• eşcinsel aktivizmi iktidarin beden kontrolu politikalarına kafa tutarken zamanla da bircok şeyi de değişime uğrattı. normallerin normallerine kafa tutmak ve onları yapisokume uğratmak yaşamı bedenleri özgürlüğü sevmekle ilgili isyankar ruhların cesaretiyle azmiyle aşk ve tutkuyla ilgili.

    film aids farkındalığı yaratmaya çalışan çoğunluğu hiv pozitif bireylerden olusmus escinsel aktivist bir grubun çalışmalarına ve proaktif tutumlarina dair. genel olarak vermek istediği mesajı vermiş ve son sahnesiyle oldukça da sert vermiş bir film. aids farkındaki açısından türünün en nadide parçalarından.

    filmin eleştirilecek tarafları var mı elbette var.ilk başta aklıma gelen suresinin fazla zorlama oldugu mesela. yine filmde duygusal geçirgenlik minimumda; ama sorun sanki fazla minimumda kaldığı. hikâye ne kadar sert işlenirse işlensin konu açısından gerekli duygusal zeminin az çok yaratılmış olması gerekir en temel sorun da bu belki filme dair. en azından biraz daha ikili diyaloglar cogaltilsaymis daha mi güzel olurmuş ? sanki evet. bunlar harici dediğim gibi turunun en iyilerinden. izlenmesi sart filmlerden.
  • başka sinema kapsamında izledim. oldukça etkileyici ve sert bir film. evet fazla uzun. bazı sahneler uzatılmış ve izlerken zaman zaman sıkılıp, koptum.
    ancak etkileyicilik olarak bakarsak oldukça sarsıcı.
    --- spoiler ---

    filmin ilk yarısı daha çok aktivist grubun işlevine, mantığına, eylemlerine odaklanıyor. ikinci yarısı ise daha çok iki temel karakter arasındaki duygusal ilişkiye odaklanıyor. iyice analiz etmek istersen zaten karakterlerin birbirlerini tekrarladıklarını; kendilerine çizilen kaderi oynadıklarını da izliyoruz.
    açıkcası ikinci yarısı ilkinden daha güzel ve çabuk geçti.

    --- spoiler ---

    daha önce lgbti derneği ile çalışmış birisi olarak izlediğimde, öğrenciyken orada fark ettiğim durumları tekrardan filmde gördüm. ek olarak ben ne kadar aids hastalarıyla çalışmaktan kaçmış olsam da zamanında, film sayesinde dönüp orada çalışmadığıma pişman oldum.

    filmi, aids hastalığını anlatmakta bir yol olarak kullanmak gerekir. keşke meb bir kapsamda okullarda bunu gösterebilse.
    hoş okullardaki pek çok öğretmenin tepkisi filmdeki öğretmenin tepkisinden daha sert olur ya bu kesin.
  • bu filmde her şey o kadar yerindeydi ki, abartı veya samimiyetsiz duran tek bir sahne yoktu. toplumun, dünyanın görmezden geldiği, azınlık olmaya itilmiş bir güruhun aids mücadelesi, her şeye rağmen toplum içinde olma mücadelesi çok güzel, dolu dolu işlenmiş. iktidarın aidse ve eşcinsellere iflah olmaz hastalıklar muamelesinde bulunması, ilaç şirketlerinin ve kapitalizmin insanın umutlarından nasıl çıkar sağlamaya çalıştığı, hepsi özenle dramatize edilmeden ve didaktik unsurları gözümüze sokmadan işlenmiş. ayrıca filmdeki eylem sahneleri, örgütün işleyişi raf örgütü kadar sert olmasa
    da der baader meinhof komplex filmini hatırlatmıştır. bu yıl kaçırılmaması gereken bir festival filmidir.
  • requiem for a dream'den sonra tum hucrelerimi sarsmayi basaran -ve hatta daha cok sarsan- tek film. bildigimiz, ya da bildigimizi sandigimiz hayatlari ne kadar kolay yargiliyoruz, ya da ne kadar kolay yuzeysellestiriyoruz. requiem for a dream'de de bu gerceklik pis iki yuzlulugumu vurmustu yuzume, o ana kadar aslinda bagimlililara resmen insan olduklarini dusunerek bakmamisim mesela. on yargilarimi yikmak acisindan benim icin cok onemli bir filmdi, tekrar izleyebilecegimi de sanmiyorum.

