• yazmanın, yazabilmenin bir yetenek olduğu ve sonradan öğretilemeyeceği gerçeğini kavrayamamış insanlar, para kazanmak için tuzak kurmaya devam ediyorlar. tarihe, eserleriyle ismini kazımış hangi yazar ya da şair böyle bir atölyeden ya da zarttan zurttan eğitim aldı ki? tamamen hisleri, yetenekleri ve kalemi güçlü tutabilmeleriyle var oldular.
  • aslında buradan pek çok şeye açıklık getirebilirsin. yazarlık, bilim insanı olmak, yönetmenlik vs. öyle bir sunuldu ki, insanlar artık bunların görüntüsünden ve bu işleri bir kıyafet gibi üstlerine giymekten başka bir şey düşünemiyor.

    yazarlık atölyesi gibi saçmalıklar da böyle işte. mesela insanlar fotoğraf çekip instagrama atıyor. ama gerçek gaye, bağlamından koparılmış durumda. bu insanların fotoğrafçı olmak istedikleri yok zaten. insanların istediği kendilerine yakıştığını düşündükleri bir gruba ait olmak. ben buyum diyebilmek.

    dünyada bazı şeyler yaşandı ve bazı işler belirli bir imaj edindi. ama bu işi yapan insanların, takdir edilmek gibi bir dertleri yoktu. sonra bu imajlar bile günümüz gerzek insanları tarafından tüketilmeye başlandı. halbuki gerçek bir iş, - burada yazarlık - sofistike bir dünyaya sahip olmanın doğal bir sonucudur. ittirmeyle, kaktırmayla, taktiklerle yazar olunmaz. düşün dünyanda her zaman eziyetler çekmen gerekir.* kısacası kafanın demlenmesi gerekiyor, atöyle matöyleyle olmaz.
  • okumak, film izlemek aynen spor gibi öğrenilebilecek, koçluk edilebilecek aktivitelerdir.
    çok basit örnekler vereyim:

    okurken çoğu kişi cümle içinde kaç kere "o" geçtiğini fark etmez. mesela, "hasan, onun yaptıklarına kızsa mı üzülse mi bir türlü karar veremiyordu. o kadar yaşanan güzel andan sonra ona, artık ona karşı bir şey hissetmediğini söylemek ne olursa olsun çok zordu. "

    okuduğum iyi hikayelerde bile böyle cümleler görüyorum. içinde o kadar çok "o" geçti ki bütün keyfim kaçtı. burada yazar, anlatmak istediğini bir an evvel anlatıp anlamı da ucu açık bırakmamak için öylesine çabalamış ki cümlenin bütün ritmi kaybolmuş. okumayı bilen birisi kitaptan yavaş yavaş soğuma sebebini anlayabilirken, bilmeyen birisi algılayamaz. sadece "sarmadı kitap" der.

    aynı şekilde yazarken de böyle tuzaklara düşmemek gerekli... yüzlerce kitap da okusanız, bu tuzağı algılayamayabilirsiniz. okurken de yazarken de... dolayısıyla hislerinizden fışkıran o muhteşem olay örgünüz ritmsiz cümlelere yem olur gider.

    öğrenilecek bir diğer şey, karşılıklı konuşma tasarımıdır. diyaloglar düz yazı içerisine nasıl yedirilir, yedirilmeyecekse konuşma çizgileri ile, hangisinin kim tarafından söylendiği karıştırılmayacak şekilde nasıl yazılır, bu öğrenilmelidir. yazar, konuşmaların ötesine berisine ne kadar yorum katmalıdır, katacaksa nerede katmalıdır, bunlar öğrenilmelidir.

    bir diğeri, olayların anlatım sırasıdır. lineer bir olay örgüsü, kırılarak, zamanda ileri geri giderek nasıl anlatılır öğrenilmelidir.

    olayların farklı kişiler tarafından aktarımı öğrenilmelidir. yani a kişisi ile b kişisinin karşılaşması a kişisinin ağzından anlatılmışsa, bir diğer bölümde de b kişisinin ağzından anlatılacaksa olaylar iyi tasarlanmalıdır. b kişisi anlatmaya ne kadar geriden başlamalı karar verilebilmelidir. b kişisi, karşılaşılan kişinin a kişisi olduğunu açık açık söylemeli mi yoksa ucunu açık mı bırakmalıdır. çok açık bırakılırsa da okuyucu anlayabilir mi? işte bunlar karar verilmesi, öğrenilmesi gereken şeylerdir.

