• dizinin özeti: cansel elçin çuval giyse yakışır.
  • fahriye evcenin, siyah üstü kabartılmış arkada toplanmış saçlarından sonra beni hayrete düşürdüğü dizi ayrıca.
    bi kahverengi, bi dalga ancak bu kadar yakışır.
    olmuş.

    edit. imla
  • ednan'ımın köskünde çekildiği için izlemeyeceğim dizidir. obsefif olabilirim, ama bihter reis'e ihanet edemem.

    o evin her yeri anılarla dolu, nasıl kıydınız lan.

    (bkz: şu an ağlıyorum ve entry giriyorum biliyor musun)
  • bazı şeylerin senaryosunda neden var olduğunu anlaması zor yeni dizi.

    misal,
    - aşk-ı memnu yalısı
    - benzer standartlarda yaşayan aile
    - 5 yaşında ama annesine çizdiği resme iyi ki doğdun yazabilmiş çocuk
    - "oxford? sen de mi? evet ya ben de oxford, sen neresinden?" diyalogu
    - gölcük depreminde tüm ailesini kaybeden adam
    - canselin keçi sakalı

    kasmaya ne gerek vardı bunlarla, ne güzel diziymiş oysa..

    edit. oymacılık yapan erkek, ya da el oyması ahşap figüre ne demeli. yo dostum yo.
  • star tv’nin bu sene çektiği brezilya dizilerinden biri. ay tutulması kadar büyük bir facia ne yazık ki. haftaya nurgül’ün dizisine bağlı bir kaderi var. şahsen murat han’a yoğun bir antipati duyup cansel elçin’i de yemek istediğim için gönülçelen’e bile katlanmış bünyemle bu diziye katlanacağım. herşey cansel için.

    aşk-ı memnu evine hoş geldiniz…dırırırırıdırıdırırdırıı
    beşir kapıyı aç.
    süleyman efendi börekleri ısıt.
    nesrin çekil de şuradan cemile seraya adnan bey’in kahvesini götürsün.
    katyaaaa katyaaaa…. evi görür görmez o aşk-ı memnu’nun sıcaklığı naif tonton şirin aile düzeni aklıma geliverdi. adnan bey’in yapmacık çocukları, onları haklayan bihter’in her laf sokuşuyla evde meksika dalgası yapmamız… beşir’in röntgenciliği, behlül’ün vücut yağları, matmazel’in kolyesi şu bu derken etrafı kötü bir müzik, kötü bir senaryo,o yalıyı rezil bir eve çevirmek için kullanılan berbat açılar kaplayıverdi bir an.

    bir de baktım ki bihter’in salındığı yerlerde zeynep(fahriye) salınmaya başlamış. bihter’in seviştiği yerlere hamurabi’nin bile kullanmaktan utandığı kuralları getirmiş. kocasıyla bile kardeş gibi sarılan ancak küçük bir öpücüğe izin veren evcen rulez! gelmiş. tamam her oyuncunun bir sınırı vardır da ben kim kimin kocası uzunca bir süre anlamadım. cansel’in oynadığı rol fahriye’nin kardeşi mi diye sordum; kaşlarını dik dik kaldırmış teyzem de “dostu” diyince kavradım. bu kadar samimiyetsiz, duygusuz ilişkileri izlemek çok eskilerde kaldı. 2011 yılındayız 2011. stv dizilerinde bile karı-koca birbirine daha yakın davranıyor. bu kuralları yıkmayacak belli ama zaten kötü olan senaryoyu iyice izlenmez kılıyor. bi de hadi kocasını öpmesin de insan cansel’i bi öpmez mi? öhöm öhöm

    fahriye’nin kocası,merve sevi, cansel’i her dizide takip eden o anne rolündeki kadın yani hepsi bir facia. kötü bir senaryoyu kurtarmak için çabalamışlar, çabaladıkça daha büyük oynamaya gayret etmişler. sonunda hiçbir samimiyet taşımayan bir dizi olup çıkmış. karakterler o kadar kasıntı konuşuyor ki böyle asil asil sevimli olma çabaları falan. aşk-ı memnu’da da en eleştirdiğim durum buydu zaten. aynı olay bu dizide de var. burnuma tuz ruhu kokusu getiriyor bu çılgın, neşeli olmaya çalışan, herkesin güldüğü ama seyircinin “neye güldü lan bunlar?” diye bön bön baktığı diyaloglar. o baştaki “messi gooll” diyalogunda herkesin katıla katıla gülmesindeki amaç neydi mesela? messi hiç gol atamaz mı(uçan adam mı bu?), o maçı izleyen biri “gool!” diyemez mi? fanusta mı yaşıyoruz ayol? hergün ümraniyespor’un oyuncuları bile şakır şakır gol atıyor. neresi komikti bunun? konunun öncesi varsa orayı niye göstermiyorsunuz? bu zengin temalı dizilerde görünen en temel hatalardan biri. yeter gerçekten burama kadar geldi! koymayın şu anlamsız diyalogları. (buna takılmamın sebebi diziye sabretmek zorunda olmam, kumanda tuşları kadar yakın bu işkenceyi sonlandırmak. ama ben gönülçelene bile katlanmış minik bir canselfanım hihihihihi)

