• japon estetiğinde şibuminin kayıp kuzeni. kelimelerle analitik olarak tanımlanmaya çalışmanın ister istemez şiir yazmakla sonuçlanacağı durumlardan biri, nihayetinde dil dediğimiz şey bi üretim değil bi hatırlatma. konuyu dağıtmazsak, 'yugen, söylenebilenin ötesindeki ama başka bir dünya hakkındaki bir ilüzyon da olmayan şeydir' demişler. zeami motokiyo da şöyle örnekler vermiş: gümüş kasede bir avuç kar, kocaman bir ormanda geri dönmeyi düşünmeden gezinmek.. bu da bir resim: http://www.kyokoibe.com/yugenfront.html
  • ahmed romel, illitheas, tonny nesse, hazem beltagui, alexandre bergheau, the noble six ve geert huinink gururla sunar. blue soho recordings'in 100. yayımı. güzel isim seçmişler kendilerine;

    the avengers - yugen (original mix)
  • kumanca, at gemi.
    "yügen altında terliyen atları çözüp ahırın yemliklerine bağladılar"
    odysseia, çev. ahmet cevat emre (ıv bölüm, lakedaimon'da) varlık yayınları, istanbul,ss:340
  • [zen insan duyarlığını (furyu) şu durumlarla izgelemeyi başarmıştır: yalnızlık (sabi), nesnelerin "inanılmaz doğallığı"nın verdiği keder (wabi), özlem (aware), görülmediklik duygusu (yugen). "mutluyum, ama kederliyim": melisande'ın* "bulut"u buydu.] roland barthes - fragments d'un discours amoureux

    (bkz: wabi sabi/@ibisile)
  • 2004 yılında italya'da kurulmuş avant-garde jazz grubu. aynı zamanda kişisel favorilerim olan 2010 çıkışlı iridule ve 2010 çıkışlı death by water albümleri göz atmaya fazlasıyla değer.

    myspace sayfası
    spotify linki
  • akıllara zarar bir şarkı, dinlerken beynim uyuşuyor yeahhh.

    https://www.youtube.com/watch?v=_13-khuxyuu
  • dile gelmiş olmasına çok sevindiğim bir kavram.

    hepimizin zaman zaman hissedebildiği ancak kelimelere dökemediği hissiyatları oturup kelimeleştirmek, kendimi ve hayatı tanımak adına önemli diye düşünüyorum.

    gavurca da awe olarak geçen, türkçe'de en doğru karşılığından emin olamadığım bu duygu, beynimizin ve zamanla bilincimizin evriminde önemli bir yer tutuyor. anlaşılacağı üzere dinin evrimsel psikolojideki yerini de bunun üzerinden açıklamak mümkün. çünkü oldukça primitif bir his.

    sci-fi meraklısı, frisson hissini sık sık arayan, buna sufizm veya fizik karıştırarak entelektüel bir altyapı kasmayı seven bir zat olarak canım her sıkıldığında evreni ve önemsizliğimizi düşünerek kendimi awe+fear arası bir duyguyla doldurmaya çalışırım.
    işte yugen benim için budur.

    devasa coğrafi yapılar veya gezegenlere doğrudan bakabildiğimi hayal edip bu duygular içerisinde kaybolmaya çalışırım. evrende bu kadar çok şey olup biterken o sürecin bir parçası olmanın gururunu, bilinmezliğin ve sonsuzluğun korkusunu derinliklerimde hissetmeye çalışırım.
  • "güzelliğin kendisi değil de güzelliği görmekten kaynaklanan, içe işleyen, kelimelerle anlatılamayacak kadar derin ve yoğun bir kalp titremesi... " diye çevirmiş bir üstat. benim kalbimi titretmeye yetmiş, bugünüme güzellik katmış kelimedir.
  • kainatın uçsuz bucaksız farkındalığının tetiklediği ve kelimelere dökülemeyecek kadar derinliği, gizemi olan duyguları ifade eden japonca bir kelime..naif insanlar gerçekten de japonlar. benzersiz.
  • okuduğum kitapta şöyle bir cümle geçiyordu: “biz, bu dünyaya gelmeyiz. bir ağaçta tomurcuklanan yapraklar gibi dünyada ortaya çıkarız.”

    yugen kelimesine de bu kitapta denk geldim. hissettiğim ve algıladığım şeylerin bir ismi olduğunu öğrendiğimde bana bir rahatlama geliyor. işte bu yugen de sanırım varoluşunu; 'dünyaya gelmiş' olarak değil de 'dünyanın bir parçası' olarak ortaya çıkmak şeklinde algılayanların, derin ve güçlü bir farkındalığa sahip olanların hissettiği şeyleri anlatan bir kelime.

    zeami motoyiko da şu cümlelerle örneklendirmiş

    “güneşin çiçeklerle kaplı bir tepenin arkasında batışını seyretmek, devasa bir ormanda dönüşü düşünmeden dolaşmak, kıyıda durmak ve uzak adaların arkasında kaybolan bir teknenin peşinden bakmak, bulutlar arasında görülen ve kaybolan yaban kazlarının uçuşunu düşünmek.”
hesabın var mı? giriş yap