• 22 kasım perşembe 2012... hava soğuk, yağmurlu, basık... ajansta işler yoğun değil...
    kahve içip, bu filmi izlemek şuan en şahane şey yapılacak olan...
    eve gitsem, koysam dvd ye filmi, yapsam kahvemi, yatsam kahtleen'in koltuğuna, sarılsam battaniyesine...
    kitapçı dükkanındaki bütün kitapları okusam, o da bana masal anlatsa, kahvem bitince joe'nin kahve aldığı dükkanlardan birine kahve almaya gitsem...
    joe, katleen'le biran uğraşmayı bıraksa, benimle kafa bulsa...
    falan, felan, filan...

    tanım kasalım; izlenmesi süper keyifli, hem romantik hem komedi film...
  • sevgilim ile sinemada izlediğimiz ilk film.o zaman henüz eşim değildi.
  • sevdiğim bir kaç romantik filmden biri. komedi mi bilemiyorum. romantik komedi diyesim gelmedi. bi de while you were sleeping (işte bu romantik komedi) var. bu ikisini severim ben.
    bu filmde ilginç olan kadın karakterin new york ta her yere yürüyerek gittiği izlenimi verilmiş olması. evden çıkıyor, sokakta yürümeye başlama sahnesi var. ama taksi sahnesi yok. sonra hop gideceği yere varmış. ne bilem ben ya da benim gözümden kaçmış.
  • sırıtarak bilmem kaç kez izlemiş olduğum film. öncelikle üç kere izlediğim film sayısı bir elin parmaklarını geçmez. çoğu da çocukluktan kalma romantik komedilerdir.

    birincisi film küçük kitap dükkanına sempati yaratıp büyük balığı yerden yere vuruyorken aynı zamanda covert advertising olayının bokunu çıkarmış. visa, starbucks, aol... filme bir çocuğun gözünden bakmamak acayip bir şey. sonuçta ilk defa aileyle sinemada izlemiştik. ikincisi 90'ların kadın yıldızlarının büyük bir kısmı komşu kızı imajındalar. pulp fiction'daki uma thurman komşu kızı imajında değil ama düşününce o bile rolü gereğince masum bir kızcağız. ama demek istediğim sandra bullock olsun meg ryan olsun, filmlerdeki hikayeler olsun, hep sıradanlığa övgü vardı eski romantik komedilerde. bence bu filmlerle büyüyen neslin sadeliğin daha güzel olduğunu düşünmesinin nedenlerinden biri de bu. aynı neslin ergenlik dönemine bridget jones'un günlüğü de denk geliyor. o film bence iki neslin arasında kalmış. nispeten daha gerçekçi fakat 90'lardaki benzerleri gibi mutlu sona bağlıyor. şimdiki ergenler ise 500 days of summer izliyorlar. dolayısıyla düşününce bizim neslin ilişkilerden çok şey beklemesi tesadüf değil. zannedersem türk kızı diye sözlükte yerden yere vurulan şahsın bilinçaltı bu filmlerle dolu. bir de insanın yakasını bırakmıyor. günlük hayatta nasıl bir insan olursak olalım, şunları izleyince esasen softy olduğumuzu fark ediyoruz. yazık lan, beynimizi yıkamışlar.
  • hazir olun simdi size isbu cerezlik filmden cikardigim bir hayat dersini aktaracagim. oglan karakterin agzi iyi laf yapan gavurlarin obnoxious diye tabir ettigi bir tarzi var, kizsa bildigin seker kiz candy kimseye atar yapamiyor. aralarinda bununla alakali dertlesiyorlar:

    joe fox: ...someone upsets you and instead of smiling and moving on, you zing them. "hello, it's mr nasty." ı'm sure you have no idea what ı'm talking about.

    kathleen kelly: no, ı know what you mean, and ı'm completely jealous! what happens to me when ı'm provoked is that ı get tongue-tied and my mind goes blank. then ı spend all night tossing and turning trying to figure out what ı should have said...

    joe fox: wouldn't it be wonderful if ı could pass all my zingers to you? and then ı would never behave badly and you could behave badly all the time, and we'd both be happy. but then, on the other hand, ı must warn you that when you finally have the pleasure of saying the thing you mean to say at the moment you mean to say it, remorse inevitably follows.

