• dün, şahsi kütüphanesinden çıkmış bir bilimkurgu romanı sattığım rahmetli yazardır.

    kitapları için zamanında özel bir kaşe yaptırmış ve aldığı kitapları tek tek kayıt etmiş.
  • geyşa android şirketi isimli de bir öykü kitabı vardır.
  • olmayan bir çağlayan kuşağı diye tutturmuş, zamanında teneke roket uçurması polis tarafından engellenmiş, hiç de hoş sohbet olmayan, burnu havada, takdir edilecek tek noktası bu yaşında saçlarını uzatmakta gösterdiği azim olan, son zamanlarda ciddi sağlık sorunları yaşayan, kendisini her fırsatta "araştırmacı-gazeteci-yazar" olarak tanıtan kimse.
  • türk ve dünya tarihinde bilimkurgunun ortaya çıkışı (her olan bir kavramın sonunda terminolojiye kavuşturulması demek daha doğru olur sanırım) ve gelişmesini anlatan ve örneklerle destekleyen bilimkurgu ve gerçeklik isimli bir kitap da yazmıştır kendileri...
  • `sahte uygarlık` adında bir romanı da vardır.
  • cuma ve cumartesi aksamlari, istiklal caddesi uzerindeki veli cafe barda rastlayabileceginiz, hos sohbet insan. kafasindaki beresi, ve apollo 13 armali montuyla kolayca farkedilir. eserlerinin kalitesi tartisilir fakat ne olursa olsun onemli turk bilimkurgucularindandir. bilimkurgu ve gerceklik kitabinin dunyada turunun ilk ornegi oldugunu iddia etmistir, tahminimce cevresindeki yalaka toplulugunun etkisinde kalarak hala yazmaya devam etmektedir.
    "turk parasinin degerini arttirmak istiyorlarsa, ustune nazimin resmini bassinlar" onerisi dikkate degerdir.
  • yine 93. (zaten ne olduysa o yıl oldu.) şiir yazmaya başladım başlamasına ya dergilere göndermeden önce birinin bir şey söylemesi lazım. nereden bulacağım o kişiyi? bir süre önce kitap almak için galatasaray'daki aslıhan sahaflar çarşısına gitmeye başlamıştım. nurettin ağbiyle tanışmıştım. acaba o bir yol gösterebilir miydi? "bizim zühtü bayar'a gösterelim senin şiirleri," dedi. işte böyle tanıdım zühtü hocayı. neden hoca diyorduk ona hatırlamıyorum. beyazlamış sakalları elli yaşındaki bu adama bir ağırlık veriyordu. (onunla tanıştığımız yaşa bir var. vay be!)

    çarşının alt katında, koridorun en sonunda dükkânı vardı: poesium. şiirlerimi beğendiğini ama üzerlerinde çalışmak gerektiğini söylemişti. bazıları üzerinde düzeltmeler bile yapmıştı. böyle böyle poesium'a gidip gelmeye başladım. beyoğlu'ndaki dükkânımızda babamla en kavgalı dönemlerimizden biriydi. "artık gelmeyeceğim," deyip terk ettim hitit'i. zühtü hoca poesium'da yalnızdı. durumumu gülümseyerek karşılayıp "buraya gel, bana yardım et," dedi.

    her gün yanına gitmeye başladım. pek bir şey yaptığım yoktu: zühtü hoca bir yerlere gidince dükkâna göz kulak olmak, ufak tefek temizlik işleri, çay almak vs. (dükkânda satış olduğunda, yani paramız olduğunda uzun marlboro, züğürtsek bafra içerdik.) bir dönem gitanes adlı bir barda şiir geceleri düzenlemeye başlamıştık. gecenin broşürlerini hazırlayıp fotokopide çoğaltmak da işlerimden biriydi. o sıralar sanırım küçük iskender de veli bar'da şiir geceleri düzenliyordu. ünlü şairlerin şiirleri okunur, izleyiciler arasında şiir okumak isteyenler de mikrofon başına geçme fırsatı bulurdu. elbette içki eşliğinde.

    zühtü hocayı severdim. oldukça kendine özgü bir kişiliği vardı. ilgi alanları da ilginç geliyordu bana: bilimkurgu konusunda türkiye'de hatırı sayılır bir emeği olduğunu söylerdi. ispanya'da yaşadığı dönemde radroda program yaptığını da biliyorum. ispanyolca'yı çok iyi bilirdi. nâzım hikmet üzerine kitabı, romanı ve şiir kitabı da vardı. eh bunların yazarı hayli değere biniyordu gözümde.

    rock müziğe bayılırdı. üzerinden çıkarmadığı bir deri ceketi vardı. kafasında da siyah bir bere. sakalları bu kombinasyonu tamamlıyordu. hemen her akşam, elbette parası olduğunda beyoğlu'nda barlara gider içerdi. bazen birlikte de giderdik fakat beni her zaman yanında istemediğini sezerdim. bir yere tek başına gitmeyi daha çok yeğlerdi. kadınları severdi... yalnız olmak ona karşı cinse yaklaşırken bir kolaylık sağlıyordu sanırım. kadın dediğim, genç kızlardan hoşlanırdı çoğun. bu konulara fazla girmeyelim...

    huysuz bir insandı. elbette gülüp eğlendiğimiz zamanlar çoktu ama çabucak öfkelenen bir yanı vardı. bu da söylenecek şey değil ama, onu çok bencil bir insan olarak görürdüm ben. hayır, parasal konularda falan değil. kafasındakileri gerçekleştirirken takındığı başkalarını umursamayan tavrı onu böyle görmeme yol açıyordu. yine de ona saygı duyuyordum: edebiyat dünyasında kendine özgü bir yeri olan bir yazarla on dokuz yaşındaki genç bir şairin ilişkisi.

    kendi yağıyla kavrulan küçük bir sahaftı poesium. ben ayrıldıktan kısa bir süre sonra kapanmak zorunda kaldı. (şu an yerinde küçük bir matbaa var.) zühtü hoca'yla beyoğlu'ndaki karşılaşmalarımız bir merhabadan, ayrılırken edilen iyi dileklerden öteye gitmedi daha sonra. gözden uzak olan gönülden de ırak olmuştu yani.

    çok daha sonra, aramızdan ayrıldığını duydum...

    severdim zühtü hocayı... aksaray'daki bir mekânda, tanımadığım ellerden uzatılan o esrarlı sigarayı ben nasıl içerdim yoksa?
  • oğlu atılgan bayar'ın yazmış olduğu "iki şehrin ve bazı kadınların tuhaf hikayeleri" isimli harikulade ilginç kitaba review yazmak gibi bir şerefe nail olmuş soy ismi kadar isminden de muzdarip edebiyat kişisi...
  • fabisad onur üyesi.
hesabın var mı? giriş yap