    120 bpm'de ise hikaye daha farkli. asla yargilamadigim, uzerine genellemeler yapmadigim, otelemedigim bir topluluk anlatildi ve bu daha da acitti. hıv+ insanlarin saglik mucadelesini, yasadiklarini, birbirleriyle olan iliskilerini daha iyi anlatabilecek bir film daha olabilecegini sanmiyorum. okuyorsun, biliyorsun, evet bircok enfeksiyona, kansere zemin hazirliyor aıds, evet tedavileri cok agir, evet isin sosyal yonu cok cok daha agir. ama bunlari bilmekle anlamak arasinda o kadar buyuk fark var ki. kac tane aıds hastasi goruyoruz, ya da goruyoruz ama kacinin hayati hakkinda bir fikrimiz var? filmin gectigi donem olan doksanlarda duzenli ya da acil kan transfuzyonu gerektiren hastaliklardan muzdarip kisiler yuksek oranlarda hıv -ve daha bir suru baska virus- enfeksiyonu kapiyormus yeterli kontrol olmadigi ve sterilizasyon saglanamadigi icin. hala boyle bir risk var elbette ama 30 bin-250 bin'de 1 gibi bir oran. bunlari okulda ogrenirken sayilari gorunce "cok da fazla bir oran degilmis ya" diyebilecek salakligi gosterebiliyorsunuz. cunku bunlari ogrenmekle yukumlusunuz, o 250 bin'de bir'in denk geldigi kisiyi dusunmekle degil. ama o cok cok dusuk oran yuzunden bir kisinin hayati tepetaklak olabiliyor. scrubs'taki dr. cox'un soyle bir sozu vardi:
    "statistics mean nothing to the individual."
    yani, istatistikler sahis icin hicbir anlam ifade etmez.
    o sahis olmadan da sayilarin anlamsizligini anlayabilmek icin boyle filmlere ihtiyac var. ve boyle filmlerin cogalmasina ihtiyac var.

    isin bir de korunma / cinsel egitim kismi var, daha dogrusu en onemli kisim bu. her gecen gun biraz daha orta dogu ulkesine donusen ulkemizde bunun yakin zamanda olacagini sanmiyorum ama en basta bunun yapilmasi gerekiyor. ilk cinsel deneyim yasi turkiye ortalamasi erkekler icin 16, kizlar icin 17. yani ne kadar yirtinirsaniz yirtinin bu cocuklar sevisiyor, opusuyor, oral seks yapiyor. okullarda cinsel egitim verilmesi onlari cinsellige ekstra bir itis gucuyle itmeyecek yani. ama hastaliklarla dolu bir hayati olmasini onleyebilecek. artik kan urunleri daha iyi kontrol ediliyor, daha teknolojik yontemler var, oranlarin dusmesi cok cok guzel; ama her seye ragmen tedbiri, anlayisi, egitimi, en basta da genclerin egitimini asla elden birakmamak gerekiyor. yoksa klinigin birinde daha 20'li yaslarindayken aıds yuzunden kanser olan bir cocugun can cekismesini izliyorsunuz.
  • 2000'lerin paris'inde çatır çatır siyaset yapan bir örgütün filmi.

    --- spoiler ---

    hiv'li yaşamın tüm derdini, ölümünü kalımını, travmasını ağlaklığa vurmadan mücadele ekseninde anlatabilmek az iş değil. filmi bu yönden çok güçlü buldum. helal olsun.

    ayrıca, "siyaset yapma"nın olmazsa olmazlarını da çok güzel hatırlatıyor fllm. her hafta düzenli olarak yüzyüze biraraya gelme ve ortak mücadele. mail gruplarıyla, twitter hesaplarıyla, konferanslarla vs. fikir aktarılabilir, tartışma yapılabilir, kamuoyu bile oluşturulabilir belki. ama sürdürülebilir siyaset yapılamıyor hakkaten. bunun için düzenli bir araya gelişler lazım. act up'ın başarısının ilk kilidi bu gibime geliyor. bu düzenli bir araya gelişler, toplantılarda el şıklatmalar falan tabii gezi sonrası forumları hatırlattı. daha küçük/entegre bir topluluk ve ortak mücadele unsurları olsaydı onlar da sürdürülebilirdi belki de.