    filmin ilerleyen bir sahnesinde kiz aklina gelenleri geldigi gibi soyleyebiliyor karsisindakine sonra da pisman oluyor adamin tahmin ettigi gibi. yani neymis karsidaki kisi seni uyuz ettiginde alttan alip gecistirsen bir turlu posta koysan baska bir turlu oluyormus. bunun bir cozumu de yok diyor filmin alt metni.

    edebiyat tam olarak buradan doguyor sanirim, yani ne yapsan olmaz bir durum buluyorsun onun uzerinde laf ebeligi yapiyorsun bir oraya bir buraya. cunku kiz kahraman icindeki seyleri istedigi gibi soylediginde rahatlasa bundan bir hikaye cikmaz. problem cozulmus olur cunku. edebiyat ise problemi cozmeme hatta daha cetrefilli hale sokma uzerine kurulu.

    peki bu ne kadar gercekci bir sey, yani bir insan hem laf sokmayi sevip hem de soktugu laflardan oturu uykulari kacabilir mi? bana cok surdurulebilir gibi gelmiyor bu durum. tamam bazi laflari soyledikten sonra pisman olabilirsin ama bu surekli basina geliyorsa bir kisilik problemi yasiyor olman kuvvetle muhtemel.

    simdi bunlari niye soyledim, bazen icime dert olan ufak tefek hadiselerde bu bir sey diyememis olma problemini yasiyorum. ama kizin bahsettigi halin aksine orada ortam bir sey dememe musait olsa da diyecegimi patlatsam bir daha mevzusunu bile etmem. bizim koyde bir tabir var icimde mi zillesin diye. onemli bir tespit, bende zilleyecegine sende zillesin.

    iste cerez filmden cikardigimiz hayat dersi.
  • baş rollerini tom hanks ve meg ryan'ın paylaştığı, bence gelmiş geçmiş en iyi romantik komedi. imdb puanının en fazla yanıldığı filmlerden birisi budur bence*. bu entry i yazarken filmin hemen başucumdaki posterine bakıyor ve gülümsüyorum. 20 den fazla kez izledim. sanırım bir o kadar daha da izleyeceğim. film bildiğin sevimli. insanın içini ısıtıyor, mutsuz olduğunda, bunaldığında sıkıldığında aç izle. gül, heyecanlan, içine huzur dolsun, rahatla. her şey düzelir belki yeaa hissine kapıl. bu yüzden seviyorum bu filmi. ayrıca filmde sevdiğim iki şeye de değindikleri için de ayrıca seviyorum. the godfather ve pride and prejudice*.

    --- spoiler ---

    joe fox kathleen kelly ile dalga geçer pride and prejudice' ı 50 kez okuduğu ve her seferinde acaba elizabeth bennet ve fitzwilliam darcy kavuşacaklar mı diye heyecanlandığı için. işte ben de bu filmi her izlediğimde heyecanlanıyorum joe ile kathleen kavuşacaklar mı diye.

    --- spoiler ---

    ayrıca joe nun babası ile aralarında geçen şu diyalog çok hoş olsa da;

    --- spoiler ---

    baba: o batı yakası liberallerine gerçekleri gösterecek kitapları koyarız böylece.
    joe: okurlar baba, onlara okurlar diyoruz.
    baba: bunu yapma oğlum romantik adlar takma.
    --- spoiler ---

    asıl kafede buluşma sahnesi efsanedir ki şuradan izleyebilirsiniz.

    edit: imla
  • şimdiye kadar iyi ki izlememişim dediğim film.

    küçük detayların mükemmel bir bütünlük oluşturduğu, sımsıcak, tarçınlı süt tadında film. kathleen kelly'nin kaseyi tuttuğu bez parçası, evindeki çiçek desenli bahar bahçesi havası, kitap evinin sımsıcak duruşu...

