• karakterler arasındaki ilişki çözüldüğü anda daha bir zevkle okunabilen mükemmel roman.

    hindley, caherine'nin erkek kardeşi
    frances, hindley'in karısı
    heathcliff, catherine ve hindley'in üvey kardeşi
    hareton, hinley'in oğlu
    edgar linton, catherine'in kocası (ayrıca komşuları)
    isabella, edgar'ın kız kardeşi
    cathy, catherine'nin kızı
    linton, heathcliff'in oğlu
  • ask ve nefret arasındaki o ince cizgiyi, imkansız askı, hırsı, merhametsizligi muhtesem bir sekilde anlatan emily bronte'nin ilk ve tek romanı.
  • tabut sahnesi heathcliff ve edgar'ın catherine'e olan aşklarını karşılaştırmak için biçilmiş kaftandır bence. edgar, catherine'in boynuna kalpli bir kolye takıp onu alnından öper ve onu evlerindeki son gecesinde tek başına bırakır, kapıyı çeker ve gider. heathcliff şiddetli yağmur altında cathy'nin yanlız kalmasını bekler, edgar odadan çıktığında pencere camını kırar, kolyeyi catherine'in boynundan çıkarıp bir kenara atar, hıçkıra hıçkıra ağlayarak cathy'e sıkı sıkı sarılır. edgar'ın catherine'e sunduğu altından bir kalpli kolyeye karşılık heathcliff ona kendi kalbini sunmaktadır.
  • fi tarihinde ödev olarak bir yazarı seçip, tüm romanlarını okuyup, karakterlerini karşılaştırmamız istenince emily bronte'yi bu romanı yüzünden seçmiştim. çünkü bu emily brontenin ilk ve son romanı idi.
  • sadece ismi bile ıssızlıkta rüzgarın uğultusunu duymanız için yeterlidir. roman boyunca hissedersiniz fondaki fırtınanın sesini. o fırtına cathy ile heathcliffin ruhunun da fırtınasıdır aynı zamanda. fırtına wuthering heights'ın camlarını nasıl dövüyorsa cathy ile heathcliffin aşkı da sizin ruhunuzu öyle döver. öyle içinize işler. öyle canınızı yakar.

    wuthering heights, heathcliffin misafir edildigi ve beraberinde ruhunun lanetini de sürükledigi evin adıdır. aynı zamanda da gerçeklerin gün ışığına çıktığı, iyiyle kötünün, doğruyla yanlışın, güzelle çirkinin açığa çıktığı yerin de adıdır. bu yer lanetli olduğu kadar, kendisinden uzakta kalanların" yok olup gitmelerine" neden olacak kadar da ait olunası bir yerdir. mutluluğun da, mutsuzluğun da kaynağı burasıdır. cathy huzur dolu, iyilik taşan trushstone grange da mutlu olabilmiş midir? edgar linton gibi aristokrat, iyi, yakışıklı, kendisini seven bir kocaya sahipken hem de? heights'ı terk etmesinin bedelini canıyla ödemiştir.

    cathy kefaretini canıyla, heathcliff de cathy'siz kalarak ödemiştir. kefaret bir kere ödendikten sonra da, roman boyunca duyduğunuz o fırtına , romanın sonunda heathcliffin huzuru bulmasıyla sona erer. emily bronte'nin iç karartıcı anlatısı, yumuşacık bir ışığın aniden belirmesiyle son bulur.

    o anda anlarsınız.

    anlarsınız ki, ışık her zaman vardır. onca fırtınadan sonra bile ışığı görebilirsiniz.

    kefaretinizi ödemeniz şartıyla tabii.
  • bu kitabın üzerine bir şey yazmamak için kendimi çok tuttum, çok yazmak istedim, bu kadar güçlü istedikçe yazmamam ve beklemem gerektiğini anladım.
    ağırlığını, etkisini, hüznünü oldukça uzun bir sürede atabildim. bir kitabın son satırını okuduktan sonra yapmak istenen ilk ve tek şey, ilk satıra dönüp tekrar okumak oluyorsa... bu cümlenin sonu ne olmalı bilmiyorum. çünkü başucu romanı değil edebi bir eser olarak wuthering heights'ı okumak, tartmak, kafa yormak bir anlamda ona adanan süre boyunca kitabı yaşamak oluyor ve bu da psikolojik olarak kişiyi oldukça fazla yoruyor.

