• maruluyla ünlü olması tarihe karışacak olandır.
    oysa ki yedikule zindanlari, genç osman kulesinden ne güzel görünürlerdi. dört yanı beton şehirde sanki vaha gibiydiler. yedikule bostanlari da sadece bir isim olarak kalacak aynı cukurbostan, papazın çayıri vb. gibi.
  • bostana destek için anton çehov'un vişne bahçesi oyunu new brooklyn theater, harvard üniversitesi ortadoğu çalışmaları merkezi işbirliği ile bostanda sahnelenecek. çağrı metni şöyle:

    "merhaba,

    new brooklyn theater, harvard üniversitesi ortadoğu çalışmaları merkezi işbirliği ile anton çehov’un vişne bahçesi oyununun mekâna özel bir yapımını türkçe olarak yedikule bostanları'nda sergileyecek. oyun bir sınıfın iniş diğerinin çıkışı ile atalarından miras kalmış bir mülkün ekonomik sebeplerle el değiştirmesini anlatır. yeni bir dönüşüm ve toplum ilişkisi sorusunu ele aldığından, yedikule bostanları'na uygun bir seçim olan bu oyunun yapımı, sivil toplum kuruluşlarının bu alanın alternatif ve kapsayıcı bir kullanım şekli daha olabileceğini ifade ettikleri şu günlere denk getirilmiştir.

    13 ağustos'ta başlayacak olan oyun, her performanstan sonra seyirci, oyuncular, davetli kamu yöneticileri, arkeologlar, bitki bilimciler ve çeşitli toplulukların temsilcileri arasında söyleşiler gerçekleştirilecek şekilde düzenlendi. yapım, ülkenin geleceği hakkında, sanatın başını çektiği emsalsiz bir diyalog ortamı yaratacak. panellerle ilgili detaylı bilgi yakında paylaşılacaktır.

    oyun tarihleri ve rezervasyon için: http://newbrooklyntheater.com/cherry/

    dayanışmayla,
    yedikule bostanları koruma girişimi

    yer: yedikule zindanları'nın yanındaki yedikule kapıdan çıkınca sağda minibüs durağının yanındaki bostan. tabelalar olacaktır."
  • türkiye'de; birçok şey gibi, muhafazakârlığın ve osmanlıcılığın da ne kadar yalan olduğunun görülmesine vesile olan yer.

    ayrıca (bkz: kentsel tarım/#45014696).

    düzelti: imla.
  • hakkında uzun, çok daha uzun şeyler yazmak isterdim ancak nicedir yazmak istediğim, bir yandan yıkılan bostanlar için yardım çağrısı amacıyla yazdığım bu entry bu güne kısmetmiş.

    bazen bir şeyi o kadar seversiniz, o kadar önemsersiniz ki anlatmaya nereden başlayacağınızı bilemezsiniz ya hani, ben de bu entrye nasıl başlayacağımı bilemiyorum. hüzün ve sinir karışık, atlayıp direnişe gidememenin baskısı rahatsız edici ve ben sizlere yedikule bostanlarını nasıl sevdireceğimi düşünüyorum.

    1500 senelik bostanları yıkıyorlar.

    bostanlar, bugün şehir sırlarının dibinde öylesine boş kalmış alanların hobi olarak ekilmesi değildir. bostanlar 1500 senelik bir gelenektir. constantine'in şehri kurmasından sonra şehrin içinde başlayan bostan kültürü, theodosius döneminde sur inşaası ile surlar çevresine de yansımıştır. bizans döneminde şehir içi bostanları 2.000-3.000 kilometredir. şehir içi bostanlar, osmanlı döneminde de devam eden ancak günümüzde yok olmuş samatya, yalı ve langa bostanları gibi mahallelerin içinde bulunurlar. günümüzde adını en sık duyduğumuz yedikule bostanları ise sur bostanlarıdır ve sur bostanları baştan başa 12.000 dönümlük kapasiteye sahiptirler. yani bizans döneminde toplam 15bin dönümlük bir bostan arazisi vardır ki bir dönüm toprak, minimum 25 kişinin yılık sebze ihtiyacını karşılayabilir. profesor koder, bizans dönemindeki bostanların 300-500bin kişinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapasitede olduğunu savunur, ki aşağı yukarı şehrin kendi kendine yetmesini sağlayacak bir miktardır bu. deuil'li odo'nun yazdığı 2. haçlı seferleri anılarında ise bostanlar, çeşit çeşit ve lezzetli sebzelerin yetiştiği yerler olarakövülür. geoponika'da bizans dönemi sebzeleri ile ilgili pek çok detay var, kısaca günümüz sebzeleri ile çok benzerlik gösterdiğini söyleyebilirim. hatta günümüzde bostanlar ve çevresindeki meyve ağaçlarından tutun da bostan içi arıcılığa kadar pek çok şey aynı. işte bu dostlarım, kültürel mirasın en etkileyici örneklerinden biridir.

