edilip, mağdur olanların sızlanmasını izlerken. onlar ki başkalarının acılarına gülmüştüler, ne hallere düştüler...
  • 74 gündür tutuklu bulunan gazeteci.
  • tahliye edilmiş gazeteci.
  • kendisi hakkında yazılan kosova ve afganistan hikayelerine ek yapılması gereken kişi. bu zat-ı muhteremin zaho'da kandil dağı'ndayım diye anons çekmişliği de vardır zamanında. her seferinde de patronlarına şikayet edilmiş ve işten atılmıştır. afganistan savaşı sırasında bölgedeki tek türk gazeteci irfan sapmaz -ki dünya medyasından da irfan'la birlikte iki kişi vardı- bizzat tuncay özkan'ı aramış ve bu rezilliğe bir son verilmezse herşeyi afişe edeceğini söyleyerek rezalete son vermiştir.

    şimdilerde ise, medyarazzi.com namlı bir internet-dedikodu sitesinde geçmişte foyalarını ortaya çıkaranlara sallamakla meşguldür. misal; bir kanala program önerisi verip, o kanalda zaten yayınlanmakta olan benzer formatta bir programı aşşağılık ifadelerle yerin dibine sokmaya çalışmakta bir beis görmemektedir. hatta bloglarında kosova'daki utancını belgeleyen bbc'ye bile saydırmakta sakınca görmemiştir, ki arkadaşı bbc'nin bulunduğu sokaktan bile geçirmezler...
hesabın var mı? giriş yap