    öncelikle yeryüzünde varolan en yabani, en vahşi aşk hikayesi anlatılıyor bu kitapta. çoğu insan buna sadece sıradan güçlü bir tutku diyebilir, derse gururun insanı ne kadar yabanileştirdiğini gözardı ederek kitabın çoğunu farketmemiştir diyebilirim. ama varolan o inanılmaz tutkunun, aşkın her zaman kendini gosteremeyen vahşi doğasının arkasında kalabilmesi, ve eser boyunca bu tutkunun bir tane bile cinsel çekim yada şehvet anlamında ima bulunmadan anlatılabilmesi ve böylesine okuyucuyu etkileyebilmesi emily bronte'nin dahiliğinin ürünüdür sanırım. daha önceden okuduğum hiçbir kitap için kendimi neredeyse okumaya geç kalmış hissetmemiştim. bence lisede insan biraz da hayal dünyasında yaşıyorken okutulmasının boyle güzel bir yanı olabilir, ki çoluğa çocuğa karıştıktan sonra bu kitabı okumak bazı bünyeler için büyük bir hata olabilir diyebilirim. insanın, ne kadar mantıklı, medeni canlılar sayılsa da, aşkın bu yabani tarafına ne kadar aç olduğunu hissettiriyor. gerçek hayatta korunabilmesi, körüklenmesi, sonsuzca varolabilmesi imkansız şeylere olan (şarkısal, şiirsel sürreal bir sevgi kavramı diyebiliriz sanırım buna) zaafını öyle bir gözüne gözüne sokuyor ki adamın... hayatında hiç aşık olmamış insanların bile sessiz sedasız göçüp gidebildiği bir koca ömürden taşan cins maneviyat görünce; belki de burda dünyanın en büyük lüksünden bahsediyoruz.

    --- spoiler ---
    ki ne cathy ne heatcliff sevgisini bir öpücükle bile bedenlerinden deşarj edemeden dünyadan göçmüşlerdir.
    ve nitekim ömürlerinin bu kadar kısa olması, ruhlarının bu ağırlığa dayanamamasından kaynaklanmıştır... birbirini "ruhu" olarak tanımlayan, ruhu olmadan yaşayamayacağını söyleyen insanlar için bu kısa yaşamları bile uzun bir işkence olmuştur.
    --- spoiler ---

    bu başaırlı kitap üstüne çekilen uyarlama film (juliet binoche'un oynadığı) ise heralde türünün en kötü örneği olarak yüzyılın hayalkırıklığı saylabilir... en basit ve genelinden açıklamak gerekirse, sanki biri kitabı ara ara karıştırıp üstünkörü bir senaryoyla oyuncuların işi kurtaracağını düşünmüş. ki kanımca buna kalkışan insan dünyanın en gerizekalı insanı sayılabilir; gelmiş geçmiş en güçlü klasiklerden birini öldürüp elindeki potansiyeli ve parayı boşa harcamştır. kendisini kutluyorum. kate bushun wuthering height'sını dinleyip, o vahşiliği 3 dakikada çok rahat hissedebilirken, filmi bu güzel deneyimin üzerine sadece limon sıkıyor. kanımca en yakın zamanda toplatılmalı, izleyene hipnoz yöntemiyle unutturulmalıdır.

    "i forgive what you have done to me. i love my murderer - but yours! how can i?"
  • türkçeye 'uğultulu tepeler' olarak geçmiş,yazar emily bronte nin,kendisi yazar kardeşler arasında en meşhur olanıdır,kendi hayatından da kareler taşıdığı söylenen,özellikle heatcliff karakterinin bende fazlaca hayranlık uyandırdığı kitap.bölümlerle ele alındığında özellikle hava -gökyüzünün ( the image of wheather) eserde vukuu bulan olayların tamamen etkisinde kaldığını gözlemlediğimiz dünya klasiği.aşkı bu denli yoğun,kusursuz anlatan bu roman ayrıca beyazperdeye de aktarılmakla birlikte kitap kadar yankı uyandırmayı başaramamıştır.ayrıca 1801 endüstri devrimi etkisi altında yazılan eserde sosyo-ekonomik çatışmalar (class struggle and class accommodation) 19.yy kapitalist toplumu,sınıf ayrımları,bunlara ek olarak intikam,aşk,evlilik,mülkiyet,ölüm,isyan,doğa da kitapta konu alınan temel kavramlardir.
  • aski en guzel anlatan kitaplardan biri. heathcliff'in o sonsuz kotulugunun altinda aslinda iyi bir insanin yattigini dusunmus ve acimisimdir hep. yoksa bir insan nasil bu kadar sevebilir?
  • sinemaya da uyarlanan emily bronte romanı. filmde heathcliff'i ralph fiennes oynamıştır. vizelerden ya da finallerden önce kitap hakkında bilginiz yoksa filmini izlemeyi şiddetle tavsiye ederim. iki saatinizi ayırarak yeterli bilgi donanımına sahip olabilirsiniz.
  • uğultulu tepeler, emily bronte'nin sürükleyici, romantik dönem romanıdır.
    heathcliff ve catherine'in yaşadıkları aşk ve nefreti 3. ağızdan anlatmaktadır.

    --- spoiler ---
    uğultulu tepeler olarak adlandırılan yerde yaşayan bir ailenin hikayesi anlatılmaktadır. eve evlatlık alınan bir çocuğun (heathcliff) ailenin hayatını ne kadar değiştirdiği, aşkın farklı tezahürleri, nefret, alkol, tutku v.s. tam da romantik dönem eserlerinin karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır.
    baştan sona okuyup geri dönüp baktığınızda bir ailenin dedikodusu üzerine kurulu olduğunu görürsünüz.
    (ah o hizmetçi yok mu o hizmetçi)
    --- spoiler ---

    kısaca aslında bir çoğumuzun yaşadığı, aynı kişiye duyulan aşk ve nefret'i bir hikaye olarak 3. ağızdan anlatıyor.
hesabın var mı? giriş yap