    osmanlı döneminde ise bostan kültürü çok daha yerleşiyor. sultan mehmet, istanbul'u aldıktan sonra şehri yeniden inşa etme projeleri doğrultusunda, ele geçirdiği diğer şehirlerden bu konuda bilgili ve tecrübeli 25bin çiftçi getirerek şehirdeki bostan kültürünü güçlendiriyor ve bostan sayıları artıyor. çelebi'nin seyahatnamesinden tutun da matrakçı'nın minyatürlerine kadar osmanlı bostanları her yerde karşımıza çıkar. bu döenmde bazı bostanlar ürünleri ile meşhur olmuştur. arnavutköy bostanlarında arnavutköy çileği, çengelköy bostanlarında çengelköy hıyarı ve yedikule bostanlarıda yedikule marulu (yağlı marul olarak da geçer. böyle olmasının sebebi çevresindeki deri atölyeleri nedeniyle toprağın yağ oranının yüksek olmasıdır).

    erken cumhuriyet döneminde ise nüfus artışı ve kaçınılmaz kentleşme ile şehir içi bostanlar yok olsa da (örneğin arnavutköy) sur çevresi bostanları hala oldukça aktif. resimde gördüğünüz yedikule bostanları örneğin. (daha fazla bilgi için link.)

    velhasıl, yine erken cumhuriyet döneminde bostan kültürü unutulmuyor ve 'marul bayramı' yapılıyor yedikule'de. marul bayramı size tanıdık mı geldi? geçtiğimiz sene yedikule bostalarında tekrar hayata geçirilmeye çalışlan bir projeydi çünkü. geçtiğimiz birkaç sene içerisinde farkındalık yaratma çabaları, onlarca akadmeik çalışma, yedikule bostan okulu, binlerce imza, onlarca direniş. sonuç? akademik çalışma yapmak üzere gelen akademisyenlerin ölüm ile tehdit edilişi. üstelik bu bir sır değil, basit bir google araması ile bunu bulabilirsiniz =)

    şehir surları günümüzde unesco listesinde. bostanlar ve bostan kültürü ise şehir surları var olduğu ilk günden beri onlara eşlik ediyor, surları fiziksel olarak koruyor ve inkar edilemez bir şekilde surların dokusunu oluşturuyor. bu nedenle surların çevresindeki bostanları korumak, hem fiziksel olarak surları, hem de kültürel miras olarak şehrin tarihini korumak açısında oldukça mühim ve istanbul için ciddi bir kazançtır, zira diyarbakır şehir surları ve bostanları ile dünyadaki tek örnektir! bostanlar yerine getirilecek hiç bir yeni yapı, bu bir gül bahçesi de olabilir, bir çocuk parkı da, tarihi bostan kültürünün yerine geçemez ve artık surlar ile bütünleşmiş 1500 yıllık dokunun yerini alamaz.

    ben diyorum ki, o bostanlar senden, benden, türkiye cumhuriyetinden, osmanlıdan önce de vardı. o bostanlar, bu şehrin kurulduğu ilk günden beri vardı. o bostanlar, biz bostan kültürünü öldürene kadar şehrin tüm sebze ihtiyacına karşılık verebilecek kadar işlevliydiler. o bostanlar, her yanımızın betonarme olduğu şu çağdan çok değil birkaç on yıl sonra, torunlarımızın, hatta çocuklarımızın 'salatalık nasıl yetişir, marul nasıl yetişir, tarım nasıl bir şey?' sorusunu canlı canlı görebilecekleri tek yer olacak. kültürel mirasın önemini anlamayanlar için, gelecek nesillerin sırf doğa ve tarım farkındalığı için bile korunması gereken, saygı duyulması gereken yerlerdir bostanlar.

    peki ya şimdi?
    yukarıda 1938 tarihli bir yedikule fotoğrafı görüyorsunuz. 80 sene dahi olmadan, 1500 yıllık bostan kültürünü yok ediyoruz.

    üzülmeye nereden başlayacağımı bilemiyorum.