    insan ben ne yapıyorum bu şehirde demeden edemiyor. sokakların inanılmaz huzuru var filmde. hayatımın hiç bir döneminde bu filmde izlediğim gibi rahat kahve içmedim. hani film gibi aşk deriz ya film gibi sokak deriz en güzel olduğunu belirtmek için iste film gibi film bu.
  • --- spoiler ---

    türkçesiyle "mesajınız var", şirin ve küçük esnaftan yana bir tavır koyan 1998 yapımı meg ryan-tom hanks romantik komedisi. greg kinnear da filmde rol almaktadır. 1940 yılında gösterime giren köşedeki dükkân isimli filmin yeniden çevrimi olan filmin dağıtımı warner brothers tarafından yapılmıştır. filmin yönetmeni ise nora ephron'dur. senaryo, ephron ve kardeşi delia ephron tarafından yazılmıştır. fakat orijinal senaryo miklós lászló'a aittir. film, altın küre'ye aday olmuş ve çeşitli festivallerde 5 ayrı ödül kazanmıştır. film, özellikle the godfather'dan alıntı yapılan sahnelerle dikkat çekmiştir. internet hadisesinin henüz bu kadar gündemde olmadığı bir dönemde geleceği doğru öngörerek çekilmiş huzur verici bir filmdir. ryan-hanks kimyası da daha önceki birkaç filmde (sleepless in seattle ve joe vs. the volcano aklımda) olduğu gibi yine çok iyidir. son olarak, filmden akılda kalan bir diyalog için;

    joe fox: the godfather answers all of life's questions. what should i pack for my summer vacation? "leave the gun, take the cannoli."
    kathleen kelly: god, i didn't, i didn't realize. i didn't, i didn't know.
    joe fox: [finishing the sentence] who you were with? [bad italian accent]
    joe fox: i didn't know who you were with.
    kathleen kelly: excuse me?
    joe fox: it's from the godfather. [small laugh]
    joe fox: sorry, it's from the godfather. it's, when the, ah, movie producer realizes that tom hagen is an emissary of vito corleone. it's just before the horse's head ends up in the bed all the bloody sheets, you know, wakes up, and it's [imitates horrified scream]

    imdb.com - http://www.imdb.com/title/tt0128853/

    wikipedia - https://en.wikipedia.org/wiki/you've_got_mail

    vikipedi - https://tr.wikipedia.org/wiki/mesajınız_var

    trailer - https://www.youtube.com/watch?v=znesqtt3l80

    --- spoiler ---
  • bazıları için çok iyi ya da çok beğendiği bir film olduğundan değil de çağrıştırdığı şeyler için bile çok sevilen film. 99 yılında ortaokuldayım, küçük bir şehirde yaşıyoruz ve şehirde doğru dürüst bir sinema var o da eski, tahta sandalyeli falan. orada da izliyoruz filmleri. ama hiçbir zaman vizyondakileri değil, çok daha eski filmler oynuyor. biz sürekli gazetelerde , tv'de gördüğümüz filmler ne zaman gelir diye inatla soruyoruz ama o filmler gelince biz çoktan unutmuş oluyoruz. neyse şehire bir tane daha sinema açılıyor ufak bir şey ama bu modern, istanbul'daki gibi diyor arkadaşlarım. o zamana kadar istanbul' a birkaç kez gitmişliğim var ancak orada hiç sinemaya gitmemiştim. neyse bu film yine gecikmeli gelmiş bizim şehire hemen gidiyoruz o zamanki arkadaş grubumla. çok beğeniyorum , çok etkileniyorum yalnız filmden mi, doğru dürüst bir sinemada film izleyebilmekten mi, yoksa ertesi gün aynısından gidip kestirdiğim - ama kesinlikle hiç benzemeyen- meg ryan'ın saçlarından mı yoksa tom'un halinden tavrından mı hiç bilmiyorum. belki de aralarındaki o tatlı didişme , birini böyle sevebilmeyi çok sevmişimdir, bilemedim. ama günlerce her karesini hatırlamaya çalışmıştım. şimdi 30 yaşıma yaklaşmış bir insan olarak ben ne zaman bu filmin adını duysam aklıma hep o heyecanım, o sinema salonu ve hissettiklerim gelir. sanırım sinemada film izlemenin keyfine vardığım ilk film diyebilirim.
  • çok güzel, çok sıcacık, insanı sarıp sarmalayan, tatlı mı tatlı bir film. sanırım defalarca izledim sözlük. defalarcadan kastım da 8-10 kere fln.
hesabın var mı? giriş yap