    "deus ex machina", olay örgüsüne öküzlemesine girmeden yavaş yavaş nasıl olaylara müdahale eder öğrenilmelidir.

    kısaca teknik okuma ve yazma öğrenilecek şeylerdir. yüzlerce kitap okuyarak kazanılması garanti değildir.

    dolayısıyla birilerinin rehberliğine ihtiyaç olacaktır.

    tabi rehberi doğru seçmek lazım. neler yazdığını sormak, incelemek lazım gidip ders almadan evvel.
  • günümüz insanının kendini anlatma açlığını gören bir adamın oluşturduğu edebi pazar. illa bir iz bırakmak istiyor insanlar. fotoğraf, video veya yazı.. farketmez, iz bıraksın yeter. bu dünyadan ben geçtim demek istiyor insanlar. biraz mürekkep yalamış olanlar yazıyı tercih ediyor fakat yazmayı bilmiyor. bunun kursuna gidiyor. biriktirmeden nasıl yazılır anlamlandıramasam da kimseye zararı olmayan kurslar bence.
  • (bkz: 1-7 ekim 2017 seferihisar yazı kampı)

    her zaman saçmalık olmak zorunda değildir.
  • saçmalık değildir.

    atölyeler içinizden tolstoy çıkarmayı vaadetmiyor size. gidiyorum bir tanesine, oradan biliyorum. ne kadar etkileyici hikayeleriniz olursa olsun teknik bilmediğinizde bütün çabanız heba olabiliyor. birçok iyi yazarın hayat hikayesine baktığınızda başarılı olmalarındaki en büyük rolün yetenekleri değil ‘çalışkanlık’ları olduğunu görürsünüz. atölyeler ödevler verir, daha önce denemediğiniz tarz ve konularda yazmaya teşvik eder ve işin içinde tutar sizi. amacı budur. ötesi birikiminize, özverinize, emeğinize, çalışkanlığınıza kalır.

    bizim insanımız eğitim almayı aşağılar her zaman. konservatuvar mezunu arkadaşlarımın en çok yakındığı konu da buydu. arkadaşım kamança çalıyordu ama komşusu ‘bizim oğlan tilivizyona baka baka öğrendi, bu da yıllardır okuyür’ diyordu arkasından. sanata, sanatçıya bakış açısı bu işte. kendilerini düşürdükleri vaziyetin farkında olamayacak kadar kötü durumdalar, ne denir ki bu insanlara...

    bana biri bir bilgi verse nereden öğrendiğini sorgularım. akademik referansı yoksa boş bir vaktimde araştırmak üzere not alırım çaktırmadan. ama insanımız eğitimin her türünden nefret ettiği için; yazma aşkı taşıyan, az çok yeteneği de olan ama yol yordam öğrenmek isteyen kişilere de saldırmayı seçiyor.
    .
    .
    .
    he canım he, atölye saçmalık, gidenlerin de parası çok, keriz silkeliyorlar işte, hıhım, tabii ki, ee galatasaray beşiktaş maçı ne oldu?? kuaförümü değiştireyim diyorum ne dersin? buğracanhan bir kızın tam üç fotoğrafını beğenmiş oo shit!! imamson sandalyeden düşmüş, duydun mu?? ayna
  • ''peluş'' lakaplı muhalif bir ''aydın''ın bi süredir muhalif bir partinin belediyelerinde açtığı tezgah. yazarlık atölyesi.

    bakmayın öyle caf caflı bir ismi olduğuna.

    ''muhalif tayfayı incitmeden belediyeyi nasıl söğüşlerim'' diye düşünmüş ve bu yolu bulmuş peluş kardeş.

    tezgah şöyle işliyormuş. bu muhalif kardeşimiz ''ben yazarlık öğreteceğim'' diye tezgahını açıyor, muhalif belediyelerde finansmanını sağlıyormuş.

    peki bu kurslara, atölyelere gidipte yazar olan var mı ?

    benim bildiğim yok.

    olma ihtimali var mı ?

    youtubetan ameliyat videosu seyrederek cerrah olabilme ihtimali ne kadarsa, öyle bir atölyeden yazar çıkma ihtimali de o kadardır.

    t. : kendini sol soyalist, muhalif veya ''aydın'' olarak gören bazı tiplerin muhalif belediyelerden para söğüşleme yöntemini anlatan başlık.
hesabın var mı? giriş yap