    #bostanımadokunma

    daha fazla merak edenler için bir kaç temel kaynakça veriyorum.
    • koder, johannes. “constantinople and ıts hinterland” fresh vegatables for the capital. edited by cyril mango and gilbert dagron. england: ashgate publishing limited. 1995. printed. pg. 49-55.
    • rautman, marcus loius. daily life n the byzantine empire. london: greenwood press. 2006. printed. pg. 75-158.
    • zadoks, jan c. crop protection in medieval agriculture: studies in pre-modern organic agriculture. leiden: sidestone press. 2013. printed. pg. 22-53.
  • o bölgeye yolum düştüğünde fotoğraf makinem de yanımdaysa mutlaka bir tur dolandığım bölgedir. yarı yıkık surların yanında uzanan rengarenk mamur bostanların yarattığı karşıtlık görsel açıdan çok etkileyicidir. şehrin içinde toprakla, tarımla temas edilen biricik bölge olarak kalakalmış bu alan, dar gelirli bazı ailelerin de gelir kapısıdır. kimseyi zengin edecek bir arazi parçası olmadığı gibi kimseye rahatsızlık veren bir konumda da değildir. çoğunlukla sur dışındaki hendek alanına sıkışmış olan bostanlar surlar ile topkapı-yedikule yolu arasına sıkışmıştır. benim bostanlara ilişkim endişem şehrin tozu, egzosu arasında büyüyen bitkilerdeki kimsayal kalıntılardır sadece. umarım manava ulaşana kadar yeterli kontrollerden geçiyordur.
    istanbul için hem kültürel, hem tarihi hem de gastronomik anlamı olduğunu düşündüğüm bostanlarını yıkılmasına karşıyım.
  • hakkında şimdiye kadar bir şey yazmamak, yazamamak dokunuyor birçok başka şeyde olduğu gibi. nasıl anlatacağını, nereden başlayacağını da insan bilemiyor bir türlü. iki seneyi aşkın bir zamandır bunca insan didiniyor, mücadele ediyor, sevgili aleksandar şopov sürdürdüğü doktora araştırmasıyla hakkında muazzam tarihi veriler sunup yedikule bostanları gibi bugüne maalesef çok azı kalmış kent içi tarım alanlarının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. sanki memleketin ve dünyanın geçmişinden bugüne tüm dertleri ve pisliği bu meselede ilmik ilmik birbirine işlenmiş gibi. ama görüntü berrak aslında. neler olup bittiği, kimlerin hangi hesaplarla neleri amaçlayıp yine neleri yok saydığı aşikar.

    amsterdam'daki vondelpark'ın hikayesini bir arkadaşımdan dinlediğimde çarpılmıştım. 19. yüzyıl ortalarında - hatta şimdi wiki'den gördüğüm kadarıyla tam olarak 1864'te - kamu yararı gütmek gerçekten ne demek bilen bir grup amsterdamlı varsıl insan, aralarında para toplayıp (yani anlayacağınız havuz oluşturup) bu muazzam parkı yapmak için birkaç hektar arazi satın almış. sen istediğin kadar muasır medeniyetler seviyesine çıkmak için debelen, gerek tarihsel gerek siyasi-kültürel olarak handikaplarını kapatamazsın. senin memleketinin varlıklıları, tarihsel olarak devlet imkanları ve siyasi nüfuzla donanmış; karşılığında iktidar sahiplerini donatmış; al takke ver külah memleket kaynaklarını aralarında üleşmeye doymamış ve kamu yararı ne demektir zerre miskal düşünmemiş insanlarla dolu bir yüz yıldır. senin memleketinin varlıklıları, havuza para koymaya karar verdiğinde o parayla neler aldıkları, tavuklarını hangi kazlar için esirgemedikleri malum. üç yüz dört yüz yıl öncesi memleketinin varlılıkları, bugünkülerden geri kalır yanı olmayan şekilde siyasi nüfuzlarını nakde dönüştürmekten hiç imtina etmeseler de, en azından ister allah korkusu ya da ona yaranma dürtüsü ister geriye bir ad bırakma hevesi diyin, o dönemki kamunun hayrına dokunabilecek güzelliklerle (hasenat) yaşadıkları mekana ama küçük ama büyük bir katkı sunarlardı. yanından farkına varmadan geçip gittiğiniz ama muhakkak bir estetik değer ve kamu yararı yansıtan çeşmeler, imaretler, medreseler, külliyeler, kütüphaneler gökten toki'yle inmedi.