    dizinin konusu da brezilya+meksika+arjantin+venezuella… bak böyle show tv yıllar önce sabah dizi gösteriyordu. vahşi kedi, sonra o uzun saçlı orman adamı, başka başka diziler de onlardan birinde var olan bir konu sanırım. ama bir bayat konu ki sormayın. cansel, zengin avukat’a olan benzerliğini kullanarak, yıllar önce kendisine ihanet etmiş fahriye’den öcünü almak için geri dönüyor. (daha karakterlerin ismini tam bilmiyorum.) bu avukat da zengin. yani zenginlerin avukatı. sonracığıma cansel hapisten çıkıp bu adamı öldürüp yerine geçiyor. kimse de bunu fark etmiyor. ay savaşçısında savaşçıya dönüştükten sonra aynı kişiyi tanımamaları şokunun tersini de burada yaşadım. bebeğim bu kadar adam hiç mi bakmamış avukatın yüzüne? tamam benziyorlar ama ikiz değiller. göz,kaş,ağız yapısı farklı. bu yüzyılda bu teknolojide, bu sosyal ortamda , bu kadar her şey ortadayken bu konu mu kalır allah aşkına?

    bu akşam sadece 2 iyi yön gördüm.

    1-cansel ne olursa olsun bu role de çok yakışmış. bu adam, ohohoho benim kocaman kasım var, sarı sarı saçlarım var ya da bakışlarım delip geçer seksiliğinde olmayan bir adam. bunu yapan oyuncu rakipleriyle resmen dalga geçercesine sadeliğiyle seksi. ilk defa da böyle üç kâğıtçı rolüne girdi ve çok hoşşş. kırık kanatlar’dan beri izlerim kendisini ehehehe o üçgen sakal mı dersin, hanzo sakalı mı dersin, sinekkaydı olup metin arolat gözlüğü taktığı hali mi dersin… hepsi ayrı ayrı yenesi. böyle soğukkanlı hafif psikopat dolandırıcı rolüne o hınzırlığını gizleyen yüzündeki saflık öyle yakışmış ki. tek başına izlenme sebebi.

    2- bir diğeri de şu beren saat’in parladığı yarışmada yer alan seradaki kız. hemen rolüne uyum gösterebilen bir yapısı var. ahu türkpençe’nin şöhret’inde de 2. kadını oynamıştı ve o dizinin tek iler tutar yanıydı. şu anda bu dizinin de kasıntı durmayan tek oyuncusu.

    bu dizinin tutması için -ki ben nedense(!) çok da şans veremiyorum- verebileceğim tavsiye yok. çünkü dizinin üstüne kurulduğu olduğu senaryo çok küflenmiş bir konudan ibaret. biraz uzaktan da olsa ezel’i andırıyor. ama ezel’deki karizmatik anlatış biçimi de yok. cansel elçin için izlemeye devam edeceğim ama bu rekabette ne yazık ki solacak bir yapım olacak.
  • tanıtım reklamındaki, fahriye evcen in ağlaması ya da ağlamaya çalışıyor olması inanılmaz rahatsız edici dizidir.
    (bkz: bitse de gitsek)
  • aşkın nur yengi'nin sevdiğim şarkılarındandır.
    sözlerini yazmazsam çatlarım:

    hayat sende durmam diyor
    her nefeste son geliyor
    bildiğin sende kalsın, sen yalancı baharsın
    artık senin olmam diyor

    sen yalancı bir sonbahar
    ben sevdalı koca çınar
    kaç mevsim benden aldın, kaç sevda geri verdin
    ruhum sana kanmam diyor

    söyle kaç bahar oldu
    penceremde gül soldu
    belki de zaman doldu
    sevdiğim dönmüyor
  • yonca evcimik tiplemesinin yaptığı en iyi ikinci iştir. birinci en iyi ise tükendik adlı parçadır. üçüncüsü cesaretim yok adlı parçadır. dördüncüsü yoktur...

    bu şarkı hakkında "garo mafyan isterse insana yonca evcimik bile dinletir" şeklinde bir atasözü üretilse yeridir.
  • (bkz: the talented mr. ripley)
    cansel elçin güzel oynuyor. fahriye evcen' de katlanılır ama merve sevi nedir? tanıtımlarda bilerek göstermediler zaar.
  • bu diziyle ilgili anlaşılmayan bir nokta da şu. kardeşim neden bu ask-i memnu yalısına gelen herkes oymacılıkla uğraşıyor, arkası koru olduğu ve odunu bol olduğu için mi? dizilerde bir oymacılık, kakmacılık ,telkaridir gidiyor.

    bu arada, bana o tahtadan oyma toka gelse, yalının eski sahibi ednan beyden geldi sanırım. cansel mansel aklıma gelmez.
hesabın var mı? giriş yap