    --- spoiler ---
  • sanırım ben de el şükür yarabbi moduna geçmişim çünkü aman da bu aktivistler hiçbir şeyi beğenmiyor. bizde olsa polis işkencesi görürlerdi, grupları zaten saniyesinde kapatılırdı, devlet onlar için özel birim kurmuş; ne şanslılar bir bilseler diye bı gıpta ettim.

    yalnız act up nasıl bir 15 temmuz demokrasi şöleniydi kardeşim. herkes fikrini ifade edebiliyor. eylem odaklılar, teknikleri çok iyi... özellikle alkış yerine el şıklatma olayına bittim. diktatör olsam ufak şımarıklığım alkışlamayı yasaklayıp bunu getirmek olur.

    spoiler

    yalnız filizlenen aşkta beni bayan noktalar oldu... bu ne libidoymuş kardeşim, durmuyor. adam hasta yatağında dert anlatıyor, hala bir ölü sevicilik modu, adam dinlensin, bırak.

    bir de sean’ın hemen üstüne başkası... sanki nathan’da hiv+ fetişizmi mi vardı neydi? bi dur nathan zaten ortalık karışık.
  • ajitasyona kaçmayalım derken hayatın olağan akışına ters gelen durumların beni rahatsız ettiği film. yine de izlenmeye değer. en azından siyasi mesajları zihnimi birkaç gün meşgul etti.
  • eli yüzü düzgün, -tıbbi anlamıyla dahil- ajitsyondan uzak durmuş, sivil topluma ne kadar fransız olduğumuzu bir de bu taraftan hatırlatan fransız filmi.
    --- spoiler ---

    tabii ayrımcılıktan muzdarip, sorunları için bir şeyler yapan, kafa patlatan, eylem koyan ahalinin, kendi aralarında yaptıkları müthiş ayrımcılıkları da gözler önüne sermesiyle gerçekçiliğine gerçekçilik katmış. devlet tarafından sağlanan virüslü kanla hemofili hastası oğlu enfekte olan kadını öyle bir güzel dışladılar ki, demokrasi hayalindeki insan faktörü cuk diye yerine oturdu.
    bir de kimse kusura bakmasın eşcinsel dünyasındaki erkeklerin sapına kadar erkek olduklarını bir kez daha hatırlatan, daha sevgilisinin cesedinin başındayken, çoktan göz koyduğu öteki arkadaşıyla akşamki seks buluşmasını planlayan duygusal(!) karakterimiz beni benden aldı. kimse de bana "ama hayatı aşkla kutsamak bu!" falan gibi bir argümanla koşmasın; çelme takarım...
    --- spoiler ---
  • içinde 2000'lerin türkiye lgbt hareketinden de çok şey bulduğum film. bir taraftan derneği radikalleştirme/daha rasyonel ve sakin bir çizgide siyaset yapma üzerinden örgütsel tansiyonları işlerken bir taraftan da kişisel hiv deneyimi ve onun ekseninde derinleşen bir ilişkiyi çok güzel, tam dengesinde verebilmiş izleyiciye. son zamanlarda izlediğim en etkileyici filmlerden biriydi.

    ayrıca hazır yeri gelmişken:
    https://www.ucretsizhivtesti.com/
  • yönetmen robin campillo'nun kendi aktivist gençliğinden de yola çıkarak act up paris ayağını anlattığı 2017 yapımı film. filmde tabii ki aşk, hayat ve arkadaşlıklardan bahsediliyor ancak temel olarak yoğun şekilde eşcinsel erkeklerden oluşan grubun acil şekilde hiv ile alakalı geniş araştırma ve bilgilendirme talepleri ve buna ulaşmak için seçtikleri eylem metodları ve bu metodların sonuçları üzerinde duruluyor. bu açıdan peter bradshaw'un the guardian'daki yazısındaki deromantize ve politize edilmiş blue is the warmest colour benzetmesi çok yerinde.
    --- spoiler ---

    açılış sahnesinde act up grubunun medikal bir toplantıya sızarak sahneye sahte kan fırlatmasını izliyoruz. film genelinde ise toplantı salonlarında yaptıkları toplantı ritüellerini, tartışmalarını ve başkaca eylemlerini izliyoruz. campillo sonuca odaklı olmak istemiş ve grubun polisle olan karşılaşmalarını hiç uzatmamış ve nezaretteki hallerini hiç göstermemiş. bununla birlikte bir yandan da grubun sıkı aktivistlerinden sean ve gruba yeni dahil olmuş nathan'ın aralarında oluşan aşkı izliyoruz.
    --- spoiler ---
    filmin süresinin uzunluğu ve yapılan kurgunun seyirciyi komfor alanından uzaklaştırdığı söylenebilir ancak bu durum fikrimce ölmekte olan insanlar için ölümün sıkıcılığını ve trajedinin ağırlığını biraz daha derinden hissetmemize yol açıyor.
hesabın var mı? giriş yap