    tabii şimdi eskiyle bugünü kıyaslamak filan yanlış işler. kendimden de acaip sıkılıyorum böyle yapınca ama mesleki deformasyon herhalde, kaçılmıyor. ama insan sonuçta geçmişi (yani yalnızca kendi şahsi mazisini değil içinde yaşadığı ailenin, çevrenin, kültürün, mekanın, vsnin de geçmişini) sırtında taşıyan, kimliğini o şekilde kuran, hayatının sonuna kadar da - eğer hafıza kaybı vb nörolojik problemler yaşamazsa - aynı minvalde devam etmekle malul bir canlı. yaşanan bugünde geçmişle nasıl ilişki kurulacağı çok temel, çok insani ve öyle birtakım bürokratların, belediyecilerin kendi cepleri için iki dudağı arasından çıkacak kelimelere bırakılmayacak kadar hayati bir mesele.

    yedikule bostanları, ecdad yadigarlığını da bir kenara bırakalım, 1500 yılı aşkın süredir kent içi tarımsal üretim sahası, dirlik sağlama mekanı olarak tarihsel bir laboratuvar, tatbiki bir müze kurmak istesen bulamayacağın kıymette olması gereken bir yerken, bitmeyen konut ihtiyacına, yeni dikilmiş-dikilecek konutların varlıklı sahiplerinin steril steril yaşayabileceği 'rekreasyon' alanlarına kurban ediliyor. evet, konut bir ihtiyaçtır denebilir; ama ihtiyaç çoğunca suni de bir şeydir, doğal olarak oluşmaz, imal edilir. evet, istanbul'u yegane yaşam alanı olarak sunmak ve şehre 20 milyon insanın akmasına neden olmak bir gecelik iş değil; ama 1550'lerde bile şehirde bir altyapı hizmeti tesis edilecekken onun muhtemel nüfus hareketlerine etkisi hesaba katılır ya da 1700'lerde şehre yönelik yoğun göç için tedbirler alınırken, 2010'larda saldım çayıra mevram kayıra diye metropol yönetmek, ecdadı paraya tahvil edecek her türlü yıkıcı faaliyette bulunmak hamdolsun en büyük ecdatçı adamlara nasip oldu.
  • "tarihimiz, ecdadımız" yalanlarına doyamayanların yıktığı, gerçek kültür, gerçek miras. ya da görüntülerde söylenildiği gibi, "burası bizim de değil, kimsenin değil, bu ülkenin de değil. bütün dünyanındır. hatta bizden önce 500 sene evvel olan insanların da yeridir. biz burayı korumakla, devam ettirmekle yükümlüyüz."

    izleyin:

    https://www.youtube.com/…continue=327&v=kvq2k0yyinu
  • bbc türkçede çıkan bir yazı.

    imar planında tematik olarak değerlendirilecek denmiş. türkçesi, nargileciler buraya çökecek. 1500 yıldır şehir içi tarım alanı olarak kullanılan bir bölgeyi de istila edecekler.

    istanbul'un 1500 yıldır başına gelen en kötü şey nedir sizin yorumunuza bırakıyorum.
  • (bkz: uykusuz / karikatür)
  • akıbeti çok canımı sıkıyor bu bostanların. şehir plancısı olarak kısaca belirtmek isterim, bostanlar sadece şehiriçi tarım alanları değildir, insan eliyle ve insan kararıyla kurulsa da bu işlevin altyapısını kendi kendine hazırlayan, kent içi toprak kullanımına karar veren kişiyi orayı bostan yapma kararı vermeye iten toprak parçalarıdır. bostanlar sel tutucudur aynı zamanda, kasımpaşa'daki piyale paşa camii bostanını azıcık araştırırsanız, kasımpaşa'yı kaç sel felaketinden koruduğunu görürsünüz. bostanlar şehrin nefes alıp verdiği deliklerdir, bunları üstüne avm, nargileci, bok püsür yapmak uğruna imara açarsanız o şehir alttan alttan şişer, sonuçlarını iklimin dengesi azıcık bozulsa görürsünüz.
    akıbeti çok canımı sıkıyor zira bostanlar gibi çok özel toprak parçaları, vahşi bir çöl ırkına aşırı hayranlık besleyen, tabiattan bihaber ve rant uğruna belgrad ormanı'na bile arap turist gelir diye avm yapabilecek bir muktedirin eline kaderi bırakılacak yerler değil. gözümün önünde adam öldürüyorlar sanki yavaş yavaş, çok üzülüyorum.
hesabın var mı? giriş yap